ÇOCUKTA SANAT EĞİTİMİ VE YARATICILIK - Ünite 2: Erken Çocukluk Döneminde Sanat Eğitiminin Çocuğun Duygusal ve Sosyal Gelişimine Etkisi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Erken Çocukluk Döneminde Sanat Eğitiminin Çocuğun Duygusal ve Sosyal Gelişimine Etkisi

Giriş

Erken çocukluk döneminde eğitim ve eğitsel etkinlikler, çocukların sosyal-duygusal gelişim süreçlerini pozitif etkiler. Bu etkinlikler sayesinde çocuklar;

  • Çocuk etkinliklerini boşaltım aracı olarak kullanır. Duygusal ve ruhsal doyum sağlarlar.
  • İçinde yaşadığı küçük toplumda ürettikleri ile kendine bir yer edinerek sosyalleşirler.
  • Öğrenme yaşantılarını zenginleştirirler.
  • Öğrenmeye karşı güdülenir ve öğrenmekten zevk almayı öğrenirler.
  • Öğrendikçe kendisine ve çevresine karşı daha fazla güven geliştirirler.
  • Duygu, düşünce ve davranış örüntülerini geliştirir ve zenginleştirirler.
  • Eğlenirler, haz ve ilgi duyarlar.
  • Daha kolay öğrenirler.
  • İletişim becerilerini geliştirirler.
  • Birçok materyal arasından bir materyal tercihi yaparak inisiyatif kullanmayı öğrenirler ve karar verme becerilerini geliştirirler.
  • Kişiler arası ilişkileri güçlendirir, güven duygusu kazanırlar. Örneğin, arkadaşına bir oyuncağın kullanımını öğretip, kendilerini işe yarar hissederler ve olumlu benlik algısı geliştirirler.
  • Sembolik düşünme kapasitesini geliştirir ve hayal dünyalarını beslerler.
  • İlgi alanlarının keşfederler dolayısıyla kendilerini kişisel gelişimlerinin desteklenmesine uygun ortamlar içinde bulurlar.
  • Deneme yanılma fırsatları elde ederler ve bu şekilde girişimcilik özelliklerini desteklerler.

Sanat eğitiminde amaç, gözleme dayanan düşünme eğitimi yapmak ve doğa, yaşam, sanat bütünselliği içinde çocuğu eğitmektir. Erken çocukluk döneminde çocuklara verilecek sanat eğitiminin çocuklardaki kazanımları ise şöyle öngörülebilir:

  • Çocuklar görsel olgunluğa ulaşırlar.
  • Farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varırlar.
  • Renkleri, biçimleri ve dokuları tanırlar.
  • Görsel bellekleri gelişir.
  • Oranlar arasında ilişki kurmayı öğrenirler.
  • Yaptıklarıyla gerçek yaşam arasında bağlantı kurmayı öğrenirler.
  • El-göz-beyin koordinasyonları gelişir. • Alet kullanmayı öğrenirler.
  • Malzemeyi hangi amaçla kullanmaları gerektiğini öğrenirler.
  • Giderek malzemeye belli anlamlar yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirirler. • Karşılaştırma yapmayı öğrenirler.
  • Seçmeyi, karar vermeyi denerler.
  • Dikkat süreleri uzar.
  • Sosyal ve duygusal alanda ilerlemeler olur.
  • Hayal gücünü kullanmayı öğrenirler.
  • Kendi yapabilirliklerini tanımaya başlarlar.
  • Grup çalışmalarında iş birliği yapmayı, gerekirse liderliği öğrenirler.
  • Düşündüklerini planlamayı, uygulamayı ve sonuçlandırmayı öğrenirler.
  • Grup çalışmalarında birlikte çalıştığı kişilerle doğru ilişkiler kurmayı geliştirirler.
  • Dilini geliştirip kendini sözle ifade etmeyi öğrenirler.
  • Karşılaştığı problemleri yorumlayabilmeyi, çözüm yolları geliştirmeyi, çok boyutlu düşünmeyi öğrenirler.
  • Yaratıcı düşünmeyi ve davranmayı öğrenirler.

Erken çocukluk eğitiminde çocuğa kazandırılabilecek becerileri ise şöyle sınıflandırmak mümkündür; İletişim becerileri, Oyun becerileri, Öğrenmeye hazırlık becerileri, Görsel algı ve hafıza becerileri, İşitsel algı ve hafıza becerileri, El-göz koordinasyonu becerileri, Öz-bakım becerileri ve Sosyal beceriler.

Erken Çocukluk Döneminde İlk Adımlar

Erken çocukluk dönemi (0-6 yaş) çocuğun fizik ve beyin gelişimi olarak en hızlı süreci yaşadığı dönem olarak bilinir. Bu dönem çocuklarının en önemli özelliği de sosyo-kültürel koşulları sebebiyle birbirlerinden yüksek oranda farklılıklar göstermesidir. Gallahue, motor gelişimini, çocukluk dönemi ile sınırlamış, kuramını piramit modeli ile açıklamıştır. Piramit modeline göre motor gelişimi; Refleks, İlk, Temel ve Spor hareketleri dönemi olmak üzere dört başlık altında incelenmektedir (S:39, Şekil 2.1). Buna göre, erken çocukluk dönemini karşılayan üç dönem vardır:

  • 0-1 Yaş Kontrolsüz (Refleksif) Hareketler Dönemi,
  • 1-2 Yaş İlkel (Primitif) Hareketler Dönemi,
  • 2-6 Yaş Temel Hareketler Dönemi:

0-1 Yaş Kontrolsüz (Refleksif) Hareketler Dönemi

Dünyaya pek çok refleksle gelen bebek, Bu refleksleri isteyerek yapmamakta, hareketlerini kontrol altına alamamaktadır. Bunların bazıları, bebek büyüdükçe ve isteyerek yaptığı hareketler artıkça ortadan kaybolur. Erken çocukluk döneminde bir takım temel hareketler, çok basit sanatsal uygulamalarla desteklenir. Çeşitli kitapların gösterilmesi, ellerine değişik nesneler tutuşturulması sonucunda ortaya ilk çizgiler ve tek renkle boyama çıkar. Aslında çocuk çizmek için işe başlamaz. Ne yaptığının farkında değildir. Sadece kalemin ortaya çıkardığı eğri doğru çizgiler onu mutlu eder. Bu çizgiler çoğunlukla dikeydir. Daha sonra ise yatay çizgiler görülmeye başlar. Kellogg’a göre çocukların basit karalamalara, başka bir deyişle belirgin çizgilere ilişkin çalışmaları 2 yaşlarına doğru başlar. 2-3 yaşlarında ise belirgin şekillerin oluştuğu görülür. 3-4 yaşlarında anlamlı şekiller (diyagramlar) ortaya çıkar. 4 yaşına doğru çocuklar insan, hayvan, bina vb.  resimlerini çizerek yeni bir aşamaya ulaşırlar. Ancak hangi aşamada olurlarsa olsunlar çocukların çalışmalarında belirgin şekilleri oluşturdukları ve bulundukları devreye ilişkin çizgilere yer verdikleri görülür. Çocuğun sanat anlayışı geliştikçe oluşan yeni çizgilerin yanı sıra erken dönemlerde görülen özellikler de varlıklarını sürdürürler.

1-2 Yaş İlkel (Primitif) Hareketler Dönemi

Bu süreç çocuğun içinde bulunduğu sosyo-kültürel ortamla ilişkili gelişim gösteren bir süreçtir. Her çocukta aynı davranışları görmek olası değildir. Ancak aşağı yukarı görülen en benzer özellikler; uzanma, yakalama, tutma ve bırakma hareketleridir. Bunun yanı sıra yürüme, tırmanma, taklit ve düz nesneleri üst üste koyma gibi motor hareketleri de yerine getirebilir. Bu dönemde, tüm çocuklar ellerine geçirdikleri iz bırakan nesneleri bir yüzeyde hareket ettirerek iz (leke) bırakmaktan ve çizmekten büyük zevk alırlar. Özel bir motivasyonu gerektirmeyen bu hareketler, çocuğun sanat ile ilk karşılaşmasıdır. Denetimsiz, omuzdan hareketli bu ilk çizgiler, çocuğun gelecekteki resimsel (artistik) anlatımının başlangıcı olarak görülür. Bu eylem, ortalama bir buçuk yaşından itibaren başlar, daha sonra basit çizgilerden karalamalara dönüşerek doğal bir süreç izler.

Aslında detaylı olarak incelenecek olursa çocuklar kâğıt üzerindeki işaretlerini etraflarındaki dünyaya bağlayabilmektedirler. Bu yaşta çocuğun yaptığı resimler yetişkinler için bir anlam ifade etmese de çocuk, kendi resmi üzerine konuşabilir.

Kellogg 1969 yılındaki çalışmasında; 1,5-2 yaş arasındaki çocukların ilk başlarda yaptıkları anlamsız karalamaların daha sonra düzenli şekiller haline gelerek ve aşamalı bir şekilde ayrıt edilebilir şekillere dönüşüp sonra da ilk simgesel çizimlerin 3-4 yaşlarında çeşitli karmaşık şekillere dönüştüğünü ifade etmiştir. Bu karalamalar her ne kadar ilkel de olsalar çocuk için büyük heyecan uyandırır. Bu uygulamalar içerisinde çizgi oluşturacak kalem veya boyaların kalın uçlu olması (pas-tel boya, mum boya, kuru boya vb.) ve çocuğun kavrama, tutma yetisine cevap vermesi önemlidir.

2-6 Yaş Temel Hareketler Dönemi

Çocuğun büyük ve küçük kas yeteneklerinin hızla geliştiği, olgunlaşma diyebileceğimiz bir süreç ve erken çocukluk eğitiminden bahsedeceğimiz en önemli dönemdir. Genel olarak çocuğun yaptığı hareketler, koşma, atlama, sıçrama, sekme, yakalama, fırlatma, topa ayakla vurma gibi hareketlerdir. 2 yaşından sonra temel hareketler kaba bir şekilde ortaya çıkar. Önce çocuk, kendi bedeninin hareket becerisini anlamak ve bunu denemek için çaba gösterir. Daha sonra bedeni üzerindeki kontrolü ile hareketlerini daha uyumlu ve kontrollü yapmaya başlar. Dönemin sonlarında ise çocuk, uyumlu ve kontrollü gelişmiş hareketlerini mekanik yönden etkili olarak gerçekleştirir.

Sanat eğitiminin en önemli amaçlarından biri görmeyi, işitmeyi, dokunmayı, tat almayı öğretmektedir. Çevresini hakkıyla algılayıp onu biçimlendirmeye yönelmek için gerekli ilk şarttır. Yalnızca bakmak değil “görmek”, yalnızca duymak değil “işitmek”, yalnızca ellerle yoklamak değil, “dokunulanı duymak” üretkenlik için gerekli ilk aşamalardır.

Çocuklar kendi dünyalarını simgesel olarak keşfedebilmek için çizerler ve 3-4 yaşında çoğu çocuk gözlemlenebilir simgesel şekillerde gerçeklik hakkındaki fikirlerini sunmak için gereken becerilere hâkim olur. Zekâ ve kişilik faktörlerinin yanı sıra çevre ile olan etkileşim ve deneyimler bir çocuğun çizgisini başka bir çocuğun çizgisinden ayıran başlıca etmenlerdir.

Bilişsel teoriye göre, çocuklar bildikleri şeyleri çizerken dış dünya ve kendi dünyası ile iletişim kurabilirler ve bunlar çocuğun kişiliğini yansıtır. Özellikle 5 ve 6 yaş çocuğunun çizim özelliklerini incelenebilir.

Beş yaş resim (çizim) özellikleri şöyle sıralanabilir:

  • İnsan, ev, ağaç vb. tanınabilecek biçimler çizer,
  • Kafa ve gövde çizer,
  • Kafada gözler, bir burun, bir ağız olur,
  • Kollar ve bacaklar gövdeden çıkar,
  • Yüzler önden görünümleriyle ve ifadesiz çizilir,
  • Kafa gövdeden daha büyük çizilir,
  • Vücut oranları gerçek dışıdır,
  • Objeler kâğıt üzerinde gelişigüzel yer alır,
  • Ana renkler dışında farklı renkler kullanılmaya başlanır.

Altı yaş resim (çizim) özellikleri şöyle sıralanabilir:

  • Oranlar daha gerçekçi olmaya başlar,
  • Mekân içinde nesneler daha doğru yerleştirilmeye başlar,
  • Ayrıntılar çoğalır,
  • Figür/nesneler bir merkez çevresinde ya da yer çizgisi denilen çizgi üzerine daha anlamlı biçimde çizilir,
  • Saydam ya da röntgen resim denilen şeffaf çizimler yapılır,
  • Çok sayıda farklı resimler kullanılır,
  • İnsan yüzü yandan görünümüyle çizilmeye başlanır.

Bu aşamaları yaşayan çocuk “uzuv kontrolü” kazanmış olur. Bu kontrol sayesinde, el-göz-beyin koordinasyonunu da sağlanmış olur. Yani, fizyolojik olarak büyük ve küçük kas yetenekleri edinilmiş olur. Bu becerileri kazanan çocuklara çizgi çalışması (çok basit çizimler), makasla kesme uygulamaları, yapıştırma kolaj uygulamaları hatta yine basit anlamda renklerle boyama denemeleri yaptırılabilir.

Erken Çocukluk Eğitiminde Renk

Renk, ışığın cisimlere çarptıktan sonra gözümüzde bıraktığı etkiyedir. Işık bir cisme çarptığında cisim ışığın içindeki yedi renkten birisini emer diğerlerini yansıtır. Biz cismi yansıttığı renkte görürüz. Bu yüzden siyah ve beyaz renk olarak kabul edilmez. Bu yedi renk; sarı, kırmızı, turuncu, mavi, yeşil, mor, laciverttir. Ana renkler; mavi, kırmızı, sarıdır. Bu renkler karıştırılarak bulunmaz. Bu üç ana rengi değişik oranlarda birbirine karıştırarak doğadaki birçok rengi bulabiliriz. Ana renkleri birbirine karıştırarak bulunan renkler ise ara renklerdir: Sarı-kırmızı=Turuncu, Sarı- Mavi=yeşil, mavi- kırmızı=mor.

Kontrolsüz ve ilkel hareketler döneminde, çocuk renk kavramı bilincinden uzaktır. 2-6 yaş civarında gelişmeye başlayan renk kavramı, 5-6 yaşındaki çocukların çeşitli renkleri kavrayıp ayırt edebilmesiyle devam eder. Ancak bu ayrım, çocuğun renkleri kavradığı anlamına gelmemektedir. Kırmızı, yeşil, sarı, turuncu vb. renkleri bilmekte fakat yeşilin, sarının tonlarını ve serisini ayırt etmekte zorlanabilmektedirler. Okulöncesi dönemde çocuğun kullandığı renklerin gerçekle bir bağlantısı yoktur. Çocuk hoşuna giden renkleri coşkuyla kullanır. Örneğin, kırmızı bir güneş, mavi bir köpek, yeşil bir insan yapabilir. Çocuk çok sevdiği birinin resmini yapmak istediğinde, çok sevdiği rengi seçecektir. Çocuk renkleri içinden gelen coşkuyla tamamen bilinçsiz kullandığı için özgür bırakılmalıdır. Çocukların kullandıkları renkler psikolojik anlamlar taşırlar. Bu anlamlar çocuktan çocuğa değişebilir. Bu nedenle kesin yargılara ulaşmaya çalışmak, renklerin anlamlarını çıkarmaya çalışmak zordur.

Yapılan çalışmalar çocukların renk kazanımının erken dönemde hazırlanan eğitim programları ile hızlanabileceğini ortaya koymuştur. Özelikle okul öncesine ve erken çocukluk eğitimine yönelik basit bilgisayar destekli eğitimler ve renkli özel kitaplar, çocukların renk konusundaki hissiyatını alt yaşlara çekmektedir. Örneğin, bilgisayar destekli öğretimin ve geleneksel öğretim yönteminin kullanıldığı 3 yaş gruplarının ara renkleri kavrama düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuştur. Resimli kitaplardaki renk oyunlarının ve renk kullanım seçeneklerinin de çocuğun renk kavrama algısını pekiştirdiği görülmektedir.

Erken Çocukluk Eğitiminde Rengin Psikolojik Etkileri

İnsanlar ve çocuklar üzerinde rengin, psikolojik bir etkisi olduğu ve bu etkinin duygusal bir algı yarattığı gerçektir. Erken çocukluk döneminde çocuklar renkleri oyunlarında ve boyamalarında inanılmaz bir cesaretle kullanırlar. Yine bu dönemlerde çocukların fiziksel frekansları yüksek olan renklere daha çok yöneldikleri görülür. Bu renkler; kırmızı, turuncu, mavi, mor, yeşil gibi renklerdir. Pastoral renkler sarı, pembe, kahverengi, gri gibi renkler ise ikinci planda yer alır. Bunun en büyük nedeni tam olarak renk algısı bilinci oluşmayan bu yaş çocuklarının rengin frekans ağırlığına (S:48, Şekil 2.2) göre seçim yapmalarıdır. Bu dönem çocukları, renkleri tabiattaki gerçekliğinden çok, kâğıt yüzeyindeki etkisi üzerinden değerlendirirler. Erken çocukluk eğitiminin sonlarına doğru (5-6 yaş) ise renk kullanımı ve algısı biraz da bilinç kazanmaktadır.

Ana ve ara renklerin (S: 50, Şekil 2.3) psikolojik etkileri şöyle sıralanabilir:

  • Kırmızı : Etkili bir renk olarak, enerji, nefret, bir problemin göstergesi, tehlike, fiziksel hastalık, aşk, vb. çağrıştırabilir.
  • Pembe: Kırmızıdan daha az etkili bir ton olarak, geçmişte yaşanan bir problemin ya da hastalığın çözümünü çağrıştırabilir.
  • Turuncu: Endişeli bir durumu çağrıştırabilir. Özellikle yaşam ile ölüm arasındaki mücadeleyi, azalan enerjinin ya da tehdit edici durumlardan kurtulmanın bir göstergesi olabilir.
  • Sarı renk: Çocuğun hala ailesine bağımlı olduğunu ifade eder. Çocuk fazla heyecanlıdır.
  • Yeşil: Sağlıklı bir vücut, büyüme ya da yaşamın yeniliği gibi anlamları çağrıştırır.
  • Mor : Sıkıntı verici (ağır) bir sorumluluk, ya da birinin “elinin mahkûm olduğu bir durum” anlamına gelebilir. Sahip olma ya da kontrol etme ihtiyacına ya da başkalarının kontrolü ve desteğine duyulan ihtiyaca işaret edebilir.

Erken Çocukluk Döneminde Anne-Baba ve Öğretmen Tutumu

Anne-baba tutumlarının belirleyicisi, anne babanın çocukla nasıl iletişim kurduğu, sevginin nasıl ifade edildiği, çocuğun aile içinde bir birey olarak kabul edilip edilmediği ve eğitimde kullanılan disiplin yöntemleridir. Bu tutumları şekillendiren pek çok etkenler vardır. Bu etkenler kısaca şöyle açıklanabilir:

  • Otoriter Anne-Baba Tutumu: Çocukları, ürkek, çekingen ve korkak olarak şekillendirir. Bu nedenle çocuk tüm sosyal ilişkilerinde ve yaratıcı faaliyetlerde hep uzak ve çekingen olur.
  • Gevşek ve Rahat Anne-Baba Tutumu: Sınırları çizilmemiş özgürlükler ve kurallar içerisinde gevşek büyüyen çocukta sorumluluk duygusu gelişmez, sosyal tutarsızlıklar yaşar. Aile içerisinde tüm kuralları kendisi çizmeye kalkar. Dış ilişkilerde ise uyumsuzluk yaşarlar. Her türlü sanatsal üretimlerine bu davranışları da yansıyacaktır.
  • Dengesiz Anne-Baba Tutumu: Aile bireylerinin dengesiz tutumları ve bu tutumların bazen olumlu bazen olumsuz oluşu, çocukların davranışlarında da dengesiz tutumlar geliştirmesine neden olur. Özellikle olaylar karsısında, yaratıcılıklarında kararsız kalmalarına neden olacaktır.
  • Koruyucu, Kucaklayıcı Tutum: Anne-babanın aşırı koruyucu tutumları ve çocuk üzerinde hiçbir sorumluluk bırakılmaması çocuğun bireysel ilişkilerinde kendi kendini kontrolü sırasında sorun yaşamasına neden olmaktadır. Öz güvenleri yeterince gelişmez ve sosyal ilişkilerinde problem çözemeyen ve güvensiz bir davranış geliştirirler.
  • İlgisiz ve Kayıtsız Anne-Baba Tutumu: Çocukla olan iletişimin kopukluğu ve çocuğun yokmuşçasına geliştirilen aile tutumları, çocuğun ev ortamından kopmasına, olumsuz iletişim kurmasına ve güvensiz olmasına neden olur. Bu tür çocuklarda saldırganlık eğilimi ve ilgi çekme ihtiyacı görülür.
  • Aile İçinde Demokratik Tutum: Hoşgörü ve çocuğa gösterilecek değer, aile ve çocuğun doğru bir iletişim kurmasını sağlamakla kalmaz çocuğun ailesine ve kendisine güven duymasını sağlar. Bu duygu çocukta pozitif bir özgüven ve sosyal sorumluluk geliştirir. Çocuk için aile tarafından kabul görmek ve küçük sorumluklar almak onun sosyal yaşamında da tutarlı ve dengeli davranışlar geliştirmesini sağlar. Bu çocuklar sanatsal gelişimlerinde ve yaratıcı üretimlerde de olumlu sinyaller vermektedirler.

Bu bağlamda, sanat çocuklar için bir değerlendirme ve ifade aracı olarak kullanabilir. Sanat değerlendirmeleri, çocukların düşüncelerinin ve hislerinin sansürlenmemiş tablosunu ortaya çıkarır. Bunlar, henüz dil yetenekleri gelişmemiş olan ya da hislerini ve duygularını sözlü olarak ifade etmek istemeyen çocuklar için sözsüz ve çocukların severek katılmak isteyeceği korkutmayan bir değerlendirme yöntemi olarak kullanılabilir.

Okul öncesi eğitimde, örnek öğretmen tutumları şöyledir:

  • Günlük eğitim akışı ve etkinlik planı dikkate alınarak gerekli materyal ve ortam düzenlenmelidir.
  • Etkinliklerin sadece kapalı alanlarda değil açık alanlarda da yapılmasına özen gösterilmelidir. • Etkinlik planında belirtilen güvenlik önlemleri gözden geçirilmelidir.
  • Eğitimci çocuk için rol modeli olduğunu dikkate alarak jest ve mimiklerine, ses tonuna, vücut diline dikkat etmelidir.
  • Tutum ve davranışlarıyla çocuğa güvende olduğunu hissettirmeli, tedirgin ve kaygılı tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır.
  • Çocukların birbirinde farklı özelliklerde olduğunu dikkate alarak onları birbirleriyle karşılaştırmaktan kaçınmalıdır.
  • Günlük akışta etkinlik bölümüne o gün için planlanan etkinliklerin tamamı başlık halinde yazılmalıdır.
  • Eğitimci her yaş aralığı için ayrı ayrı etkinlik planları hazırlamalı ve bunların isimlerini günlük akışta belirtmelidir.

Sanat eğitimi sürecini temellendiren üç ana unsur; İletişim, Sevgi ve Disiplin dir.

İletişim

Aile bireylerinin birbirleri arasındaki davranış ve mesaj alışverişlerinin bütününü kapsar. Pozitif aile iletişimi ve öğretmeniyle olan iletişimini çocuğun sanatsal gelişimine uyarlayacak olursak;

  • Çocuğun sanatsal üretimleri dengeli ve güven duygusu içerisinde gelişecektir.
  • Çocuğun sosyal ortamlarda iletişim ve sanatsal üretim için kabul görmesini, toplumsallaşmasını sağlayacaktır.
  • Sanatsal üretimlerini özgüven içerisinde okul, arkadaş ve ailesiyle paylaşabilirler.
  • Kendi kendisine karar verebilir, okul ve aile içi iletişim ve ikna kanallarını açık tutarlar.
  • Eleştirmeye ve eleştirilmeye açık, uyumlu olurlar, aynı zamanda etkili iletişim sayesinde sanatsal üretimlerinde sorumluluk alabilirler.
  • Arkadaş ve sosyal çevresini daha iyi anlayabilir, problem çözmede çevresinden destek alabilirler. Ekip çalışmasına açıktırlar.
  • Sosyal çevresi ve ailesinin fikir, alışkanlık ve deneyimlerinden faydalanabilirler.

Sevgi

Çocukta değerli olduğu fikrini uyandırır. Anne, baba ve aile bireylerinin çocuğa göstereceği sevgi çocuğun zekâ ve duygusal gelişimini etkiler. Özellikle anne duygusal gelişimde baba ise zekâ gelişiminde büyük katkı sağlar. Çocuğun sanatsal üretimlerinde kişiliğini ortaya koyması, güven duygusu ve sevecenliğini aktarmasını sağlar. Bir üretimde bulunan çocuğun, sevgiyle başının okşanması, bir tebessümle bile ödüllendirilmesi onun gelişimini pozitif yönde destekleyecektir. Öz denetimini ve imgelem gücünü artıracaktır.

Disiplin

Disiplin hiçbir zaman bir ceza değildir, sadece çocuğun tutarlı bir gelişim gösterebilmesi için bir araçtır. Sınırları çok iyi belirlenmeli ve değerlendirilmelidir. Bu nedenle aile bireylerinin tutarlığı ve esnekliği dengelenmelidir. Eğitim öğretim ortamlarında ise disiplin çocuğun: kendini kontrol etmesini sağlar; öz-disiplinini geliştirir, kendine, başkalarına ve kurallara saygı duymasını sağlar; kendini gerçekleştirmesine yönelik fırsatlar sunar; ahlaki otonomi oluşturmasını sağlar; olumlu benlik oluşturmasına katkı sağlar. Disiplin, çocuğun sınırlarını belirlemesi adına önemli bir etmendir. Bu kapsamda çocuk;

  • Sanatsal üretimlerinde, daha erken yaşlarda planlamasını ve organizasyonunu yapabildiği ve sınırlarını kendisi çizebildiği etkinlikler yapabilir.
  • Verilen görev sorumlulukları değer haline dönüştürebilir.
  • Kendine güvenir, malzemeyi ve eşyayı düzenli kullanabilir.
  • Aile ve okul içi iletişimdeki sınırlarını bilir.
  • Duygu, düşünce ve fikirlerini aile, öğretmen ve arkadaşlarıyla paylaşabilir.
  • Dürtülerini kontrol edebilir ve öz denetim sağlayabilirler.