DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ - Ünite 8: Öğrenme Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Öğrenme

Öğrenme

Öğrenme, psikolojinin temel konularından biridir. Psikolojinin her bir alanında farklı bir öğrenme konusu ele alınır. Öğrenme, büyüme ve vücutta değişik etkilerle oluşan geçici değişmelere atfedilmeyecek yaşantı ürünü olarak meydana gelen davranışta ya da potansiyel davranışta nispeten kalıcı izli değişme olarak tanımlanabilir (Senemoğlu, 2005). Bu tanımda yer alan kavramlara açıklık getirecek olursak, öğrenmenin olabilmesi için bireyin davranışındaki değişimin sürekli olması gerekir. Tüm davranışlar öğrenilmiş değildir. Bazıları otomatik olarak kalıtımla getirilen zamanla azalan ve kaybolan refleksif ve içgüdüsel davranışlardır. Öğrenme, bireyin kendi yaşantısında çevresiyle belli düzeydeki etkileşimi yoluyla meydana gelmektedir. Genel olarak kaynaklara bakıldığında davranışçı ve bilişsel olmak üzere iki temel öğrenme kuramından bahsedildiğini görmekteyiz. Davranışçı yaklaşımın içinde ele alınan klasik koşullama ve edimsel koşullama kuramlarında öğrenmede, çevrenin etkisi ön planda tutulurken, yarı davranışsal yarı bilişsel öğrenme ilkelerinin benimsendiği sosyal-bilişsel öğrenme yaklaşımında başkalarının yaşantılarının gözlemlenmesi temel alınır. Bilişsel öğrenme kuramlarında ise öğrenmede daha çok zihinsel süreçlerin ele alındığı alındığı görülmektedir.

Klasik Koşullama İle Öğrenme Yaklaşımı

Klasik koşullama yaklaşımında öğrenme, bir uyarıcı tarafından doğal olarak uyandırılan bir tepkinin, farklı ve nötr olan bir diğer uyarıcı tarafından da uyandırılabilir hale gelmesidir (Morris, 2002).

Klasik Koşullama ile Öğrenmede Temel Kavramlar

Koşulsuz Tepki : Bir koşulsuz uyarıcının her ortaya çıkışında organizmanın verdiği tepkidir.

Nötr Uyarıcı : Canlıda bilinen herhangi bir tepkiye yol açmayan uyarıcıdır.

Koşullu Uyarıcı: Başlangıçta nötr olduğu halde, bir koşulsuz uyarıcıyla eşleştirilen ve bunun sonucunda tek başına sunulduğu zaman organizmada istenilen tepkiyi ortaya çıkartma gücünü kazanan uyarıcıdır.

Koşullu Tepki: Koşullama gerçekleştikten sonra organizmanın sadece koşullu uyarıcıya gösterdiği tepkidir.

Klasik koşullama ile öğrenme oluşabilmesi, varolan uyarıcı tepki bağıyla eşleşen nötr uyarıcının sonradan tepkiye yol açmasının sağlanması ile mümkündür. Öyleyse koşulsuz uyarıcı-koşulsuz tepki öğrenilmemiştir ama koşullu uyarıcı-koşullu tepki öğrenilmiştir.

Edimsel Koşullama İle Öğrenme Yaklaşımı

Edimsel koşullama ile öğrenme olabilmesi bazı durumlara bağlıdır. Öncelikle edimsel koşullama ile öğrenmenin ortaya çıkmasında ilk bileşen edimsel davranıştır. Edimsel davranış, organizma tarafından belli bir hedefe ulaşmak için gerçekleştirilir. Thorndike’nin deneyinde kedilerin kafesten çıkmak ya da yiyeceğe ulaşmak için kafesi açmayı öğrenmeleri edimsel koşullama ile öğrenmedir. Öğrenilen davranışlar bazen ödül, bazen ise cezadan kaçınmak için yapılır. Skinner’in deneyinde, farelerin pedala basma davranışını bir parça yiyecek almak için öğrenmeleri edimsel koşullama ile öğrenme örnekleridir.

Edimsel koşullama ile öğrenmede ikinci bileşen ise davranışı izleyen sonuçtur. Thorndike’nin deneyinde olduğu gibi kedilerin kafesi açmayı başardıktan sonraki yiyeceğe ya da özgürlüklerine kavuşmalarıdır. Thorndike’nin etki yasası, çağdaş psikologların pekiştirme ilkesi ile açıkladıkları, davranışların sonuçları tarafından kontrol edildiği ilkesidir (Morris, 2002). Özetle, edimsel koşullama ile davranışların öğrenilmesi davranış sonucunda alınan uyarıcılarla mümkün olmaktadır.

Edimsel Koşullama ile Öğrenmenin Temel Kavramları

Pekiştirme : Organizmanın yaptığı davranışı izleyen ve davranış sonrası organizma için hoşa giden, olumlu bir durum yaratmak, o davranışın ortaya çıkma olasılığını pekiştireçlerle arttırmaktır. Edimsel koşullamada pekiştireçler birincil ve ikincil olmak üzere çeşitlenir. Birincil pekiştireçler, hayatı sürdürmek için gerekli olan pekiştireçlerdir. Yiyecek, su gibi pekiştireçler bu gruptandır. İkincil pekiştireçler ise hayatı devam ettirmek için gerekli değildir ama davranışın devamı için gereklidir. Pekiştirme işlemi olumlu ve olumsuz olmak üzere iki türlüdür.

Olumlu Pekiştirme : Bireyin yaptığı bir davranışı takiben onun hoşuna giden bir uyarıcının verilmesi sonucu davranışın sıklığında artış olmasıdır.

Olumsuz Pekiştirme : Bireyin yaptığı davranış sonucu onun için hoş olmayan bir uyarıcı ortamdan çıkarılarak yapılan davranışın sıklığında artış meydana gelmesidir.

Premack İlkesi: Bu pekiştirme yönteminin kaşifi David Premack’a göre, çok sık görülen (tercih edilen) davranış pekiştireç olarak kullanılarak, az gösterilen (tercih edilmeyen) davranış ortaya çıkarılmaya çalışılır.

Simgesel Ödülle Pekiştirme: Bu yöntemde çocuğa şeker, oyuncak, sokağa çıkma izni gibi doğrudan doğruya ihtiyacını karşılayacak bir ödül yerine, yıldız, puan, oyuncak, para vb. simgesel ödüller verilir. Çocuk bu simgesel ödülleri toplayarak daha sonra gerçek ödüle dönüştürür.

Ceza : Ceza, davranışı azaltmak ya da baskılamakla özdeştir. Ceza, istenmeyen bir davranışın tekrarlama olasılığını azaltmak için davranış sonrası olumsuz bir uyarıcı verilmesi ya da onun için olumlu bir uyarıcının ortamdan geri çekilmesidir. I. tip ve II. tip olmak üzere iki tür ceza vardır:

  • I. Tip Ceza: Bireyin yaptığı olumsuz bir davranış sonucu onun hoşuna gitmeyen bir uyarıcıya maruz kalmasıdır.
  • II. Tip Ceza : Bireyin yaptığı olumsuz bir davranış sonucu onun için hoş olan bir uyarıcıdan mahrum bırakılmasıdır.

Cezanın etkili olabilmesi için uygun bir şekilde kullanılması gerekir. Öncelikle ceza olumsuz davranıştan sonra uygulanmalıdır. Çocuklar yaptıklarının yanlış olduğunu anlamaları için yanlış davranıştan sonra hemen cezalandırılmalıdırlar. Ayrıca ceza zalimce değil ama yeterli etkiye sahip olmalıdır. Etkili ceza kesin ya da tutarlı olmalıdır (Morris, 2002).

Sosyal-Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı

Sosyal bilişsel öğ- renmeye, gözleyerek öğrenme, model olma yoluyla öğrenme ve dolaylı öğrenme gibi isimler verilmektedir (Witting, 2001). Sosyal bilişsel öğrenme kuramına göre öğrenme, başkalarının davranışlarını gözlemleme, taklit etme sonucu gerçekleşmektedir. Gözlem yoluyla öğrenme, bireyin kendi yaşantıları sonucu değil, başkalarının davranışlarını izleyerek bir şeyler öğrenmeyi konu edinmektedir. Birey, her ne kadar gözlemlenen davranışlarla öğrense de gözlemlediği bilgiyi, bilişsel işlemden geçirerek daha detaylı bir şekilde işlemektedir. Gözlem yoluyla öğrenme basit bir taklitten çok karmaşık bir süreçtir. Sosyal duygusal öğrenme ile sadece tavırlar, tutumlar, duygu ve kişilik özellikleri değil aynı zamanda korkular, kaygılar ve kötü alışkanlıklar da öğrenilir (Coon ve Mitterer, 2010).

Sosyal Bilişsel Öğrenme Süreçleri

Bandura (1986), sosyal bilişsel öğrenme sürecini dikkat etme, hafızaya alma, taklit etme ve güdülenme olmak üzere dört temel aşamada incelemektedir.

Sosyal Bilişsel Öğrenme Kuramının Temel Kavramları

Dolaylı Pekiştirme: Modelin yapmış olduğu davranışların ödüllendirilmesi, gözlemleyenin o davranışı taklit etmesini güçlendirmektedir.

Dolaylı Ceza : Modelin istenmeyen davranışı sonucu cezalandırılması, gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır veya ortadan kaldırır.

Dolaylı Duygusallık: Bu kurama göre sadece davranışlar değil duygularda gözlemleyerek öğrenilmektedir.

Dolaylı Güdülenme : Gözlenen davranışlar, bireyi sadece bilgilendirmez, aynı zamanda onu elde etmeye de güdüler. Ancak, gözlenen davranış, değer verilen bir ürünle sonuçlanırsa, gözleyen kişi o davranışı yapmak için istek duyar.

Modellerden Öğrenme: Sosyal öğrenme kuramının en önemli öğesi modeldir. İnsanların bir davranışı öğrenebilmeleri için, o davranışın başkaları tarafından nasıl yapıldığını görmeleri gerekmektedir.

Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı

Bilişsel öğrenme yaklaşımını savunan psikologlar dışarıdan görünemeyen içsel yaşantıların öğrenmede önemli olduğunun üstünde durmuşlardır. Bilişsel kuramcılar öğrenmenin zihinsel süreçlerde, bilişsel yapıda meydana gelebileceğini savunarak dikkat, beklenti, düşünme ve hatırlama gibi zihinsel faaliyetlerin öğrenme sürecindeki önemine işaret etmektedirler.

Bilgi İşleme Kuramı

Bilgiyi işleme kuramına göre öğrenme, duyu organları aracılığıyla dış çevreden alınan uyarıcıların beyinde işlenip, gerekenlerinin depolanıp ihtiyaç duyulduğunda tekrar hatırlanmasıdır. Bilişsel öğrenmede iki tür yapı önemlidir. Bilgilerin depolandığı bellek türleri ve bellekler arası bilginin geçişini sağlayan bilişsel süreçlerdir. Bellekler bilgilerin depolanmasını, bilişsel süreçler ise bilginin bellekler arasında akışını sağlamaktadırlar. Bilgiyi işleme kuramı iki temel öğe üzerinde durmaktadır. Bunlar;

I. Bellek Türleri:

  • Duyusal Kayıt
  • Kısa Süreli Bellek
  • Uzun Süreli Bellek

II. Bilişsel Süreçler:

  1. Algı
  2. Dikkat etme
  3. Yorumlama
  4. Anlama
  5. Hatırlama

Hafızanın Biyolojisi

Sinir hücreleri, çekirdeğin ve çoğu hücre organellerinin yer aldığı bir hücre kısmından ve akson ve dendrit adını verdiğimiz uzantılardan oluşur. Beyindeki milyarlarca sinir hücresinin her biri binlerce diğer sinir hücresi ile akson ve dendritleri aracılığı ile iletişim halindedir. Bir sinir hücresiyle diğer sinir hücresi arasındaki iletişim, bir sinirin aksonunun diğer sinir hücresine ulaştığı noktada yer alan ve “sinaps” adını verdiğimiz yapılarda gerçekleşir. Bu iletişimde “nörotransmiter” adını verdiğimi kimyasal maddeler görev alır. Bir diğer deyişle iki sinir hücresi arasındaki iletişim kimyasal olarak gerçekleşir

Günümüz bilgileri ışığında hafızanın nasıl oluştuğu konusundaki açıklama, iki sinir hücresi arasındaki iletişim bağının gücüne odaklanıyor. Bu güç, oluşan hafızanın kısa süreli mi yoksa uzun süreli mi olacağını da belirliyor. Dolayısıyla eğer iki sinir hücresi arasında belli bir uyarı açısından sadece bir defa iletişim gerçekleşmişse, onunla ilgili olan hafıza da kısa süreli oluyor. Eğer belli bir uyarı iki sinir hücresi arasında defalarca iletiliyorsa bu iki sinir hücresi arasındaki bağlantı, yani sinaps, giderek güçleniyor ve sonuçta uzun bir süre devam edecek fiziksel bir yapı değişimi gerçekleşiyor. Bu da hafızanın uzun süreli olmasını sağlıyor (Karaçay, 2010). Çeşitli öğrenme kanallarından bize ulaşan bilgiler verdiğimiz önem derecesine göre kortekse kaydolmaktadır. Merak ve ilgi duymadığımız, önemsemediğimiz; kısacası duyguların hareketlenmediği bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir. Sonuçta zayıf sinaptik bağlar oluşur ve beyin korteksine kayıt işlemi gerçekleşmez. Çünkü böyle durumlarda “alıcılar” (duygular) harekete geçmemektedir. Duyguların uyandığı olaylarda ise hipokamp hareketlenmekte, beynin en dış tabakasında bulunan “kortekse” kayıt işlemi tamamlanmaktadır.