ÇOCUKTA SANAT EĞİTİMİ VE YARATICILIK - Ünite 3: Çocuklarda Sanatsal Gelişim Teorileri ve Evreleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Çocuklarda Sanatsal Gelişim Teorileri ve Evreleri

Çocuğun Sanatsal/Çizgisel Gelişimini Etkileyen Gelişim Kuramlarına Genel Bir Bakış

Çocuğun bazı gelişim özellikleri, sanat pratiklerinin niteliği açısından anlam taşımaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Bilişsel gelişim; algı, görsel algı, mantık yürütme/muhakeme, dikkat ve belleğin işlevleri çocuk gelişiminin ana temasını oluşturması bakımından önemlidir. Piaget bilişsel gelişimin doğumdan yetişkinliğe kadar olan sürecini dört dönemde inceler:

  • Duyusal Motor (0-2),
  • İşlem Öncesi (2-7),
  • Somut İşlemler Dönemi(7-11),
  • Soyut İşlemler Dönemi (11-12 yaş ve üstü).

Ancak bu dönemleri kapsayan yaş guruplarını kesin olarak sınırlamak mümkün değildir. Burada önemli olan ilgili dönemlerdeki ardıllık ve görülen özelliklerdir.

Gardner, sanatsal alanın bilişsel alana eş değerde olduğunu açıklar ve her hangi bir yetenek alanında bu yeteneğin daha yeterli duruma gelebileceğini öne sürer.

Motor fonksiyonları; çocuğun çizimlerine ilişkin niteliksel sonuç, çocuğun fizyolojik ve nörolojik gelişimiyle yakından ilgilidir. Örneğin çizimde omuzdan hareketli kolun kullanılması kaba motor becerileri anlamına gelir. Boya ile ilk defa tanışan çocuk, kap içindeki boyayı avuçlayıp kâğıda yerlere sürebilir, sağa sola sıçratabilir. Anne baba için tasvip edilmeyen bir durum olarak algılanan bu eylem çocuk için muhteşem bir duyusal/coşkusal, kinestetik bir deneyimdir. Kaba motor gelişimiyle beraber, ince motor gelişiminde yetişkinleri şaşkına çeviren ani gelişmeler gerçekleşir. Çocuklardaki sanatsal/artistik gelişimi, Piaget’nin kuramı ölçü alınarak sistematik bir biçimde göstermek mümkündür (S:68, Tablo 3.1).

Duyusal motor dönemi doğuştan başlayan bilişsel gelişimin ilk dönemidir. Refleks ve döngüsel tepkilerin (merak, keşif, yenilik, farklılık, nesneleri tanıma ve nesne hareketlerini izleme) başlangıç hali ve duyuları örgütleme, koordine etme dönemidir. On sekiz aydan itibaren, çocuklar nesneler arasındaki ilişkileri keşfetme becerisini kazanabilirler. Çocuklar, duyusal motor döneminin sonlarına doğru başlangıçtaki deneme-yanılma yoluyla problem çözme davranışından, daha planlı bir yaklaşımla zihinsel olarak problem çözmeye doğru ilerlerler. Çocuklar öncelikle, nesne ve olayları zihinsel olarak sembolleştirir, resmederler. İşte bu duruma “düşünmenin başlangıcı” adı verilir. Nesne ve olayların içsel temsilcilerinin oluşturulması, kavram ve dil gelişiminin başlangıcını oluşturur. Çocuk gözünün önünde olmayan nesne ve olayları zihninde temsil edebilir. Erken çocukluk bilişsel gelişimin en hızlı olduğu bir dönemdir.

Bilişsel düşünme, sanatsal düşünme; düşüncenin gözlem ve algılama boyutu bireyin bulunduğu çevreyle, dış dünyayla arasındaki ilişkidir, bağdır, zengin yaşantı kaynaklarıdır. Bilişsel düşünme, bilme ve algılamayı kapsar. Sanat etkinliklerinde temel düşünme süreci, bilişöncesi düşünmedir. Düşünmek için imgelere gereksinim duyulur. Sanatsal yaratım faaliyetleri imgeler ve sembollerle düşünmenin temelini oluşturur. Dolayısıyla sanatsal düşüncenin görselleştirilmesi, bir yaratım becerisi, süreci ve ürünüdür. Bilgileri tanımlama ve aralarında bağlantı kurma amacıyla akıldaki resimlerin, şekillerin/semaların iki ya da üç boyutlu sanatsal etkinliklere yansıması ve yorumudur.

Sanatsal etkinlikler sürecinde, görerek, anlayarak, yaparak, deneyerek öğrenme, çocuğun zihinsel gelişiminde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk, bu süreç içinde esnek düşünebilme yetisini de kazanabilmektedir. Esnek düşünme, çocuğun sonraki okul deneyimlerinde de hazırlıklı olmayı kolaylaştırmaktadır.

İşlem öncesi dönem; çocukta zihinsel gelişim ile birlikte akıl yürütmenin ve buna bağlı olarak benmerkezci, monolog özelliklerin etkin olarak başladığı bir dönemdir. Piaget, işlem öncesi dönemin 2-7 yaş aralığını kapsadığını belirtmektedir. Bu dönemde çocuklar kendi dünyalarını resim yoluyla, imgeler aracılığıyla ifade ederler. Çocukların çizdikleri resimleri inceleyerek onların duygu ve düşünceleriyle ilgili birçok şey öğrenilebilir. Çocuklar geliştikçe resimlerinde daha fazla detay kullanır, sembolize edilmiş çeşitli zihinsel imajlar ile düşünce alanlarını zenginleştirirler.

Çocuklar işlem öncesi dönem süresince çevreleriyle ilgili düşünmek için sembolleri araç olarak kullanabilir. Dış dünyadaki olayları ve nesneleri sembollerle temsil ederler. Çocukların oluşturdukları ilk sembollerden sonra elde ettikleri bilişsel güç ile değişik varlıkların betimlemelerine karşı duyarlı oldukları görülür. Bu durum özellikle görsel kontrolün denetim altına girmesi, göz-el koordinasyonunun başlamasıyla üç yaşından itibaren oldukça hızlı bir gelişme izler.

Sezgisel düşünme , göz ardı edilemeyen, bireyin doğasında var olan bir olgudur. Bir araca, mantıksal bir ön hazırlığa gerek kalmadan, doğrudan dolaysız olarak bireyin kavrama yetisi olarak anlaşılır. Sezgi, genel anlamda, hiçbir çıkarıma dayanmaksızın, aracısız olarak gerçekliği içten anlayabilme, tanıyabilme, kavrayabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Araştırmacılar sezgisel düşünceyi, bireyin mantığına, muhakemesine başvurmaksızın gerçeği doğru olarak kavrayabilme yeteneği olarak tanımlarlar.

Çocuklarda işlem öncesi bir döneme denk gelen 4-7 yaş aralığı, sezgisel düşüncenin yoğun yaşandığı bir dönem olarak kabul edilir. Bu aralıktaki çocuklar sanat etkinliklerinde arayış (keşfedici) içindedirler. Hemen hemen tüm soru çeşitlerinin yanıtlarını bilmek ve öğrenmek isterler. Ancak birçok şeyi nasıl bildiklerinin de farkına varamazlar. Sanatsal araç-gereçlere ilgi duyarlar, nasıl kullanılacaklarını öğrenmek ve denemek isterler. Ön yargısız, doğal bir biçimde düşünce ve sezgilerini kullanarak içten, naif resimler çizerler. Çocuklar 7 yaşına kadar kendi dünyalarına ilişkin bir model yaratmak zorunda oldukları çizim taslaklarını kullanmaktan memnun gözükürler. Bu yaştan sonra, çocuklar daha zor beğenir olur ve çizim ve model arasında aşağı yukarı göz hareketleriyle modeli daha sık incelemeye başlarlar.

Sezgisel düşünmeye ilişkin tekniklerin diğer beceri alanlarında olduğu gibi öğretilmesi düşünülemez. Fakat sezgisel düşünceye olanak sağlayan uygun koşullar sağlanabilir, bireyin gelişim düzeyine, ilgi ve isteklerine uygun sanatsal düşünme ve öğretim teknikleri geliştirilebilir.

Çocuğun sezgi gücünün gelişimi deneyim, bilgi birikimi ve güven duygusuyla ilgilidir. Çocuğun sanatsal alanlardaki deneyim ve yetkinliği, potansiyeli kendine olan güvenini arttırır. Bu güven ve birikim güçlü sezgilerin gelişimine olanak sağlayabilir. Özellikle sanat öğreticileri bu olasılığı göz önüne alabilmelidir.

Görsel Düşünme, İmge, Görsel Algı ve Uzamsal Zekâ

Görsel imgeler, düşüncelerin tasarlanması, üretilmesi ve yaşamı anlamlı hale getirme çabalarıyla özdeştir. Aktif bir düşünme süreci içinde, imgelerden ziyade simgeleri/sembolleri kullanırız. Piaget, çocukta düşüncenin bir süreklilik içinde değil de, evrelerden geçerek oluştuğunu ifade eder. Erken çocukluk döneminde imgesel düşünmenin zihinde yapılandırılmasında sanat etkinliklerinin rolü önemlidir.

İmge, gerçekle ilgisi olmadığı halde insanın zihninde tasarlayıp canlandırdıklarıdır. Yaşam pratiklerimizin ve algılarımızın büyük bir çoğunluğu imgelerden oluşur. İmgelem ise imgelerin birbiriyle bağlantısını, ilişkisini kurma gücüne denir. Düşünme, imgeleri gerektirir, imgeler de düşünce içerir. Bu yüzden görsel sanatlar, görsel düşünmenin yuvasıdır.

Görsel algı; duyu organları yoluyla alınan bilginin organize edilip yorumlanması sürecine algı denmektedir. Algı gelişimi bilişsel gelişimin bir parçasıdır. Üç yaşından itibaren çocuğun algı becerilerinde hızlı bir gelişme ve değişme görülür. Çocuğun görsel algı ve el becerileri, sanatsal faaliyetin anne ve babası gibidir. Çizmek, boyamak ve inşa faaliyetleri çocuğun motor davranışının bir çeşididir. Dolayısıyla görsel öğrenme hızlı, metaforik bir öğrenme sürecidir. Çocuğun sanat etkinlikleri sürecinde algı, kavram ve görsel iletişim becerilerinin gelişimine yönelik önemli bir kazanım olarak düşünülür. Aynı zamanda bu süreç içinde görsel problemlerin çözümünde sanat ve oyun etkinliklerinin önemli bir rolü vardır. Çünkü sanatsal pratikler çocuğun zihinsel gelişim düzeyinin de bir sonucudur. Bu düzey ve sürecin görsel zekâ ile de ilgili olduğu düşünülür. Algısal farkındalık ve seçicilik zekânın bel kemiğidir.

Zekâ, insanın yaşamını sürdürmesinde gerekli olan yetenek ve becerilerin büyük bir bölümünde etkili olan biyolojik bir özelliktir. Zekâ, aynı zamanda, araştırma, inceleme, eleştirel düşünme, problem çözme, artistik tasarımlar, biçimler/şekiller üzerinde yoğunlaşma, planlama ve nesneler arasında yeni ilişkiler/bağlantılar kurma gibi doğal olan nitelikleri de kapsamaktadır. Görsel algıya dayalı olarak görsel (uzamsal) zekânın da görsel imajları/görüntüleri, grafikleri oluşturma/yaratma ve onları görsel olarak sunma konusunda yetenekli ve becerikli olmayı kapsadığını söyleyebiliriz. Ünlü ressam Kandinsky yaratıcı zekânın soyutlamacı bir zekâ türüne karşılık geldiğini söylemiştir.

Uzamsal zekâ, gerekli fiziksel uyarıcılar olmadan görsel dünyayı tam olarak algılayabilme, değişiklikler, dönüşümler yapabilme ve yaratma kapasitesi olarak ifade edilir. Oysa görsel zekâ, duyulara ilişkin algıları kapsar ve bütün duyular bir imge ya da yeniden deneyimler yaratmada etkin olur. Uzamsal zekânın görsel alanda yer aldığı ancak görsel alanla sınırlı olmadığı, duyulara ilişkin algıları da kapsadığı düşünülür.

Erken Çocukluk Döneminde Çocukların Sanat Algıları ve Sanatsal Pratiklere Yönelik Beceri Düzeyleri

Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Genel Müdürlüğünce UNICEF tarafından yapılan bir araştırmada (2007) çocukların okulda en çok sevdikleri şeyler/etkinlikler sorulmuştur. Elde edilen sonuçlar, en yüksek oran sırasına göre verilmiştir. Buna göre; Oyuncaklarım % 31, arkadaşlarım %14, öğretmeni sevmek %12, boya ve resim yapmak %12, etkinlik yapmak %7, bahçeye çıkmak %7, oyun oynamak %7, diğer %7, spor yapmak %3 olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlardan anlaşılacağı gibi çocuklar okulda en çok oyuncakları, arkadaşlarını ve öğretmenlerini sevmekte, oyun oynama, boya ve resim yapma, bahçeye çıkma gibi etkinlik yapmayı istemektedirler. Burada “etkinlik yapmak” seçeneğinde büyük olasılıkla üç boyutlu yoğurma (oyun hamuru/plastilin) gibi sanatsal yaratıcı etkinleri kapsadığı düşünülmektedir. Buradan etkinlik, boya ve resim yapmanın (%19) yüksek bir oranla oyuncaklardan sonra gelmesi, sanat faaliyetlerinin çocukların tercihinde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Çocuk sanat materyallerini kullanmaktan ve keşfetmekten büyük zevk duyar. Materyallerle etkileşim halinde olurken bütün vücutlarını kullanırlar. Bir çocuğun ellerini/bütün parmaklarını boyaması buna tipik bir örnektir.

Çocukta çizim ve boyama süreci onun sadece sanatsalestetik gelişimini değil, kendine olan güvenini, karar verme yeteneğini, yaratıcı düşünme ve bir birey olarak başkalarını onaylama-takdir etme duygusunu da geliştirir. Her etkinlik sürecinde gerçekleşen deneysel çabalar, sanatsal öğrenmenin, anlamanın kalıcılığına olanak sağlar. Çocukların benmerkezci/egosantrik özellikleri, onların sanatsal gelişiminde önemli rolü olan bir kavramdır.

Benmerkezcilik/Egosantrik, çocuğun kendi kendisiyle konuşmasıdır. Başkalarıyla iletişimsel bir amaç taşımamaktadır. Başkalarının düşünce, görüş ve bakış açılarından habersizdir. Çocukların her şeyi kendi zihinsel ve duygusal bakış açısından görme ve değerlendirme eğiliminde olmalarına yol açan bir gelişim sürecidir. Bu yüzden, sanat etkinliklerinde küçük çocuklar nesneleri varlıkları gerçekte olduğu gibi çizmez, ifade eder. Çizdikleri nesne ya da varlıklar onlar için ne ifade ediyorsa onu yansıtır. Yani onları bildikleri ya da duyumsadıkları bir biçimde yorumlar. Çocuk nesne ya da varlıkların doğal görüntüsünden, biçiminden öte, kişisel düşüncesini yansıttığı için bu durum ideoplastik olarak adlandırılır.

Erken Çocukluk Dönemi Sanat Eğitiminde İlk Adımlar

Yuva ve anaokullarında, resim, müzik, yaratıcı dans, dramatizasyon, sembolik oyunlar, hikâye anlatma, el becerileri-kâğıt işleri, kil, tuz seramiği vb. etkinlikler yoluyla, çocuğun kendini ortaya koymasına ve anlatmasına fırsat tanınır. Kendini anlatma, çocuğun, benlik kavramının gelişimine yardım eder. Bu tür etkinlikler, diğer bireylerin ve içinde bulunduğu dünyanın farkına varışı kolaylaştırır. Dış dünyayı algılamadaki yönelişler ve duygusal çatışmalar, bu yolla anlaşılabilir. Konuşma becerisini arttıran, küçük ve büyük kas gelişimlerini besleyen, olaylar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini gösteren ve akıl yürütme işlemini olgunlaştıran bu etkinliklere, günlük programlarda yer verilmelidir. Yetişkinler (öğretmen, anne-baba) çocuğun nasıl resim çizeceğine ilişkin müdahale ve çaba içerisine girmemelidirler. Bu yaklaşım, çocukların iyi resim çizmelerine katkı sağlamaz, tam tersine doğal artistik gelişimlerinde sapmalara yol açabilir. Asıl olan, tamamlanan resim/ürün değil, keşif ve yaratıcılık odaklı etkinlik sürecidir. Bazen çocuk resimlerinde yaratıcı ögeler bulunmayabilir. Olsa da bazı anne babalar veya öğretmenler bunu fark etmeyebilirler. Çocuğun resim çizme yeteneği yüksek olabilir ancak resimlerinde yaratıcı ögeler bulunmayabilir. Ya da tam tersi olabilir. Çocuk yeterince çizim becerisine sahip değildir ancak son derece gelişmiş bir hayal gücü ve yaratıcılığa sahiptir. Bu olasılıkların sanat ortamlarında göz ardı edilmemesi gerekir.

Çocuk ve sanat, birbirini tamamlayan en ilgi çekici, değişen, gelişen ve sürekliliği olan, yaratıcı eğitim anlayışı içinde önemli unsurlardır. Çocuk, çizme, boyama, yırtma inşa etme gibi sanatsal etkinlikler sürecinde kendine göre anlamlı bir bütünlük oluşturarak deneyim kazanır. Bu tür etkinlikler sonucunda çocuk, bize sadece bir sanat ürünü örneği vermemekte, onu tanımamıza yarayan önemli ipuçlarını sunarak bilinçsiz bir şekilde kendisini ifade etmektedir.

Erken çocukluk döneminde iki boyutlu çizim ve boyama işlemlerinin yanı sıra üç boyutlu sanatsal öğrenme süreci yaratıcılığın gelişmesine zemin hazırlayan önemli etkinlikler arasında yer alır. Çocuk, eline geçirdiği farklı veya benzer karakterlerdeki objeleri birleştirir, ayrıştırır veya parçalara ayırabilir. Malzemelerin özelliklerini/niteliklerini, olanaklarını ve sınırlılıklarını tanır, işlevlerini öğrenir, aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları gözleyerek diğer parçalarla ilişkilendirebilir. Daha sonra bunları yeniden, farklı pozisyonlarda bir araya getirerek ürünün neye benzediğini çözmeye çalışır.

Artık malzemeler ve yoğurumsal maddelerle yapılan sanat çalışmaları çocuğun, oran orantı, ağırlık, genişlik, doku, denge, uzam, mekân ve ölçme gibi kavramların gelişmesine katkı sağlayabilir, büyük ve küçük kas motor gelişimini destekler. Görsel ve dokunsal, duyusal algı gelişimini destekler.

Anaokuluna Giden Çocukların Sanatsal Kavramları Anlama Becerileri

Çocukların karalama yaparken sürekli tekrarladıkları hareketlerin, dil öğrenimine katkıda bulunduğu ortaya çıkmıştır. Anaokulunda çocukların bazı sanatsal öge, obje ve diğer varlıklara ilişkin bazı kavramları anlama becerilerine yönelik tespitler yapılmıştır. Hume’a göre (2000) bunlar şöyle sıralanabilir:

  • Geometrik ve serbest şekilleri tanımak ve çizmek,
  • Hatlar arasındaki farklılıkları bulmak ve çizmek: kalın, ince, zikzak, kıvrılmış, düz kesilmiş.
  • Açık ve koyu renkleri tanımak ve kullanmak,
  • Ana ve ara renklerin tanımını bilmeden mavi, sar, kırmızı, yeşil, eflatun ve turuncuyu tanımak,
  • Taslakların tekrarından model yaratmak,
  • Benzer ve farklı şeyleri algılamak,
  • Sanat araçlarını güvenli ve sorumlu bir şekilde kullanmayı öğrenmek,
  • Çeşitli araçların kullanımı ve sunumundan sonra sanat araçlarındaki farklılıkları tanımak,
  • Kendi sanatları ve başka sanatçılar hakkında konuşmak, • Kişisel olarak önemli düşünceleri söylemek,
  • Evlerin, yapıların farkında olmak,
  • Kıyafet tasarımı hakkında konuşabilmek.

Okul öncesi sanat eğitiminde, özgür ve bağımsız çalışmalara yer verilir. Çünkü bu dönem etkinliklerinde kendilerine özgü, son derece özgür, özel anlatım biçimleri vardır. Yaptıkları resimler, çizimler, boyamalar çocukların iç dünyalarını yansıtan bir ayna gibidir. Onlar, resimlerini çoğu kez önceden planlayarak, tasarlayarak değil, tam tersine, yaparken tasarlarlar. Bu anlamda çocukların yaratıcılık becerileri ve düzeyleri büyük ölçüde onların sanatsal faaliyetlerde bulunmalarına bağlıdır.

Okul öncesi resim eğitiminde araç gereçlerinmateryallerin kullanımı, özellikle öğretmenin üzerinde durması gereken, dikkat ve beceriyi gerektiren önemli bir noktadır. Kullanılacak olan malzemelerin içerikleri, işlevleri, güvenirlilikleri, sağlıklılığı, riskleri ve maliyetleri amaç için oldukça önemlidir. Aşağıda okul öncesi çocukların materyallerle ne yapabilecekleri ve kavram anlayışlarına ilişkin örnekler yer almaktadır:

  • Boyaları, büyük/kalın (marker) kalemleri ve boya fırçalarını kullanmayı, korumayı, onları uygun kutulara koymayı öğrenmek, kategorize edebilmek.
  • Fırça, sünger ve parmak baskısı tasarımı ve patates baskısı yapmak
  • Kil ya da oyun hamuru kullanarak top biçiminde yuvarlak şekiller oluşturmak, yassılaştırmak, sıkmak ve tabak-çanak yapmak, kurabiye türü şekiller yapmak
  • Bulunan hazır obje ya da artık materyallerden şekiller/tasarımlar oluşturmak,
  • Kâğıtların renklerini, kalınlık ve inceliklerini tanımak, onları katlamak, kesmek, yapıştırmak, yırtmak, bükmek ve ikiye katlayabilmek.

Tüm çocuklar doğası gereği nesnelere-objelere dokunmak, tanımak, anlamak ve niteliklerini öğrenme çabaları içine girerler. Eline bir kil, plastilin veya bir kâğıt parçasını alan çocuk doğal olarak onları, eğip bükmeye-biçimlendirmeye ve oynamaya baslar. Eğitimciler, çocukların doğasından gelen bu özelliklerini artistik-estetik amaçlı geliştirmenin yollarını aramalıdır.

Çocuğun Sanatsal Gelişimi

Çoğu insanın çizim yaparken karşılaştığı ilk sorun algısaldır. Şeylere farklı bakmasını öğrenmemiz gerekir. İkinci sorun tekniktir, gözün görmeyi öğrendiği şeyleri, sayfanın üzerinde aynı etkiyle yaratmak. Yeterli göz-el eşgüdümü ile çoğu insan çizmeyi öğrenebilir, ama çoğu bu eşgüdümü öğrenmemiştir. Yazmayı öğrenmek gibi, çizmeyi öğrenmek de teknik ve kültürel bir başarıdır, biyolojik değildir.

Çocuklarda Çizgisel Gelişim

Çocuk gelişiminde artistik üretimin ilk evresi, çizgilerle başlar. Bunlar çocuğun çevresini algılamasının ilk temsilleridir. Çizgiler veya karalamalar, keşfetmeler, yeni malzeme ve düşüncelerle denemelerin genel bir evresini tanımlar. İlk on sekizinci ay çocuğun sanat pratikleriyle tanıştığı ilk denemeler olarak kabul edilir. İlk kalın boya kalemleriyle nokta vuruşlar, ilk boya lekeleri bu yaş döneminde işaretlerini verir. İki yaşına doğru ilk temsil çizimleri yapabilirler.

Çocuğun artistik gelişimi, onun zihinsel, duyuşsal, göz el koordinasyonu - devinimsel, motor gelişimi, görsel algı ve beceri düzeyi konusunda bir fikir verebilir. Ancak bu durum nihai değildir. Öğretmen, veli veya bu alanda çalışanları yanıltabilir. Özel bir güdüleme gerektirmeyen çocuğun ilk karalamaları sanatsal üretimin, anlatımın başlangıcıdır, evrensel özellikler taşımaktadır.

Kuşkusuz her çocuk büyüme sürecinde, sanat ile olan ilişkisinde belirli evrelerden geçerek belirli becerileri kazanabilir. Bu süreçte tüm çocuklar aynı gelişim düzeylerini göstermeyebilirler. Dolayısıyla çocuğun ilk karalama evresinden itibaren tüm artistik gelişim basamaklarına geçişte sapmalar, dalgalanmalar olabilir. Bu durum, çocuğun kas gelişimine, zekâ, genel sağlık durumu ve resim çizmeye ayrılan zamana bağlı olarak birkaç hafta veya birkaç ay erken ya da geç ortaya çıkabilir.

İlk sembolik temsiller genellikle çocuğun nesne ya da insan figürlerine olan duygusal (anne, baba, kardeş) bağını içeren sembolik yorumlardan oluşur.

Genel olarak çocuk resimlerini anlamada onların farklı yaş gruplarında kendilerini nasıl ifade ettiklerini bilmek gerekir. Bu bakımdan çocukların yaş gruplarına göre çizgisel/sanatsal gelişim düzeyleri; karalama evresi ve şema öncesi evre olmak üzere iki dönemde incelenir.

Çocuk Resimlerinde Görülen Karakteristik İfade Özelliklerinin Sınıflandırılması

Çocuk resimlerinde görülen karakteristik ifade özelliklerinin sınıflandırılması şöyle yapılabilir:

  • Düzlem Özelliği: Çocukta uzam, mekân kavramının tam oluşmadığı bir evrede rastlanan bir özelliktir. En çok 5 ve 7 yaş grupları içinde görülür. Bu özellikte çocuk henüz resimde derinlik yani perspektif bilgi ve becerisine sahip olamadığından tasarladığı çizimler kâğıt yüzeyine yatay, yapışık gibi yani resim yapılan yüzeye yatırılarak gösterilir (S:87, Resim 3.11).
  • Tamamlama Özelliği: Çocuk benmerkezci düşünür, her şeyi kendine göre yorumlar, dünyaya dıştan değil merkezden bakar ona göre bütün olaylar kendisi içindir. Varlıkları gördüklerinden daha çok, bildikleri ya da düşündükleri gibi çizerler. Altı yaşına doğru çocuğun çizimlerinde gerçekçi özellikler dikkati çeker. Bazı hayvanların baş kısmı insana benzetilebilir (S:87, Resim 3.11).
  • Boy Hiyerarşisi Özelliği: Çocuk, resimlerinde kendisini etkileyen, ilgilendiren, duygulandıran, önem taşıyan ögelere daima öncelik verir. Hoşlanmadıkları figürlere ise resimlerinde yer vermezler. Verilmesi gerekiyorsa kâğıdının en uç köşesine küçük ya da sevimsiz, gösterişsiz, silik bir şekilde çizerek yer verebilirler. Bazı çizimlerinde ise abartılı özellikler görülür. Sanat etkinlikleri sürecinde bazı çocuklar, vücudun aktif olan kısımlarını daha abartılı olarak çizerler.
  • Saydamlık Özelliği: Röntgen (x-ray) resim olarak da bilinen bu özellikte çocuk, algıladığı biçimde tüm konunun detaylarını gerçekçi bir bütünlük ve şeffaflık içinde göstermeye çalışır. Şema öncesinin son dönemlerinde ortaya çıkan bu özellikte, bir mekânın ya da objenin içinde veya arkasında olan ve görünmemesi gerekenlerin, sanki dışarıdan görünüyormuş gibi çizilmesidir. Mekân kavramının karmaşık olduğu durumlarda ortaya çıkan bu özellikte çocuk, alıştığı şekillerle yetinmemektedir (S:88, Resim 3.12).