ÇEVRE SORUNLARI VE POLİTİKALARI - Ünite 4: Küresel Çevre Sorunları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Küresel Çevre Sorunları

Küresel Çevre Sorunları ile İlgili Kavramlar

Küreselleşme Kavramı ve Çevre

Küreselleşme; ticari, mali ve sanayi faaliyetlerin giderek daha büyük ölçüde ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması ve bunun uzantısı olarak da küresel, ekonomik ve siyasal yaşamın ulusal çapı aşan düzenlemelerle yönetilmesidir.

Sınır ötesi çevre zararı: OECD’nin 1973 yılında yaptığı bir tanıma göre, zararlı olarak tanımlanabilen salınımların hava, su ve toprak gibi çevre araçları ile bir ülke sınırlarından diğerlerine taşınmasıdır. Bu taşınma, akarsularda olduğu gibi tek yönlü gerçekleşebilir.

Ülkeler, oluşan kirliliği sınırları içinde tutamadıkları ve başka ülkelerden gelen kirleticilere sınırlarını kapatamadıkları için çevre sorunlarının küresel anlamda irdelenmesi ve uluslararası işbirliği ile çözülmesi gerekmektedir.

Küresel Çevre Sorunları

Sanayi devrimi ve bununla birlikte kentleşme sürecinin de hızlanması nedeniyle insanoğlu, tarihte daha önce karşılaşmadığı boyutta çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında bu sorunlar ciddi boyutlara ulaşmış, acil ve köklü önlemlere gerek duyulmuştur. Geçmişten günümüze küresel çevre sorunları aşağıdaki şekilde sıralanabilir. Bu çevre sorunlarının her biri ayrı bir başlık gibi görünse de birbirleri ile girişik bir yapıdadır ve bir çevresel sorun başka bir çevresel sorunu tetikleyebilmektedir.

  • Küresel Isınma ve iklim Değişikliği
  • Atıklar ve Doğal Kaynakların Korunması
  • Ozon Tabakasının incelmesi
  • Asit Yağmurları
  • Ormansızlaşma
  • Radyasyon (Işınım)

Küresel Isınma ve İklim Değişikliği

Dünya atmosferi, sanayiden kaynaklanan gaz salınımlarını soğuran devasa bir depo gibi görünse de, aslında oldukça ince bir tabakadır. Katmanlı bir yapıya sahip atmosferin ilk 15 km’lik kısmı atmosfer kütlesinin %99’unu oluştururken, 15-50 km’lik kısmı sadece %1’lik kısmını oluşturmaktadır. Son yüz yılda fosil yakıtların yoğun kullanımı ve ormanların yok edilmesiyle, bu ince atmosfer katmanının kimyasal dengeleri büyük oranda değişmiştir. İnsanoğlu tarafından atmosfere salınan bazı gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir.

Küresel Isınmanın Sonuçları

Tüm dünyada iklim değişikliğine yönelik hazırlanan en önemli başvuru kaynağı, Uluslararası iklim Değişikliği Paneli (IPCC-Intergovermental Panel on Climate Change)’nin değerlendirme raporlarıdır. 2014 yılında açıklanan sentez raporunda sera gazlarının antropojenik emisyonlarının gelmiş geçmiş en yüksek seviyelere ulaştığı, iklim sistemi üzerindeki insan etkisinin çok net olduğu ve gerçekleşen iklim değişikliğinin insanlığı ve doğal sistemleri yaygın olarak etkilemeye başladığı belirtilmektedir.

Su Sistemleri Üzerine Etkileri

Okyanuslardaki akıntılarda, iklime bağlı değişimler gözlemlenmektedir. Dip sularının yüzey suları ile karışmasını sağlayan Ekman taşınımları, iklim değişimi ile değişmektedir. Böylelikle bazı kıyı bölgelerinde daha az yağış ve artan rüzgar hızları gözlenmektedir.

Yağış Rejimlerindeki Değişim

Küresel anlamda yağış miktarı 1900’lerden günümüze kadar %2 oranında artış göstermiştir. Yıllık kar yağışı ise son 20 yıl içinde %10 oranında azalma göstermiştir. Küresel ısınma, buharlaşmayı ve havanın su buharı tutma kapasitesini arttırmaktadır. Hava sıcaklığındaki her 1°C’lik artışın %4’lük bir buharlaşma artışı oluşturacağı öngörülmektedir.

Yaşam Alanları Üzerine Etkileri

Denizlerdeki mikrobiyotik yaşam oldukça hassas sıcaklık dengelerine bağlıdır. Örneğin Kaliforniya’da kıyı bölgelerinde zooplanktonların sayısında 1951-1993 arasında %80 oranında bir azalma olduğu gözlemlenmiştir. Bu azalış deniz suyu sıcaklığının 1,2- 1,6°C artış göstermesinden kaynaklanmaktadır. Denizlerde büyük çeşitliliğe sahip mercan resifleri, sıcaklık değişimlerinden etkilenerek taşıdıkları yosunların yok olması ile beyazlaşarak ölmektedir.

Bitkiler Üzerine Etkileri

Uydu verilerinden edinilen bilgilere göre özellikle 40°-70° kuzey enlemlerinde, 1981-1991 yılları arasında, karasal bitki örtüsündeki fotosentez etkinliklerinde bir artış görülmüştür. Hızla değişen iklim koşulları mevcut ekosistem üzerinde de büyük hasarlar oluşturmaktadır. Örneğin yüksek kesimlerde bulunan çam ve köknar gibi ağaç türlerinin göçü için 0,015°C/10 yıl gibi bir değerden daha az bir sıcaklık artışı yeterli olmaktadır.

Su Kaynakları Üzerine Etkileri

Günümüzde 1,7 milyar insan ya da dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri su kıtlığı yaşamakta ve bu nüfus yenilenebilir su kaynaklarının %20’sinden biraz fazlasını kullanmaktadır.

İnsan Faaliyetleri Üzerine Etkileri

İklim değişikliğinin akarsu ve gölleri etkilemesi, taşımacılık, sulama, güç üretimi, atık giderimi gibi insan etkinliklerini de etkileyecektir. Akarsuların kuruma noktasına gelmesi ile somon balığı gibi türlerin sayısında ciddi azalmalar görülecektir.

Su Yönetimi Üzerine Etkileri

İklim değişikliği, artan nüfus ve su gereksinmesi ile birlikte suyun faydalı kullanımı için yönetiminde yeni olguları ortaya çıkarmaktadır. Gelecek 30 yılda, ulaşılabilir akışa geçen su %10 oranında azalacak, fakat aynı dönemde dünya nüfusu %33 oranında artacaktır. Suyun verimli kullanımı hızlı bir şekilde gerçekleştirilmezse, kişi başına düşen tatlı su miktarı daha da düşecektir.

Küresel Isınmanın Olumlu Etkisi

Küresel ısınma bazı bölgelerde olumlu etki de göstermektedir. Alaska’da yılın on iki ayı boyunca donmuş durumdaki arazilerde yeni bitki oluşumları ve tundraların görülmeye başladığı belirlenmiştir. Bu arazilerdeki yeşil alan oranı son 50 yılda iki kat artmıştır. Kuzeyde yeşil alanlar ortaya çıkar ve artarken, tropik bölgelerde çölleşme gerçekleşmektedir.

Türkiye’nin de Taraf Olduğu Uluslararası Mevzuat

Türkiye, 1983 yılından günümüze kadar çevrenin korunması ve iklim değişikliğine yönelik gerçekleştirilen pek çok uluslararası antlaşmaya taraf olmuştur. Anayasanın 90. Maddesinde “usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz” ibaresi yer almaktadır.

  • 1979/Cenevre - uzun menzilli sınırlar ötesi hava kirlenmesi sözleşmesi
  • 1985/ Viyana – Ozon tabakasının korunmasına dair sözleşme
  • 1987/Montreal – Ozon tabakasını incelten maddelere dair protokol
  • 1990/ Londra – Ozon tabakasını incelten maddelere dair Montreal protokolü değişikliği
  • 1992Viyana – T.C. Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü Arasındaki Fon Anlaşması
  • 1992/ Birleşmiş Milletler iklim değişikliği çerçeve sözleşmesine yönelik Kyoto Protokolü
  • 2012/Rio +20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı

İklim Değişikliğine Yönelik Alınması Gereken Önlemler

İklim değişikliğinin yadsınamaz bir gerçek olarak kabul edilmesi sonrasında küresel anlamda pek çok bilimsel, ekonomik, toplumsal ve siyasi çalışma yapılarak etkilerin en aza indirilmesi ve bu etkilerden korunmaya yönelik faaliyetler başlatılmıştır. Önlemler göz önüne alındığında iki temel yaklaşım söz konusudur:

  • Uyum politikaları
  • İklim değişikliğini önleyici politikalar

İklim değişikliğini önleyici politikalar ise temel olarak Kyoto Protokolü kapsamında belirtilen üç mekanizmaya dayanmaktadır. Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları olarak adlandırılan bu mekanizmalar:

  • Temiz Kalkınma Mekanizması (TKM)
  • Ortak Yürütme (OY) Proje Temelli Mekanizmalar
  • Gaz Salım (Emisyon) Ticareti (ET) şeklindedir.

Temiz Kalkınma Mekanizmasında, gaz salımının azaltımından sorumlu olan EK-1 ülkeleri, ekler dışındaki ülkelerden daha gelişmiş teknolojileri alıp, Belgelendirilmiş Gaz Salımı Azaltım Kredisi (Certificated Emission Reduction-CER) kazanarak, kazandıkları bu miktarı toplam salım azaltım hedeflerinden düşebileceklerdir. Temiz Kalkınma Mekanizmasında öncelikli olan proje konuları:

  • Yenilenebilir enerjilerin kullanımı
  • Metan (CH4) gazı ve çimento sanayiinde ve kömür üretiminde gaz salımının azaltımı
  • Enerji verimliliği
  • Fosil yakıtların geri dönüşümü
  • Klorlu florlu karbon gazı (CFC) ve azot oksit (N2O) azaltımı
  • Ormanlaştırma olarak belirlenmiştir.

Tarım Sektörü

Tarım arazilerinin yanı sıra ormanlık alanların büyütülmesi karbon dioksit gazı tutulmasını arttırmaktadır.

Hayvancılık Sektörü

Hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklanan metan salınımlarının azaltılması için çeşitli yem katkıları ile sindirim verimlerinin arttırılması, yaygın yerine yoğun hayvancılık üretim sistemine geçişin hızlandırılması, et ve süt verimi yüksek hayvancılık faaliyetlerinin geliştirilmesi; ayrıca hayvan gübrelerinin depolama ve kurutma sistemlerinin oluşturulması gibi önlemler önerilmektedir.

Enerji – Fosil Yakıt Sektörü

Enerji üretiminde yaygın olarak kullanılan fosil yakıtların yenilenemez kaynaklar olması ve iklim değişikliğine doğrudan etkileri nedeniyle diğer seçeneklere yönelim gün geçtikçe artmaktadır. Bu seçeneklerden biri de biyoyakıtlardır. Biyoyakıtlar bitkisel ürünler, ürün artıkları, gübre gibi tarım ve hayvancılık ürünlerinden ve çeşitli organik maddelerden elde edilmektedir.

Ulaştırma Sektörü

Ulaştırma kesiminde iklim değişikliğine olan etkilerin en aza indirilmesi için öncelikle karbon dioksit salınımlarının azaltılması gerekmektedir. Ulaşım kesiminde alınması gereken önlemler kısaca:

  • Fosil yakıtların tüketiminin azaltılması
  • Yakıtların daha verimli tüketilmesinin sağlanması
  • Yanma sırasında oluşan karbon dioksitin tutulması ve daha düşük salımı olan yakıtların kullanılması
  • Ulaşım planları ve trafikte düzenlemeler ile salımların düşürülmesi
  • Araçların olabildiğince tam kapasite kullanımının sağlanması ile enerji kaybının önlenmesi şeklinde belirtilebilir.

Sanayi Sektörü

Atmosfere salınan karbon dioksit miktarının önemli bir kısmından sanayi kesimi sorumludur. Özellikle maden çıkarma ve işleme tesisleri ve ısıl işlemin yoğun kullanıldığı tesislerden çok miktarda karbon dioksit salımı söz konusudur. Enerji gereksinmesinin her geçen yıl artış gösterdiği bu kesimde alınması gereken temel önlemler:

-Enerji tasarrufunun arttırılması ve enerji tüketimini azaltacak teknolojik yatırımların yapılması

-Rüzgar, güneş, su, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi

-Ürünlerin üretimi süresince hammaddenin yan ısıra hurda ve geri dönüştürülmüş ürünlerin üretime kazandırılmasıdır.

Ozon Tabakasının İncelmesi

Ozon tabakasının, güneşten gelen yüksek enerji yüklü, zararlı mor ötesi ışınları tutma ve atmosferdeki sıcaklık dengesini sağlama gibi önemli işlevleri vardır. Ozon tabakasının incelmesi konusu ilk kez 1976 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) yönetim kurulunda tartışılmıştır. Çeşitli tarihlerde çekilen uydu fotoğraflarında Antarktika kıtası üzerindeki ozon tabakasının ciddi oranda incelmeye (yer yüzeyinden yaklaşık 10-50 km yükseklikte bulunan ozon tabakasındaki ozon gazı derişiminin azalmaya) başladığı belirlenmiştir.

Ozon Tahribatının Etkileri

Atmosferdeki ozonun parçalanması güneşten gelen mor ötesi ışımanın artmasına yol açmaktadır. Ozon miktarında %1 azalma olması durumunda, mor ötesi ışımada (UV-B) %2’lik bir artış olmaktadır. Bunun yarattığı etkiler aşağıda sıralanmıştır:

  • Daha fazla cilt kanseri vakası
  • Daha fazla katarakt vakası
  • Canlılardaki bağışıklık sisteminin zayıflaması
  • Tarımsal önemi olan bitkilerde ürün azalması
  • Okyanuslardaki fitoplanktonların zarar görmesi

Alınan Önlemler

Son yıllarda uluslararası alanda bu etkinin azaltılmasına yönelik önemli adımlar atılmış, CFC üretimi ve kullanımı Cenevre, Viyana ve Montreal sözleşmeleri ile önemli oranda sınırlandırılabilmiştir.

Asit Yağmurları

Asit yağmurları ve neden oldukları çevresel zararlar özellikle 1960’lardan itibaren dünya gündeminde yer almaya başlamıştır. Doğal koşullarda, atmosferde bulunan karbon dioksitin, atmosferde bulunan su buharı ile tepkimesi sonucu oluşan karbonik asit nedeniyle bir miktar asitlik söz konusudur. Yine atmosferde az miktarda bulunan amonyak ve kalsiyum karbonat bileşikleri bu asitliği az da olsa nötrleştirir. Bu sürecin, gereğinden fazla asit oluşturan kimyasal maddelerin atmosfere salınması ile yetersiz kalması sonucu asidik koşullar baskın olur ve doğal su çevrimiyle asit yağmurları oluşur.

Asit Yağmurlarının Çevresel Etkileri

Asit yağmurları doğrudan veya dolaylı olmak üzere pek çok etkiye sahiptir. Bu etkiler aşağıda sıralanmıştır. -Asit yağmurları, göl ve akarsu gibi yüzeysel su kaynaklarının pH dengesini bozarak, tüm canlı yaşamı etkilemekte, hatta bazı türlerin ölümüne yol açmaktadır. En büyük etki ormanlar üzerinde görülmektedir. Asidik yağışlar, ağaçların yapraklarını etkileyerek büyüme ve gelişmeyi engellemektedir. Zamanla, yaprakların dökülmesi gibi daha gözle görülebilir zararlar ortaya çıkmaya başlamaktadır. -Asit yağmurları, suya ve toprağa geçerek yapılarını değiştirmekte, bunun sonucunda toprak ve suyla ilişkide olan canlıları etkilemektedir. -Asit, yalnızca canlılara değil, aynı zamanda binalar, araçlar gibi cansız nesnelere de zarar vermektedir. -Toprağın asitliğinin artması sonucu ağır metallerin suda çözünmesi nedeniyle, bu bölgelerdeki su kaynaklarında bulunan balık gibi canlılarda ağır metal birikmesi olmakta ve bunlarla beslenen insanlarda ciddi sağlık sorunları yaratmaktadır. -Atmosferde asılı şeklinde bulunan sülfatlar da, aldığımız solukla vücuda girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur.

Alınması Gereken Önlemler

Asit yağmurlarının ve etkilerinin önlenmesi için; alınması gereken önlemler aşağıda kısaca sıralanmıştır. -Taşımacılıkta kullanılan araçların dönemsel bakımları zamanında yapılmalıdır. Böylece araçların verimsiz çalışmasının önüne geçilebilir ve gaz salınımları azaltılabilir. -Tarım bitkilerinin hava kirliliğine daha dayanıklı olan türlerine yönelmelidir. Böylece hava kirliliğinden kaynaklanan ürün verimi düşüşünün önüne geçilebilir. -Kışın yaprak döken bitkiler ekilmelidir. -Hava kirleticilerin taşınımının, atmosferdeki olayların yanı sıra bölgenin morfolojik yapısı ile de yakından ilişkili olması nedeniyle kentlerin yerleşim ve gelişim alanları topoğrafik açıdan değerlendirilmelidir. Kentlerin, hava kirliliği etkisinin fazla olmadığı hava koridoruna sahip alanlarda yer almasına dikkat edilmelidir. -Yakıtların niteliği kontrol altında tutulmalı, yakıtlardaki kükürt oranı azaltılmalıdır. -Her türlü yaşamsal süreçte ve üretim faaliyetinde gerek duyulan enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması konusunda politikalar geliştirilmelidir.

Atıklar ve Doğal Kaynakların Korunması

Katı atıklar, üreticisi tarafından atılmak istenen, toplumun huzuru ve özellikle çevrenin korunması açısından, düzenli bir şekilde giderimi gereken katı maddeler ve arıtma çamurları olarak tanımlanmaktadır. Dünyada, son yıllarda katı atıklardan kaynaklanan sorunlar en önemli çevre sorunlarından biri haline gelmiştir.

Katı Atık Tipleri

Katı atıklar kaynaklarına göre, evsel katı atıklar, sanayi atıkları, tıbbi atıklar ve özel nitelikli katı atıklar şeklinde sınıflandırılabilir.

Çevresel Etkileri

Farklı özelliklerdeki bu atıkların yöntemine uygun toplanmaması, depolanmaması veya yok edilmemesi ile önemli çevresel etkiler ortaya çıkar. Vahşi depolama, katı atıkların rastgele dökülerek yer altı ve yüzey su kirliliği, toprak kirliliği, patlama ve yangın tehlikesi başta olmak üzere görüntü kirliliği, toz ve kötü koku yayılması gibi birçok çevresel soruna yol açan bir yöntemdir.

Katı Atık Yönetimi ve Alınması Gereken Önlemler

Katı atık yönetiminde günümüzde katı atıkların miktarının azaltılması, geri kazanı m, yakma fırınları ve gömme şeklinde yaklaşımlar kabul görmektedir. Katı atıkları n miktarını azaltmak için uygulanan yöntem genelde atık oluşturacak malzemelerin kullanımının engellenmesidir.

Geri Kazanım

Geri kazanım, özellikle 70’li yıllardan itibaren gönüllülük esasına dayalı uygulamalar şeklinde yürütülmüş, katı atık sorununu topluma anlatmakta oldukça yararlı olmasına karşın uzun yıllar geniş ölçekli uygulamalara girilememiştir.

Geri Kazanım/Geri Dönüşüm Esasları

Atıkların toplama ve temizleme dışında hiçbir işleme tabi tutulmadan ekonomik ömrü dolana kadar defalarca kullanılmasına yeniden kullanım denir. Geri dönüşüm, atıkların fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra ikincil hammadde olarak üretim sürecine sokulmasıdır. Geri kazanımın hedefleri aşağıdaki gibi özetlenebilir: -Kaynak koruma: Atıkların ikincil hammadde olarak kullanılmasıyla birincil hammaddelerin tüketimini azaltmak -Çevre koruma: Özellikle yoğun nüfusa sahip büyük yerleşim bölgelerinde düzenli depolama alanlarının giderek azalması nedeniyle düzensiz olarak çevreye atılan atıkların doğa ve çevre üzerinde yarattığı etkiyi en aza indirmek -Enerji kazanımı: Atık maddelerin enerji içeriğinin kullanılması ile yenilenemez enerji kaynaklarının tüketimini azaltmak -Yer tasarrufu sağlama: Geri kazanılabilir atıkların yeniden kullanılmasıyla, düzenli depolama sahalarının daha uzun süreli kullanımını sağlamak.

Depolama Alanlarında Oluşan Metan Gazı

Katı atık depolama alanlarında oluşan bozunma gazlarının etkin olarak yönetilmesi için açığa çıkan metan gazının daha az zararlı hale getirilmesi gerekmektedir.

Radyasyon (Işınım) ve Çevresel Tehlikeleri

Işıma, enerjinin parçacık ya da elektromanyetik dalga olarak yayılmasıdır. Eletromanyetik ışıma, iyonlaştırıcı olmayan ışınım olarak sınıflandırılırken, diğer türü iyonlaştırıcı ışıma olarak tanımlanmaktadır. Radyoaktiflik (ışın etkinliği) ise kararsız atom çekirdeklerinin kendiliğinden parçalanıp ışınım yayarak başka atom çekirdeklerine dönüşmesi olayıdır. Uzaydan gelen ışınlar, güneşten gelen mor ötesi ışınlar ve yeryüzünde doğal olarak bulunan bazı radyoaktif (ışınetkin) maddelerin ışıması doğal ışınım kaynaklarıdır. Yapay ışıma, çoğunlukla tıbbi uygulamalardan kaynaklanan ışımadır. Bunun dışında nükleer güç üretim tesisleri, serpintiler, mesleki kaynaklı ışımalar da söz konusudur.

Nükleer Enerji

Enerji, uluslararası politikalara yön verebilen güçlü bir ögedir. Küreselleşme ile birlikte, çeşitli kaynaklardan enerji sağlama arayışı en önemli konulardan biridir. Nükleer enerjinin üretimi sırasında açığa çıkan atığın ışın etkinliği nedeniyle giderimi konusunda önemli sorunlar yaşanmaktadır. Diğer bir sorun ise nükleer yakıtların veya nükleer atıkların taşınması ve işletim sürecinde yaşanabilecek kazaların taşıdığı çevresel etkilerdir.

Işımanın Etkileri

Işımanın canlılar üzerinde yaratacağı etkiler, ışınım dozunun büyüklüğü, dozun süresi, iyonlaştırıcı ışımanın türü, maruz kalan dokunun cinsi ve bu tür ışınlara karşı olan duyarlılığı, maruz kalan canlının yaşı gibi etmenlere bağlıdır. Gövdesel hasarlar, ışımaya maruz kalan canlı üzerinde etkili olan hasarlar, kalıtımsal hasarlar ise etkileri gelecek kuşaklara da aktarılacak olan hasarlardır.

Işımadan Korunma ve Alınması Gereken Önlemler

Işımadan korunmada üç temel ilke vardır: Zaman: Işımaya maruz kalma süresinin olabildiğince kısa tutulması gereklidir. Uzaklık: Işımanın düzeyi uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. Bu nedenle ışıma kaynağından ne kadar uzak kalınırsa, maruz kalınan doz bu uzaklığın karesi kadar azalacaktır. Zırhlama: Işınlar belirli maddelerden daha zor geçer. Işımaya maruz kalınma tehlikesi bulunan yerlerde bu tür koruyucu malzemeler kullanılabilir.

Ormansızlaşma-Tropik Yağmur Ormanlarının Yok Edilmesi

Ormanlar yer kürenin yaklaşık olarak %30’unu kaplar, karasal biyolojik çeşitliliğin dörtte üçünü barındırır ve karasal karbon havuzlarının yaklaşık yarısını oluşturur. Ormansızlaşma, orman bozulması ve ormanlardaki diğer değişimlerden kaynaklanan salımlar, küresel sera gazı salınımlarının yaklaşık %17,4’ünü oluşturmaktadır. Dünyada yaşanan kuraklığın, sel felaketlerinin artması ve bioçeşitliliğin azalması, temel olarak bu ormanların azalmasından kaynaklanmaktadır.