DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ - Ünite 4: Ekonomi, Teknoloji ve Çevre Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

Giriş

İnsanlar tek başlarına karşılayamadıkları gereksinimleri için topluluklar halinde yaşarlar. Tarihsel süreç boyunca topluluklar giderek daha çok karmaşıklaşmış ve gelişmiş; bu eksende ekonomik gereksinimler toplumsal yaşamın inşa edilmesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.

Ekonomi ve Toplum

Küreselleşmenin sonucu olarak dünyanın herhangi bir yerindeki ekonomik gelişmeler, dünyanın diğer ucundaki bireylerin yaşamlarını da etkileyebilmektedir. Ekonomi insanların yaşamları için önem taşımaktadır çünkü en basit gereksinimlerimizi karşılamak için bile çalışmak bir zorunluluk haline gelmiştir. İnsanların ihtiyaçlarının giderilmesi diğer insanların çalışmasına ve üretmesine bağlıdır ayrıca doğaya karşı tek başına direnemeyen insanlar güçlerini birleştirerek topluluklar halinde yaşarlar. Ekonomi mal ve hizmetlere dayalı olarak üç sektör biçiminde yapılanır (Macionis, 2001:412). Ekonomik ve toplumsal olgular karşılıklı olarak birbirlerini etkilemektedir. Bir toplumda üretimin gerçekleşmesi için insanlar arasında kurulan temel ilişkiler ‘üretim ilişkileri’ olarak adlandırılır. Siyasi, dinsel ve ailevi etkenler ekonomik davranışı açıklamak için kullanılmıştır (Dobbin, 2004: 1).

Ekonomi Sosyolojisi

Ekonomi sosyolojisinin konusu, ekonominin toplumun bir alt sistemi olarak incelenmesidir; ekonomik olaylar toplumsal gerçeklikler olarak değerlendirilir. Ekonomik sosyolojinin temelleri 19. yüzyılın sonlarında sosyolojinin de kurucuları olan ve ekonomi ile ilgilenen Marx, Weber ve Durkheim tarafından atılmıştır. Ekonomi sosyolojisi, toplumsal yapıları ve olguları ekonomik anlamda özel koşulları ayrıntıları ile inceler; kentlerin coğrafi yerleşimlerini, gelişmelerini ve yapılarını belirleyen ekonomik etkenleri araştırır. Ekonomi sosyolojisinin inceleme alanına giren konuları;

Toplumsal sınıflar, meslek gruplarının gelişimi, kentler, köyler gibi gruplaşmalar, ekonomik gruplar olarak sıralanabilir. Sosyolojide, temel sosyolojik yaklaşımlara paralel olarak ekonomiye ilişkin üç temel yaklaşım söz konusudur; İşlevselci Yaklaşım, Çatışmacı Yaklaşım, Sembolik Yaklaşım (Bozkurt, 2006: 300-303).

Ekonominin Tarihsel Gelişimi

Ekonomi kavramını ilk olarak Aristo, ev idaresi (oikos) ve kanun (nomos) arasındaki bağlantıyı açıklamak amacıyla kullanmıştır. Modern endüstriyel dünyanın ekonomileri yüzyıllar süren toplumsal değişimin sonucunda oluşmuştur. Üç büyük devrim, üretim sürecini yeniden organize etmiş ve toplumsal yaşamı dönüştürmüştür; Tarım Devrimi, Endüstri Devrimi, Bilişim Devrimi ve Post-modern Toplum (Macionis, 2001: 410-411; Mendras, 2008: 151-152; Thio, 2007: 374).

Tarım Devrimi: İlk insan toplulukları avcılık-toplayıcılık ile yaşamlarını sürdürmekteydiler ve özgün bir ekonomi oluşmamıştı. Üretim, dağıtım ve tüketim aile yaşamının bir parçasıydı.

Endüstri Devrimi: 18.yüzyılın ortalarında önce İngiltere’de ve ardından Kuzey Amerika’da gerçekleşmiştir. Endüstrileşmenin geniş kapsamlı, köklü sonuçları söz konusudur.

Bilişim Devrimi: 1950’lerde üretimin doğası tekrar değişime uğramıştır. ABD’de post-endüstriyel ekonomi, hizmet sektörü ve yüksek teknolojiye dayalı bir üretim sistemi geliştiriliyordu. Bu doğrultuda otomatik makineler ve yakın zamanda robotlar üretimdeki insan gücünü azaltırken, memurlar ve yönetici sınıfının genişlemesine yol açmıştır.

Ekonominin tarihsel seyrinde gelinen noktada küreselleşmenin dönüştürücü etkisi söz konusudur. Yeni enformasyon teknolojileri, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayanları birbirine daha da yakınlaştırmış; küresel ekonominin oluşmasına yol açmıştır.

Üretim ve Çalışma

Ekonomik etkinliğin temel unsurunun çalışma ve emek olduğu söylenebilir. Toplumlarda çalışma, emek ve meslek olgularına dayalı olarak iş bölümü ortaya çıkar. Çalışma, meslekler ve iş bölümü olguları geleneksel toplumlardan modern toplumlara gelinen süreçte köklü dönüşümler geçirmiştir (Giddens, 2008: 793-794). İlk sosyologlar iş bölümüne büyük önem vererek çeşitli yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Marx, modern çalışmanın birçok insanın işini sıkıcı ve ilginç olmayan biçimlere indirgeyeceğini, iş bölümünün insanları yaptıkları işe yabancılaştıracağını öne sürmüştür. Farklı mesleklerin söz konusu olduğu ve üretimin bölünmesine dayalı bir iş bölümü olan modern toplumlarda cinsiyet ve yaşa göre, yetenek ve ustalığa göre dini ve mistik esaslara göre ve çeşitli imtiyazlara göre iş bölümü olmak üzere dört temel biçiminden söz edilebilir (Özkalp, 1999: 192193).

Ekonominin temel amacı olan üretim süreci de tarih boyunca dönüşüme uğramıştır. Üretim sürecinin temel etkenlerini toprak, emek, sermaye olarak sınıflandırabiliriz (Özkalp, 1999: 185). Çağımızın endüstrileşmiş toplumları tüketim toplumu olarak adlandırılmaktadır. Bu toplumlarda tüketim ancak çok miktarlarda yapılabilirse üretim de o oranda artmakta, ekonominin işlevi böylece sürekli olmaktadır. Üretim rejimlerini zorla çalıştırma, serflik, lonca rejimi, büyük ticari ve sanayi merkezleri, ücret rejimi, kapitalizm,Neo-kapitalizm, ,Kolektivizm olarak sıralayabiliriz (Özkalp, 1999:187-190).

Ekonomik Modeller

İki genel ekonomik model söz konusudur; kapitalizm ve sosyalizm. Kapitalizm, özel mülkiyet ile mal ve hizmetlerin üretimi ve ticaretinde rekabete, yarışmacılığa dayalı ekonomik bir sistemdir. Kapitalizmin üç özgün niteliği özel mülkiyet, kişisel kârın artırılmasının temel amaç olması, tüketim ve rekabetin egemenliği şeklinde ifade edilebilir (Macionis, 2001: 415). Gelişim sürecinde kapitalizmin farklı uygulanış biçimleri ortaya çıkmıştır. Marx, kapitalizmin sadece belirli bir azınlığın refahını sağladığını buna karşın kitlelerin tiranlık altında yaşamak zorunda kaldığını ve emeklerinin sömürüldüğünü savunmuştur. Bu bağlamda sosyalizm kapitalizme cevap olarak geliştirilmiş bir ekonomik sistemdir. Bazı otoriteler sosyalist ekonominin dünya genelinde egemen olacağını ve kapitalist devletlerin saldırılarının olmadığı bir ortamda diktatörlüklerin yok olacağını savunmuşlardır.

Çevre, Teknoloji Ve Toplum

Modern bilimin etkisiyle günümüzde çok hızlı teknolojik değişmeler yaşanmaktadır. Sürekli değişen ve gelişen teknoloji insan yaşamının bütün boyutlarını etkilemekte ve kurumları dönüşüme uğratmaktadır. Günümüzde çağdaş dünyanın karşı karşıya bulunduğu hava kirliliği, su kirliliği, katı atıkların yarattığı sorunlar, toprağın niteliğinin bozulması, çölleştirme, ormansızlaştırma, küresel ısınma, genetik olarak değiştirilmiş besinler vb. birçok küresel tehdit söz konusudur (Giddens, 2008). İnsan modern endüstri toplumlarında doğanın hâkimi olarak görülür, doğayı etkiler ve onu değişime uğratır. Ancak olumlu değişimlerin yanı sıra doğal çevreye zarar veren olumsuz değişimler de söz konusudur. Modern teknolojilerin biyofiziksel çevredeki etkileri endüstri toplumlarının en önemli sorun alanlarından biridir. Sosyolojinin konusunu oluşturan insan-insan ve insandoğa ilişkileri toplumların yaşam ve düşün biçimlerine göre değiştikçe toplumda doğaya ilişkin hâkim paradigmalar da bu doğrultuda değişim göstermektedir. Modernleşme, kalkınma ve gelişme doğanın korunması ve sürdürülebilir olmasından daha önemli görülmektedir (Adak, 2010: 380).

Teknoloji Ve Etkileri

Teknoloji, insanların, belirli gereksinimlerini ve arzularını karşılayacak şeylerin yapılması doğrultusunda tarih boyunca edinilmiş doğal yasalara ilişkin bilgi birikimini; uygulamaya yönelik sorunların çözümü konusunda doğaya ve dünyaya ilişkin anlayışın işe koşulmasını ifade eder (Li Hua, 2009: 19). Teknolojinin üç boyutundan söz edilebilir (Kornblum, 2008: 533). Sosyolojik açıdan ise teknoloji iki boyutta tanımlanabilir (Marshall, 1999: 722). Teknik, hem doğayı hem de insanı etkilemekte ve değişime uğratmaktadır. İnsanın ev yaşantısı ile boş zamanını değerlendirme biçimi etkilenmekte, insan yararlandığı tekniğe göre davranmakta ve değişik düşünmektedir (Ergun, 2008: 204). Teknolojinin etkileri her zaman olumlu değildir. Teknolojinin olumlu ve olumsuz etkilerinin olabileceği teknolojik dualizm kavramı ile ifade edilmektedir. Rönesans’tan bu yana kabul gören ve teknolojiye ilişkin düşünceleri biçimlendiren teknolojik ilerleme anlayışının temel varsayımları Teknolojik buluş, Teknolojik gelişmeler, Teknolojideki ve dolayısıyla uygarlık alanındaki ilerleme, Teknolojik değişmenin yönü ve etkisi, Teknoloji doğayı fethederek insanların amacına hizmet etmeye zorlanmıştır,. Teknoloji uygarlaşmış ve endüstrileşmiş Batı toplumlarında en üst düzeye ulaşmıştır (Basalla, 2004: 284).

Çevre Sosyolojisi

İnsanlık hızlı nüfus artışı ile birlikte yeryüzünü mülk edinmiştir, gelecek on yılda insanların çoğu kırsal kesimden daha iyi yaşam koşuları sunan kentlerde yaşıyor olacaktır. Bütün bu gelişmeler aynı zamanda pahalıya mal olmaktadır. Doğal yaşamdaki ve çevre koşullarındaki olumsuzluklar giderek toplumları daha köklü biçimde etkilemektedir. Çevre, sosyolojik açıdan bireyin içinde bulunduğu toplumsal bağlamı ifade eder. Yirmi birinci yüzyılda çevresel sorunlar insanlığın uğraşmak zorunda kalacağı en büyük sorun niteliğindedir. Sosyolojinin bu sorunların anlaşılmasında ve aşılmasında önemli bir rol oynayacağı düşünülmektedir (Dunlap ve Marshall, 2007: 329). 1970’lerde kentleşme sorunlarına ve doğal kaynaklara ilişkin sosyolojik yaklaşımlar oluşturulmuştur. Çevre sosyolojisi de bu dönemde gelişmiştir.

Çevre Yaklaşımları

1970’lerde çevre sorunlarına ilginin artmasına koşut olarak çevre sosyolojisi de ilgi görmüştür. Bu bağlamda özellikle endüstri toplumları ile fiziksel çevre ilişkisinin çevre sorunları üzerindeki etkileri vurgulanmaya başlanmıştır. Çevre sosyolojisi alanındaki temel yaklaşımlar, İnsan İstisnai Paradigma, Yeni Ekoloji Paradigması, Eko-marksist Perspektif, Rasyonalitenin Rasyonelsizliği Teorisi, Risk Toplumu Teorisi, Derin Ekoloji ve Sürdürülebilir Kalkınma olarak sıralanabilir (Adak, 2010: 375-379; Konak, 2010: 275-279).

İnsan İstisnai Paradigma : Dil, teknoloji, bilim ve kültür gibi insanın istisnai özelliklerinin sosyal ve tarihsel değişimler ile ilişkilendirilmesi, çağdaş sosyolojide modern ve endüstrileşmiş toplumların doğanın tehditlerinden muaf olduğu düşüncesine yol açmıştır.

Yeni Ekoloji Paradigması : Ekoloji, canlılarla içinde yaşadıkları çevre arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilim dalıdır. Ekolojik yaklaşımlar bu bağlamda canlı ve çevresi arasındaki etkileşime odaklanır.

Eko-Marksist Perspektif: Marx ve Engels işçilerin sağlıklarını tehdit eden hava kirliliği ve diğer kirliliklerin nedenini kapitalizmin toplumun her köşesine nüfuz etmesine bağlamışlardır.

Weber ve Kapitalist-Sanayileşmiş Rasyonalitenin Rasyonelsizliği Teorisi: Bu yaklaşımda, Weber’in rasyonalizasyon ve resmi rasyonalite kavramları çıkış noktası olarak ele alınmıştır.

Risk Toplumu Teorisi: Beck’in geliştirmiş olduğu kurama göre, basit modernleşme bilim ve teknolojik gelişmelerin yardımı ile kapitalist rasyonalizasyon ve endüstrileşme süreci- devam ettikçe endüstrileşmiş toplumların temelleri daha da eriyecek, tükenecek, değişecek ve tehdit edilecektir. Beck’in dönüşlü modernleşme kavramı bu görüşe dayanır.

Derin Ekoloji: Derin ekoloji kavramını ilk olarak Norveçli felsefeci Arne Naess kullanmıştır. Naess, ekolojik düşüncede iki sınırlı çevreci hareketin var olduğunu, bunlardan birinin daha çok bürokratlar tarafından ortaya konulan ve daha çok nüfus ve kaynak sorunlarıyla ilgilenen klasik çevrecilik, diğerinin ise doğaya bağlı, kültürde derin ve temel değişimi öneren derin ekoloji hareketi olduğunu öne sürer.

Sürdürülebilir Kalkınma : Sürdürülebilir kalkınma, 1987 Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu’nda, bugünün gereksinimlerini gelecek kuşakların gereksinimlerini giderme yeteneğini tehlikeye atmadan karşılamak biçiminde tanımlanmıştır.