DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ - Ünite 7: Güdüler ve Duygular Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Güdüler ve Duygular

Giriş

Yaşamımızın hemen her alanında yer alan duygu ve güdüler o kadar iç içe geçmiştir ki, bunları birbirinden ayırmak güçleşmektedir. Güdü ve duygu arasındaki ilişki neden sonuç bağlamında da açıklamak güçtür. Zira, duygular bazen davranışın ortaya çıkması için güdü hizmeti görürken, bazen de davranışların sonunda yaşanılmaktadır.

Güdüler

Etrafımızdaki insanları gözlemlediğimizde herkesin farklı davranışlar sergilediğini görebiliyoruz. Ancak bu davranışların hangi sebeple yapıldığına ilişkin bir açıklama yapmamız daha zordur. İnsanların yaptıkları davranışların nedenleri güdülerde yatmaktadır. Güdü, belli durumlarda belli amaçlara ulaşmak için gerekli davranışları yapabilmesi için organizmayı harekete geçiren itici güç olarak tanımlanmaktadır. Güdülenmenin üç ayrı yönü bulunmaktadır: kişiyi belirli bir hedefe iten durum, hedefe ulaşmak için yapılan davranış ve hedefe ulaşmak. Güdülenmek için öncelikle bir için önemli bir hedefin olması gerekir. İkinci olarak hedefe ulaşmak için çaba sarf etmek gerekir. Üçüncü adım ise hedefe ulaşmaktır. Güdülenme ile performans arasındaki ilişkiye bakıldığında, optimum düzeyde güdülenme durumunda istenilen davranışın daha etkin gerçekleştirildiği görülmektedir. Bunun yanında düşük ve yüksek güdülenmenin performansı olumsuz etkilediği belirtilmektedir. Güdüler bir kez doyurulduğunda ortadan tamamen kalkmazlar ve bir süre sonra yeniden ortaya çıkarlar. Bu durum güdülerin döngüsel özelliğinden dolayıdır.

  1. Güdülenme Kaynakları : Davranışsal ve sosyal alanlardaki güdü kaynakları hayatın amacını anlamak ve olumlu modelleri taklit etmek olabilir. Biyolojik alanda, uyaranların artması ve homeostatik dengenin devam ettirilmesi olabilir. Bilişsel alanda ise, tehlike ve riskleri azaltmak ve problem çözmeye karar vermek olabilir. Duygusal alanda ise iyi hissetmenin azalması ve özsaygının tehlikeye düşmesi güdülenmenin kaynaklarından sayılmaktadır.

Güdülerin Sınıflaması

Davranışları başlatan, sürdüren ve enerji veren güdüler için çeşitli sınıflandırmalar yapılmaktadır.

  1. İçsel ve Dışsal Güdüler: Kaynağına göre güdüler içsel ve dışsal olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. İçsel güdülenme bireyin içinden gelen, birey için zevk ve tatmin sağlayan işin kendisi için davranışta bulunmaktır. Bu güdüler ihtiyaçlar, bilişler ve duygulardan oluşur. Dışsal güdülenmede davranışın gerçekleşmesi para, onay almak gibi dışarıdan verilen bir ödülü elde etmeye bağlı gerçekleşir. İşin kendisinden çok işi yaptıktan sonra elde edilecek dışsal ödüller kişiye zevk verir. İçsel güdülenenler de davranışın yapılması süreklilik gösterirken, dışsal güdülenenlerde ödül olmadığı zaman davranış süreklilik göstermemektedir.
  2. Birincil ve İkincil Güdüler: Temellerine göre güdüler birincil ve ikincil güdüler olarak ayrılmıştır. Birincil güdüler açlık gibi biyolojik ve sıkıntı gibi psikolojik gereksinim gibi doğuştan getirilen güdülerdir. Bu güdüler herkes için benzer anlamlar içerir ve benzer davranışlar yapmaya yönlendirir. İkincil güdüler çevre tarafında sonradan öğrenilen güdülerdir. Bunlar bireylere göre farklı anlamları olduğu için farklı davranışlara da yönlendirmektedir.
  3. Durumluk ve Sürekli Güdüler: Sürekliliklerine göre güdüler durumluk ve sürekli güdüler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Uzun süreli olmayıp belirli durumlarda ortaya çıkan güdülere durumluk güdüler denir. Sürekli güdüler belirli duruma özgü olmayıp davranışlarımızı sürekli etkileyen güdülerdir.
  4. Biyolojik ve Sosyal Güdüler: Kaynaklarına göre güdüler biyolojik ve sosyal olarak ayrılırlar. Biyolojik güdüler bütün insanlarda ortaktır. Ancak bu ihtiyaçların giderilmesi bireye kültüre göre farklılaşmaktadır. Sosyal güdüler ise toplumsal değerlerle şekillenmektedir.
  5. Öğrenilmiş ve Öğrenilmemiş Güdüler: Doğuştan ya da sonradan öğrenilmelerine yönelik olarak güdüler öğrenilmiş ve öğrenilmemiş olarak ayrılırlar. Öğrenilmiş güdüler sosyal çevrenin etkisiyle oluştukları için sosyal güdüler de denilebilir. Öğrenilmemiş güdüler doğuştan gelmektedir. Ancak bunların karşılanması ise sonradan öğrenilmektedir.

Güdüleri Açıklayan Kuramlar

İnsanların davranışlarını etkileyen faktörleri güdü kuramları açıklamaya çalışmaktadır. Bu çerçevede beş farklı temel yaklaşımın olduğu görülmektedir.

1. Biyolojik Güdü Kuramı

  • İç Güdü Kuramı: İçgüdü davranışları belirleyen doğuştan gelen eğilimler ya da biyolojik güçler olarak tanımlanmaktadır. Bu kurama göre, insanlar yeni doğan bebeklerin emme refleksi gibi doğuştan getirdikleri belirli içgüdülerle doğarlar. Ancak 1920’ler bu kuram önemini kaybetmiştir. Çünkü davranışların birçoğunun sonradan öğrenildiği ve her davranışın içgüdü ile açıklanamadığı fark edilmiştir. Ancak hayvan davranışlarını açıklama da daha başarılı olduğu söylenebilir.
  • Dürtü Azalma Kuramı : Davranışın amacı, organizmanın içindeki dengeyi koruması olarak açıklanmaktadır. Organizma içsel biyolojik ihtiyaçlara sahiptir. Bu ihtiyaçlar ortaya çıktığında, organizma bu ihtiyacı karşılamak için öğrenme deneyimlerinden faydalanarak harekete geçer.
  • Optimum Uyarılma Kuramı : Bazı davranışların gerçekleşmesi için optimum düzeyde uyarılması gerekir. Bu kurama göre organizma, uyarılmışlık düzeyini asgari düzeyde tutmak için davranışta bulunur. Örneğin sıkıldığınız bir zamanda heyecan veren davranışlarda bulunmak gibi.
  • Beynin Ödül/Zevk Merkezi: Bu kurama göre davranışların çoğu beyindeki haz merkezini uyardığı için davranışlar gerçekleştirilmektedir. Vücuttan gelen biyolojik işaretleri yorumlayan beyin organizmayı harekete geçirmekte ve sonrasında gerçekleşen davranıştan haz duyarak davranışın devamını sağlamaktadır.

2. Davranışçı Güdü Kuramı: Bu kurama göre davranışların ortaya çıkışı ve tekrarı pekiştireçlerle gerçekleşmektedir. Klasik koşullanma yaklaşımında davranış pekiştirilen uyarıcılarla ilişkilendirilmektedir. Edimsel yaklaşımda ise, davranış sonrası elde edilen ödül ya da ceza ile ilişkilendirilmektedir. Kişiler kendilerini ödüle götüren davranışları devam ettirirken, cezaya götüren davranışlardan kaçınmaktadırlar. Öğrenme dışarıdan gelen pekiştireçlere bağlı olduğu için, davranışların devamı da dışsal güdülenmeye bağlıdır. Kişiye özgü doğru pekiştireçler verildiğinde davranışın tekrarlanma olasılığı artacaktır.

3. Sosyal Öğrenme Güdü Kuramı: Bu kuram davranışçı ve bilişsel yaklaşımın özelliklerini içermektedir. Öğrenme, model alınan kişinin davranışları bilişsel değerlendirilme sonrası davranışa dönüştürülmesi ile gerçekleşmektedir. Öğrenmede çevresel faktörler, bilişsel özellikler gibi bireyin öz yeterlikleri de davranışı etkilemektedir. Davranışı etkileyen üç temel unsur olduğu belirtilmektedir: bireyin amacına ulaşma beklentisi, amacın birey için değerli olması ve bireyin işe yönelik duygusal tepkisidir.

4. Hümanistik Güdü Kuramı: Hümanistik psikologlar insan davranışlarının daha çok içsel süreçler tarafından yönlendirildiğini için içsel motivasyonun önemli olduğunu vurgulamaktadırlar. Davranışın gerçekleşmesinde ihtiyacın rolü vurgulanmaktadır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, davranışın belli bir ihtiyacı gidermeye yönelik olduğu ve bunlar hiyerarşik bir düzen içerisinde takip edildiği iddia edilmektedir. Bu ihtiyaçlar; fizyolojik, güvenlik, ait olma ve sevgi, özsaygı, kendini tamamlama, estetik ve kendini gerçekleştirme olarak sıralanmıştır. Bu kuramın zayıf yönü, ihtiyaçlar hiyerarşininim sırasının doğru olup-olmadığı tartışılmakta ve çok az sayıda kişinin ulaşacağı belirtilen kendini gerçekleştirme basamağının nasıl değerlendirileceğinin yeterince açık olmamasıdır.

5. Bilişsel Güdü Kuramı: bu kuramın temel iddiası, insanların dışsal ödüller yerine inançları, beklentileri gibi nedenlerle davranışlarını gerçekleştirdikleridir. Burada içsel güdülenmenin önemi vurgulanmaktadır. Bilişsel kuramlarda güdü, kişinin duygu ve düşüncelerinin, beklentilerinin davranışlarına yansıması olarak açıklanmaktadır. Davranış sonrası elde edilecek ödülden çok davranışın kendisinden haz alındığı belirtilmektedir.

  • Yükleme Kuramı: Bu kuramda çevrede gerçekleşen olayların nedenlerine ilişkin yorumlamaların davranışları etkileyeceği iddia edilmektedir. Kuramın öncüleri insanların başarı ya da başarısızlıklarının nedeninin üç özelliğe göre belirlendiğini vurgulamaktadırlar: Yükleme odağı, süreklilik-durağanlık ve kontrol edilebilirlik. Yükleme odağı, bireyin başarı ya da başarısızlıklarını kendinde olan ya da olmayan özelliklerle açıklamasıdır. Süreklilik-durağanlık ise bireyin davranışlarındaki başarıyı etkileyen faktörlerin uzun ya da kısa süreli olarak nitelendirilmesidir. Kontrol edilebilirlik ise, bir şeyin başarılmasında bireyin kendi çabalarının yeterli olup olmayacağının nitelendirilmesidir.
  • Beklenti-Değer Kuramı: Bu kuramda davranışlara yön veren iki temel faktörden bahsedilmektedir: davranışa ilişkin bireyin başarı beklentisi ve bu başarıya verdiği değerdir. Bireyin başarısı ne kadar yüksekle davranışı yapmaya ilişkin güdülenmesi de o kadar yüksek olmaktadır.

Duygular

Çok farklı duygu çeşitleri olduğu için araştırmacılar tarafından ortak bir tanım yapmak da güçleşmektedir. Bazı duygular evrensel iken bazıları kültüre özgüdür. Bazıları harekete geçirici işleve sahipken bazıları engelleyici olmaktadır. Bazen duygu kavramı yerine his kavramı da kullanılmaktadır. Ancak his, bireyin vücudundaki anlık değişimlerin ön panda olduğu öznel deneyimlerdir. Duygu ise belirli bir uyarıcıya verilen yapılandırılmış tepki olarak ifade edilmektedir. Duygu ile duygu hali de karıştırılmaktadır. Duygular bir uyarıcıya gösterilen kısa süreli yoğun tepkiler iken, duygu hali düşük yoğunlukta yaşanan uzun süreli durumlar olarak tanımlanmaktadır.

Duyguların İşlevi

Duyguların pek çok işlevi olmakla birlikte Passosn iki amaçtan söz etmektedir: birincisi kişinin harekete geçmesi için enerji üretmek, ikincisi ise kişinin ihtiyaçlarını karşılaması için yönlendirici ve değerlendirici rolünün olmasıdır. Kısacası duygular dış dünya hakkında bilgiler sağlayarak bizim davranışlarımıza yön verirler. Ayrıca ani ve hızlı hareket etmemiz gereken zamanlarda duygular bize bilişten önce rehberlik eder ve davranışlarımızı yönlendirir. Bununla birlikte insanların bir nesne ya da duruma yaklaşması ya da kaçınması konusunda ipucu vermektedir.

Duyguların Bileşenleri

Duygular bilişsel, davranışsal ve fizyolojik bileşenlerden oluşur.

  1. Duyguların Bilişsel Bileşeni: Herhangi bir tehlike anı gibi ani ve hızlı hareket etmemiz gereken zamanlarda duygular bize bilişten önce rehberlik eder ve davranışlarımızı yönlendirir. Bireyler yaşadıkları durumlara ilişkin değerlendirmeleri, onların duyguları için belirleyici olabilmektedir. Bu değerlendirmeler sonucu duygular hoş ve hoş olmayan şeklinde karakterize edilirler.
  2. Duyguların Fizyolojik Bileşeni: Duygusal tepkiler karmaşık fizyolojik süreçlere bağlıdırlar. Duygularla ilgili fizyolojik uyarılma daha çok otonom sinir sistemi aracılığıyla gerçekleşir. Bu sistem adrenalin salgılayarak kaç ya da savaş tepkisi için organizmayı uyarır.
  3. Duyguların Davranışsal Bileşeni: Duygu ifadelerinin evrensel olduğu iddia edilmektedir. Tüm dünyada geçerli olan 7 temel duygudan bahsedilmektedir; üzüntü, korku, öfke, tiksinti, horlanma, şaşırma ve mutluluktur. Ancak her duygunun evrensel şekilde ifade edilmeyeceğine ilişkin görüşler de bulunmaktadır. Kaç tür duygu olduğuna ilişkin farklı iddialar ortaya atılmıştır. Yukarıdaki duygulara ek olarak sevgi duygusunu ekleyenler olduğu gibi bu duyguların birleşiminden yeni bir duygu ortaya çıkaranlar da olmuştur.

Duygularla İletişim

Duygularımızı sadece kelimelerde değil vücut diliyle de ifade ederiz. Duygularımızı yansıtan vücut dili bazen bilinçli bazen de bilinçsizce oluşmaktadır. Bunların içerisinde en yaygın olanı yüz ifadesidir. Bazı duyguların ifadesi evrensel olduğu gibi bazılarını kültüre özgü olduğu belirtilmektedir. Benzer şekilde bazı duygu ifadelerinin genetik olduğu, bazılarının ise sonradan öğrenildiği ifade edilmektedir. Kişisel mesafelerimiz de duygularımıza ilişkin ipuçları vermektedir. Uzak durmak korku ya da hoşlanmamanın işareti olarak yorumlanırken, yakın durmak hoşlanma ya da kızgınlık belirtisi olarak yorumlanmaktadır.

Harekete Yönelten Duygular: Duygular bedeni birbirinden farklı tepkilere hazırlamaktadır. Örneğin öfke hissedildiğinde kan akışı hızlanarak çevikçe hareket etmek üzere enerji meydana gelir. Korku hissedildiğinde kan akışı bacaklara yönelerek kaçmak için güç toplanır. Sevecen duygularda ise parasempatik uyarılma sağlanır ve vücutta genel bir rahatlama görülür.

Duyguları Açıklayan Kuramlar

Duygular, biyolojik, bilişsel, davranışsal ve sosyo-kültürel ögelerin etkileşimiyle oluşmaktadır. Ancak duyguların nasıl başladığını ve nasıl oluştuğunu anlamak o kadar da kolay değildir. Bu konuda çeşitli kuramlar ortaya atılmıştır.

  1. James-Lange Kuramı: William James ve Carl Lange, duyguların, vücutta meydana gelen fizyolojik uyarılmadan sonra oluşan özel duyumlar sonucu oluştuğunu öne sürmüşlerdir. Bu kurama göre bir yaşantı sonrası önce vücutta fizyolojik uyarılma oluşur, sonrasında bu yarılmanın yorumlanmasıyla duygular oluşmaktadır. Örneğin bir tehlike sırasında korktuğumuz için kaçmayız, kaçtığımız için korkarız demektedir.
  2. Cannon-Bard Kuramı: Cannon-Bard, duyguların beynin bir parçası olan talamustan kaynaklandığını ve buradan üretilen mesajların aynı anda otonom sinir sistemi, beynin serebral korteksine ve iskelet kaslarına gönderildiğini öne sürmüşlerdir. Kısaca, fizyolojik uyarılma ve duyguların beyinde aynı anda üretildiği vurgulamaktadırlar.
  3. Schachter-Singer Kuramı: Bu kuramda duygusal yaşantıların gerisinde bilişsel etkinliklerin rol oynadığı iddia edilmektedir. Yaşantılarımızı algılamamız ve yorumlamamız sonucunda, içimizdeki fizyolojik değişikliklerle ilgili duygulara belli adlar veririz. Duyguların oluşumunda ilk olarak uyarılma sonucu vücutta fizyolojik değişiklikler olur. Sonrasında fizyolojik değişiklikler yorumlanır ve hissettiği duyguda adlandırılmış olur.
  4. Yüz Geri Bildirim Kuramı: Bu kuramda yüz kaslarının yaşadığımız duyguyu belirlediği vurgulamaktadır. Yüz kaslarımızdaki değişim beynimize hangi duygunun yaşanacağına yönelik ipucu verir. Sonra yaşadığımız duyguyu tanımlarız.
  5. Günümüzde Duyguyu Açıklayan Yaklaşım : Lazarus Kuramı: Bu kuramda duyguları belirlemede bilişsel süreçlerin önemli rol oynadığı vurgulanmaktadır. İnsanların benzer durumlarda farklı tepkiler vermesini, farklı duygular yaşamasını da algılamalardaki farklılıklarla açıklamaktadırlar. Duygular oluşumunda önce birey var olan durumu değerlendirir, bu değerlendirmeye göre vücutta fizyolojik uyarılma ve duygusal yaşantılar meydana gelir.
  6. Duygusal Nörobilim Yaklaşımı: Bu yaklaşımda uyarıcılar beynin belli bölgesi tarafından yorumlanarak duygusal ve davranışsal tepkiler oluşturulur. Uyarıcı önce duyu organları aracılığıyla talamusa gönderilir. Talamus bu bilgileri toplayarak görsel kortekse gönderir. Görsel korteks bu uyarıcıların değerlendirmesini yapmak üzere amigladaya gönderir. Amigdalanın işlevi, çevresel uyaranlara duygusal birer etiket koymaktır. Bu yorumlamaya göre duygu, fizyolojik durum ve davranış gerçekleşir.
  • Korku ve Amigdala : Amigdala üzerine yürütülen çalışmalarda sosyal fobisi yüksek olan bireylerin sol amigdalasının daha yoğun çalıştığı ve insanların olumsuz yüz ifadelerine daha fazla odaklandıkları görülmüştür.
  • Duygusal Zeka: Duygular insanların davranışlarına yön verme, hayatını kolaylaştırma işlevi olduğu gibi, insanlar arasındaki ilişkinin yapısında da önemli role sahiptir. Bu ilişkilerdeki farklılıkların araştırılması sonucu duygusal zeka kavramı ortaya çıkmıştır. Duygusal zekanın 5 temel kapsamı olduğu belirtilmektedir: duygularının farkında olmak, duygularla başa çıkabilmek, kendini motive etmek, başkalarının duygularını fark etmek ve ilişkileri yürütebilmek. Duygusal zekası yüksek olan bireylerin insan ilişkilerinin önemli olduğu mesleklerde daha başarılı olduğu belirtilmektedir.