DEPREM VE DEPREM GÜVENLİĞİ - Ünite 1: Türkiye’nin Deprem Gerçeği Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Türkiye’nin Deprem Gerçeği

Giriş

Türkiye, Alp-Himalaya (Akdeniz Çevresi) Deprem Kuşağı olarak adlandırılan ve her yıl Dünya’da meydana gelen depremlerin yaklaşık % 20 civarındaki kısmının oluştuğu bölgenin, en tehlikeli kesiminde yer almaktadır. Jeolojik, tarihsel ve güncel dönem depremleri incelendiğinde Türkiye’de deprem tehlikesinin son derecede yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Türkiye’nin önemli yerleşim alanlarının neredeyse tamamı, altta aktif faylar tarafından kontrol edilen alüvyal ovalar üzerinde kurulmuştur. Bu tür yerleşim alanları hem tektonik bakımdan ve hem de zemin özellikleri nedeniyle depremler açısından en elverişsiz durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yer seçiminde düşülen bu önemli hata; yani aktif fay hatları üzerinde ve yakın çevresinde oluşturulan yapılaşma ve deprem açısından elverişsiz zeminler üzerine inşa edilen yapılar, bir de depreme dayanıklı yapım ilkelerine uyulmadan; proje, malzeme seçimi, daha da önemlisi yapım aşamasında etkin şekilde denetlenmemiş olması gibi faktörler, büyük yıkımlarla karşılaşmamızın başlıca nedenlerini oluşturmaktadır.

Depremlerin Oluşumu

Depremlerin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle Yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir. Dünyamız çekirdek, manto ve yerkabuğu olmak üzere kabaca iç içe üç ana katmandan oluşur. Yerin iç yapısı hakkındaki bilgiler daha çok jeofizik ve sismik yöntemlerle yapılan çalışmalardan elde edilmektedir. Aşağıda yerkürenin iç yapısı ile ilgili bilgilere yer verilmiştir:

  • Çekirdek: Dünyanın yoğunluğu en yüksek ve en sıcak kısmıdır. Dış ve iç çekirdek diye ikiye ayrılır. 2,300 km kalınlığa sahiptir.
  • Manto: Yerkabuğunun hemen altında yer alır ve Çekirdeğe kadar uzanır. 2,900 km kalınlığa sahiptir. Alt ve üst manto diye ikiye ayrılır. Manto katmanının sıcaklığı çekirdeğe yakın yerlerde 4,000 0 C iken, astenosferin en üst bölümünde 1,000 0 C kadar düşer.
  • Yerkabuğu: Yeryuvarının en dışta yer alan kısmıdır. Değişik büyüklüklerde, soğuk ve hareketli levhalardan oluşur. Kalınlığı 6 ila 70 km arasında değişir. Kıtasal kabuk ve okyanusal kabuk olarak ikiye ayrılır. Kıtasal kabuğun kalınlığı 20-90 km arasındadır ve ortalama yoğunluğu 2,7 gr/cm3 tür. Silis ve alüminyum içeriği bakımından zengindir. Okyanusal kabuk ise kıtasal kabuğa göre daha incedir. Kalınlığı 5- 10 km dir ve kıtasal kabuğa göre daha yoğundur. Koyu renkli bazik, ultrabazik mağmatik kayaçlardan oluşur.
  • Astenosfer mantoyu çevreler. Alt mantoyla aynı bileşime sahip olmakla birlikte plastik özellikte olup yavaş akıcı kıvamdadır. Litosferin hemen altında ve yaklaşık 100 km’lik kalınlığa sahiptir ve genellikle ergimiş kayaçlardan oluşan mantonun üst kısmına denir. Yaklaşık 1000 0 C sıcaklığa sahiptir.
  • Litosfer (Taşküre): Yerkabuğunun altında bulunan manto katmanının kabuğa yakın kısmı, daha çok katı kayaçlardan oluşmuştur. Mantonun bu kısmı ile yerkabuğu katmanının birlikte oluşturduğu ve kalınlığı 80 km dolayında olan bölüme Litosfer denir. Litosfer, levha ya da plaka olarak adlandırılan ve altındaki konveksiyon akımların etkisiyle hareket eden çok sayıda parçaya ayrılmıştır. Bu levhalar, değişik biçimlerde ve yönlerde olmak üzere, çok yavaş da olsa sürekli hareket halindedir. Hareketler düşey yönde (epirojenik) ya da yatay yönde (orojenik) olabilir. Bütün levhalar birbirleriyle temas halinde olduğundan herhangi birinin hareketi diğerini de etkiler. Bu levhaların birbirleriyle olan etkileşimleri nedeniyle depremler, volkanik etkinlikler, sıradağlar ve okyanus havzaları oluşmaktadır.

Yerkabuğunu oluşturan levhaların yavaş hareketleri sonucu oluşan çekme, basınç, makaslama ve burulma gibi gerilmelerin etkisiyle kabuğun bazı bölümlerinde uzun yıllar boyunca enerji birikir. Yüzlerce yılı kapsayan geniş zaman aralıklarında bu şekilde biriken enerji, kayaların kırılma dirençlerinin en zayıf olduğu yerlerde meydana gelen kırılmalarla aniden boşalır ve dalgalar halinde yayılmaya başlar. Kayalardaki bu kırıklara “Fay” adı verilir. Yayılan çeşitli özellikteki dalgaların etkisiyle kabuğun o kesiminde meydana gelen hızlı hareketlere de “Deprem” denir. Faylarda fay düzleminin üzerinde bulunan bloka tavan bloku, altında bulunan bloka ise taban bloku adı verilir. Tavan ve taban bloklarının arasında bulunan mesafeye fayın atımı denir. Faylar atımlarına göre; eğim atımlı, doğrultu atımlı ve yanal atımlı olmak üzere üç ana gruba ayrılırlar:

  • Eğim atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzleminin eğimi boyunca olur. Bu tür faylar; tavan bloku aşağıda, taban bloku yukarıda olursa eğim atımlı normal fay, bunun tersi yani tavan bloku yukarıda, taban bloku aşağıda olursa eğim atımlı ters fay adını alır.
  • Doğrultu atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzleminin doğrultusu boyunca olmaktadır. Bu tür faylarda sağ ve sol yönlü olmak üzere isimler alırlar. Bloklardan biri üzerinde bulunan ve karşı bloka bakan bir kimseye göre, karşıda bulunan blok eğer sağa doğru kaymış ise faya doğrultu atımlı sağ yönlü, sola kaymış ise doğrultu atımlı sol yönlü fay adı verilir.
  • Yanal atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzlemi üzerinde yanal olarak meydana gelir. Hareket ne sadece fay düzleminin eğim yönünde ne de sadece doğrultu yönünde değil, bunların bileşkesi şeklinde yanal olarak gerçekleşir.

Yerkabuğunu oluşturan levhaların uzun bir zaman içinde yanal ve düşey yöndeki yavaş hareketleri sonucunda, kabuğun belli kesimlerinde biriken elastik deformasyon enerjisinin, o bölgede bulunan kayaçların kırılma direncini aşması ile ortaya çıkan kırılmalar (faylanma) nedeniyle ani olarak boşalması ve bu enerjinin dalgalar halinde yayılması, dalgaların geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsmasına deprem denir. Depremlerin büyük bir kısmı yerin 30 km’lik üst kısmında, meydana gelir. Depremi yaratan ve birikmiş enerjinin büyük bir kısmının boşaldığı ve genellikle kırılmanın oluştuğu ilk anda gerçekleşen depreme ana şok denir. Enerjinin bir kısmı da, ana şok denilen asıl depremi izleyen artçı sarsıntılarla boşalabilir. Büyük depremin ardından aynı bölgede meydana gelen daha küçük depremler artçı depremler olarak isimlendirilir. Belirli büyüklükteki bir depremin öncesinde aynı fay üzerinde meydana gelmiş, büyüklüğü daha az olan depremlere de öncü depremler denir.

Deprem dalgaları; depremler sırasında açığa çıkan enerji, depremin odak noktasından bütün yönlere doğru dalgalar halinde yayılır. Bu dalgalar;

  • Cisim Dalgaları (P Birincil Dalgalar ve S İkincil Dalgalar)
  • Yüzey Dalgaları (Rayleigh Kayma Dalgaları ve Love Dalgaları) olarak isimlendirilmiştir.

Aşağıda depremlerin sınıflandırılmasına yönelik bilgilere yer verilmiştir:

  • Kökenlerine göre deprem sınıflaması: Depremler kökenlerine yani oluşum mekanizmalarına göre 5 gruba ayrılır. Bunlar; (a) Tektonik Depremler, (b) Volkanik Depremler, (c) Çöküntü Depremleri, (d) Yapay Depremler (İnsanların neden olduğu depremler, nükleer patlatmalar vb) olarak sıralanmaktadır.
  • Odak derinliklerine göre deprem sınıflaması: Depremler çok değişik derinliklerde oluşabilir. Depremler derinliklerine göre sığ depremler, orta derinlikte depremler ve derin depremler olmak üzere üç gruba ayrılır. Sığ depremler, odak derinliği 0 - 60 km arası derinliklerde olan depremlerdir ve genelde kıtasal alanlarda (örneğin Türkiye) meydana gelir. Orta derinlikte depremler, odak derinliği 60 - 300 km derinliklerde olan depremlerdir. Derin depremler, odak derinliği 300 – 700 km arasında olan depremlerdir.
  • Uzaklıklarına göre deprem sınıflaması: Depremler üst merkezlerinin kayıt istasyonlarına olan uzaklıklarına göre dörde ayrılır. (a) Yerel deprem: Üst merkezi kayıt istasyonuna 100 km den daha yakın olan depremler, (b) Yakın deprem: Üst merkezi kayıt istasyonuna 100 km ile 1000 km arasında olan depremler, (c) Bölgesel depremler: Üst merkezi kayıt istasyonuna 1000 km ile 5000 km arasında olan depremler, (d) Uzak depremler: Üst merkezi kayıt istasyonuna 5000 km den daha uzak olan depremlerdir.
  • Büyüklüklerine göre deprem sınıflaması: Depremler oluştukları sırada boşalan enerjinin bir ifadesi olan büyüklüklerine (magnitüd) göre altı grup altında isimlendirilmiştir. (a) Çok büyük depremler: M ? 8,0; (b) Büyük depremler: 7,0 ? M < 8,0; (c) Orta büyüklükte depremler: 5,0 ? M < 7,0; (d) Küçük depremler: 3,0 ? M < 5,0; (e) Mikro depremler: 1,0 ? M < 3,0; (f) Küçük mikro depremler: M < 1,0.

Dünyanın belirli bölgelerinde sık ve yıkıcı depremler olurken bazı bölgelerinde nadiren ve küçük depremler olmakta, bazı yerlerde ise hiç deprem olmamaktadır. Yeryüzünde oluşan depremler belirli kuşaklar üzerinde yoğunlaşır. Aşağıda depremlerin yeryüzündeki dağılışları ile ilgili bilgilere yer verilmiştir:

  • Asismik Bölgeler: A sismik Bölgelerde hemen hiç deprem olmamaktadır. Buralar; Dünya’nın en yaşlı, tektonik bakımdan gelişimini tamamlamış masifleri olup, levha sınırlarından uzaktaki iç bölgelerinde bulunan Kanada Kalkanı, Brezilya, Orta Avustralya, Kuzey Almanya, Kuzey Rusya ve Sibirya gibi yerlerdir.
  • Sismik Bölgeler: Dünya’nın şiddetli ve sık deprem olan bölgeleri Sismik Bölgeler olarak adlandırılır. Sismik Bölgeler; belirgin olarak iki kuşak boyunca dağılır. Bu kuşaklar; İspanya’dan başlayıp Pamir Baykal Hattı’na kadar uzanan ve Türkiye’nin de tam ortasında yer aldığı “AlpHimalaya Deprem Kuşağı” ve Kuzey Amerika, Meksika-Orta Amerika, Peru-Ekvator-Şili, Japonya ve Yeni Zelanda, Kamçatka ve Kuril Adaları’nı kapsayan “Pasifik Çevresi Deprem Kuşağı” olarak sıralanmaktadır.

Türkiye’nin Sismotektonik Özellikleri

Türkiye, Akdeniz’in içinde ve kuzeye doğru Ege Denizi güney bölümünde Afrika Plakası/Levhası, Doğu Anadolu kesiminde Arabistan Plakası/Levhası ve İran Levhacığı, kuzeyde ise Avrasya Plakası/Levhası ile sınır ilişkisine sahip bulunmaktadır. Türkiye’nin önemli bir bölümünü içeren Anadolu Levhacığı, tektonik bakımdan Dünya’da çok az görülen bir durumdadır. İrili ufaklı pek çok levhanın düğüm noktasında, sınırında yer alır. Güneyde Afrika Levhası ile Akdeniz’in içinde Kıbrıs civarından geçen dalma-batma zonunda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da Arap ve Afrika levhaları tarafından kabaca kuzeye doğru sıkıştırılan ve deforme olan; Doğu Anadolu Fayı’nın doğusunda kalan kesimin kuzey-güney yönde basınç gerilmeleri etkisinde sıkışarak, bu kesimdeki kabukta daralmalar yaşayan ve bu durumun bir sonucu olarak ters faylar ve bindirmelerin ağırlıkta olduğu, irili ufaklı pek çok diri fayın oluşmasına bağlı olarak yıkıcı depremlere sahne olmaktadır.

Türkiye’nin Deprem Bölgeleri ve Önemli Diri Fayları

Türkiye’nin sismotektonik özelliklerini oluşturan ana tekonik hatları ve büyük ölçekli diri faylarının kümelendiği alanlar ve bu fayların kaynaklık ettiği depremler açısından oluşan deprem bölgeleri aşağıda ana hatlarıyla anlatılmaktadır. Türkiye depremler açısından oldukça şanssız bir bölgede yer almaktadır. Deprem ve yanardağ gibi jeolojik olayların levha sınırlarında meydana geldiğini biliyoruz. Arap, Afrika, Avrasya, Anadolu, İran gibi levha ya da levhacığın kesişme noktasında yer alması nedeniyle bir zamanlar volkanik faaliyetleri ve bunun yanında depremleri çok sık ve şiddetli bir şekilde yaşamıştır ve yaşamaya da devam edecektir. Depremler açısından Türkiye’yi beş bölgeye ayırıp inceleyebiliriz. Bu bölgelerin özellikleri aşağıda açıklanmıştır;

  • Kuzey Anadolu Deprem Bölgesi: Kuzeyde Avrasya Levhasıyla güneyde Anadolu Levhacığı’nın sınır kesiminde bulunan ve yaklaşık 1500 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fay Sisteminin (KAF) kaynaklık ettiği, en tehlikeli deprem bölgelerinden biridir. Kuzey Anadolu Fayı, Bingöl Karlıova’dan başlar Kuzey Anadolu’dan Ege denizine kadar uzanır.
  • Batı Anadolu Deprem Bölgesi: Batı Anadolu Deprem Bölgesi, doğu-batı yönünde uzanan normal faylardan oluşan horst-graben sistemlerinin egemen olduğu fay sistemleri tarafından kontrol edilir. Bölgede Aletsel dönemde meydana gelen en önemli deprem, 28 Mart 1970’de olan 7.2 büyüklüğündeki Gediz Depremidir.
  • Güney Anadolu Deprem Bölgesi: Anadolu’nun güneyinde, Afrika Levhası ile Anadolu Levhacığı’nın sınırını oluşturan dalma-batma zonu ve Afrika Levhası ile Arap Levhacığı’nın sınırını oluşturan Ölü Deniz Fayı ve devamı niteliğindeki Doğu Anadolu Fayı Güney Anadolu Deprem Bölgesini kontrol eden ana tektonik hatları oluşturur.
  • Doğu Anadolu Deprem Bölgesi: Yaklaşık uzunluğu 540 km olan sol yönlü, doğrultu atımlı bir fay olan Doğu Anadolu Fayı ve bu fayın bileşenlerini oluşturan diğer faylar bu bölgenin asıl tehlike kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca Bitlis-Zagros Bindirme Kuşağı veya Güneydoğu Anadolu Bindirmesi olarak adlandırılan ve Arap Levhacığı ile Anadolu Levhacığının sınır kesiminde yer alan ters faylar büyük deprem yaratma potansiyeline sahip faylardır.
  • Orta Anadolu Deprem Bölgesi: Orta Anadolu’da Başkent Ankara başta olmak üzere Afyon, Eskişehir, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Aksaray, Konya, Karaman gibi yerleşim alanlarını etkiyen faylar bu bölgede yer almaktadır.

Türkiye’nin Deprem Bölgeleri Haritaları ve Deprem Yönetmeliklerinin Gelişimi

Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Deprem zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmaları kapsayan ilk yasa 22 Temmuz 1944 tarihinde “Yersarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun” adı altında yürürlüğe girmiştir. 4623 sayılı bu yasa gereği Bayındırlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları tarafından 1945 yılında ilk resmi “Yersarsıntıları Bölgeleri Haritası” ve buna paralel olarak ta “Deprem Yönetmeliği” hazırlanmıştır. Türkiye’de resmi olmayan ilk deprem bölgeleri haritası ise 1932 yılında Sieberg (1932) tarafından yapılmıştır.

Türkiye’de resmi olarak onaylanmış deprem bölgeleri haritaları 1945 yılından başlayarak dünyada ve Türkiye’deki gelişmelere de paralel bir şekilde mevcut bilgi ve verilerin artması gibi nedenlere bağlı olarak ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde hazırlanıp 1945, 1947, 1963, 1972, 1996 ve 2018 yıllarında Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girmiştir.

  • 1945 Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası: Bakanlar Kurulu’nun 12.7.1945 gün ve 3/2854 sayılı kararıyla “Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye; (a) büyük hasara uğramış bölgeler, (b) tehlikeli yersarsıntısı bölgeleri ve (c) tehlikesiz bölgeler olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır.
  • 1947 Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası: İlk haritanın hazırlanmasından sonra geçen zaman içinde yapılan incelemeler sonucunda, haritada çok şiddetli yersarsıntısı bölgelerini gösteren sınırların geniş tutulduğu ve bu sınırların daha küçük ve dar sahaları çerçeveleyen sınırlar içine alınması gerektiği yönünde hazırlanan rapor doğrultusunda, Bakanlar Kurulu’nun 20.12.1947 gün ve 3/6739 sayılı kararıyla “Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye; (a) birinci derecede yersarsıntısı bölgeleri, (b) İkinci derecede yersarsıntısı bölgeleri ve (c) tehlikesiz bölgeler olarak üç bölgeye ayrılmıştır.
  • 1963 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası: Bakanlar Kurulu’nun 5.4.1963 gün ve 6/1613 sayılı kararıyla “Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye; (a) birinci derece deprem bölgeleri, (b) ikinci derece deprem bölgeleri, (c) üçüncü derece deprem bölgeleri ve (d) tehlikesiz bölgeler olmak üzere dört bölgeye ayrılmıştır.
  • 1972 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası: Bakanlar Kurulu’nun 23.12.1972 gün ve 7/5551 sayılı kararıyla Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası adı altında 1/1 850 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye; (a) birinci derece deprem bölgeleri, (b) ikinci derece deprem bölgeleri, (c) üçüncü derece deprem bölgeleri, (d) dördüncü derece deprem bölgeleri ve (e) tehlikesiz bölgeler olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştır.
  • 1996 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası: Bakanlar Kurulu’nun 18.4.1996 gün ve 96/8109 sayılı kararıyla Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası adı altında 1/1 800 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Harita Türkiye’de gelecekteki 50 yıl içerisinde %90 ihtimalle aşılmayacak yer ivmelerini göstermektedir. Bu haritaya göre Türkiye; (a) birinci derece deprem bölgeleri, (b) ikinci derece deprem bölgeleri, (c) üçüncü derece deprem bölgeleri, (d) dördüncü derece deprem bölgeleri ve (e) beşinci derece deprem bölgeleri olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştır.
  • 2018 Türkiye Deprem Tehlike Haritası: Bakanlar Kurulunun 1996 tarih ve 8109 Sayılı kararıyla yürürlüğe giren mevcut Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasının son yıllarda meydana gelen güncel depremler, kurumsal ve kişisel çalışmalarla ortaya konan tektonik, sismotektonik bulgular vb. dikkate alındığında yenilenme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede AFAD tarafından Ulusal Deprem Araştırma Programı kapsamında yürütülen «Türkiye için Yeni (Taslak) Sismik Tehlike Haritası» çalışmaları kapsamında, 18 Mart 2018 tarih 30364 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak, 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yasalaşarak resmiyet kazanmıştır. Yeni haritanın hazırlanmasında güncel deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları ve çeşitli matematiksel modeller kullanılarak daha fazla kaynak ve veriye ulaşılması amaçlanmıştır. 1996 Deprem Bölgeleri Haritasından farklı olarak, “deprem bölgeleri” yerine “ en büyük yer ivmesi değerleri” gösterilmeye çalışılmış, deprem bölgesi kavramı hem haritanın adında ve hem de harita açıklamalarında kullanılmamıştır.

Türkiye’de bugüne kadar yaşanmış olan depremlerin sonuçları incelendiği zaman birtakım somut durumları tespit etmek mümkündür. Bunları başlıklar halinde kısaca belirtmek gerekirse;

  • Türkiye’de yerleşim alanları aktif faylar tarafından kontrol edilen alüvyal ovalar üzerinde kurulmuştur.
  • Yapılaşmada bugüne kadar uygun zemine doğru yapı ilkesi göz ardı edilmiştir.
  • Yapıların çoğunda depreme dayanıklı yapı malzemesi kullanılmamıştır.
  • Depreme dayanıklı yapım ilkelerine uyulmamıştır.
  • Yapı denetimi konusu özellikle 1999 yılından önceki yapılarda çok ihmal edilmiştir.
  • Sayısız imar affı afeti davet etmiştir.
  • Geçmiş depremlerden ders alınmamıştır.
  • Sürekli değişen deprem bölgeleri haritaları etkin olarak kullanılamamaktadır.

Depremlerde yaşanan kayıpları azaltmak ve tamamen ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirleri sıralamak gerekirse;

  • Türkiye’nin her yerinde deprem tehlikesi olduğu unutulmamalı,
  • Altında aktif faylar bulunan alüvyal ovalar yapılaşmaya kapatılıp tarıma bırakılmalı,
  • Yumuşak zeminler üzerine yüksekliği az olan yapılar, kaya formasyonlar üzerine çok katlı yapılar inşa edilmeli,
  • Deprem bölgeleri haritası ve deprem yönetmeliği kolay, anlaşılabilir ve uygulanabilir olmalı,
  • Öncelikle riski yüksek, önemli yapılardan başlanıp tüm yapı stoku gözden geçirilmeli, kentsel yenileme çalışmalarında destekler artırılarak tüm ülkede depreme dayanıklı olmayan yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesi sağlanmalı,
  • Konuyla ilgi meslek erbabından başlanıp tüm vatandaşlar deprem konusunda eğitilmeli,
  • İnşaat sektöründe çalışan herkesten deprem eğitimi aldığına dair belge istenmeli, olmayanın çalışmasına izin verilmemeli,
  • Tek bir konuttan tüm ülkeye ayrıntılı afet planları hazırlanmalı, mahalle, kent ve ülke çapında gerçekçi ve ciddi tatbikatlar yapılmalı,
  • Yerel yönetimlerde afet birimleri oluşturulmalı ve buralarda konuyla ilgili eğitim ve belge (diploma, sertifika vb) almış, personel istihdam edilmeli,
  • Üniversiteler ve medyadan yararlanılarak yaygın eğitim programları hazırlanıp uygulanmalı ve
  • Çıkarılan yasa, yönetmelik ve yönergelerin doğru bir şekilde uygulanılması sağlanmalıdır.