DEVLET BORÇLARI - Ünite 4: Türkiye’de Borç Yönetiminde Kurumsal Düzen Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Türkiye’de Borç Yönetiminde Kurumsal Düzen
Ünite 4: Türkiye’de Borç Yönetiminde Kurumsal Düzen
Borç Yönetimi: Kurumsal Yaklaşım
Borç Yönetimi Tanımı
Borç yönetiminin tanımı çeşitli şekillerde yapılabilir. Bu tanımlardan bazıları şöyledir:
Borç yönetimi; devlet borçlarının etkin bir şekilde yönetilmesi için bir strateji geliştirilmesi ve yürütülmesi sürecidir.
Borç yönetimi; Bütçe açığının kapatılarak bütçe dengesinin kurulmasını sağlayan yöntemlerden biridir.
Borç yönetimi; devletin kamu kesimi borçlarını bir iktisat ve maliye politikası aracı olarak kullanmasıdır. Yani devletin belirli ekonomik amaçlara ulaşabilmesi için borçların gerek büyüklüğünde ve gerekse yapısında meydana getirdiği değişikliklere yön verme biçimidir.
Devlet borçlarının etkin bir şekilde yönetilmesi için bir strateji geliştirilmesi ve yürütülmesi süreci olan borç yönetiminin temel amacı, devletin finansman ihtiyacını karşılamaktır. Borçlanmanın bu temel amacının yanı sıra maliyetleri düşürmek, borç operasyonlarının piyasa üzerindeki etkilerini minimize etmek gibi amaçları da bulunmaktadır. Ayrıca devletin mali piyasalarda kesintisiz olarak borçlanabilmesini sağlamak ve bunu sürdürebilecek önlemler almak, para politikası ile uyumlu bir borçlanma idaresi yürütmek borç yönetiminin amaçlarındandır. Kamuoyunun güvenini kazanmış iyi bir borç yönetimi, ekonomi alanında sıkıntılar yaşayan bir ülkenin içinde bulunduğu yüksek reel faiz ve kısa vade sarmalından kurtulmasını sağlayabilecek önemli anahtarlardan biridir.
Borç Yönetimi Gerekliliği
Bir ülkenin ekonomik sistemi ve gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun çeşitli nedenlere dayalı kalıcı veya geçici olarak borçlanması söz konusudur.
Devletler, kendi para birimi itibarıyla iç borçlanmaya veya yabancı para cinsinden ülke dışından çeşitli kurum ve kuruluşlardan dış borçlanmaya giderler. Devletlerin ülke içi piyasalardan yaptıkları borçlanmaya iç borçlanma, diğer devletlerden, ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluşlardan veya dış piyasalardan yaptıkları borçlanmaya ise dış borçlanma denir.
Bütçe açığı, para basarak (emisyon) ve/veya borçlanma yoluyla finanse edilmektedir. Zaman içerisinde devlet borçlarının yapısı kendiliğinden değişikliğe uğrayabilir. Ayrıca olağanüstü borç yönetimi işlemleri olarak da adlandırılabilen “konsolidasyon” (tahkim) yani kısa vadeli borçların uzun vadeli ya da süresiz borç hâline getirilmesi durumu veya “konversiyon” faiz oranı yüksek tahvillerin daha düşük faizli tahvillerle değiştirilmesi durumu gibi çeşitli uygulamalar ile borcun yapısında değişiklikler yapılabilir. Farklı büyüklüğe ve farklı yapıya sahip olan borçlar, ekonomik düzende farklı etkiler yarattığı için devlet, genel bir ekonomik politika oluşturmak amacıyla borcun büyüklüğü ve yapısıyla ilgili değişiklikler gerçekleştirebilmekte ve böylece borç yönetimi politikası ile ekonomi politikasınıoluşturan maliye ve para politikaları arasında yakın ilişkiler kurabilmektedir.
Devlet borçlarının miktarı veborcun alınmasından ödenmesine kadar geçen süre (vadesi), borca karşılık uygulanan faiz oranı, borcun sahip olduğu ayrıcalık ve garantiler gibi taşıdığı özellikleri ifade eden yapısı ekonomik düzende etkiler meydana getirmektedir. Hatta devletin büyüklüğü Borç/GSYH ile ölçülmektedir.
Borç Yönetiminin Etkileri
Borç yönetiminde iç ve dış borç ayırımı, milli ekonomi üzerindeki etkileri yönünden önem taşır. Dış borç alındığı zaman millî geliri artırıcı etki yaparken iç borçlar millî gelirin miktarı yönünden bir değişiklik yapmazlar. Çünkü iç borçlar, devletin siyasi sınırları içinde vatandaşlara veya çeşitli kuruluşlara başvurarak sağladığı kaynaklar olup burada tasarrufların el değiştirmesi yani özel ekonomilerden kamu ekonomisine geçmesi söz konusudur.
Borç yönetimi, borç miktarında ve borçların bileşiminde yani vade ve alacaklılar itibariyle dağılımında ayarlama yapmak şeklinde gerçekleşir. Borçlanma, sadece bütçedeki gelir eksikliğinin kapatılması nedeniyle yapılmamakta aynı zamanda ekonomiyi etkilemek ve yönlendirmek amacıyla yapılmaktadır.
Borçların vade ve getiri ölçütlerinin değiştirilmesi bakımından oldukça önemli olan borç yönetimi, istikrar kazanmak isteyen ekonomiler için ciddi bir strateji geliştirme aracıdır. Ancak bu aracın iyi kullanılamamasının sonuçları ağır olmaktadır.
Kamu borç yönetimi sürecinde karşılaşılan; bütçenin hangi tutarda finanse edileceğinin yani dönem başındaki borç yönetiminin ne tutarda yapılacağının tam olarak bilinmemesi, enflasyon olgusu, Hazinenin hangi açığı finanse edeceğini bilememesi ve borç stoku yükü gibizorluklar bulunmaktadır.
Borç Yönetiminin İlkeleri ve Çerçevesi
Borç yönetimi, düşük maliyet ve asgari risk ile piyasalardan fon sağlanmasıdır. Bu nedenle dar anlamda etkin borç yönetimin hedefi, düşük maliyetler ile borçlanmaya çalışmak olmalıdır. İyi bir borç yönetiminin temel amaçları; kamu dışı sektörlerden kamu kesiminin borçlanma gereği kadar finansman sağlama, uzun vadede risk primini ve dolayısıyla maliyeti minimize etme ve para politikasıyla eş güdümlü bir borçlanma programı yürütme olmalıdır.
Birçok OECD ülkesi ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan reformlar sonucunda, borç yönetimi konusunda temel olarak üç önemli husus ortaya çıkmıştır:
1.Borç yönetiminin politik baskılara maruz kalmaması,
2.Borç yönetiminde çalışan kişilerin teknik bakımdan yeterli olması,
3.Teknik alt yapının sağlanmasıdır.
OECD ülkeleri arasında borç yöneticilerinin politika hedeflerine ilişkin olarak 2000 yılında yapılan bir ankete göre borç yönetimi hedefleri dört ana başlık altında toplanmaktadır:
1.Devletin ihtiyaç duyduğu finansmanı karşılamak,
2.Borçlanma maliyetlerini en aza indirgemek,
3.Riskleri kabul edilebilir bir düzeyde tutmak,
4.Sermaye piyasalarını desteklemektir.
Borç yönetimi sürecinde risk unsuru (kur riski, piyasa riski ve kredi riski), şeffaflık ve hesap verilebilirlik dikkate alınması geren önemli hususlardandır.
Türkiye’de Borç Yönetiminin Tarihsel Gelişimi: Bugünkü Hazine Müsteşarlığına Uzanan Adımlar
1980 yılından itibaren ekonomik politikalar bakımından farklı yaklaşımların öne çıkmasıyla devletin ekonomide düzenleyici ve gözetim rolü öne çıkarılmış ve ekonomideki temel aktör olarak özel sektör desteklenmeye çalışılmıştır. 1980 öncesinde yaşanan büyük ödemeler dengesi krizi, Türkiye’yi bir dizi karar almaya yöneltmiş ve sonuçta “24 Ocak Kararları” olarak adlandırılan bir ekonomik istikrar programı uygulamaya konulmuştur.1980’li yılların ortalarından itibaren bütçe açıklarının finansmanında vergi politikası yerine borçlanma politikası ön plana çıkartılmıştır. Ayrıca KİT ve yerel yönetimlere kontrolsüz mali özerklik verilmek suretiyle bu kuruluşların da yurt içi ve yurt dışı piyasalardan borç almaları teşvik edilmiştir.IMF ve Dünya Bankasının da desteğiyle Türkiye, hem bu uluslararası kuruluşlardan hem de diğer kaynaklardan dış borçlanmaya yönelmiş ve1987’den başlayarak uluslararası sermaye piyasalarından da borçlanmaya başlamıştır.Türkiye’nin hızla artan borçları, 1989 yılında dönemin hükümetini ciddi önlemler almaya sevk etmiş ve bu tarihten itibaren dış borç yükü ulaştığı tehlikeli noktadan geri çekilmeye ve “dış borç/GSMH” oranı düşürülmeye başlanmıştır. Bu olumlu gelişmede Hazinenin önemli rolü olmuştur. Hazine, o dönemde ilan ettiği “dış borçlanmanın dış borç servisiyle sınırlandırılması ilkesini” titizlikle uygulamıştır.Hazine, 9Aralık 1994 tarih ve 4059 sayılı Kanun ile Dış Ticaretten ayrılarak “Hazine Müsteşarlığı” adı ile bugünkü yapısına kavuşmuştur.
Türkiye’de Borç Yönetimi Süreci
Yasal Çerçeve: Dağınık Yapıdan 4749 Sayılı Kanuna Yasal Düzenlemenin Nedeni
Sürekli artma eğiliminde olan kamu harcamalarının sağlıklı kaynaklarla finanse edilememesi; ekonomilerin bir borç kısır döngüsüne girmesine, periyodik aralıklarla krizlerle karşılaşılmasına ve daha da önemlisi giderek bozulan bir mali yapı ile birlikte bütçelerin devletin temel fonksiyonlarını yerine getirememesine neden olmaktadır.
Geçmişte yasal bir çerçeveye oturtulamayan borç yönetimi yanında etkin ve sürdürülebilir bir borçlanma politikasının olmayışı, dağınık idari yapı ve popülist ve gelirlerden kopuk harcama politikaları, Türkiye’de borç stokunun hızla artmasına neden olmuştur. Bu durum, ekonomide belirsizliklerin ve borçlanma maliyetinin artmasına neden olmuştur. Türkiye’de son 2001 krizine kadar borç stokunun sürekli olarak artması, risk priminin ve nominal faiz seviyelerinin yükselmesine neden olmuştur. Borç stokunun artmasının en önemli nedenleri; artan kamu harcamaları, üstlenilen hazine garantileri ile KİT görev zararlarındaki artışlar gibi konular olmuştur.
Türkiye’de kamu finansmanı ve borç yönetiminin düzenlenmesine ilişkin olarak piyasalarda mali disiplini ve şeffaflığı sağlayacak, en düşük maliyet ve makul bir risk düzeyinde borçlanma yapılabilmesine imkân tanıyacak bir borç yönetimi oluşturmak amacıyla 4749 sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe konmuştur.Bu Kanun ile kamunun genel borç stratejisini oluşturma sorumluluğunun tek elde toplanması, iç ve dış borç portföylerinin belli ilkelerle yürütülmesi ve risk yönetimi ile etkin bir borç yönetimi yapılması amaçlanmıştır.Kamu kesiminin borçlanmaya ilişkin tüm yetki ve sorumluluk sınırlarının çerçevesi 4749 Sayılı Kanun ile belirlenmiş bulunmaktadır.
4749 Sayılı Kanun ile devletin iç ve dış borçlanmasına, hibe almasına, borç ve hibe vermesine, nakit yönetiminin maliye ve para politikaları ile koordineli bir şekilde yürütülmesine, verilecek garantilerin bu borçlanma ve garantilerden doğan finansal alacaklar ile iç ve dış borcun etkin bir şekilde yönetimine ve izlenmesine Hazine Müsteşarlığı yetkili kılınmıştır. “Kamu kesimi” kavramının içine giren tüm kurum ve kuruluşlar ile yap-işlet devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri Hazine Müsteşarlığınca garanti edilen kuruluşlar ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütleri 4749 sayılı Kanun kapsamına dâhil edilmiştir.Yap-İşlet-Devret: İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman modeli olup yatırım bedelinin (elde edilecek kâr dâhil) sermaye şirketine veya yabancı şirkete, şirketin işletme süresi içerisinde ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması suretiyle ödenmesidir.
Dış Borcun ikrazı; müsteşarlık tarafından sağlanan dış finansman imkânlarının, ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile yatırım ve kalkınma bankalarına gerektiğinde anlaşmanın mali şartlarına bağlı kalmaksızın aktarılmasıdır.
Hazine Garantileri: Hazine geri ödeme garantisi, Hazine yatırım garantisi, Hazine karşı garantisi ve Hazine ülke garantisinden oluşmaktadır.
4749 Sayılı Kanun’un çıkarılmasının en önemli nedenlerinden birisi de borçlanmalara, ikrazlara ve garantilere limitler getirilmesidir. Kanunda bütçe yılı içerisinde, o yıl bütçe kanununda öngörülen bütçe açığı kadar borçlanmaya gidilebileceği belirtilmiş ve borçlanma limitinin değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.Borç yönetiminin ihtiyaçları ve gelişimi dikkate alınarak bu limit, yıl içinde en fazla % 5 oranında artırılabilir. Bu miktarın da yeterli olmadığı durumlarda ilave % 5’lik bir tutar, ancak Müsteşarlığın görüşü ve bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile artırılabilir. Bütçenin denk olması durumunda da borçlanma, anapara ödemesinin en fazla % 5’ine kadar artırılabilir. Borçlanma limiti değiştirilemez.
4749 Sayılı Kanun ile il özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve belediyelerin kendilerine ait tüzel kişilerin veya kendilerine bağlı müstakil bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlar ile kendilerinin veya kendilerine ait tüzel kişilerle kendilerine bağlı tüzel kişiliği haiz kuruluşların sermayesinin yarıdan fazlasına sahip olduğu özel idare şirketleri ile belediye iktisadi kuruluşlarının dış finansman kaynağından Hazine garantisi altında sağladıkları dış finansman imkânlarına ilişkin her türlü yükümlülüklerden ve bu yükümlülüklerin aksatılması neticesinde doğmuş doğabilecek Hazine alacaklarının geri ödenmesinden müteselsil olarak sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır.
Hazinenin mali varlık ve yükümlülüklerinin yönetimine ilişkin stratejik ölçütler ve uygulama çerçevesi bakan, müsteşar, müsteşarlıkta görevli müsteşar yardımcıları ile genel müdürler arasından belirlenecek üyelerden oluşan Borç ve Risk Yönetimi Komitesi tarafından tespit edilir ve bakan tarafından onaylanır.
Bugünkü Borç Yönetiminin Organizasyon Yapısı
Hazine, kişi, kurum veya devletlerin sahip oldukları taşınır ve taşınmaz değerli mallar ve çeşitli hakları gösteren belgeler ile devletlere ait değerlerin saklandığı yerleri ve bunların yönetiminden sorumlu kurumları ifade etmektedir. Hazinenin işlevi ise; kamu kesiminin elinde bulunan para ve parayı temsil eden belgelerin saklanması, değerlendirilmesi, kullanımının planlanması ve yürütülmesi faaliyetleridir.Hazine Müsteşarlığının kuruluş ve işleyişine ilişkin düzenleme 4059 Sayılı Kanun’la yapılmıştır. Hazine Müsteşarlığı; ekonomi politikalarının uygulanmasına yönelik her türlü hazine işlemlerini, kamu finansmanı faaliyetlerini, uluslararası ekonomik ilişkileri yürütmek üzere kurulmuştur. Bu amaçla Müsteşarlık bünyesinde çeşitli birimler oluşturulmuştur.
(Borç Yönetimi Organizasyon Yapısı için sayfa 96’ya bakınız!)
Hazine Müsteşarlığı bünyesinde kamu borç yönetimi, iç borçlanma ve her türlü hazine işlemleri açısından Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü tarafından ve dış borçlanma açısından da Dış Ekonomik ilişkiler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
4059 sayılı Kanun’un 2. maddesinde Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünün görevleri sıralanmıştır. Bu görevlerden bazıları şunlardır:
Hazine işlemlerini yürütmek,
Devlet giderlerinin gerektirdiği nakdi sağlamak,
Devletin genel bütçe ile ilgili yurt dışı ödemelerini yapmak,
İç ödemeler ve dış ödemeler saymanlıkları kurmak ve yönetmek,
Devlete ait para, kıymetli maden ve değerleri muhafaza etmek, yönetmek ve nemalandırmak,
Kamu borç portföyü, Hazine garantileri ve Hazine alacakları ile ilgili her türlü analiz ve risk değerlendirmesini yapmak,
Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğünün görevlerinden bazıları ise şöyledir:
Dış finansman sağlanması kapsamında yabancı kreditörler ile temas ve müzakerelerde bulunmak ve anlaşma yapmak,
Yabancı devletler, uluslararası mali/ekonomik kuruluşlar, banka ve fonlar nezdinde ülkemizi temsil etmek,
Yurt dışına borç ve hibe verilmesi kapsamında temas ve müzakerelerde bulunmak ve anlaşma yapmak,
Dış borç yönetimi kapsamında dış borç portföyünü belirlenen ölçütlere göre yönetmek,
AB ile mali ilişkiler kapsamında Ulusal Yetkilendirme Görevlisi ve Ulusal Fon faaliyetlerini yürütmek,
Borç Yönetiminde “Piyasa Yapıcılığı” Sistemi
Piyasa Yapıcı: Devlet iç borçlanma senetleri ihalelerinde ve söz konusu senetlerin ikincil piyasa işlemlerinde etkinliğin artırılması amacıyla önceden belirlenen kriterlere göre seçilmiş bankalardır.Piyasa yapıcılığı sistemi ise bir grup profesyonel aracıya (piyasa yapıcı) kamu borçlanma senetleri birincil ve ikincil piyasasında resmî olarak sağlanan belli haklar ve yerine getirmeleri gereken belli yükümlülükler ile ikincil piyasada likiditeyi artırıcı ve volatiliteyi azaltıcı faaliyetlerde bulunarak borç çevirme (roll-over) riskinin azaltılması, yatırımcı tabanının geliştirilmesi, şeffaf, rekabetçi ve daha organize bir piyasa oluşturulması amaçları ile kurulan bir sistemdir.Ülkemizde sadece bankalar piyasa yapıcısı olabilmektedir.2010-2011 Piyasa Yapıcılığı döneminde piyasa yapıcı konumunda olan banka sayısı 12’dir.
Borçlanma Sürecinin İşleyişi
Hazine Müsteşarlığı tarafından yürütülen borçlanma sürecinde genellikle ihale sistemi uygulanmaktadır. İhalesi yapılacak senede veya kâğıda ilişkin detaylı bilgiler en az 1 iş günü öncesinden “Hazine” internet sitesinden kamuoyuna duyurulur. Hazine ihraçlarında 1 yıl (364 gün) olarak dikkate alınır. Senetler ikincil piyasada 365 gün üzerinden işlem görmeye başlar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Hazinenin mali ajanı veya muhabiri olup ihaleye ilişkin tüm işlemleri yerine getirir.Hazine tarafından düzenlenen Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) ihaleleri tüm gerçek ve tüzel kişilere açık olup ihalelere TCMB şubelerinden doğrudan olabildiği gibi banka ve aracı kurumlar aracılığıyla da katılım mümkündür.İhale katılımcı sayısında bir sınırlama yoktur.İhale katılımcıları, saat 12.00’den önce olacak şekilde ihaleye fiyat ve miktar tekliflerinde bulunurlar. Verilen teklifler katılımcı için kesindir. Her katılımcı verdiği tekliflerle ihale sonuçlanıncaya kadar bağlı kalır.
“Tek fiyat” ihale sisteminde, ihalenin kesildiği noktadaki fiyat ihaleyi kazanan tüm katılımcılara uygulanır. “çoklu fiyat” ihale sisteminde ise ihalenin kesildiği noktaya kadar her bir katılımcı kendi teklif koşulları ile bağlı kalır.
İhale sonuçlandırıldığında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası aracılığıyla duyurulur. Ayrıca ihaleye ilişkin tüm işlemler tamamlanınca da Hazine internet sayfasında ilgili veriler açıklanır. Ayrıca ihale sonuçlarına ilişkin bilgiler Reuters CBTI, CBTH ve CBTK sayfalarında yer alır.
İhaleyi kazandığı hâlde, yükümlülüğünü yerine getirmeyen katılımcıların teminatları Hazineye irat kaydedilir. Teminatı Hazineye irat kaydedilen yatırımcı en az 4 ihaleye % 20 teminatla katılmak zorundadır. % 20 teminatla ihaleye giren katılımcı, kazandığı ihalenin ardından teminatın üzerine yatırması gereken tutarı yatırmadığı takdirde sonraki ihalelere % 100 teminatla katılmak zorundadır. Yükseltilmiş teminatla en az 4 ihaleye katılımın ardından Hazinenin uygun görüşü ile ihalelere katılım tekrar % 1’lik teminat oranı üzerinden gerçekleşir.
Borç Yönetiminde “Risk” Olgusu ve Çözüm Mekanizmaları
Risk Yönetiminin Tanımı ve Yasal Çerçevesi
Etkin borç ve risk yönetimi ile ilgili “Stratejik Ölçüt” uygulamasına 2004 yılında başlanmıştır. Bu kapsamda;
Toplam borçlanmanın ağırlıklı olarak Türk lirası cinsinden yapılması,
Nakit iç borçlanmanın Türk lirası cinsi sabit faizli enstrümanlarla gerçekleştirilmesi,
Ortalama vadenin piyasa koşulları elverdiği ölçüde uzatılarak vadesine bir yıldan az kalmış senetlerin payının azaltılması,
Likidite riskinin azaltılması amacıyla yeterli miktarda rezerv tutulması hedeflenmiştir.
Risk Yönetimine Mikro Yaklaşım: “Borç ve Risk Yönetimi Komitesi” (BRK)
Borç ve Risk Yönetim Komitesinin görevleri Yönetmelik’in 5. maddesinde sıralanmıştır. Bu görevlerden bazıları şunlardır:
4’üncü maddede yer alan ilkeler çerçevesinde, yılda bir kez gelecek yıl ile takip edecek iki yıl boyunca geçerli olacak borçlanma stratejilerini, risk limitlerini ve bu risk limitlerinden sapma oranlarını tespit etmek,
(a) bendinde yer alan strateji, limit ve limitlerden sapma oranlarının ekonomik gelişmelerle olan tutarlılığını altışar aylık dönemler itibariyle gözden geçirmek ve gerekli görüldüğü takdirde değiştirmek,
iç ve dış ekonomik koşullarda değişiklik olması hâlinde gerekli görülürse, (a) bendinde yer alan strateji, limit ve limitlerden sapma oranlarını değiştirmek,
Mücbir sebep hâllerinde gerekli görülürse (a) bendinde yer alan strateji, limit ve limitlerden sapma oranlarını değiştirmek,
Borç yönetiminden sorumlu birimler arasında gerekli koordinasyonu sağlamak,
Borç ve Risk Yönetimi Komitesinin ilgili mevzuat belirlediği esaslar ve politikalar kapsamında belirlenen temel riskler (1) piyasa riski, (2) kredi riski ve (3) operasyonel riskler olarak yönetilmekte ve düzenli bir şekilde raporlanmaktadır.
Piyasa riski; piyasa koşullarına bağlı olarak döviz kurları, faiz oranları ve fiyat hareketlerinin borçlanma maliyetlerini etkilemesi şeklinde tanımlanır.
Kredi riski; diğer bir ifade ile temerrüt riski, bahse konu imkânlardan yararlanan kuruluşların garanti ve ikraz anlaşmaları şartları kapsamında taahhüt ettikleri yükümlülükleri tam ve zamanında yerine getirmemeleri riski olarak tanımlanmaktadır.
Operasyonel risk; Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünde 2007 yılında başlatılan operasyonel risk yönetimi çalışmaları kapsamında, olası risklerin izlenmesi ve kontrolü sağlanmaktadır.Operasyonel riskler; yeni iş süreçlerine duyulan ihtiyaçlar, teknolojideki değişim, beklenmeyen olaylar, yeni yasal düzenlemeler gibi nedenlerle dinamik bir yapıya sahiptir.
Risk Yönetimine Makro Yaklaşım: “Finansal İstikrar Komitesi”
Türkiye’nin 2001 krizi sonrası bankacılık sisteminde yapılan düzenlemeler ve 2002 sonrasında yaşanan siyasal istikrar nedeniyle bu krizi daha az hasarla atlattığı yönünde görüş birliği vardır. Her ne kadar Euro Bölgesi’nde yaşanan kriz, yoğun ticari ve ekonomik ilişkiler nedeniyle Türkiye’nin özellikle dış ticaretini olumsuz etkilemiş olsa da ekonomik performansımız iyi yöndedir.Buna rağmen sadece Hazine, Merkez Bankası ve bankalar gibi para piyasalarının kurumları ile yürütülen bütünleşik risk yönetiminin yaratabileceği sakıncalar dikkate alınarak hükümet tarafından ilave yeni güvenlik mekanizmaları oluşturulmuştur. Bunlardan biri de Finansal İstikrar Komitesidir. Finansal İstikrar Komitesi, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın başkanlığında, Hazine Müsteşarı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkanlarından oluşur.
Finansal İstikrar Komitesinin görevleri şunlardır:
Finansal sistemin bütününe sirayet edebilecek sistemik risklerin belirlenmesi, izlenmesi ve bu tür risklerin azaltılması için gerekli tedbir ve politika önerilerini tespit etmek,
İlgili birimlere sistemik risklerle ilgili uyarılar yapmak, uyarı ve politika önerileri ile ilgili uygulamaları takip etmek,
İlgili kurumlar tarafından hazırlanacak sistemik risk yönetim planlarını değerlendirmek,
Sistemik risk yönetimine ilişkin koordinasyonu sağlamak,
Görev alanı ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarından her türlü veri ve bilgiyi sağlamak,
Kurumlar arasında politikaların ve uygulamaların koordinasyonunu sağlamaktır.