ÇOCUK VE ERGEN BAKIMI - Ünite 7: Ergenlerde Riskli Davranışlar ve Önleme Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Ergenlerde Riskli Davranışlar ve Önleme

Ergenlerde Riskli Davranışlar

Özellikle ergenlerle çalışacak meslek elemanları, eğitimciler ve ailelerin riskli davranışları psikopatolojik sorunlardan ayırt etme ve önleme konusunda bilgi sahibi olması gereklidir. Riskli davranışlar, ergen için hayati tehlike yaratan ya da sağlığını tehdit eden, hastalık, yaralanma veya ölümle sonuçlanma ihtimali yüksek davranışlar olarak tanımlanmaktadır.

Ergenlerin riskli davranışlarda bulunması onların yaşamlarını tehlikeye soktuğu gibi, risk almanın ergenlerin yaşamlarında kendilerini ispat etme ve geliştirme, özerklik kazanma gibi olumlu gelişimsel etkileri de söz konusudur.

Riskli davranışların gelişimsel açıdan belirtilen amaçları şunlardır:

  1. Kendini kanıtlama
  2. Kimliğini ortaya koyma
  3. Kendi yaşamı üzerinde kontrolünü arttırma
  4. Otoriteye karşı çıkma
  5. Akranları tarafından kabul görme
  6. Kaygı, engellenme, yetersizlik ve başarısızlıkla baş etme
  7. Saygınlığı artırma
  8. Büyüdüğünü hissetme
  9. Sorunlardan uzaklaşma

Ergen Riskli Davranışlarının Kapsamı
Ergenlik döneminde rastlanan riskli davranışlar kapsamında; alkol ve madde kullanımı, fiziksel şiddet, saldırganlık, hırsızlık, çete kurma ve çetelere üye olma, silah taşıma, yalan söyleme, kurallara karşı koyma, evden ve okuldan kaçma, erken yaşta cinsel deneyim, ergen gebeliği, sigara kullanımı, antisosyal davranışlar, intihar gibi ergenin normal gelişimini engelleyen davranışlar yer almaktadır.

Ergen Riskli Davranışlarının Nedenleri

  1. Heyecan arama davranışı: Bu davranış biçimi, sosyal olarak biraz daha kabul edilmiş olduğu için, nispeten olumlu risk alma davranışlarıdır. Tehlikeli sporlar yapma, sekse düşkünlük gibi davranışlardır.
  2. İsyankar davranış: Bu davranışlar gençler için özgürlüğü yakalama çabası niteliğindedirler. Olası sonuçları oldukça olumsuz olabilir fakat korkusuz davranışların sonuçları kadar olumsuz olmazlar. Sigara içmek, alkol kullanmak, geç saatlere kadar dışarıda kalmak gibi davranışlardır.
  3. Korkusuz davranışlar: Alkollü araba kullanma, korunmasız seks, aynı iğneyi paylaşma yoluyla uyuşturucu kullanma, hızlı araç kullanma gibi çoğunlukla heyecan peşinde koşma ile ilişkili, ancak çok olumsuz sosyal ve sağlıksal riskler taşıyan davranışlardır.
  4. Antisosyal davranışlar: Hilekarlık, aşırı yemek yemek, diğer kişilere sataşmak gibi, hem yetişkinler hem de ergenler için uygun bulunmayan davranışlardır.

Ergenlerde Riskli Davranışların Nedenleri

  1. Genetik Etkenler: Riskli davranışların temelini genler ve biyolojik geçiş ile açıklayan bu yaklaşıma göre, bazı genleri madde kullanma, şiddet, suç işleme gibi davranışların nedeni olarak göstermektedir. Ancak genetik etkenlerin tek başına riskli davranışlara yol açtığı söylenemez.
  2. Ailesel Etkenler: Riskli davranışları yüksek düzeyde olan çocukların ebeveynlerinde benzer özellikler görülmesi ailesel etkenleri ön plana çıkarmaktadır.
  3. Çevresel Etkenler: Özellikle olumsuz çevre koşullarında yaşan çocuklarda daha fazla riskli davranışlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yoksulluk önemli etkenlerden birisidir. Suç işleme, şiddet eğimi, kendine zarar verme ve bazı madde kullanımları özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde daha fazladır.
  4. Psikolojik Etkenler: Bu çocuklarda en sıklıkla rastlanan ortak özelliklerden birisi dürtü kontrolünün (kendini kontrol edememe, içinden geldiği gib davranma eğilimi) eksik olmasıdır. Engellenmeye tahammül edemezler, herhangi bir engellenme ile karşılaştıkları zaman onunla başa çıkma güçleri yoktur. Sorun çözme, öfke kontrolü gibi becerileri çok azdır ya da bu becerileri etkili değildir. İletişim kurmakta zorluk çekerler, huzursuzdurlar. Kolaylıkla uyarılır ve kavga etmeye başlarlar.
  5. Göç: Göç eden ailelerin çocuklarında bu tür davranışlar sıktır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ebeveynlerin geldikleri kente uyum sağlamakta çektikleri güçlüğün aile içi ilişkilere de yansımasıdır.
  6. Diğer Etkenler:
    Yaş: Yaş küçüldükçe birden fazla risk alma davranışı düzeyi azalmaktadır. Yaş büyüdükçe riskli davranış sayısı artmaktadır.
    Cinsiyet: Riskli davranışlar erkek çocuklarda daha fazladır. Cinsiyetler arasındaki bu fark yaş büyüdükçe artmaktadır. Yani yaş ilerledikçe erkeklerde risk alma davranışı kızlara göre daha fazla olmaktadır.
    Birden fazla riskli davranışın bir arada görülmesi: Araştırmalar, genelde bir risk davranışı olan çocukların bir başka riskli davranışı daha yaptıklarını göstermektedir.

Ergenlerde Riskli Davranışları Önleme
Ergenlerde riskli davranışları oluşturan faktörlerin bilinmesi, önlemeye odaklanılması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda yapılacak önleyici çalışmaların aileokul-ergen-akran ilişkilerini içerecek şekilde planlanması gerekmektedir.

Ergenlerde riskli davranışları önleme kapsamında yer alacak çalışmalar:

Kültürel ve sanatsal etkinlikler (Konferans, tiyatro, müzik, resim vb.); Eğitim etkinlikleri (Örgün eğitim, kurslar vb.); Meslek eğitimi etkinlikler, meslek kursları; Psikososyal etkinlikler (Öfke kontrol programı, bağımlılık programı vb.); Spor etkinlikleri; Boş zamanları değerlendirme (bilgisayar, hobi, oyun, dans vb.); Yaşam becerileri (sorun çözme, etkili karar verebilme, yardım arama becerileri, sosyal becerileri, etkili iletişim becerileri, direnme becerileri); Bilgilendirici etkinlikler (İlk yardım, hukuk, istismardan korunma, riskli durumlar vb.).

Aileye Öneriler

  1. Aileler ergenlik dönemi değişimleri, sorunları ve nedenleri hakkında önceden mutlaka bilgilendirilmelidir.
  2. Riskli davranışların önlenmesinde ailede yapılması gerekenleri ailelere öğretmek yararlı olacaktır.
  3. Eğer ergen riskli davranışlar göstermeye başladı ise ailenin bu belirtileri nasıl tanıyacağı ve ne yapılması gerektiği aileye anlatılmalıdır.
  4. Ergenlerin riskli davranışları ortaya çıktığında ailenin bir uzmandan yardım alması ve ergene mutlaka sağlıklı yollardan ulaşması çok önemlidir. Eğer ergene baskı, şiddet ya da katı tepkiler gösterilirse durum daha fazla şiddetlenecektir.
  5. Ebeveynlerin ergene her koşulda sorunlarını sağlıklı yollardan çözebilmesi konusunda model olması, aile içinde şiddet ve korkuya dayalı yöntemlerle sorunlarla başa çıkmaya çalışmaması önemlidir.
  6. Aile içinde etkili iletişim kurulması, ergenle iyi düzeyde ilişkiler hem riskli davranışları önlemede hem de riskli davranışlar ortaya çıktığında çözümlenmesinde en önemli koruyucu güç olacaktır.
  7. Çocuğunuzla konuşurken, iyi bir dinleyici olun. Çocuğunuzun sizinle sorunlarını konuşabilmesini sağlayın. Size söylediği şeyleri dikkatle dinleyin, öfkenizi kontrol edin. Eğer çocuğunuz sizinle konuşmuyorsa, onunla sohbet etmek için siz girişimde bulunun.
  8. Gençler kendileri için önemli konularda ailelerinden bilgi alabileceklerine güvenmek isterler. Anababalar koruyucu, bağımlı, otoriter ve baskıcı tutumlardan kaçınmaları, hayatın sorumluklarını gelişimine uygun olarak ergene tepki vermeleri gerekmektedir.

Öğretmenlere Öneriler

  1. Öğretmenler okulda ergenlere, birey olarak saygı göstermeli, ergenin sorunları olduğunda rehberlik etmelidir.
  2. Öğretmenler ergenlik dönemi gelişimi, sorunlar konusunda bilgilendirilmelidir.
  3. Riskli davranışları tanıma ve önleme konusunda öğretmenlere eğitim verilmelidir. Riskli davranışlar gösteren ergenlere okulda yeterli düzeyde rehberlik yapılması, farklı alanlara yönlendirilmesi, sorunlarını sağlıklı şekilde çözümlemesi için fırsatlar sunulmalıdır.
  4. Ciddi düzeyde riskli davranışlar sergileyen ergenlere (madde kullanma, suça karışma, intihar) psikolojik destek sağlanması ve uzman desteği alınması için yönlendirilmesi gerekmektedir.
  5. Okullarda etkili psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin olması en etkili önleyici güç olarak kullanılabilir.

Ergenlerde Riskli Cinsel Davranışlar

Riskli Cinsel Davranışların Tanımı ve Kapsamı

Ergenlik dönemi çocukluktan yetişkinlik çağına geçiş dönemidir. Bu evrede ergenler psikolojik, sosyal, bilişsel ve bedensel birçok değişimi yaşamaktadırlar. Ergenler bedensel değişime bağlı olarak cinsel hormonların salgılanmasındaki artış nedeniyle cinsel davranışlara daha ilgili hâle gelmekte, üreme yeteneğinin kazanıldığı bu dönemde ayrı bir önem kazanmaktadır. Bu dönemde ergenlerde normal kabul edilebilecek cinsel davranışlar, ergenin kendini ve bedenini tanımaya yönelik eylemler olmakla birlikte riskli davranışlar özellikle sonuçları itibarıyla ergenin öngöremediği zararlı davranışlar olması nedeniyle problem olarak kabul edilmektedir.

Riskli Cinsel Davranışların Kapsamı

  • 15 yaş ve öncesinde, erken yaşta cinsel deneyim yaşamak
  • Birden fazla cinsel partnere sahip olmak
  • Korunmasız cinsel deneyim yaşamak
  • Cinsel deneyim öncesinde veya deneyim sırasında alkol ve uyuşturucu madde kullanmak.

Riskli Cinsel Davranışların Nedenleri

Ergene Özgü Bireysel Faktörler: Özgüven yetersizliği, merak, ihanet, suçluluk, güçsüzlük, yoksulluk, yabancılaşma, dini inanç, isyankârlık, kişiler arası ilişki güçlükleri eksikliği, heyecan arama, dışsallaştırma problemi, psikolojik iyi oluş yetersizliği, olumsuz baş etme stratejileri, düşük özyeterlik, psikoseksüel işlev yetersizliği.

Riskli Cinsel Davranışların Yol Açtığı Sorunlar ve Sonuçları

  • Erken cinsel demeyim ergenin ilerleyen yıllarda farklı cinsel partnerler edinme veya cinsel istismara uğrama olasılığını artırabilir.
  • Birden fazla cinsel partnere sahip olma ise cinsel yolla bulaşan hastalıklar için büyük bir risk oluşturmaktadır. Çünkü ergenlik yıllarının getirdiği heyecan arama ve risk alma eğilimindeki artış ile birlikte ergenin sonuçları göz ardı ederek cinsel ilişkide korunmayı önemsemediği görülmektedir.
  • Ergenlerdeki riskli cinsel davranışlar istenmeyen gebelik gibi ciddi problemlere yol açmaktadır.
  • Ergenlerin erken dönem riskli cinsel yaşamları eğitim hayatlarını da olumsuz yönde etkilemektedir.
  • Ayrıca ergenlik dönemindeki hamile kızlar güvenli olmayan düşük ve kürtajdan kaynaklanan yüksek ölüm oranlarıyla karşı karşıyadır.
  • Ergen anneler bilgi, beceri, değer ve tutumları henüz olgunlaşmadan annelik sorumluluğu altına girmektedir. Anneliğe hazır olmayan, kendisi de çocuk olan ergen anne, çocuk büyütme stresini taşıyamayarak bebeğini ihmal ve istismara maruz bırakabilmektedirler.
  • Duygusal, psikolojik ve sosyal problemler riskli davranışların en önemli sonuçlarındandır. Ergenin ergenlik döneminde henüz duygusal ve psikolojik olarak cinselliği yaşamaya hazır olmaması bazı psikolojik ve duygusal problemler yaşamasına da neden olabilir. Bunun sonucunda ergenlerde psikopatoloji gelişebilir.
  • Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar, HIV/AIDS riskli cinsel davranışların en ciddi sonuçlarındandır. UNİCEF (2016) raporuna göre, AIDS ergenler arasındaki ölüm nedenleri arasında üst sıralarda yer almaktadır.

Ergenlerde Riskli Cinsel Davranışları Önleme

Okullar başta olmak üzere, aile, sağlık kurumları, medya, toplumda geniş kapsamlı çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda yapılabilecek bazı önleme çalışmaları şunlardır:

  1. Cinsel perhizi (cinsel ilişkiden kaçınma) vurgulayan programlar uygulanabilir ve ergenlere cinsel deneyim için daha ileri yaşlara kadara bekleme öğretilebilir.
  2. Korunma yöntemlerine vurgu yapan programlarla güvenli cinsel gelişim ve deneyimin önemi öğretilmelidir.

Türkiye’de henüz örgün eğitime entegre edilmiş bir cinsel eğitim programı bulunmamakla birlikte yapılan bazı etkili proje ve akademik araştırma faaliyetleri ile gençler bilgilendirilmektedir. Avrupa ve Amerika’da uygulanan eğitimle kaynaştırılmış, sürekliliği olan cinsel eğitim programlarının riskli cinsel davranışları önlemede etkili olduğu belirlenmiştir.

  • Kapsamlı cinsel eğitim programlarının hedefleri: Öğrencinin akademik başarısını artırmak
  • Cinsel tacize, şiddete ve zorbalığa engel olmak
  • Cinsel deneyim başlama yaşını geciktirmek
  • İstenmeyen hamilelik, HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları azaltmak
  • İnsan cinselliği hakkında doğru ve bilimsel bilgiyi sağlamak
  • Gençlerin cinselliğe ilişkin değerlerini, tutumlarını ve anlayışlarını geliştirmeleri ve anlamaları için uygun fırsatlar sağlamak
  • Gençlerin ilişkilerini ve kişilerarası becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak
  • Gençlerin cinsel deneyimlerinde sorumluluklarını yerine getirmelerine yardımcı olmak, bunlar erken cinsel ilişkiye girme baskılarına karşı kendini koruma, doğum kontrolü ve diğer cinsel sağlık önlemlerinin kullanılmasını içerir.

Ergenlere çocukluk döneminden itibaren Güvenli Cinsel Yaşam becerilerini öğretmek en etkili yollardandır. Bu kapsamda ergenlikte güvenli bir cinsel yaşamın niteliklerine uygun cinsel eğitim çalışmaları yapılmadır.

Cinsel eğitimin amaçları

  • Ergene kendi bedenine ve başka kişilerin bedenine saygı duymayı öğretme
  • Öz-güvenini artırma
  • Karşı cinsle dengeli ilişkiler kurmayı öğretme
  • Kendi bedenine karşı sorumluluklarını fark ettirme
  • Cinsellikle ilgili yanlış bilgileri reddetme
  • Baskılara direnmeyi öğretme, hayır diyebilme becerisi kazandırma
  • Her türlü istismar durumlarına karşı koyma becerisi kazandırmak olarak sıralanır.

Ergen Suçluluğu

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (20 Kasım 1989) birinci maddesinde “18 yaşa kadar her insan çocuk sayılır” hükmü getirilmiştir. Çocuk Suçluluğu” kavramı Batı literatüründe “Juvenile Delinquency” terimine karşılık gelir ve Türkçede “reşit olmayanın suçluluğu” anlamında kullanılmaktadır. Bu nedenle ergenlerde suçluluk konusu çocuk suçluluğu olarak değerlendirilmektedir.

Ülkemizde işlenen suçların yaklaşık yarısının 25 yaş ve altındaki genç ve çocuk tarafından işlendiği; ileri yaşta suç işleyenlerin %90’ının çocukluk ve gençlik dönemlerinde suç işledikleri (Çeber, 2012) gerçeği göz önüne alındığında giderek artan şekilde çocukların ve ergenlerin içinde olduğu adli olgular, çocuk ve ergen ruh sağlığı profesyonellerine, ailelere, öğretmenlere ve ilgili tüm kuruluşlara önemli sorumluluklar yüklemektedir.

Çocuk ve Ergenleri Suça Yönelme Nedenleri

  • Suç karmaşık yapısı ile çocuğun kişilik yapısı, yetenekleri, çevresel etkenler, yetiştiği aile yapısı ve yaşam koşulları gibi etmenlerin olumsuz etkilerinin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmaktadır.
  • Aile yapısı sağlıksız işlev gösteren aileye sahip olmak, aile içi problemler, parçalanmış aile, aile bağlarının zayıflığı, aile içinde madde kullanımının olması, aile içi şiddet sayılabilecek ailesel risk faktörleridir.
  • Ailede suç işleyen birinin varlığı genelde çocuğun risk altında olmasına yol açmaktadır.
  • Sağlıksız ve yetersiz yaşam koşulları, yoksulluk, düşük eğitim düzeyi suçla ilişkili durumlardır.
  • Ekonomik koşulların yetersiz olması nedeniyle çocuk ve ergenlerin okulu terk ederek ya da okulla birlikte çalışma hayatına atılması, sokakta çalışmak zorunda kalması riskli durumlara maruz kalmasına neden olur ve çocuklar kendilerini suç durumlarının içinde bulabilirler.
  • Gelişimsel olarak okul çağında olan çocuklar iş hayatına atıldığında ruhsal dengeleri bozulabilmekte ve daha kolay suça sürüklenebilmektedir.
  • Çocuk ve ergenlerin suça yönelmesinde yüksek risk grubunda tanımlanan çocukların ekonomik seviyesi düşük ailelerde yaşadıkları, geçmişte fiziksel, duygusal ve cinsel istismar ve ihmale daha fazla maruz kaldıkları, alkol ve diğer madde ve bağımlısı olduğu, farklı suç tiplerine eğilimli oldukları belirtilmiştir.
  • Bireyler suç işlemeyi ve saldırgan davranmayı aynı zamanda sosyal etkileşim içinde oldukları diğer bireylerden, çoğu kez yakın çevredeki kişilerden, medya, televizyon ve sinemadan doğrudan gözlem yoluyla öğrenmektedirler.
  • Ayrıca ergenlerin ruh sağlığı sorunları ile suç ilişkisine bakmak, ruh sağlığı sorunlarına odaklanarak psikolojik yardım olanaklarını artırmak suça yönelmeyi önleyecektir.
  • Suçluluğun artışının sanayileşme, kentleşme ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik bunalımlar, çarpık yapılaşma, göç, işsizlik ve savaşlar gibi sosyal koşullarla bağlantılı olduğu belirtilmektedir.
  • Pek çok kişisel faktörlerin ve özelliklerin çocuk ve ergenlerde suç işleme davranışının gelişimi üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bu faktörler arasında yaş, cinsiyet, doğum ve hamilelik esnasında yaşanan komplikasyonlar, dürtüsellik, agresiflik ve madde kullanımı bulunmaktadır.

Ergenlerde Suça Yönelmeyi Önleme

Ergenlerde suça yönelmeyi önleme genel olarak üç düzeyde planlanabilir:

  1. Birinci düzeyde: Tüm çocuk ve ergenlerin suç içeren davranışlara yönelmesini engellemek için sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyümesine odaklanmak, yeterli ve düzenli aile, eğitim, sağlık ve toplumsal koşulları hazırlamak.
  2. İkinci düzeyde: Suça yönelme açısından risk altında olan çocuk ve ergenlerin belirlenmesi ve suça bulaşmalarının önlenmesi, eğer suça karıştı ise tekrar suç işlenesinin engellenmesi için çalışmalar yapılması.
  3. Üçüncü düzeyde: Suça karışmış ve suç eğilimi yüksek ergenlerin rehabilitasyonu ve tedavisini içeren çok yönlü bir çalışmayı içermektedir.

Ergenlerde Madde Kullanımı

Madde Kullanımının Tanımı ve Kapsamı

Madde, kötüye kullanım ve bağımlılığa yol açabilecek, değişik yollarla alınabilen, duygu durum, algılama, biliş ve diğer beyin işlevlerinde değişikliğe yol açan her türlü kimyasalı kapsamaktadır.

Madde kullanımı, tütün, alkol, yasal ve yasal olmayan uyuşturucu maddeler ve reçeteli veya bazı yasal ilaçların kullanılmasıdır.

Madde kötüye kullanımı, yasal olmayan bir maddenin (örneğin: esrar) kullanılmasını ya da yasal olan bir maddenin (örneğin: alkol) zarar verici boyutta kullanılmasını ifade eder.

Bağımlılık, bir maddenin amacı dışında ve o maddeye karşı gelişen tolerans sonucu, gittikçe artan miktarlarda alınması, kişinin yaşamında sorunlara neden olmasına rağmen kullanımının ısrarlı biçimde sürdürülmesi ve madde alımı azaltıldığında ya da bırakıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ile karakterize bir tablodur. Bağımlılık durumunda maddenin etki süresinin zaman geçtikçe önceki etkiyi elde edebilmek için madde kullanımı miktarı gittikçe artar ve kişi madde alımı üzerindeki kontrolünü kaybeder, böylece madde kullanımına bağlı olarak kişinin genel işlevselliğinde bozulmalarla bağımlılık süreci gelişir.

Tolerans, kişinin aynı miktarda madde almasına rağmen zaman içinde aynı etkiyi sağlayamaması, aynı etkiyi sağlayabilmek için kullandığı madde miktarını artırması ve çok yüksek miktarda alkol/ madde alarak istediği etkiyi sağlayabilmesi ya da aynı miktarda madde aldığında yoksunluk bulgularının ortaya çıkmasıdır.

Yoksunluk sendromu, çok fazla ve uzun süreli alkol/madde kullanımından sonra bunun azaltılmasına ya da bırakılmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir sendromdur. Ruhsal ve fiziksel belirtiler ortaya çıkar.

Ergenlerde Madde Kullanımının Nedenleri
Ergenlerde madde kullanımı ile ilgili birçok faktörden söz edilmektedir.

Ergenlere Özgü Faktörler: Yüksek heyecan arayışı, dürtüsel hareket etme, psikolojik sıkıntı ve problemler • Duygusal dengeyi sağlamakta zorlanma, akranlarının yaygın olarak kullandığı algısı ve akran etkisi, madde kullanmanın az zararlı olduğuna yönelik algı, merak, madde kullanmanın zararlarına ilişkin düşük farkındalık düzeyi, risk almanın yüksel olması, model alma eğilimini yüksek olması, arkadaş grubu baskısı, grubun dışında kalma hissi, hayır diyememe, gencin yaşadığı ve çözümlenmemiş travmalar ve kayıplar nedeniyle yaşadığı acıdan kaçış ve olumsuz başa çıkma çabaları.

Aile ilişkili faktörler: yetersiz ebeveyn ilgisi ya da çok aşırı ebeveyn baskısı, katı aile yada okul disiplin anlayışı, ebeveyn ve çocuk arasında iletişim ve anlayış eksikliği, madde kullanımına karşı kurallar ve beklentilerin yetersiz tanımlanması, yetersiz ifade edilmesi ve bu konuda yeterli bilgi sahibi olunmaması, aile çatışması, aile içi şiddet, gencin alkol ve madde kullanımını destekleyen ebeveyn tutumu, ebeveyn alkolizmi veya madde kullanımı, çocuk/ gencin cinsel, fiziksel ve duygusal istismar ve ihmali.

Genetik yatkınlık: Genler yoluyla geçişten söz edilmektedir.

Madde Kullanımının Ergen Üzerindeki Etkileri
Zararları açısından madde kullanımı ve uyuşturucular, temel olarak vücut ve beyin kimyasını bozmakta ve kişi farklı anormal davranışlar sergilemeye başlamaktadır. Sıklıkla, bireyde algı yanılmaları ve buna bağlı olarak aşırı mutluluk, şaşkınlık, gerginlik ve hayal görme gibi birçok duygu ve düşünce değişimini ortaya çıkarmaktadır.

Sigaranın Etkileri

  • Ağız kanseri,
  • Diş eti rahatsızlıkları, diş çürümeleri,
  • Beyne giden oksijeni azalttığı için beyin daralması ve felç,
  • Akciğer rahatsızlıkları, öksürük ve kanser,
  • Kalp krizi, damarların daralması ve kolesterol artışı,
  • Sindirim sistemi bozuklukları, ülser ve mide kanseri,
  • Hamile kadınların bebekleri sigaraya bağımlı doğarlar.

Alkolün Etkileri

Alkolün bireysel ve toplumsal zararları alınan miktarla orantılıdır. En az sayılan miktar 50 promil olup buradan itibaren sırasıyla zararları aşağıdaki gibi bir seyir takip eder.

  • Beynin çalışması yavaşlar
  • Algı yavaşlaması ortaya çıkar
  • Kendini dizginleyememe
  • Dikkat kaybı
  • Kontrolsüzlük
  • Reflekslerin yavaşlaması
  • Kaslara hakim olamama
  • Sersemleme hissi
  • Hareketlerde kontrolsüzlük
  • Konuşma bozukluğu
  • Çift görme, hafıza ve anlayış kaybı
  • Ayakta duramama
  • Bilinç kaybı, vücut fonksiyonlarının yavaşlaması ve ölüm.

Alkolün Neden Olduğu Fiziksel Tahribat ve Hastalıklar:

  • Kronik alkolizm
  • Fiziksel ve ruhsal bozukluklar
  • Kalp, karaciğer, böbrek, mide iltihapları vs.
  • Enfeksiyonlar
  • İktidarsızlık
  • Kanser
  • Alkol zehirlemesi
  • İntihar
  • Genç ölümleri
  • Cinayetler
  • Trafik kazalar

Kronik Alkolik Olanlarda Sıklıkla Yaşanan Ruhsal Bozukluklar:

  • Majör depresyon (bağımlılarda %30-50 oranında)
  • Anksiyete bozuklukları
  • Manik- depresif bozukluğu (İki uçlu duygu durum bozukluğu)
  • Sigara ve uyuşturucu bağımlılığı
  • Kişilik bozuklukları
  • Antisosyal davranışlar vs.

Uyuşturucu Madde Kullanımının Ergen Üzerindeki Zararları:

  • Geçici güç artışı, mutluluk hissi
  • Geçici güç artışı, mutluluk hissi
  • Saldırganlık
  • Merkezî sinir sistemi bozukluğu, kan basıncı ve solunum artışı
  • Uykusuzluk
  • Sinir hücrelerinde tekrar düzelmeyen ölümler
  • Zayıflama, iştahsızlık, mide ve bağırsak bozuklukları, cinsel gücün azalması ve bedensel çöküntü
  • Huzursuzluk, gerginlik
  • Kas yapılarında bozulmalar
  • Polis tarafından takip edildiği şüphesi taşımaktan doğan tedirginlik ve korku, suçluluk psikolojisi geliştirme, her gördüğü beyaz rengi kokain zannederek elini oralara uzatarak alıp burnuna götürme gibi psikolojik bozukluklar
  • Görsel ve işitsel halüsinasyonlar görme
  • Vücudun doğal salgılarının kana karışması, böbrek ve karaciğerin işlemez hâle gelmesi
  • Psikolojik bağımlılık (Maddeye ihtiyaç duyma ve onsuz yaşayamama psikolojisi)
  • Tek düze davranışlarda bulunma
  • Beyinde rahatsızlıklar, dikkat ve bellek zayıflığı
  • Bazı uzun süreli kullanımlarda depresyon ve şizofreni gibi ruhsal bozukluklar
  • Şaşkınlık
  • Yüksek tansiyon ve buna bağlı olarak beyin kanamaları
  • Beyin hücrelerinin ölümü
  • Konsantrasyon bozukluğu
  • Düşük tansiyona bağlı bayılmalar ve ölümler
  • Ölüm
  • Düşünme ve konuşma güçlüğü
  • Rüya ve hayal aleminde yaşama, umursamaz ve donuk bir yaşam felsefesi geliştirme
  • Depresyon
  • Para ve zaman kaybı, çalışamama, insan ilişkilerinin bozulması
  • Hayal görme
  • Fiziksel bağımlılık
  • Aşırı stres
  • Madde eksikliğinin giderilmesi arzusu
  • Kaygı ve tedirginlik
  • Bulantılar, koma, akciğer ödemi
  • Düşünce dağınıklığı
  • Zihinsel işlemlerin bozulması
  • Yargılama yeteneğinin zayıflaması
  • Kendinin farkında olmama
  • İsteksizlik
  • Aile ile sorunlar yaşamak
  • Okul başarısızlığı ve sorunları
  • Yasal sorunlar

Ergenlerde Madde Kullanımını Önleme ve Tedavi

Madde kullanımı konusundaki en etkili çalışmalar, maddenin kullanılmasını ve bağımlılığın oluşmasını engellemeyi sağlayan toplumsal bilinçlendirmeye dayalıdır. Türkiye’de olduğu gibi madde kullanımının hızlı bir şekilde arttığı ülkelerde bilinçlendirmeye dayalı önleme çalışmalarına ağırlık verilmesi çok önemlidir.

Ergenlerde Madde Kullanımını Önleme ve Tedavi Süreci

  1. Toplumsal bilinçlendirmeye dayalı önlemlerin alınması,
  2. Erken teşhis ve madde kullanım bozukluklarının belirlenmesi,
  3. Saptanmış bir madde kullanım bozukluğunun ve hastalığın sosyal ve fiziksel sonuçlarını azaltmayı amaçlayan tedavi ve iyileştirilmesi çalışmalarından oluşmaktadır.

Ergenlerde madde kullanımını önleme yaklaşımları dört kategoride ele alınmaktadır:

  1. Madde kullanmanın sağlık açısından riskleri ve madde kullanımının sıklığı ve yaygınlığı konularında bilgi sunulması yoluyla davranış değişikliğinin gerçekleşeceği varsayımına dayanan bilgi odaklı programlar.
  2. Duygusal eğitim olarak da adlandırılan ikinci yaklaşım, yetersiz kişisel-sosyal becerilere ve olumsuz benlik kavramına odaklanmaktadır. Bu yaklaşımın benimsendiği programlarda, ödev, rol oynama, prova, geribildirim gibi bilişseldavranışçı teknikler uygulanmaktadır.
  3. Sosyal norm yaklaşımında, madde kullanımına karşı direnme becerileri eğitimi sunulmaktadır. Eğitimin içeriğinde, ergen ve yetişkinlerin madde kullanım oranlarına ilişkin yanlış varsayımlarının düzeltilmesi, madde kullanımı konusunda medya, akran ve aile etkisinin fark edilmesi ve reddetme becerilerinin öğretilmesi yer almaktadır.
  4. Son olarak bazı uygulamalarda bilgi odaklı, sosyal yeterlik ve sosyal etki yaklaşımlarının birlikte kullanıldığı görülmektedir. Bu yaklaşımda, okulun içinde ve dışında ebeveynler, akranlar ve daha geniş kitleler için uygulamalar yoluyla ve devlet politikaları dâhil olmak üzere daha geniş kapsamda bir değişim amaçlanır.

Madde Kullanımını Önlemeye Yönelik Ergenlere Kazandırılacak Beceriler

  1. Reddetme Becerileri: Ergenlerin madde kullanım önerisi ile karşılaştıklarında net bir şekilde bu teklifi reddedebilmeleri anlamına gelmektedir.
  2. Akran Baskısına Direnebilme Becerileri: Madde kullanımı konusunda ergenler açısından en önemli risk faktörünün ergenin madde kullanan bir akranı ile vakit geçirmesi ve arkadaşlık etmesi olduğu belirtilmektedir. Ergenlerin bu etkilere direnebilmeleri için reddetme ve hayır diyebilme becerilerinin ve bu beceriye ilişkin yetkinlik inançlarının geliştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
  3. Sosyal Beceriler: Madde kullanımını önleme konusunda yürütülen pek çok önleme programında, gençlerin aileleri ve akranlarıyla ilişkilerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir.
  4. Duyuşsal Beceriler: Bu yaklaşımda, öğrencilere duygusal durumlarını tanımlamaları ve ifade etmeleri öğretilir. Ayrıca, çatışma, öfke duygusu ve stresle başa çıkma becerileri ve atılganlık becerileri olarak sıralanabilir.
  5. Madde Kullanımına İlişkin Bilgi Düzeyini Artırma; Madde kullanımına ilişkin bilgi verilmesi, genel anlamda maddenin insan bedeni üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkilerinin öğretici bir biçimde aktarılması anlamına gelmektedir. Bu bilginin sunulmasının, öğrencilerin madde kullanmanın tehlikelerini öğrendiklerinde bundan kaçınmalarını sağlayacağı düşünülmektedir.

Ergenlerde Madde Kullanımın Tedavisi

Ergenlerin madde kullanımı ve diğer ruhsal sorunları nedeniyle çocuk ve ergen psikiyatri servislerine yönlendirilerek kapsamlı bir psikiyatrik inceleme ve değerlendirmeden sonra uygun tedavi uygulanması çok önemlidir. Gerek ayaktan Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) ya da poliklinikler, gerekse yataklı psikiyatri birimleri madde kullanımı olan çocuk ergenlerin yönlendirildiği yerlerdir. Madde kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler. Ayrıca, Çocuk Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezinde (ÇEMATEM), ağırlıklı olarak 18 yaş ve altı gençlerin bağımlılık yapıcı madde kullanımı ve ilişkili sorunlarına yönelik yatılı ve ayaktan tedavi yapılmaktadır.

Bir Üyesinin Bağımlı Olduğunu Öğrendiğinde Ailenin Yapması Gerekenler

Aileler çocuklarının madde kullandığını öğrendikleri zaman büyük bir duygusal yıkım yaşamaktadırlar. Bu yıkımın ardında birçok etken rol oynamaktadır:

Çocuklarından büyük beklentileri olan, çocukları için iyi bir gelecek düşleyen anne baba, bir anda ciddi bir hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Bu hayal kırıklığını yaşamayı ertelemek için farkında olmadan birçok ipucunu görmezden gelmekte ve genellikle kullanım ileri boyutlara vardığında çocuklarında madde kullanımı olduğunu anlamaktadırlar. Daha sonra çevre baskısını düşünmeye başlarlar. Aynı zamanda anne baba kendini de suçlamaya başlar. Bu duygu giderek bir öfkeye dönüşür. Kimi zaman anne ve babalar durumu kabul etmek istemeyebilir. Bunu bir sorun olarak algılamayabilir. Aile üyelerinin, aile içinde bir bağımlının olduğunu fark ettikleri dönemde yoğun bir suçluluk duygusuna kapıldıkları bildirilmiştir. Suçluluk duygusu ve utanç ailenin sosyal izolasyonuna yol açmaktadır. Böylece sorun giderek daha büyür, önemli paralar harcanır, fiziksel ve ruhsal birçok yük gelişir. İşte bu dönem genellikle ailenin tedavi için başvurduğu dönemdir. Alkol ya da madde bağımlısı bir üyeye sahip olmak, aile için bağımlılığın tüm sonuçlarını da yaşamak demektir. Arkadaşları bağımlıdan kaçabilir, patronu işten çıkarabilir, çocuk okuldan atılabilir, ancak aile sonuna kadar bu çocuk ya da genç ile beraber olmak ve yaşamak durumundadır. Aile de çoğunlukla bağımlı üyesinin yanında kalmayı ve ona uyum sağlamayı tercih eder. Bağımlılıktan ıstırap çeken aile aynı zamanda bağımlılığı yetiştirmeye ve büyütmeye başlar. Tüm bu nedenlerden dolayı bağımlılığın bir “aile hastalığı” olduğu da ileri sürülmüştür.

Ailelere Öneriler

  • Ebeveynler çocuklarıyla ilgilenmeli, iyi ilişki kurmalı ve yaşadığı sorunlar konusunda ergene destek olmalıdır. Çocuklarını gerçekten dinleyen anne-babalar, çocuklarının uygun bir aile ortamında yetişmesini sağlamış olurlar.
  • Kendi davranışlarınızın çocuğunuza örnek olduğunu ve taklit edileceğini unutmayın, siz çocuklarınızın yanında hiçbir şekilde sigara, alkol vd. maddeleri kullanmayın, bu maddeleri özendirecek tutum ve davranışlardan uzak durun.
  • Alkol ve diğer maddelere karşı kuralların konması ve bunların uygulanması çok önemlidir. Kurallara uyulmadığı zaman sonuçlarını net bir şekilde belirleyin.
  • Tutarlı olun. Çocuğunuzun alkol veya madde kullanmaması konusundaki kuralların her yerde geçerli olduğundan emin olun.
  • Makul olun. Uygunsuz bir şekilde aşırı kısıtlama ve katı kurallar konması da kuralların uygulanmasını imkânsız hâle getirir. Çocuğunuzun yaşına uygun olarak kuralların yeniden gözden geçirilmesi gerekir.
  • Alkol ve maddeler hakkında bilgi sahibi olmak, anne-babalar alkol ve madde hakkında bilgi sahibi olurlarsa, çocuklarına doğru bilgi verebilirler. Bu konuda konuşmaya hazır olmak anne-babanın da kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır.