DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ - Ünite 1: Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar

Sosyolojik Düşüncenin Kökenleri

Sosyolojinin temel konusunu toplum içinde yaşayan insan davranışlarının incelenmesi oluşturur. Sosyologların insanlara ilişkin konularda yaptıkları çalışmalarda ulaştıkları temel sonuç bütün insan davranışlarının toplumsal bir bağlamda ortaya çıktığı gerçeğidir. Bireyleri çevreleyen kurumlar ve kültürün oluşturduğu bağlam, onların düşüncelerini ve davranışlarını biçimlendirmektedir.

Toplumsal yapı, değişimler ve bireylerin davranışlarındaki etkileşim farklı biçim ve nitelikte olsa da tarih boyunca düşünürlerin ilgisini çekmiştir. Daha Antik Yunan döneminde Platon ve Aristo gibi antik çağ filozoflarından bu yana birçok düşünür yaşadıkları toplumların sorunlarıyla ilgilenmişlerdir. Aristo ve Platon toplumu bütüncül bir yaklaşımla, parçaların bütüne zorunlu bir biçimde bağlı olduğu bir organizma olarak görmüşlerdir. Platon toplumu işbölümü ve eşitsizlik temelinde yapılanmış olarak görürken Aristo bütün toplumsal gruplardan oluştuğunu ileri sürer. İnsan doğası gereği toplumsal ve siyasal nitelikler taşımaktadır.

Sosyolojiyi modern Batı dünyasına ait bir olgu olarak görme konusunda güçlü bir eğilim olmasına karşın, uzun zaman önce dünyanın başka bölgelerinde İbn Haldun gibi düşünürlerin sosyolojik nitelikte düşünce ve kuramlar geliştirdikleri bilinmektedir. İbn Haldun toplumların yapısı ve toplumsal değişme konularında düşünceler üreten ve sosyolojinin önemli tarihsel öncüllerdendir.

İbn Haldun’un sosyolojik açıdan büyük önem taşıyan ve görüşlerini etrafında geliştirdiği temel kavram “asabiyettir”. Grup duygusunu ifade eden asabiyet, toplumun bireyleri arasında yardımlaşma ve dayanışma sağlayan ya da direnme ve atılım yapmayı mümkün kılan toplumsal bağlılığı ifade etmektedir.

Modern anlamda sosyolojinin Avrupa’daki öncülerinden olan Montesquieu ise iklim, coğrafya, nüfus ve dinin toplumsal yaşama etkileri üzerinde durmuştur (Bozkurt, 2006: 25-26). Toplumsal olanı bilimsel olarak tanıma çabası, toplumsal olayların ardındaki derin nedenleri araştırma düşüncesi Montesquieu’nun öncü bir sosyolog olarak görülmesini sağlamıştır.

Sosyolojinin Ortaya Çıkışı

Toplumu konu edinen ve dünyanın farklı bölgelerinde geliştirilen çeşitli düşüncelerin varlığına karşın modern anlamda bir bilim dalı olarak sosyoloji, 19. yüzyılda Avrupa’daki özgün koşulların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. On dokuzuncu yüzyılda endüstri devriminin ortaya çıkması ve siyasal, toplumsal çalkantıların yoğunlaşmasına kadar toplumu doğrudan bir inceleme nesnesi olarak görmek yaygınlaşmamıştır. Bilim olarak sosyolojinin kökenleri Aydınlanma ve Devrimler

Çağı’na dayanmaktadır. 17. yüzyıldaki bilimsel keşiflerin ardından toplumsal yapıda hızlı değişimler yaşanmaya başlamıştır. 18. yüzyılda ABD, İngiltere ve Fransa’da yaşanan devrimler toplumsal yapıyı köklü biçimde dönüşüme uğratmıştır. Artık eski Yunan ya da Roma düşünürlerinin görüşleri yaşanan yeni toplumsal dönüşümlere ve toplumların geleceğine ilişkin sorulara yanıt veremez hale gelmiştir. Bilimsel yöntemle yeni yanıtların aranması süreci sosyolojiyi ortaya çıkarmıştır.

Bir Bilim Olarak Sosyoloji

Sosyoloji; toplumu, grupları, toplumsal ilişkileri ve kurumları sistematik olarak inceleyen bilim dalıdır.

Bir disiplin olarak sosyoloji, disiplin edilmiş bir toplum anlayışı ve onu yeniden üreten ve değiştiren toplumsal süreçleri ifade eder. Sosyoloji, toplum ve toplumun bireyler ile gruplara olan etkileri üzerine bilimsel düşünme yöntemidir, geliştirilmiş olan kuramsal çalışmalarla birlikte, gözlem, anlamlandırma ve mantığa dayalı analizler kullanılır aynı zamanda doğal bilimlerin genel yöntemleri ile araştırmalar yapılır. Gözlem, deney, genelleme ve doğrulama ile inşa edilen bilimsel bilgi bütününün ortaya çıkarıldığı bu süreçte bilimsel yöntem toplumsal olguların anlaşılmasında kullanılır.

Sosyoloji ile ilişkisi olan sosyal bilim alanları;

  • Ekonomi
  • Tarih
  • Siyasal Bilimler
  • Sosyal Hizmet
  • Kültürel Antropoloji
  • Psikoloji

bilimleridir.

Sosyolojik Çözümleme

Sosyoloji öz olarak toplumsal etkileşimin ve insan topluluklarının bilimsel olarak araştırılmasını ifade eder. Sosyolojide temel amaç toplumsal kurumları anlamak ve toplumdaki tekrarlayan özellikleri incelemektir. Sosyolojik analizin

  • Makro,
  • Mezzo,
  • Mikro

olmak üzere üç düzeyi olduğu söylenebilir.

Makro düzey çözümlemede Devrimler, Kıtalararası Göç, Yeni Kurumların Ortaya Çıkışı gibi toplumsal davranışların üzerinde durulur.

Mezzo düzey çözümlemede Bürokrasideki ilişkiler, toplumsal hareketler, topluluklardaki katılım, örgütler, cemaatler, gibi toplumsal davranışların üzerinde durulur.

Mikro düzey çözümlemede ise Küçük gruplardaki etkileşimler, kendilik algısı, roller gibi toplumsal davranışların üzerinde durulur.

Sosyolojinin Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar

Topluma ve toplumsal konulara bakış açılarına göre sınıflandırma yapıldığında makro ve mikro sosyolojik yaklaşımlardan söz edilebilir. Makrososyoloji alanındaki yaklaşımlar toplumu bir bütün olarak anlamaya çalışırken yüz yüze toplumsal etkileşime odaklanan yaklaşımlar ise mikrososyoloji alanında yer alır. Sosyolojideki farklı kuramsal yaklaşımların kaynaklandığı üç büyük gelenekten söz edilebilir; işlevselcilik , çatışma kuramı ve sembolik etkileşim .

Sosyoloji biliminin gelişim sürecine paralel olarak ilk dönemler incelendiğinde İlk dönem sosyologları makro sosyolojik kavramlarla ve yaklaşımlarla düşünme eğiliminde olmuşlardır. Bir bütün olarak toplumu ele almışlar ve bireylerin davranışlarını etkileyen toplumsal nitelikleri incelemişlerdir.

Klasik dönemde sosyoloji alanı 19.yüzyıl boyunca tutarlı bir disiplin olması için biçimlendiren üç önemli otoritenin, Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber’in etkisi altında hızlı bir gelişme göstermiştir.

Durkheim, bireylerin yaşadıkları sosyal çevrenin ürünü olduklarını ve toplumun, bireyleri mümkün olan her yolla biçimlendirdiğini öne sürmüştür. Durkheim’e göre sosyal olaylar bağlamında birey psikolojisini aşan, bireyin dışında olan ve ona baskı yapan olaylar söz konusudur. Toplumsal çevrede var olan farklılıklar toplumsal davranışta da farklılıkların oluşmasına yol açmaktadır.

Sosyolojiye büyük etkisi olan ikinci klasik sosyolog Karl Marx’tır. Toplumsal değişmeye ilişkin kuramında ekonomiye öncelik vermiştir. Marx’a göre üretim araçları ve üretim ilişkilerinin oluşturduğu alt yapı; kültür, dil, din devlet, örf gibi unsurlardan oluşan üst yapıyı belirlemektedir. Başka bir deyişle bireylerin bilinçlerini maddi yaşamları belirlemektedir.

Üçüncü klasik sosyolog Max Weber’in sosyoloji alanındaki etkisi farklı biçimlerde günümüzde de devam etmektedir. Weber’in en önemli katkısı, modern öncesinden modern toplumlara geçiş sürecine ilişkin açıklamalarıdır. O’na göre, bu süreçte rasyonel düşünce ve örgütlenme biçimleri daha çok belirginleşmiştir. Weber toplumsal eylemin öznel boyutunu, toplumsal aktörlerin motivasyon- larının önemini vurgulamıştır.

Modern Sosyoloji

İlk dönem sosyologlarının sosyolojinin kurucuları olarak atmış oldukları kuramsal temeller üzerinde modern sosyoloji kuramları geliştirilmiştir. İşlevselcilik-Yapısalcılık, Çatışma Kuramı ve Etkileşimcilik modern sosyoloji kuramları olarak günümüze kadar etkisini sürdürmüştür.

İşlevselcilik Yaklaşımının kökenleri Durkheim’ın çalışmalarına dayanmaktadır. Yapısal işlevselcilik olarak da adlandırılan bu yaklaşım Durkheim’ın yanı sıra Spencer, Parsons ve Merton gibi otoritelerin görüşleri çerçevesinde geliştirilmiştir. Bu yaklaşıma göre, toplum tıpkı biyolojik bir organizma gibi normal koşullarda denge konumunda ve istikrar içinde bulunur. Toplumun çoğu üyesi değerler sistemini paylaşır. Toplum, bütünün işleyişine katkı sağlayan farklı parçalardan oluşur. İşlevselcilik, toplumun her bir parçasını, bütünün istikrar içinde olmasına yaptığı katkı ile yorumlar.

Çatışmacı Kuram, Marx’ın görüşlerine ve 19.yüzyıldaki diğer toplumsal eleştirel yaklaşımlara dayanır. Kuram Marx’ın yanı sıra Simmel’in görüşlerinden de etkilenmiştir Mills, Coser ve Dahrendorf kuramın gelişmesinde etkili olan diğer önemli düşünürlerdir. Yaklaşıma göre toplum, toplumsal eşitsizlik ve toplumsal çatışma nedeniyle sürekli değişim geçirir. Toplumsal değişmeye toplumsal çatışma neden olur. Toplumsal düzen, egemen güçlerin alt grupların kontrolü ile ortaya çıkar.

Bireylerin toplumsal dünyayı nasıl anlamlandırdıkları ve yorumladıkları üzerine odaklanan bu yaklaşıma göre eğitim sistemi, aile, siyasi sistem ve bütün toplumsal kurumlar insanların birbiri ile etkileşimleri sonucunda oluşturulur, yaşatılır ve değiştirilir. Yaklaşım Mead, Garfinkel, Goffman vd. tarafından geliştirilmiştir. Simgesel etkileşimcilik dil ve anlama yönelik ilgiden kaynaklanmıştır. Yaklaşımdaki temel kavram simgedir. Simge başka bir şeyi dile getiren bir şeydir. Örnek olarak sözcükler verilebilir. ‘‘Kaşık’’ sözcüğü çorba içerken kullandığımız bir mutfak aletini tanımlamak için kullandığımız bir sözcüktür.

Çağdaş Sosyoloji

Çağdaş sosyolojide, modern sosyoloji kuramları bütünüyle etkilerini yitirmiş değildir ancak İşlevselci Yaklaşım ya da Çatışma Kuramı günümüzde orijinal halleriyle varlıklarını sürdürmemektedir. Çatışmacı Kuramı Mills, Dahrendorf, Collins ve Coser gibi otoriteler çağdaş topluma uyarlamışlardır. Mills ve Dahrendorf çatışmayı sınıflarla sınırlı olarak görmemekte, gruplar arasındaki kaçınılmaz gerilimlere uygulanabilir olduğunu düşünmektedirler. Aileler ve çocuklar, üretici ve tüketiciler, profesyoneller ve müşterileri, azınlıklar ve çoğunluklar gibi gruplardaki çatışma ve gerilimleri çözümlemişlerdir.

Postmodernist düşünürler, klasik düşünürlerin benimsemiş olduğu, tarihin bir şekli olduğu ve ilerlemeye doğru gittiği düşüncelerinin artık geçersiz olduğuna inanmaktadırlar. Kapsayıcı büyük anlatılar artık mümkün değildir. Yaşamakta olduğumuz dünya, Marx’ın söylediği gibi sosyalist aşamaya ulaşmış bir dünya değildir. Bunun aksine medyanın egemen olduğu ve bizi geçmişimizin dışına çıkaran bir dünya söz konusudur. Postmodernist yaklaşımı benimseyen Habermas, Beck, Castells ve Giddens gibi diğer çağdaş sosyologlar toplumsal dünyanın genel kuramlarının yine de geliştirilebileceğini savunmaktadırlar.