DAVRANIŞ BİLİMLERİ I - Ünite 3: Kültür ve Kültürel Değişme Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Kültür ve Kültürel Değişme

Kültür Nedir?

Toplumdan topluma değişen bir olgudur. İyi, kötü, doğru, yanlış gibi kavramlar her kültür tarafından farklı şekilde tanımlanabilmektedir. Tanımlanması zor olmakla birlikte örneklerle açıklanabilen bir kavramdır. Dini inançlar, değerler, normlar, dil gibi öğeler kültürü oluşturan öğelerdendir. Kültür, kendi içerisindeki insanları bir arada tutmaktadır. Aynı kültürdeki insanlar dinlerini, değerlerini, dillerini, normlarını sanat, edebiyat gibi yollarla koruyarak bir sonraki nesle aktarabilmektedirler. Bir kültürün teknik, beceri, hüner, kitap, kıyafet, marka gibi maddi öğeleri olduğu gibi; inanç, değer, norm, gelenek, ahlak gibi manevi öğeleri de bulunabilmektedir.

Ulus ve toplum kavramları kültür ile ilişkili kavramlardır. Kültür kavramı ortak bir yaşam biçimi olmakla birlikte, ulus kavramı politiktir. Belirli sınırlar içerisinde yaşayan ve bu sınırlar içerisinde belirli bir otoriteye sahip insanların oluşturduğu bütüne ulus adı verilmektedir. Toplum ise, belirli bir sınır içerisinde yaşayan ve toplumsal ilişkileri yaşayan insanlar bütünüdür. Uluslar aynı zamanda birer toplum olmakla birlikte, içerisinde birçok kültürü barındırabilmektedir.

Toplum ve kültür olguları birbirleri için olmazsa olmaz kavramlardır. Aynı kültüre sahip insanlar ortak bir kültürü paylaşmaktadırlar. Kültür, insanlar tarafından doğuştan edinilmez, sonradan öğrenilir. Bir başka deyişle, bireyler içerisinde bulundukları kültürü gözleyerek, informal bir şekilde öğrendikleri gibi formal bir kültür öğretimi de söz konusu olabilmektedir. Kültür, genel olarak sorgulanmaz ve içerisindeki insanlar tarafından kabul edilir. Kültürü sorgulayan ya da o kültüre aykırı davranışlarda bulunan bireyler, kendilerini soyutlanmış hissederler. Dil aracılığıyla paylaşılan kültür kavramı, yere ve zamana bağlı olarak değişebilmektedir. Bir başka deyişle, toplumdan topluma değişen kültür kavramı zaman içerisinde de değişiklik gösterebilmektedir.

Kültürü Oluşturan Parçalar: Dil, Norm ve Değerler

Kültürel farklılıkların en önemli sebeplerinden birisi bireylerin dil becerileri arasındaki farklılıklardır. Bir toplumun üyeleri genel olarak ortak bir dili paylaşmaktadırlar. Dil ise, sembollere dayanmaktadır. Semboller, bireylerin iletişimde kullandıkları ve anlam ifade eden her şeydir. Bireylerin iletişim kaynağı sembollerdir. Semboller maddi objelerden, ses, koku ve hatta tat almaya kadar çeşitlenebilir. Günümüzde dünya üzerinde 7000’den fazla dil kullanılmaktadır. Ulusal sınırlar içerisinde tek bir dilin kullanıldığı toplumlar olmakla birlikte, bir toplum içerisinde onlarca dil kullanıldığı da görülmektedir. Örneğin Papua Yeni Gine’de 820 farklı dil kullanılmaktadır. Dilin öğeleri; yazılı karakterler, sayılar, semboller, konuşma ve sözel olmayan mimik ve jestlerdir.

Kültürler arası iletişimi anlamak için yabancı dilleri bilmek önemlidir. Soğuk Savaş döneminde günümüze kadar ülkeler yabancı dil bilmenin önemi üzerinde durmuşlardır. Sözel iletişimi bilmek kadar, sözel olmayan iletişimi bilmek de önemlidir. Örneğin insanlar sevindirici bir haber aldığında havalara sıçrarlar ya da bir arkadaşları üzüldüğünde onu teselli ederler. Yani bireylerin temel iletişim biçimlerinden olan mimik ve işaretlerden oluşan vücut dili bile sembollerden oluşur. Dünyanın her kültüründe insanlar bazen birbirlerine bir şeyler anlatmak istediklerinde sözel olmayan iletişimi kullanmaktadırlar. Ancak bu sözsüz iletişim kültürden kültüre farklılıklar gösterebilmektedir. Bu nedenle her kültürdeki bu işaret dilini anlamalı ve ona göre hareket etmeliyiz.

Dil, insanların deneyim ve bilgilerini aktarmalarına yardımcı olan bir araçtır ve kültür varlığını dil yardımıyla sürdürür. Nitekim Edward Sapir ve Benjamin Whorf da dünya hakkındaki görüşlerimizi öğrenilen dille alakalı olduğunu ifade etmişlerdir.

Kültürün belirlediği yerleşik davranış kurallarına norm adı verilmektedir. Normlar, her kültürde toplumsal düzeni sağlarlar ve bireylere yol gösterirler. Toplumca benimsenen bu standartlar toplumca desteklenir ve korunular. Yemek yemeden önce elleri yıkamak, küçükleri sevip büyüklere saygı göstermek, sinema ve tiyatro gibi etkinliklerde sessiz olmak birer toplumsal normdur. Normlar formal olabileceği gibi informal da olabilmektedir. Formal normlar yasalarla belirlendiği için, o normlara aykırı davranılması halinde bireyler şiddetle cezalandırılırlar. Giyim tarzındaki standartlar ise informal normlara örnektir. Normlar adetler ve örfler şeklinde sınıflandırılmaktadırlar. Kadınların etek, erkeklerin ise pantolon giymesi adettir. İnsanların evlerini dekore etme biçimleri, selamlaşma biçimleri de adettir. Adetler daha gevşek tanımlanır ve uygulanırlar. Örfler, adetlerden daha katı kurallar olarak tanımlanabilirler. İnsanları öldürmemek, eşini aldatmamak gibi dini ve yasal kurallar örftürler. Yasalar örflerin yazıya dökülmüş ve resmileştirilmiş halleridirler. Örflere, bir başka deyişle yasalara karşı gelinmesi halinde insanlar genellikle ciddi bir biçimde cezalandırılırlar. Normlar toplumun bazı bireyleri için geçerliyken, bazı bireyler için geçerli değildir. Normlar toplumsallaşma süreci içerisinde bireyler tarafından öğrenilirler ve o bireyler için birer alışkanlık halini alırlar. Normların önem dereceleri toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte normlar zaman içerisinde de değişim gösterebilmektedir. Normlar, bireyler tarafından ihlal edilmeden onların norm olduklarının farkına varılmazlar bile. Değerler ise toplum içerisindeki bireylerin iyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini, uygun olanı ve uygun olmayanı belirlediği ortak düşüncelere denilmektedir. Bir toplumun değerlerini anlayabilmek için o toplumun arzuladığı şeylere bakmak gerekmektedir. Toplumsal değerler zamanla değişebilir veya önem kaybedebilir, ancak bir insan yaşamı boyunca değerler nispeten düzenlidir ve kolay değişim göstermez.

Kültürel Farklılıklar

Her toplumun kültürünün kendine özgü birtakım nitelikleri vardır. Sahip olunan norm ve değerler bütünü toplumsal/kültürel olarak farklılık gösterir. Bu farklılıklara giyim kuşamdan inanış biçimlerine, evlenme törenlerinden tüm gündelik yaşam pratiklerine kadar her alanda rastlanabilmektedir.

Ancak her kültür kendi içerisinde farklı gelenekler ve değişim pratikleri taşır. Ancak bu farklılıklar, kültürün bütün parçaları birbirlerine bağlanarak kalıplaşmış bir bütün oluşturur. Buna ise kültürel birleşme (entegrasyon) adı verilmektedir.

Kültürlerarası farklılıkları anlamada iki temel kavram önem taşımaktadır: Baskın kültür ve alt kültür. Baskın kültür, toplum içerisindeki en güçlü grupların sahip olduğu kültür anlamına gelmektedir. Alt kültür ise, bir çeşit kültür grupları olup değer ve normları baskın kültürden farklı olan kültürleri ifade eder. Alt kültürler, söz konusu kültürün toplumsal yapıda karşılaştığı sorun veya sahip olduğu ayrıcalıklar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Ortak bir yaş, etnik köken, bölge, meslek veya sahip oluna özür, hobi veya bağımlılıklara dayalı olarak alt kültürler oluşabilmektedir. Örneğin Amerika’da rodeo kovboyları, emekliler, çeteler, uyuşturucu bağımlıları birer alt kültürdür.

Değer, norm ve yaşam biçimi açısından içinde yaşadığı kültüre ters düşen tutum ve davranışları içeren kültürlere karşıt kültür adı verilmektedir. Örneğin Amerika’daki Hare Krishna hareketi bir karşıt kültürdür. Çünkü bu hareketin mensupları hem din açısından hem de yaşam biçimleri açısından yaşadıkları toplumun değerlerine zıt bir tutum içerisindedirler. Yeni kültürel standartlara uyum kapasitesi sebebiyle karşıt kültürler, özellikle genç insanlar arasında yaygınlık göstermektedir.

Yüksek kültür, toplum içinde özel bir yaşam biçimi, alışkanlıkları ve zevkleri olan küçük bir grubun sahip olduğu kültürdür. Kültürlü insanlar olarak ifade edilen bireyler sanata düşkün, sanatla iç içe insanlar olarak düşünülmektedirler. Günlük hayatta kültür denildiğinde, klasik edebiyat, müzik, dans ve resim akla gelmektedir. Toplumun estetik ve parlak yönleri olan ürünler yüksek kültür olarak nitelendirilmektedir. Popüler kültür ise geniş halk kesimlerinin tüketimi için üretilen ve yaygın olarak tüketilen bir kültürü ifade etmektedir. Her toplumun kendine özgü bir popüler kültürü bulunmaktadır. Japonya’da manga adı verilen komik el kitapları popüler kültür ürünleridir. Rusya’da ise televizyon dizileri popüler kültür ürünlerine örnektir.

Kültürün Diğer Parametreleri: Kültür Şoku ve Kültür Boşluğu Kavramları

Bize aşina olmayan bir kültürel çevreye girdiğimizde kendimizi boşluk içinde ve bir korku içinde hissederiz. Bu durumdaki kişi kültür şoku yaşıyor demektir. Örneğin; bir Türk’ü Japonya’daki bir restorana gittiğinde tadını bildiği yemekler yerine, özel yemeklerin veya menülerin köpek veya domuz etinden yapılması onu şaşkınlık içerisinde bırakabilir. Aynı şekilde 1961 yılında Türkiye’den Almanya’ya giden işçilerin durumları da kültür şoku kavramıyla açıklanabilir. Çünkü bu işçiler hiç alışık olmadıkları bir çevre, din ve dil kalıpları, davranış ve yemek tarzlarıyla karşılaşmış ve buraya uyum sağlamakta ciddi güçlükler yaşamışlardır. Hemen hepimiz bir dereceye kadar yaşadığımız kültürü olduğu gibi kabul edip benimsediği için farklı kültürlerin bu kalıplara uymadığını gördüğümüzde bu durum bizi rahatsız eder. Ancak gerçek olan şey, bize uygunsuz olanların o kültür açısından son derece normal olması ve yaşam biçimi olarak kabul edilmesidir. Fakat bizim kültürümüze ait bazı kalıpların da o kültürde şok etkisi yarattığını unutmamak gerekir.

Kültürün değişen toplumsal koşullara uyum sağlamasında yaşanan boşluk veya gecikmeleri William Ogburn kültür boşluğu veya kültürel gecikme şeklinde adlandırmıştır. Ogburn, burada değişme sürecinde ortaya çıkan uyumsuzluk durumlarına dikkat çekmeye çalışmıştır. Ona göre maddi kültürde meydana gelen değişiklikler belirli bir gecikmeyle manevi kültür tarafından takip edilirken arada bir boşluk doğmaktadır. Örneğin; çağımızda klonlamanın başarılı bir biçimde yapıldığını, hatta insanların bile klonlanabileceğini bilmemize rağmen, insan yaşamına ilişkin kültürel değerlerin buna karşı çıkması ve direnç göstermesi kültür boşluğuyla açıklanmaktadır.

Etnosantrizm ve Kültürel Rölativizm

Etnosantrizm, kişinin kendi kültürünü temel alması ve diğer kültürleri kendi kültürü açısından değerlendirip küçümsemesidir. Bu kavram kültür taassubu veya ben merkeziyetçilik şeklinde de bilinir. Bu kişiler sürekli kendi kültürlerini yüceltirler, başka kültürleri ise küçümserler. Örneğin; kendi kültürümüzde köpek eti ve kirpi eti yenmez. Bu bize göre hem vahşet hem de iğrenç bir durumdur. Başka bir toplumda ise süt içilmez ve dana eti yenmez. Bu bize göre bir saçmalıktır. İşte bu da etnosantrik bir görüştür. Etnosantrizmin hem olumlu hem de olumsuz yönleri vardır. Olumlu yönü, grup üyeleri arasındaki grup bağlılığını arttırmasıdır. Olumsuz yönü ise zararlı ayrımcılıklara neden olup, başkalarını küçümsemeye ve dışlamaya iten davranışlara yol açmasıdır. Kendi kültürümüz bizler için ne kadar anlamlı ve değerliyse başka kültürlerin de kendi üyeleri için ne kadar değerli olduğunu bilip ona göre hareket etmek gerekir. Bu da benmerkeziyetçiliğin bir çözümü olarak görülebilir. Günümüzdeki etnosantrik görüş ise Avrupa merkeziyetçilik yani “Eurosantrizm”dir. Bu kavram, Avrupalı olmayan tarih ve kültürleri ve Avrupa dışındaki toplumları Avrupa ülkelerinin standartları açısından değerlendirmek veya yargılamaktır. Kültürel Rölativizm (Kültürel görecelik): Her kültür kendi içinde önemlidir ve değerlidir. Her şey içinde yaşanılan kültüre göre anlaşılıp yargılanmalıdır.

Kültürel Değişme ve Değişme Kaynakları

Kültürel değişimi etkileyen üç önemli kaynak vardır. Bunlar;

a) toplumsal koşullar: toplumsal koşulların değişmesi değişmenin önemli bir nedenidir. Ekonomik faktörler, nüfus artışında ya da azalışında görülen değişimler ve diğer dönüşümler değişimi etkilemektedir. Örneğin bir toplumun aldığı dış göçler o toplum içerisindeki mevcut kültürel yapıyı etkiler,
b) keşifler ve icatlar: yaşamımızı kolaylaştırarak bizi bilmediğimiz şeylerden haberdar kılar. Ancak teknolojik keşiflerin hızına yetişmek çok hızlı ve dinamik olması sebebiyle zorlaşmıştır. Bu durum da nesiller arasında büyük farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu durumdan dolayı bir nesil, bir önceki neslin dünyasını anlayamaz hale gelmiştir,
c) yayılma: ortaya çıkan yeniliklerin çok kısa sürede bir toplumdan diğer bir topluma geçerek yaygınlaşması ve kullanım alanı bulması anlamına gelmektedir. Günümüzde iletişim teknolojilerinin büyük bir hızla gelişimi bir olayın ya da bir buluşun çok kısa bir süre içerisinde dünyada duyulmasını sağlamaktadır.

Bu sebeple yeni bir buluş bütün dünyayı kapsayacak bir biçimde yayılmaktadır. Bir başka deyişle dünyada global bir kültür oluşmaktadır. Günümüzde batıda görülen her şey genellikle dünyanın her yerinde olmayı başarabilmiştir.

Kısacası, kültür statik değil, dinamik bir olgudur. İnsanların fiziksel ve toplumsal çevredeki değişmelere göstermiş olduğu tepkiler sonucu gelişir ve farklılaşır.