DAVRANIŞ BİLİMLERİ I - Ünite 4: Aile ve Toplumsal Gruplar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Aile ve Toplumsal Gruplar

Aile Kavramı ve Global Bir Bakış

Bütün farklılıklara rağmen aile hemen her kültürde mevcuttur. Bu nedenle aile evrensel bir kurumdur. Bunun da ötesinde ailenin kompozisyonunun, akrabalık ilişkileri ve otorite kalıplarının evrensel olduğundan bahsedilebilir. Ailede bir kişi çalışıp gelir sağlamakta veya çoğunlukla karı-koca birlikte çalışarak yaşam mücadelesi vermektedir. İki temel fonksiyon olan neslin devamlılığını sağlama ve onları topluma kazandırma, ailenin birincil görevleri arasındadır. Aile yaşamı bugün açıkça birçok yerde, politikadan iş dünyasına, mahkeme salonlarından mutfak ve oturma odalarına kadar her yerde tartışılmaktadır. Bireylerin kişilikleri aile ilişkilerini etkilerken, kişilikleri de aile içinde yaşadıkları deneyimlerle biçimlenir. Geleneksel olarak aile birbirine evlilik, doğum veya evlat edinme yoluyla bağlı, birlikte yaşayan, aralarında resmi ve hukuki ilişkiler olan, çocuk yetiştirme ve dünyaya getirme sorumluluğu olan, toplumca onaylanan cinsel ilişkileri sürdüren ekonomik ve sosyal bir birimdir.

Evlilik, bireylerin cinsel ilişkilerini meşrulaştıran ve toplumca onaylanan bir sözleşmedir. Ailede evlilik ve kan bağı, hem anne babaların çocuklarına karşı sorumluluklarını hem de eşlerin birbirlerine karşı yükümlülüklerini garanti altına alır. Bazı toplumlarda çok eşlilik bir norm olarak ortaya çıkarken, bazı toplumlarda evlilik ebeveynler veya ara bulucular tarafından düzenlenerek yapılır.

Aile Yapıları ve Türleri

Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aileye çekirdek aile denmektedir. Çekirdek aile denmesinin nedeni bu ailenin merkezi veya çekirdek bir rol üstlenip daha büyük aile gruplarının oluşmasına verdiği destekten dolayıdır. Çekirdek aile, kadın erkek eşitliğine önem verilen bir yapıya sahiptir. Bu aile tipi, modern sanayi toplumlarının özelliğidir. Bugün kendi toplumumuzda da aile denilince akla ilk önce bu tür aileler gelmektedir. Çekirdek ailenin en önemli özelliği üyeleri arasında çok yakın ilişkilerdir ve her üye bir diğerinin mutluluğu için her türlü özveriyi gösterir. Ailenin iki boyutu vardır. Birincisi içinde doğup yetiştiğimiz ailedir (Family of orientation). Bu aile bize bir ad, kimlik ve bir miras bırakır. Bir de kendinizin evlenerek kurduğunuz bir aile vardır. Bunu da kendi çabanızla oluşturursunuz. Bu aile, evlenen çiftlerin çocuk sahibi olmaları ile birlikte oluşan ailedir.

Geleneksel geniş aile , anne, baba, çocuklar ve yakın akrabaların bir arada yaşadıkları aile tipidir. Aynı çatı altında yaşayan, ekonomik kaynaklarını paylaşan, ikiden fazla neslin bir arada bulunduğu ailedir. Özellikle ailenin kriz durumlarında ölüm, boşanma, hastalık ve doğum gibi hallerde aile üyelerinin birbirlerine vermiş olduğu duygusal destek ve iş paylaşımı nedeniyle aile üyelerinin üzerindeki iş yükü azalmakta, bu da duygusal bağlılığı arttırmaktadır. Bu durum, çekirdek aileye oranla bir avantaj olarak görülebilmektedir.

Aile, bireylerin sosyal ilişkilerinin gerçekleştiği evlilik, kan bağı veya soy-sop ilişkilerine dayalı bir sistemdir. Ailenin görevleri; biyolojik görev, ekonomik görev, koruyuculuk, psikolojik görev, eğitim, dini görev, prestiji sağlama ve boş zamanları değerlendirmek şeklindedir. Elitler arasında geniş aile yapısı aileden gelen zenginliği korumaya çalışırken fakirler arasında ise ekonomik yaşamı sağlamaya, ailenin hayatta kalmasına katkıda bulunur.

Endüstrileşme Süreci ve Çekirdek Aile İlişkisi

Tarımdan endüstriyel yaşama geçiş ve endüstriyel yaşamın gerekli kıldığı değişmeler zamanla ailenin küçülmesine neden olmuştur. Coğrafi haraketlilik de bu tür bir gelişmeyi kolaylaştırmıştır. Endüstrileşme süreci ve devlet politikalarının desteği ile birlikte aile üyeleri artık birbirlerine eskisi kadar bağımlı değillerdir. Özellikle emeklilik hakkına ve belirli bir yaşlılık gelirine sahip olanlar için bu daha da geçerlidir. Endüstriyel koşullara çok iyi uyum sağlayan bu tür ailelere izole olmuş çekirdek aile de denmiştir. Endüstri toplumundaki coğrafi hareketlilik, yalnızca akrabalık bağlarını zayıflatmakla kalmamış, aile tarafından yerine getirilen işlevlerin birçoğu, kendi konularında uzmanlaşmış diğer kurumlara aktarılmıştır.

Aile Kurumunu Açıklayan Sosyolojik Kuramlar

Son derecede karmaşık bir yapıya sahip olan aile üzerinde çalışan sosyologlar aileyi fonksiyonalist kuram, çatışma ve sembolik etkileşim kuramları ile üç temel yaklaşımda ele almaktadırlar. Son yıllarda feminist bakış açısı da sosyolojide giderek önem kazanmaktadır. Aile, fonksiyonalist bakış açısından, toplumda diğer kurumlar tarafından başarı ile yapılmayan bazı fonksiyonlar üstlenir. Her ne kadar ailenin yerine getirdiği fonksiyonlar azalmakta, başka kurumlar tarafından bazı görevleri üstlenilmekte ise de aile yine de çok önemli bazı görevleri yerine getirir. Bu da onu evrensel yapar ve toplumda onun varlığını ve geçerliliğini üstün kılar. Ailenin yerine getirdiği altı önemli fonksiyon; neslin devamını sağlamak, koruma, toplumsallaşma, cinsel davranışları düzenlemek, sevgi ve arkadaşlık, toplumsal statü sağlamak veya sosyal yerleştirme olarak sıralanabilir.

Çatışma kuramcıları ise ailenin toplumda önemli fonksiyonlar yüklendiğini kabul etmekte, ancak her şeyi açıklıkla ortaya koymadığını ileri sürmektedirler. Bu kurama göre, aile içerisinde kapitalist topluma benzer bir biçimde birtakım eşitsizlikler söz konusudur. Kurama göre, ailede erkeğin kadın üzerinde egemen olduğu bir sistem mevcuttur. Hatta aile içinde bir güç mücadelesi söz konusudur. Kadın hareketi ve demokratikleşme süreci, kadınlar lehine birçok olumlu gelişmeyi birlikte getirmiştir. Yine de çatışma kuramcıları, sosyal, ekonomik, politik ve hukuki eşitsizliklerin kadınların aleyhine olacak şekilde mevcudiyetini koruduğunu savunmaktadırlar.

Sembolik etkileşim kuramcıları, aile içindeki ilişkilerin değiştiğini ve yeniden tanımlanması gerektiğini savunurlar. Bu kuramcılara göre aile içerisindeki davranışları anlamak için aile üyeleri arasındaki mevcut ilişkilere ve üyelerin bu ilişkileri nasıl anlamlandırdığına bakmak gerekir. Aile içerisinde sembolik etkileşim kuramcıların kullandığı toplumsallaşma, ayna benlik, rol alma, referans grubu ve sembolik etkileşim gibi hemen tüm kavramları göstermek olasıdır. Sembolik etkileşimciler, aile içindeki ilişkilerin devamlı değiştiğini ve yeniden tanımlanması gerektiğini savunurlar. Zaman geçtikçe başlangıçtaki ilişkiler farklılaşır, hatta eşlerin kişilik ve kendilik kavramları farklılaşır. Çocuğun doğumu da yeni bir uyum sürecini gerekli kılar.

Feminist sosyologlar, kadının dışarıda çalışmasının çocukların bakım ve aile içi görevlerini nasıl etkilediği konusunda aile yaşamını ve kadını çalışmışlardır.

Evlilik Biçimleri ve Analizi

Genelde aile, küçük aile ve geniş aile olarak sınıflandırılmasına karşın, bunların kendi içinde farklılaştığını, hatta her kültürde geçmişten geleceğe farklı aile biçimlerine rastlandığını biliyoruz. Aile kalıpları tesadüfi ve değişken değildirler. Sosyologlar aile ve evlilik biçimlerini eş sayısı, grup ilişkileri, çiftlerin yerleşim yeri, otorite ilişkileri, soy ve secere ilişkileri şeklinde beş temel kategoriye ayırarak incelemektedirler.

Dünyada en yaygın olan normlardan biri ensest normudur. Hemen her toplumda bulunan bu norm, aile üyeleri arasındaki ilişki ve evliliklerin yasaklanması anlamına gelir. Kendi toplumumuzda ve Batı toplumlarında bu kavram kendi çekirdek ailemiz içindeki cinsel ilişki ve evlilikleri yasaklar. Yani kendi çocuklarımızla ve bazı ülkelerde birinci dereceden kuzenlerle evlenmek bu norma ters düşen davranışlardır.

Günümüz Ailesinde Farklılıklar

Günümüz modern ailesi geçmişe kıyasla giderek küçülmekte, yaşam süresinin uzamasıyla birlikte, çocuk dünyaya getirme ve yetiştirme insan yaşamının daha küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Geçmişe kıyasla ailenin parçalanma sebebi olarak ölümler değil boşanmalar ön plana çıkmaktadır. Geçmişten farklı olarak günümüzde, çocuklara bakmak için bir eş talebinden ziyade özellikle kadınlar, eşin ölümü veya boşanma sonucu çocuklarını tek başlarına yetiştirmek ve aile reisi olmak durumunda kalmaktadırlar. Evli çiftler günümüzde otuz kırk yıl öncesine kıyasla daha küçük bir oranı oluşturmaktadır. Buna karşın özellikle Batıda tek ebeveynli ailelerin, boşanmış ve hiç evlenmemiş insanların nüfus içindeki oranı artmaktadır.

Aile yaşamındaki en büyük değişikliklerden biri tek ebeveynli ve kadının aile reisi olduğu ailelerin sayısının artmasıdır. Evlilik dışı doğan çocuklar ve boşanma oranlarının artması bu durumun sebeplerdir. Hem duygusal hem de ekonomik olarak tek ebeveynli aileler daha zor koşullara sahiptir. Bu ailelerde, özellikle kadının aile reisi olduğu ailelerde daha gelişkin sosyal ilişkiler söz konusuyken, erkeğin aile reisi olduğu durumlarda daha izole bir yaşantı söz konusudur.

Evlenmeden birlikte yaşama olgusu, Avrupa ve Amerika’da yaygın olarak görülmekle birlikte ülkemizde çok yaygın değildir, ancak üniversiteli gençler arasında az da olsa gözlemlenmektedir. Yapılan araştırmalar, evlenmeden birlikte yaşayan çiftler arasında daha eşitlikçi ilişkilerin olduğunu ortaya koymuştur.

Boşanma, taraflardan birinin veya her ikisinin kendi arzusu ile toplumda geçerli norm veya âdetlere göre evlilik birliğini sona erdirmesidir. Geleneksel aileyi güçlü kılan, ekonomik, dinsel ve eğitsel bağların ve değerlerin zayıflaması boşanma nedenleri olarak sayılmaktadır. Ailenin fonksiyonlarının birçoğunu başka kurumlara devretmesi ile ailenin işlevi ve dolayısıyla üyeleri arasındaki duygusal bağ zayıflamıştır.

Boşanma, genel olarak bireysel ve toplumsal nedenlerle gerçekleşmektedir. Erken yaşta evlilikler, evlilik süresi boşanmanın bireysel nedenleriyken; evliliğe ilişkin değer ve tutumlardaki dönemsel değişiklikler ise toplumsal nedenler arasındadır.

Türk Toplumunda Aile Yapısı

Türkiye’de Batılı ülkelerden çok önce kadın- erkek eşitliği ve kadın hakları konusunda çeşitli adımlar atılmıştır. 1924 Anayasası’yla kadın- erkek eşitliği konusunda başlayan düzenlemeler 1926’da Medeni Kanunun kabulüyle genişletilmiş, evlilikten miras haklarına kadar bir çok konuda ilerlemeler sağlanmıştır. Daha sonra kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla Türkiye’de döneme göre kadın hakları konusunda önemli bir yol kat edilmiştir. Hukuksal düzenlemelere ek olarak sanayileşme ve kentleşme süreçleriyle aile yapısında değişmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Türk toplumunda aile yapısını köy (kırsal), gecekondu ve şehir ailesi şeklinde üç ayrı çerçevede incelemek mümkündür.

Kırsal aile ; kendi içinde çekirdek ve geniş aile olarak ayrılabilir. Ancak kırsal aile, ortalama aileden biraz daha kalabalıktır. Kırsal kesimde aileler ekonomik ve toplumsal olarak bir bütün olma niteliğini sürdürürler. Kırsal aile/köy ailesi tarımsal üretim faaliyetleri yürütmektedir. Toprağın bölünmesi ve kente göç bu ailenin yapısını önemli ölçüde etkilese de bu ailenin geleneksel yapısındaki değişiklik tarımsal üretim biçiminin değişmesine bağlıdır.

Bir sosyal yapı olan aileyi oluşturmanın meşru yolu evliliktir ve günümüzde çeşitli geleneksel evlilik biçimlerine rastlanmaktadır: Görücü usulü ile evlenme, kız kaçırma, otura kalma, beşik kertmesi, berdel evlilik, tay geldi evlilik, levirat ve sorarat gibi.

Gecekondu ailesi , sanayileşme ve göç sonucu ortaya çıkan bir aile tipidir. Yapı itibariyle daha çok çekirdek aile özelliği göstermektedir. Kırsal aile yapısı ve geleneksel değerler büyük oranda korunmakla birlikte kentsel yaşama uyum sağlama süreciyle gelen birtakım değişiklikler söz konusudur. Gelir kaynağı olarak tarımın yerini sanayi ve hizmetler sektörü almıştır. Kadın ve çocuklar geleneksel geniş aileye oranla daha fazla özgürlüğe sahiplerdir, ancak babanın aile içindeki denetimi son derece güçlüdür.

Kentsel aile ; gelişmiş ülkelerden daha farklı bir nitelik göstermekle birlikte Türkiye’de çekirdek aile yapısı özelliği göstermektedir. Aile reisi baba ve paranın toplandığı mercii babadır. Ancak paranın karı-koca tarafından ortaklaşa yönetilme oranı da giderek yaygınlaşmaktadır.

Toplumsal Gruplar ve Grup Türleri

Herkes hayatı boyunca düzenli olarak bir gruba dahil olmuştur. Aile, arkadaş çevresi, meslekler, takım üyeliği hep bir grup üyeliğini ifade etmektedir. Peki grup nedir? Grup birbirleriyle düzenli ilişkide bulunan en az iki veya daha fazla kişiden oluşan, belirli beklenti ve amaçları paylaşan insanlardır. Grup üyeliği üyeler arasındaki ilişkilere ve sürekliliğe dayanır, dolayısıyla aidiyet grup için önemli bir faktördür. Bu, grubu yığından ayıran noktadır. Yığın, sürekliliği ve aidiyet duygusu olmayan geçici bir nedenle bir araya gelmiş insanları ifade eder. Grupla ilgili bir diğer kavram ise, benzer ve ortak karakteristikleri olan insanları ifade eden kategoridir.

Gruplaşma sürecinde, kişilerin grup oluşturduklarının bilincinde olmaları, mekânsal yakınlık ve benzer özelliklerin mevcudiyeti önemlidir. Grubun iç yapısını grup üyelerinin birbirleriyle kurdukları etkileşimler oluşturur ve her grubun kendine özgü, normları, değerleri, üyelerin belirli rol ve statüleri vardır.

Grup Türleri

Grup türlerini birincil ve ikincil grup, iç ve dış grup, referans grubu ve elektronik etkileşim grupları olarak sıralamak mümkündür. Birincil grupların temel fonksiyonlarını yakın ilişkiler yoluyla duygusal destek sağlamak, toplumsallaşma sürecine olan katkılar, uyumu kolaylaştırmak ve toplumsal kontrolü olanaklı kılmak olarak sıralanabilir. Birincil gruplara en temel örnek ailedir.

İkincil gruplar birincil gruplarla karşılaştırıldığında, daha büyük, nispeten geçici, benzerlik göstermeyen resmi gruplardır. Yüz yüze ilişkilerin kısıtlı olduğu bu grupların üyeleri belirli rol ve görevler temelinde bir araya gelirler. Herhangi bir ikincil grup zamanla üyeler arası ilişkilerin artmasıyla birlikte bizlik duygusu edinerek birincil gruba dönüşebilir. Birincil gruplar daha çok geleneksel toplumlarda yaygınken ikincil gruplar modern endüstriyel toplumlarda yaygınlık gösterir. (S:108, Tablo 4.4)

Amerikalı sosyolog William Graham Sumner tarafından “biz” ve “onlar” kavramları temelinde iç ve dış grup ayrımına gidilmiştir. İç gruplar “bizlik duygu”suna sahip olduğumuz ve bizi diğer gruplardan ayıran belirgin özelliklerimizin olduğu gruplarken dış gruplar bizim grubumuzun dışında olup bizim için çok önem taşımayan gruplardır. İç gruplar etnosantrik duyguları pekiştirerek üyelerinin kendilerini dış gruplardan daha üstün görmelerine neden olurlar. İç ve birincil gruplar, üyelerinin davranışları üzerinde belirleyici ve yönlendiricidir.

Bir diğer grup türü olan referans grubu kavramı Herbert Hyman (1942) tarafından ortaya atılmıştır. Bu gruplar bireylerin etkileşim halinde olduğu gruplar olmaktan ziyade bireyin rol model aldığı gruplardır. Referans grupları, insanları gelecekte yerine getirecekleri rollerine hazırlayarak geleceğe yönelik bir toplumsallaşma sağlarlar. Yaşam biçimi, yaş ve statü değişimine bağlı olarak referans grupları da farklılaşır. Bazen de bireylerin örnek aldığı birden fazla referans grubu olabilir.

Elektronik etkileşim grupları ise, insan ve teknolojinin bir araya gelmesinden doğmuştur. İnternet teknolojileri sayesinde elektronik ortamda çok sayıda ve farklı özelliklerde gruplar mümkün olmuştur. Bu gruplardan bazıları “grup” kavramının özelliklerini yansıtmakta ve aidiyet duygusu ve süreklilik özeliklerini taşımaktadırlar.

Bu gruplar, her ne kadar sanal bir ortamda tanışan üyelerden oluşsa da paylaşılan bilgiler, iletişim sıklığı, üyelerinin yakınlık ve bağlılıkları sebebiyle birincil grup özelliği göstermekte ve “elektronik birincil grup” olarak da adlandırılmaktadırlar.