CEZA HUKUKU - Ünite 4: Hukuka Aykırılık Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Hukuka Aykırılık
Hukuka Aykırılığın Anlamı ve Tipiklikle İlişkisi
Hukuka aykırılık , hukuka (hakka) karşı gelme, onunla çatışma hâlinde olma demektir. İşlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, fiilin bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma hâlinde bulunmasını ifade eden hukuka aykırılık, suçun yapısında tipe uygunluktan sonraki ikinci inceleme aşamasını oluşturmaktadır. İlk aşamada, işlenen fiille tipikliğin (tipikliğin maddi ve manevi) unsurlarının gerçekleştirip gerçekleştirilmediği değerlendirilirken, ikinci aşamada ise bu fiille ilgili olarak hukuka aykırılık yönünden bir belirlemede bulunulmaktadır.
İşlenen fiille bir suç tipinin unsurlarının gerçekleştirilmesi, aynı zamanda bu fiilin hukuka aykırılığına karinedir. Ancak bu karine, somut olayda fiilin, görevin ifası, meşru savunma, hakkın kullanılması veya ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedenlerinden biri çerçevesinde işlendiğinin tespit edilmesiyle geçerliliğini yitirebilir.
Bir fiil ya hukuka uygundur ya da aykırıdır. Hukuk düzeninin tekliği/birliği ilkesi uyarınca hukuka uygunluk nedenleri, hukuk düzeninin tamamı göz önünde bulundurulma suretiyle belirlenmelidir.
Hukuka Aykırılığa Suç Tipinde Yer Verilmiş Olması
Bazı suçların kanuni tanımında “hukuka aykırı”, “hukuka aykırı olarak” ya da “haksız” veya “haksız olarak” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmektedir. Türk hukukunda bir suçun kanuni tarifinde bu tür ifadelere yer verilmesi genel olarak “özel hukuka aykırılık” olarak nitelendirilmektedir. Yapısında hukuka aykırılığa ayrıca yer veren suçların doğrudan kastla işleneceği kabul edilmektedir.
Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Sübjektif Unsurları
TCK’nın benimsemiş olduğu sistem içerisinde bir hukuka uygunluk nedeninin kendisine bağlanan sonucu doğurabilmesi, yani fiili hukuka uygun hâle getirebilmesi için, failin bu fiili icra ettiği sırada ilgili hukuka uygunluk nedeninin maddi şartlarının varlığının bilinciyle hareket ediyor olmalıdır. Eğer fail, fiili icra ettiği sırada bir hukuka uygunluk nedeninin maddi şartları çerçevesinde hareket ettiğini bilmiyorsa, diğer ifadeyle bir hukuka uygunluk nedeninin kendisine tanımış olduğu yetki çerçevesinde fiili icra etmiyorsa, bu hukuka uygunluk nedeninden yararlanamaz. Kısacası; kişinin hukuka uygunluk sebebinden yararlanabilmesi için hukuka uygunluk sebebinin şartlarının gerçekleştiğinin bilincinde olması gerekir.
Hukuka Uygunluk Sebeplerinin Ortak Özellikleri
- Bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı hâlinde fiil kanuni tanımdaki unsurları gerçekleştirse de hukuka aykırı değildir.
- Her hukuka uygunluk nedeni, sınırları içinde kalınmak kaydıyla fiili hukuka uygun hâle getirir.
- Hukuka uygunluk nedenlerinin belirlenmesinde tüm hukuk düzeninin göz önünde bulundurulması gerekir.
- Hukuka uygunluk nedenleri aynı olayla ilgili olarak birbirinden bağımsız veya birbirinin yanında uygulanacak şekilde birleşebilirler.
Hukuka Uygunluk Nedenleri
TCK’da dört ayrı hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Bunlar;
- Görevin ifası,
- Meşru savunma,
- Hakkın kullanılması
- İlgilinin rızasıdır.
Görevin İfası
TCK’nın 24. maddesinin ilk fıkrasında “kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” denilerek bu hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Kanun hükmünün yerine getirilmesinde, belli konularda kişiye kanun tarafından verilen yetki, aynı zamanda o kişinin görevini oluşturmaktadır. Bu bakımdan bu hukuka uygunluk nedenini görevin ifası olarak anlamak gerekir.
Bu hukuka uygunluk nedeninin kaynağı doğrudan doğruya kanun olup, kişi kanundan aldığı yetkiyi kullanmaktadır. Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmemesinin nedeni, kişinin böyle bir davranışta bulunmak bakımından kanun tarafından yetkilendirilmiş olmasıdır. Hukuk düzeninin tekliği ilkesi gereği, bir kimsenin bir taraftan belli bir davranışta bulunmak bakımından kanun tarafından yetkili kılınması, diğer taraftan ise böyle bir davranışta bulunmasından dolayı cezalandırılması söz konusu olamaz.
Kanun, belli şekilde hareket etme görevini belirli kişilere yüklemişse, ancak bu kişiler bakımından hukuka uygunluk nedeni söz konusu olur. Kanun tarafından yetkili kılınmayan kimselerin davranışlarının hukuka uygun olarak nitelendirilmesi ise mümkün değildir.
Meşru Savunma
Meşru savunma, bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan bir saldırı karşısında, savunma amacına yönelik olarak ve saldırgana karşı bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanmasını ifade eder.
Şartları
Meşru savunmanın şartları TCK’da düzenlenmiştir. Buna göre saldırıya ilişkin şartlar aşağıdaki gibidir:
- Meşru savunmanın ilk şartı, bir saldırının varlığıdır. Ortada saldırı teşkil eden bir davranış yoksa meşru savunmadan da söz edilemez.
- Bu saldırı mevcut olmalı veya gerçekleşmesi ya da tekrarı kesin olmalıdır.
- Saldırı bir insandan kaynaklanmalıdır.
- Saldırı kişilere ait herhangi bir hakka yönelik olmalıdır.
Savunmaya ilişkin şartlar ise aşağıdaki gibidir:
- Savunmanın meşru olabilmesinin koşullarından ilki savunmada zorunluluğun olmasıdır.
- Saldırı ile bunu savuşturmaya yönelik savunma arasında orantının bulunmalıdır.
- Meşru savunma hâlinde bulunan kişi, bu hukuka uygunluk nedeninin maddi şartlarının gerçekleştiğinin de bilincinde olmalıdır.
Hakkın Kullanılması
TCK’nın 26. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez”. Hukuk düzeni kişilere herhangi bir konuda belirli bir hak tanımış ve bu hakkın sınırları içerisinde bir fiil gerçekleştirilmişse, artık hakkın kullanımını oluşturan fiiller hakkında hukuka aykırılık değerlendirilmesinde bulunulamaz. Hakkını kullanan kişinin fiili, başkalarının zarar görmesine neden olsa bile, hukuk düzeni hakkın kullanılmasını üstün tutmak zorundadır.
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için şu koşulların bulunması gerekir:
- Kişi tarafından doğrudan doğruya kullanılabilen sübjektif bir hak bulunmalıdır.
- Kişi bu hakkını tanınma sebebinin sınırları içinde kullanmalıdır.
- Hakkın kullanılması ile işlenen ve tipe uygun olan fiil arasında nedensellik bağının bulunmalıdır.
İlgilinin Rızası
Kanunda ilgilinin rızası “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Tipikliği Kaldıran Rıza-Hukuka Aykırılığı Kaldıran Rıza
İlgilinin rızası konusunda, hukukumuz bakımından “tipikliği kaldıran rıza” ve “hukuka aykırılığı kaldıran rıza” şeklinde ikili bir ayrımın yapılması gerekmektedir. Zira suçun kanuni tanımında fiilin “rıza olmaksızın” işlenmesine açıkça yer verildiği hâllerde, artık rızanın yokluğu suçun maddi unsurlarından biri hâline gelmiş olmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, suçun kanuni tanımında kişinin rızasının yokluğunun arandığı hâllerde, rıza tipikliğin bir unsuru olarak kabul edilmiş demektir ve failin kastının rızanın yokluğunu da kapsamına alması gerekir.
Buna karşılık, suçun kanuni tanımında açıkça yer almayan rızayı, “hukuka aykırılığı kaldıran rıza”, yani hukuka uygunluk nedeni olarak kabul etmek gerekir. Bu itibarla ilgilinin rızasına suç tanımında açıkça yer verilmemişse ve fiilin kişinin rızasına karşı işlenmesi gerektiğine yorum yoluyla ulaşılabiliyorsa, bu hâlde söz konusu olan rıza hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmelidir.
Şartları
İlgilinin rızasının işlenen fiili hukuka uygun hâle getirebilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
- İlgilinin rızası, kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunulabileceği bir hak bakımından hukuka uygunluk nedenini oluşturur.
- Beyanda bulunan kişinin, rızaya ehil olması gerekir.
- İlgili rıza beyanında bulunmuş olmalıdır.
Hukuka Uygunluk Sebeplerinin Maddi Şartlarında Hata
Mevcut olmadığı hâlde, hukuken korunan bir değerini ihlale yönelik bir saldırı gerçekleştirildiği inancıyla savunmada bulunan kişi hukuka uygunluk nedenlerinden meşru savunmanın maddi şartlarında hataya düşmüştür. Böyle bir durumda fail olayda meşru savunmanın şartlarından haksız bir saldırının varlığında hataya düşmektedir. Gerçekten failin düşündüğü doğru olsaydı fiili hukuka uygun olacaktı.
Hukuka uygunluk nedeninin maddi şartları hakkındaki bilgi kasta dâhildir. Bu nedenle bir hukuka uygunluk nedeninin maddi şartları oluşmadığı hâlde, bu şartların gerçekleştiği inancıyla hareket eden kişinin, işlediği fiille bir haksızlığı gerçekleştirme kastıyla hareket ettiği söylenemez. Ancak hataya düşmek konusunda taksiri varsa ve işlenen suçun taksirli şekli de kanunda cezalandırılıyorsa, fail bu suçtan dolayı cezalandırılabilecektir.
Hukuka Uygunluk Sebeplerinde Sınırın Aşılması
TCK’nın “27. maddesine göre “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.” şeklindedir.
Şartları
TCK’nın 27. maddesinin 1. fıkrası, mahiyetine uygun olarak, görevin ifası, meşru savunma, ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedenleri bakımından uygulama alanı bulur. Eğer hukuka uygunluk nedenlerinin şartları gerçekleşmemişse, yani fail hukuka uygunluk nedenlerinin şartlarının gerçekleştiği düşüncesiyle hareket etmişse, hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata söz konusudur.
TCK’nın 27. Maddesinin 1. fıkrası, bir hukuka uygunluk nedeninin sınırının ölçü yönünden aşıldığı hallerde uygulanır. Sınırın ölçü yönünden aşılması ile kastedilen, hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarından birini oluşturan ölçülülükte sınırın aşılmış olmasıdır.