DEVLET BORÇLARI - Ünite 6: Türkiye’de Dış Borçlanma Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Türkiye’de Dış Borçlanma

Ünite 6: Türkiye’de Dış Borçlanma

Dış Borçlanma

Dış borçlanma, iç tasarruf yetersizliğini gidermekte ve yabancı para cinsinden ödeme gücü sağlamaktadır. Dış borçlanma yapıldığında milli gelir artışı, ödemesinde ise milli gelir azalışı meydana gelmektedir. Türkiye’nin dış borçlanma ihtiyaçları şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Yurt içi tasarrufların yeterli düzeyde olmaması.

  • Kamu harcamalarındaki aşırı büyüme.

  • İhracat-ithalat dengesizliği kaynaklı dış ticaret açığı.

  • Sermaye malları ve teknoloji transferi ile dış borç anapara ve faiz servisi için gerekli döviz ihtiyacı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında Osmanlı Devleti’nin dış borçlanma konusunda yaşadığı sıkıntılardan ders alınarak dış borçlanma politikaları belirlenmiştir. Osmanlı Devleti dış borçları ödemekte zorlanarak alacaklı devletlere siyasi ödünler vermek zorunda kalmıştır. İlk borçlanma 1854 yılında yapılmış, 1876 yılında borçların ödenemeyeceği (moratoryum) açıklanmış ve 1881 yılında borçların ödenmesi amacı ile Düyun-ı Umumiye idaresi kurulmuştur. Düyun-ı Umumiye İdaresi, 1881 yılında Osmanlı dış borç servisini yönetmek amacıyla kurulan, kendisine bazı devlet gelirleri (vergi gibi gelirlerin % 25-30 kadarı) tahsis edilen ve yönetiminde alacaklı ülke (Almanya, İngiltere, Fransa gibi) temsilcilerinin yer aldığı kuruluştur. I. Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan borçlar dayatılmıştır. Aynı sıkıntıların yaşanmaması için dış borçlanma sınırlandırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde dış borçlanma dönemsel olarak borçlanma çeşidi ve kaynağı açısından farklılıklar göstermektedir. Günümüzde dış borçlanma göz ardı edilemeyecek bir miktara ulaşmıştır.

1980 Öncesi Dış Borçlanma

1980 öncesi dış borçlanma dönemsel olarak aşağıda sıralandığı şekilde değerlendirilebilmektedir:

  • Cumhuriyetin ilk yıllarında dış borçlanma (1923-1939)

  • II. Dünya Savaşı ve sonrası dönemde dış borçlanma (1939-1950)

  • Demokrat Parti döneminde dış borçlanma (1950-1959)

  • 1960-1980 döneminde dış borçlanma.

Cumhuriyetin ilanı ile izlenecek ekonomi politikalarını belirlemek için Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi gerçekleştirilmiş ve piyasa odaklı politikalar uygulanması belirlenmiş, devlete özel sektörü teşvik etme görevi düşmüştür. Bu kapsamda hem yerleşik hem yabancı sermayeye bazı kolaylıklar getirilmiş ancak beklenen karşılık alınamamıştır. Bunun sonucunda 1928 yılında devletçi politikalar uygulanmaya başlanmış ve yabancı şirketler milleştirilmiş, döviz sıkıntısı nedeniyle dış borçlanmaya gidilmiştir. İlk dış borç 1930 yılında ABD’den $10 milyon miktarında alınmıştır. 1928-1933 yılları sonunda ¨84 milyon dış borç oluşmuştur. 1934 yılında Sovyetlerden $8 milyon, 1937 yılında İngiltere’den £2745000 ve 1938 yılında toplam £16 milyon dış borç alınmıştır. Osmanlı Devleti’nden devralınan borçların ödemesi 1954 yılında son bulmuştur.

II. Dünya Savaşı’nda savaşan ülkeler Türkiye’yi yanlarına çekmek için borç vermeye gönüllü olmuşlardır, bu nedenle dönem sonunda dış borçların artmış olduğu görülmektedir. Kısa vadeli borçlar ¨58 milyondan ¨648 bine düşerken uzun vadeli borçlar %266 artarak ¨356 milyona ulaşmıştır. Savaş sonrası Türkiye’de siyasi alanda yaşanan gelişmeler ve liberalleşme ABD ve batının gözünü Türkiye’ye yöneltmiş, bunun yanında Sovyet tehdidi nedeniyle yardım ve krediler artmıştır. Türkiye 1947 yılında IMF’ye üye olmuştur. 1947 yılında Truman Doktrini neticesinde ABD’den $100 milyon borç alınmış, dönem sonunda meblağ $400 milyona ulaşmıştır. Truman Doktrini, 1947 yılında ABD başkanı Harry Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanan, komünizm tehdidi altındaki ülkelere ekonomik ve mali yardımı esas alan bir plandır. Türkiye savaşa girmemiş olsa da Marshall Planı’ndan da yararlanmıştır. Marshall Planı, II. Dünya Savaşı sonrasında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülkeye ekonomik kalkınma amaçlı yardımı esas alan ABD kaynaklı bir plandır. 1950 yılı sonunda dış borç %218 artarak ¨775 milyon olmuştur.

1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile yoğun bir liberalleşme sürecine girilmiştir. Politika değişikliği ile Cumhuriyet tarihinin en yoğun borçlanma dönemleri başlamıştır. Liberalizasyon ile ithalatçılar, liberasyon listesine dahil malları ¨ olarak Merkez Bankası’na yatırıp ithalat yapabilmekte, Merkez Bankası da mal sahibi yabancı kuruluşa bunun karşılığı döviz vermekteydi. 1952 itibariyle Merkez Bankası döviz transferini durdurarak mal bedellerini ödememiştir. Bunun sonucunda 1954 yılında biriken borçlar ile ithalat yapılamaz hale gelmiştir. Bu borçlar Ariyere borç olarak adlandırılmaktadır. 50’lerin ikinci yarısı itibariyle ekonomik büyüme yavaşlamış, enflasyon ve dış ticaret açığı artmış ve döviz rezervleri erimiştir. Bunun sonucunda Cumhuriyet tarihinde ilk defa moratoryum ilan edilmiştir. Moratoryum, bir ülkenin dış borç servisini (anapara ve faiz) ödeyemeyeceğini açıklamasıdır. 4 Ağustos 1958’de OEEC, IMF ve ABD ile yeni bir ödeme planı masaya yatırılmıştır. Bu neticede alınan tedbirler sf.124’te bulunan Tablo 6.1’de görülmektedir. 1950-1960 döneminde dış borçların gelişimi sf.125’te bulunan Tablo 6.2’de görülmektedir.

1960 Askeri Darbesi’nden sonra DPT kurularak 5 yıllık ekonomik kalkınma planları hazırlanmıştır. İlk 5 yıllık kalkınma planında dış kaynak ihtiyacının azaltılması ve uzun vadeli borçlanma hedeflenmiştir. Ancak yaşanan gelişmeler döviz tasarrufu bir yana döviz bağımlılığını daha da arttırmıştır, dolayısıyla dış borçlanma devam etmiştir. Borç kaynağı olarak ABD öncelikli yerini korurken finansman ihtiyacı için konsorsiyumlar kurulmuştur. Konsorsiyumlar, bazı hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların az gelişmiş ülkelerin kalkınmalarını finanse etmek amacıyla kurdukları yardım kurullarıdır. 1963-71 yılları arasında alınan konsorsiyum kredileri $2.3 milyara ulaşmıştır. 1967 yılında başlanan Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM), Türkiye’nin verdiği yüksek faiz oranları nedeniyle yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’deki bankalarda kur garantisi şartıyla konvertibl döviz hesabı açtırmasıdır. Geri ödeme ve kur farkları Hazine tarafından garanti edilmektedir. Bu uygulamaya yol açtığı aşırı döviz yükümlülüğü nedeniyle 1978’de son verilmiştir. 1969 sonunda toplam dış borç %123 artarak $2.541 milyondur.

1970’lerde devalüasyon yapılmış, $1 ¨9’den ¨15’ye çıkmıştır. Dış borçların ¨ olarak değeri artmıştır. Arap-İsrail savaşı, Kıbrıs Barış Harekatı, siyasal istikrarsızlıklar, sürekli devalüasyonlar ($1 ¨13.7’den 1979’da ¨47’ye çıkmıştır.), IMF ile stand-by anlaşmaları ve artan borçlanma maliyetleri çok büyük sıkıntılardır. Bu dönemde yapılan dış borçlanmanın gelişimi sf.127’de bulunan Tablo 6.3’te görülmektedir.

1980 Sonrası Dış Borçlanmanın Gelişimi

1980 sonrası dış borçlanmanın gelişimi dönemsel olarak aşağıda sıralandığı şekilde değerlendirilebilmektedir:

  • 1980-1990 döneminde dış borçlanma.

  • 1991-2001 döneminde dış borçlanma.

24 Ocak 1980 ekonomik önlemler paketi ile ithalatın liberalizasyonu, ihracatın teşviki, turizm ve işçi dövizi girişinin teşviki uygulamaya konulmuştur. Bunların yanı sıra, kotalar kaldırılmış, gümrük tarifeleri azaltılmış, kambiyo denetimi yumuşatılmış, esnek kur sistemi uygulanmaya başlanmış, faizler serbest bırakılmış, bürokrasi azaltılıp yabancı sermaye teşvik edilmiştir. 1990 yılında toplam dış borç $49.035 milyon seviyesine çıkmıştır. Sf. 128’de bulunan Tablo 6.4’te bu dönemde dış borçların gelişimi verilmiştir. Ağustos 1982 yılında başta Meksika ile başlayan ve 34 az gelişmiş ülkenin moratoryum ilan etmesiyle Dünya Borç Krizi çıkmıştır. Türkiye ise bu dönemde ihracata yönelik sanayi stratejisine yönelmeyle 1980-90 yılları arasında Hazine ve bankalar dışında Merkez Bankasının da uluslararası piyasalardan gerçekleştirdiği sendikasyon kredileri, dış borç ödemelerini zorlanmadan gerçekleştirebilmiştir. borç almak isteyenlere ortak koşullarda fon sağlamak için çeşitli ülkelere mensup banka ve diğer finansal kurumların bir araya gelmesiyle oluşan konsorsiyumun sağladığı kredilerdir ve dış borç artışına neden olmuşlardır. Sf. 129’da verilmiş olan Şekil 6.1’de bu dönemde ekonomik büyüme ve dış borç artış hızı karşılaştırılmaktadır. Buna göre dış borçlanmanın ekonomik büyüme ile ilişkili olduğu ortaya çıkmaktadır. 1989 yılında Hazine dış borçlanmayı dış borç servisiyle sınırlamıştır.

Yurt içi tasarruf yetersizliği giderilemediği için 1990’lı yıllarda da dış borçlar artmaya devam etmiştir. bu dönemin başlarında yurt dışından ucuz fon bulma imkanının artmasıyla borç ödemeleri kolaylaşmış, borcun borç ile kapatıldığı bir süreç başlamıştır. 1993 sonu 1994 başlarında kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye kredi notunu düşürmesi ekonomik krize yol açmış, Türkiye’nin itibarı zedelendiği için borç bulma imkanı azalmıştır. Bunların sonucunda IMF ile yapılan stand-by anlaşması ile şu kararlar alınmıştır:

  • Sıkı maliye politikaları.

  • Bütçe açığının ve borçlanma ihtiyacının azaltılması.

  • Gümrük duvarlarının düşürülüp ithalatın liberalize edilmesi.

  • Finansal baskının kaldırılması, sermaye hareketlerinin liberalleşmesi.

  • Özelleştirme ve vergi reformu yapılması.

Bu dönemde dış borcun yıllara göre değişimi sf.131’de verilen Tablo 6.6’da görülmektedir.

9 Aralık 1999’da IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının 2000 yılı sonunda kredibilitesinin azalması ve aynı yılın Kasım ayında yaşanan özel bankaların likidite krizi yabancıların Türkiye’deki hisse senedi portföylerini azaltmasına sebep olmuştur. Bunların sonucunda 19 Şubat 2001’de başbakanın “Devlet yönetiminde kriz var.” açıklaması piyasalarda panik başlatmış, sonuçta ekonomik kriz oluşmuştur.

2002 Yılından Sonra Dış Borçlanma

Mayıs 2001’de IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılarak “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adını taşıyan bir istikrar programı yürürlüğe konmuştur. Alınan krediler ile program desteklenerek kriz bir ölçüde dizginlenmiştir. 2002 sonunda borçlar azalmaya başlamıştır. 2002 sonunda $129.5 milyar olan dış borç 2010 sonunda $290 milyara ulaşmıştır. Sf. 134’te bulunan Şekil 6.2’de dış borç stokunun gelişimi ve kamu ile özel sektöre dağılımı görülmektedir. Buna göre özel sektörde dış borcun çok yüksek bir artış gösterdiği görülmektedir.

Sf.137’de bulunan Tablo 6.11’de Dünya Bankası ve IMF tarafından belirlenen çok borçluluk kriterleri bulunmaktadır. Tabloda bulunan 4 göstergeden 3’ü eşik değerinin üstünde ise sözkonusu ülke “çok borçlu” olarak tanımlanmaktadır. Sonuç olarak dış borç göstergelerine göre 1990’lı yıllardan bu yana ülkemiz zaman zaman “çok borçlu” ülke konumunda bulunmaktadır. 2002 yılından itibaren dış borç göstergelerinde yaşanan olumlu yönde gelişmeler Türkiye’yi orta derecede borçlu ülke konumuna getirmiştir. Bununla birlikte özel sektörün oldukça yüksek dış borç yükü altında olması, Türkiye ekonomisinde kredibilite riskinin ve bundan dolayı ekonominin kırılgan yapısının devam etmesine neden olmaktadır.