ÇOCUK GELİŞİMİ - Ünite 5: Sosyal ve Duygusal Gelişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Sosyal ve Duygusal Gelişim

Giriş

Sosyal gelişimin temeli duygusal gelişimdir. Sosyal ve duygusal gelişim, çocuğun kendini ifade edebilmesi, duygularını kontrol edebilmesi, kendisiyle ve çevresiyle barışık ve uyum içinde olabilmesidir. Bunun sağlanması yoluyla çocuk, sosyalleşir ve toplumun etkin bir bireyi olma yolunda ilerler.

Temel Kavramlar ve Tanımlar

“Sosyal gelişim”, bireylerin yıllar boyunca diğer insanlar, toplumsal kurumlar, gelenekler ve örgütler gibi kuruluşlarla geçirdiği yaşantılar sonucunda oluşan değişmelerdir. “Benlik gelişimi”, çocuğun kendisiyle başkaları arasındaki farkı anladığı zaman başlar ve duygularını ifade etme, korku, istek, başarı, güçlü yanlar, yetenekler, başarısızlıklar, yeni benlik imajı yaratma, odaklanma, olumlu düşünme, karar verme, sorumluluk ve bağlılık duygusuyla ilişkilidir. “Sosyalleşme”, çocuğun içinde bulunduğu toplumun inançlarını, tutumlarını ve kendisinden beklediği davranışları öğrenmesidir ve çocuğun kendisi ile çevresi arasındaki sınırı anlaması ve kendi benliğini çevreden ayırt edebilmesi ile başlar. “Sosyal olgunluk”, bir kimsenin anlayış, duygu ve beceri gibi özellikler bakımından yaşına göre içinde yaşadığı toplumun yetişkin üyelerinin genellikle erişmiş oldukları düzeye gelmesi durumudur. “Kültür”, bir toplumun norm, gelenek ve görenek, örf ve adetlerinin tümüdür. “Sosyal yeterlik”, bireyin jest ve mimikleri kullanma, vücut dilini yorumlama, toplum içinde konuşma ve tartışmaya katılma gibi sözel ve sözel olmayan davranışları doğru olarak kullanma becerisidir. “Sosyal uyum”, farklı gruplara uygun bir biçimde davranma, ilişki kurma, arkadaş ve yetişkinlere uyum gösterme, toplumca onaylanan tutum ve davranışları diğer insanlara yöneltme, bu tutumları sosyal yaşamda gösterme, toplumda üstlendiği rolle, kurduğu ilişkiden doyum sağlama becerisidir. “Kişilik”, bireyi diğer bireylerden ayıran, tutarlı olarak sergilenen, bireye özgü olan, doğuş- tan getirilen ve sonradan kazanılan özelliklerin bütünüdür. “Duygusal gelişim”, çocukların iç ve dış dünyalarından gelen etkilerin veya herhangi bir olayın ona hoş gelip gelmeme hali olarak tanımlanır. “Duygular”, çocuğun temel gereksinimleri ve bu gereksinimlerin etkisini dışarı yansıtmasıdır ve bireyin yaşamında, canlanma ya da hareketlenmeyi ifade eder. “Duyguların düzenlenmesi”, duyguların uygun kullanımını ifade etmektedir. “Haz”, bir güdünün doyumu sağlandığında ya da bir amaca varıldığında yaşanan duygudur. “Elem”, ihtiyaçların karşılanmaması ve duyguların tatmin edilmemesi durumunda ortaya çıkan ve çocukta gerginlik ve mutsuzluk yaratan üzüntü ve acı duymayı içeren olumsuz duygular olarak ifade edilir. “Korku”; tehlike, şiddet, kaygı, panik gibi durumlarda ortaya çıkan duygudur. “Kıskançlık”, temel nedeni üstün olma isteği olan bir duygudur. “Empati”, bir kişinin kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve bu durumu iletmesi sürecidir. “Saldırganlık”, çocuğun olumsuz duygularını bastırmayıp çevresindeki eşyalara veya başkalarına zarar vermesidir. Ağlama ve gülme, bebeklerde gözlenen ilk “duygusal tepkilerdir”.

Sosyal ve Duygusal Gelişimi Etkileyen Etmenler

Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde kalıtım ve çevre etkilidir.

Genetik (Kalıtımsal) Etmenler: Genetik etmenlerden biri olgunlaşmadır ve fizyolojik büyümeyi ifade eder. Bir çocuğun neşeli ve eğlenceli, diğer çocuğun hareketli ve enerjik, bir diğerinin ise sakin ya da öfkeli olması durumu ise mizaç olarak tanımlanır. Bunların dışında, kişilik, cinsiyet, zekâ gibi faktörler de genetik etmenlerdir.

Çevresel Etmenler: Aile ilişkileri, arkadaşlık, gruba katılma, oyun, işbirliği, rekabet, kız-erkek ilişkileri gibi faktörler de sosyal ve duygusal gelişimi etkileyen çevresel etmenlerdir.

Sosyal ve Duygusal Gelişim İle İlgili Kuramlar

Psikososyal Gelişim Kuramı: Erikson’un sosyal gelişimi açıklamak için oluşturduğu kuramda, yaşam boyu gelişim ilkesi benimsenmekte ve bireyin bebeklik ve çocukluk dönemlerinden ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine kadar olan gelişimi sekiz ayrı evre halinde ele alınmaktadır. Erikson’a göre her evrede bireyin atlatması gereken bir gelişim görevi bulunmaktadır. Bu evreler,

  • Güvene karşı güvensizlik,
  • Özerkliğe karşı utanma ve kuşku duyma,
  • Girişimciliğe karşı suçluluk duyma,
  • Başarıya karşı aşağılık duygusu,
  • Kimlik kazanmaya karşı kimlik karmaşası,
  • Dostluk kazanmaya karşı yalnız kalma,
  • Üretkenliğe karşı durgunluk ve
  • Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk şeklindedir.

Psikanalitik (Psikoseksüel) Kuram: Freud tarafından geliştirilen kurama göre, sağlıklı bir çocuk acil gereksinimlerini yerine getirme ve isteklerini kontrol etme arasında dengede durmayı öğrenendir. Freud da Erikson gibi gelişimi çeşitli dönemler halinde ele almıştır. Freud’a göre her bir dönemdeki ihtiyaçlar karşılanmadığı takdirde, o döneme aşırı bağımlılık meydana gelir ve sonraki aşamada oluşacak kişilik gelişimi engellenir. Bu dönemler:

  • Oral dönem
  • Anal dönem
  • Fallik dönem
  • Gizil (latent) dönem ve
  • Genital dönemdir.

Sosyal Öğrenme Kuramı: Kuramın önemli temsilcisi olan Bandura, insanların çevrelerindeki davranışları gözlemlediklerini ve bu gözlemlerden kendileri için bir sonuç çıkardıklarını, kendileri için yararlı durumlarda davranışı gösterdiklerini ileri sürer. Gözlem yolu ile öğrenme dikkat, hatırlama, yeniden üretme ve pekiştireç süreçlerinden oluşmaktadır. Çocuklar, çevreye içsel bir merak duyduklarından değil, pekiştiricilerle özendirildikleri için öğrenir ve daha sonra bu dış değerleri içselleştirirler.

Davranışçı Kuram: Davranışçılar öğrenmeyi, uyarıcı ve tepki arasındaki bağ ile açıklar. Kurama göre, hem sosyal hem de anti sosyal davranışlar ödüllendirilerek pekiştirilirse tekrarlanacak; önemsenmeyen, üzerinde durulmayan davranışlar ise sönüp yok olacaktır. Yani davranış, çevre tarafından şekillenmektedir.

Bilişsel Gelişim Kuramı: Bilişsel gelişim kuramcılarından Piaget öğrenmenin, yaşantılar ve biyolojik olgunlaşma düzeylerinin etkileşimleri sonucu ortaya çıktığını belirtir. Bruner, öğrenmenin bireyin yaşantılarına ve oluşturduğu algılara dayalı olduğunu savunur ve öğrenmede güdü, yapı, sıra ve pekiştirme ilkelerinden söz eder. Vygotsky, çocukların öğrenmelerinde, sosyal ve kültürel geçmişlerinin rol oynadığını vurgular.

Harry Harlow’un Çalışmaları: Harlow, annenin bebeklik döneminde, açlık, susuzluk gibi temel gereksinimleri karşılayan kişi olması nedeniyle, anne ve çocuk arasında bir bağlanma oluştuğunu ileri sürmüş ve gerçekleştirdiği çeşitli çalışmalar sonucunda, bu sevgi bağının, çocuğun ileriki yaşantısındaki diğer insanlarla kuracağı tüm ilişkilerdeki güven duygusunun oluşmasında etkili olacağını belirtmiştir.

John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı: Bebeklerle birinci derecede bakım verenler arasında kurulan yakın duygusal bağa bağlanma denir. Bowlby bağlanmayı dört evrede açıklamıştır. Bunlar:

  • Bağlılık öncesi evre (0-2 ay),
  • Bağlanma evresi (2-7 ay),
  • Kesinleşmiş bağlanma evresi (7-24 ay) ve
  • Karşılıklı ilişkinin oluşturulma evresi (24 ay ve sonrası)

Mary Ainsworth’un Bağlanma Kuramı: Ainsworth önceleri Bowlby ile birlikte çalışmış olan, daha sonraları ise bebeklerin annelerinden ayrı kalmaları ile ilgili kendi çalışmalarını yürüterek bağlanmanın niteliğine vurgu yapan bir kuramcıdır ve çalışmaları sonunda tanımladığı bağlanma türleri şunlardır:

  • Güvenli bağlanma,
  • Güvensiz bağlanma,
  • Kaçıngan bağlanma,
  • Dirençli bağlanma ve
  • Dağınık bağlanma

Sosyal Gelişim Dönemleri

Sosyal gelişim; bebeklik, ilk çocukluk, orta çocukluk ve ergenlik (son çocukluk) dönemlerine ayrılarak incelenebilir.

Bebeklik: Bebeğin ilk sosyal ilişkisi annesi ile olur. Annenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılaması durumunda bebek güvende olduğunu hisseder ve ikinci ayından itibaren anne dışındaki kişilere de gülmeye başlar. Altıncı aydan itibaren tanıdıklarını ve tanımadıklarını ayırt etmeye başlar. Bir yaş civarında bebeklerde başkalarının bakış açısından görme ya da başkalarının duygularını ve gereksinimlerini fark etmede yetersizlik anlamına gelen benmerkezcilik gözlenir. İki yaşında çocuk anne baba ve akranları ile oynamaktan keyif alır.

İlk Çocukluk: Üç yaşında çocuklar akranlarıyla kısa süreli de olsa grup halinde oynamaya ve birbirleriyle konuşmaya başlar. Üç-dört yaşları arası cinsel benlik duygusunun başladığı ve cinsel rollerin belirlendiği bir dönemdir. Dört yaşında grup içinde alınan kararlara, yapılan planlara katılmaktan hoşlanır. Beş yaşında kendi yaşıtları ile küçük gruplar halinde oynar. Altıncı yaşta daha hareketli ve uyumsuz bir görünüm içerisindedir ve yalnız başına oynamaktan hoşlanmaz, oyun oynadığı gruplar genişlemiştir.

Son Çocukluk: Çocuğun; öğretmeni, arkadaşları ve özellikle de annesi ile kurduğu yakın ilişkiler ön plana çıkar. Akran grupları önem kazanır. Yetişkinlerin görüşlerine karşı çıkmaya başlar.

Ergenlik: Ergenlik dönemi, çocuğun kim olduğunu anlamaya ve ortaya koymaya çabaladığı bir dönemdir ve bu dönemde zamanının çoğunu akranları ile geçirme isteği vardır. Yine, gelecekle ilgili önemli kararlar verilen bir dönemdir.

Duygusal Gelişim Dönemleri

Duygusal gelişim de, sosyal gelişim gibi bebeklik, ilk çocukluk, son çocukluk ve ergenlik dönemlerine ayrılarak incelenebilir.

Bebeklik: Bu dönemde bebeğin çıkardığı sesler ve yüz ifadeleri, duyguları hakkında bilgiler verir. Örneğin yeni doğan bebek ağlayarak, kollarını sağlayarak mutsuzluğunu ifade eder. Yedinci ayda korkuyu da öğrenirler. Bunlar, temel duygular ya da birincil duygulardır. Sekiz ve dokuzuncu aylarda diğerlerinin duygularını incelemeye başlarlar. İlk yılın sonunda, bebekler diğer insanlardan gelen etkili mesajları tanıyabilirler. İkinci yılın ortalarında bebekler doğrudan olmayan sosyal ilişkilendirme de yapabilir. Örneğin, on beş aylık bir bebek, annesi ile iyi bir iletişim kuran yabancıyı izleyerek, ona karşı daha az çekingen davranışlar gösterebilir.

İlk Çocukluk: Bu dönem çocukları duyguları hakkında konuşmaya başlar, karşısındaki kişilerin duygularına karşılık verir, duygularını düzenleyebilir, empati becerisi gelişir, başka birinin olumsuz duyguları ile baş etmesine yardımcı olur. Dört-beş yaşlarında çocuklar başkalarının karmaşık duygusal durumlarını daha iyi anlar.

Orta Çocukluk: Çocuklar kendilerini neyin kızdırdığını, korkuttuğunu ya da üzdüğünü ve bu duyguları gösterdiklerinde diğer insanların nasıl tepki vereceğini bilir ve buna göre davranışlarını kontrol edebilir. Bilişsel gelişimdeki ilerlemelerden dolayı, empati becerileri daha fazla gelişmiştir. İnsanların aynı anda birkaç duyguyu yaşayabileceğini sekiz-dokuz yaşlarında daha iyi anlayabilir.

Ergenlik (Son Çocukluk): Bu dönemde hormonların değişimi ergenlerin duygularını etkiler ve olumsuz duygular ergenliğin başlangıcında yoğunken, ilerleyen süreçte azalmaya başlar. Soyut düşünce ile birlikte duyguların önemi artar. Duygulardaki istikrarsızlık, karşı cinse ilgi, sürekli hayal kurma, yalnız bırakılma isteği ve ders çalışmaya karşı isteksizlik dönemin önemli özellikleridir.

Sosyal ve Duygusal Gelişimin Desteklenmesi

Anne ve babaların, çocuklarının sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleyebilmeleri için, bebeklik döneminde temel ihtiyaçlarının karşılanması ile sağlanacak olan güvenli bağlanmayı sağlamaları; çocukluk döneminde sosyalleşmelerini ve duygularını fark edip ifade etmelerini desteklemeleri, ergenlik döneminde ise fikir ve görüşlerini paylaşmasına olanak sağlayarak ergenin kimlik oluşturma çabalarına destek vermeleri gerekmektedir.

Sosyal ve Duygusal Gelişimin Değerlendirilmesi

Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminin değerlendirilmesinin çok boyutlu olmasının sağlanması açısından, farklı teknik ve yöntemlerden yararlanılmaktadır. Standart testler ve derecelendirmeli ölçekler, gözlem, görüşme ve sosyometri bu amaçla yararlanılabilecek tekniklerdir.