DİJİTAL İLETİŞİM VE YENİ MEDYA - Ünite 1: Yeni İletişim Teknolojilerinin Gelişimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Yeni İletişim Teknolojilerinin Gelişimi

Giriş

İletişim teknolojilerinin dijitalleşmesiyle birlikte bireylerin iletişim etkinliklerindeki zaman ve uzam kısıtı ortadan kalkarak, tek yönlü iletişim etkinliği etkileşimli bir yapıya dönüşmüştür. Bu çağ bilginin de öneminin artmasını beraberinde getirmiştir. Her iletişim etkinliği özünde bir bilgi paylaşımını barındırmaya başlamıştır.

Dijitalleşmenin egemen olduğu yeni iletişim teknolojilerinin gün geçtikçe çeşitlendiği ve işlevlerinin arttığı günümüz toplumsal yapısı; bilgi paylaşımını, erişimini, yayılımını, arşivlenmesini, üretilmesini, iletimini kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır.

Yeni İletişim Teknolojisi Kavramı

Bilgisayarlar, dijital dilin geliştirilmesi, uydu teknolojileri, fiber optik teknolojisinin gelişmesi şeklinde sıralayabileceğimiz dört teknoloji akımı günümü toplumsal yapısının bilgi toplumu çağımızın da bilgi çağı olarak tanımlanmasını sağlamıştır.

İlk olarak 1940’lı yıllarda üretilen bilgisayarlar bir oda büyüklüğünde ve 30 ton ağırlığında iken, mikroelektronik teknolojisindeki gelişmelerle birlikte 2000’li yıllarda mobil yaşama uygun hale gelerek taşınabilir boyutlara gelmiştir. Silikon chiplerle elektronik devre elemanları küçültülmüş, büyük veriler küçük cihazlar içinde saklanabilir duruma gelmiştir. Böylece bilgisayarların hafıza birimlerinin veri saklama kapasiteleri ve işlevleri de artmış ve gün geçtikçe artmaktadır.

Gelişimi 19. Yüzyıla dayanan dijital kavramını kısaca bilgisayar dili olarak tanımlarız. Dijital dilin temelleri matematikçi Gootfried Wilhelm’in 0 ile 1 değerlerinden oluşan aritmetik sistemi keşfetmesi ile atılmıştır. Dijital dilde her harf ve sembol bir koda karşılık gelir ve yapılan tüm işler bu kodlar sayesinde gerçekleştirilir.

Tüm dünyada dijital dilin kullanıldığı sistemlerin analog sistemlere tercih edilmesinin altında şu şekilde sıralayabileceğimiz dijital sistemlerin üstünlüklerini yatar:

  • Daha güvenilirdir.
  • Sinyal kalitesi değişmez.
  • Dijital teknolojiler gürültü ve dış etkenlerden çok az etkilenmektedirler.
  • Dijital sistemler pek çok uygulamaya göre daha ucuzdurlar.
  • Kopyalama ve iletim anında bozulma olmaz.
  • Büyük devreler bir chip (yonga) olarak imal edilebilir.
  • Dijital sinyal işleme teknikleri hızla gelişmektedir.
  • Medya metinleri geleneksel fotoğraf baskısı, kitap, film gibi formlardan uzaklaşarak yeni materyaller olarak yer almaktadır.
  • Veriler çok küçük birimlere sıkıştırılabilir.
  • Doğrusal olmayan iletim yollarından çok yüksek hızda veri iletimi sağlanabilir.

1960’lı yıllara kadar haberleşme ve yayıncılık, radyo dalgalarının atmosferdeki yansımasıyla gerçekleştiriliyordu. Ancak bu sistem, hat sayısının az olması, atmosferik değişimlerin haberleşme ve yayın kalitesini etkilemesi gibi sınırlılıklara sahipti. Bu yüzden Dünya’nın çevresinde yörüngeye yerleştirilen ve yörüngede gözlem, gözetleme, navigasyon, astronomi, meteorolojik, askeri ve haberleşme vb. amaçlarla kullanılan uydu teknolojileri geliştirilmiştir.

Görünüş ve nitelikleri bakımından benzerlik gösteren uydular sahip oldukları donanımla değişen kullanım amaçlarına göre 4 grupta incelenir:

  1. Meteoroloji uyduları: Dünyadaki hava olaylarını tespit etmek amacıyla kullanılan uydulardır.
  2. Haberleşme uyduları: Radyo-televizyon yayınlarını ve telefon iletişimini gerçekleştirme amacıyla kullanılan uydulardır. Haberleşme uyduları eş zamanlı veri akışına imkân tanımaktadırlar.
  3. Askeri amaçlı uydular: Erken uyarı, savaş, navigasyon, keşif ve askeri hareketlerin gözetlenmesi amacıyla kullanılan uydulardır.
  4. Araştırma uyduları: Ziraat, ormancılık yer altı ve yer üstü kaynaklarını araştırma amacıyla kullanılan uydulardır. Petrol, doğalgaz, kömür ve madenleri, deniz suyu kirliliğini, orman yangınlarını, ziraat alanlarını vb. araştırma amacına yönelik kullanılan uydulardır.

Her uydunun belirli bir ömrü vardır ve belirlenen ömür süresince Dünya’nın çevresinde bir yörünge çizmektedirler. Belirlenmiş süre bitiminde ise uydular yörüngeden çıkarak uzay boşluğunda kaybolurlar. Ömrü boyunca uydu, Dünya’nın çevresinde Dünya ile birlikte hareket etmekte ve yeryüzünde kapsadığı alan da değişmemektedir. Bu durum uydunun ayak izi foot print ” olarak adlandırılır.

Bir uydunun ayak izinin büyüklüğü dünyaya olan mesafesi ile doğru orantılıdır. Uydular yerleştikleri yörünge ve Dünya’ya olan mesafeleri bakımından üçe ayrılırlar:

  • Alçak yörüngeli uydular: dünyaya olan uzaklıkları 2000 km. altındadır bu yüzden yörüngeden çıkmamak için oldukça hızla dönerler. Dünya’nın çevresindeki bir turlarını yaklaşık olarak 100 dakikada gerçekleştirmektedirler. Askeri ve meteorolojik amaçlı kullanılan bu uyduların maliyetleri diğer yörüngelerdeki uyduların maliyetlerine göre daha düşüktür.
  • Orta yükseklikte yörüngeli uydular: bu uyduların Dünya’ya olan uzaklıkları yaklaşık 10000 km’dir. Dünya çevresindeki bir turlarını yaklaşık 6 saatte tamamlarlar. Alçak yörüngeli uydulara göre daha büyük ayak izine sahip uydulardır. Askeri araştırmalar ve erken uyarı amaçlı kullanılan uydular bu yörüngede yer almaktadır.
  • Jeosenkron yörüngeli uydular: Dünya’ya olan uzaklıkları yaklaşık 36.000 km’dir. Radyo mühendisi ve bilim-kurgu yazarı Arthur Clarke’nın adıyla da anılan bu yörünge Clarke yörüngesi olarak adlandırılır. Bu yörüngede yer alan uydular dünyayla aynı hızla döndükleri için sabitlenmiş gibi görülürler. Dolayısıyla bu yörüngedeki bir uydu dünya çevresindeki bir turunu bir günde tamamlar. Yeryüzünde oldukça geniş ayak izine sahip olan bu uyduların yapım ve fırlatma faaliyetleri de diğerlerine oranla yüksektir. Haberleşme amaçlı kullanılırlar.

Fiber optik kablolar, ışık parçaları elektrik akımına kıyasla daha fazla kapasiteye sahip oldukları için veri iletimini ışık parçalarıyla gerçekleştirirler. Gözle görülmeyen kızılötesi ışınlar olan ışık parçacıkları saç telinden daha ince yapılı fiber lifler ile gönderilmektedir.

Teknolojideki hızlı gelişmeler iletişim teknolojilerini ikiye ayırmamıza neden olmuştur. Verilerin dijital olarak işlendiği ve zaman, uzam farkı gözetmeksizin çok miktardaki bilginin çeşitli iletim yolları vasıtasıyla çok hızlı bir şekilde aktarılabildiği etkileşimli teknolojiler yeni iletişim teknolojileri olarak adlandırılırken geleneksel iletişim teknolojileri, yeni iletişim teknolojilerine oranla daha basit bir çalışma sistemine sahip teknolojilerdir.

İletişim Teknolojilerinin Tarihsel Gelişimi

İlk iletişim teknolojileri, 1450 yılında Johanness Gutenberg’in baskı makinesini icat etmesiyle başlayan basılı materyallerdir. 1640 yılında ilk kitap basılmıştır. İlk gazetenin basımı, 16. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. 1741 yılında Philadelphia’da ilk dergi yayınlanmıştır. 1844 yılında Samuel Morse’un icadıyla sonradan morse alfabesi olarak tanımlanan teknikle telgrafla iletişim gerçekleştirdi. Telgrafla, basım çağından “elektronik çağa”a geçiş iletişim teknolojileri tarihinde bir devrim olarak görülmektedir.

1876 yılında Alexander Graham Bell elektronik olarak işitsel verinin iletimini gerçekleştirmiştir. 1877 yılında 230 telefon kullanıcısı arası ikili bağlantılar gerçekleştirilerek eşzamanlı işitsel verinin karşılıklı aktarımı iletişim teknolojisinin gelişim sürecinde yeni bir başlangıç olarak görülmektedir. İşitsel veri aktarımında ikinci büyük adım, veri aktarımının uzak mesafelere kablosuz olarak gönderilmesidir. 1890 yılında telsiz veri iletimi Guiglielmo Marconi tarafından gerçekleştirilmiştir.

Radyo teknolojisinin öncülüğünü de gerçekleştiren bu deneyim, kitle iletişim teknolojisi olarak radyonun kullanılmasında büyük bir adımdır. Sesin uzak mesafelere kablolu veya kablosuz olarak iletilmesinin keşfiyle birlikte sesin kaydı da teknolojik gelişmeler içerisinde oldukça büyük bir adım olarak yer almaktadır. İlk ses kaydı1877 yılında Thomas Edison tarafından gerçekleştirildi. Gramofonun bulunması ve 1887 yılında Emile Berliner tarafından gramofon ile çoğaltmanın bulunması müzik sektörüne de yarar getirmiştir.

Fotoğraf görüntünün ışıkla kayıt edilmesi temeline dayanmaktadır. Fotoğrafın icadı sinemanın icadına yol açmıştır. 1899 yılında Thomas Edison ve William Dickson “ilk görüntü kamerasını ve kayıtlı görüntünün izlenebileceği ilk makineyi yaptılar.

Sinemanın öncüsü Auguste ve Louis Lumiere kardeşler görülmektedir. 1894 yılında Robert Paul tarafından yapılan kamerayı kullanarak ilk çekimlerini gerçekleştirdiler. Bir yıl sonra ise Paris’te ilk sinema gösterimlerini gerçekleştirmişlerdir.

Televizyon teknolojisinin gelişmesine öncülük eden “disk tarama” aletinin icadıdır. Disk tarama aleti Paul Nipkow tarafından 1880 yılında icat edilmiştir. 1927 yılında Philo Farnsworth ilk olarak bir görüntünün elektronik olarak havadan iletimini gerçekleştirmiştir. Televizyon teknolojisinin gelişimine öncülük eden bu iki buluş, 1923 yılında Vladimir Zworkyn tarafından “iconoscope” adı verilen görüntü aletinin bulunmasıyla farklı bir boyut kazanmıştır.

Halka yönelik ilk televizyon yayını1939 yılında gerçekleştirilmiştir. Başlangıçta tek yönlü bir iletişim teknolojisi olarak hayatımıza giren televizyon, günümüzde sadece yayınların alındığı değil, başka insanlarla iletişimin kurulabildiği, içeriğin gereksinimler doğrultusunda yönlendirilebildiği, alışveriş, oyun, bankacılık v.b. işlemlerin gerçekleştirildiği çift yönlü bir iletişim teknolojisi olarak dijital dünyada yerini almıştır.

İletişim teknolojilerinin tarihsel gelişimi içerisinde yeni bir çağın başlaması internet teknolojisinin gelişiminin bir sonucudur. Bilgi çağının başlangıcı internet olarak görülmektedir.

Başlangıçta askeri ve akademik alanlarda kurumsal kullanımların olduğu internet uygulaması 1990’lara gelindiğinde ev kullanıcıları arasında yaygınlaşmaya başlamıştır. İnternet teknolojinden yararlanmak için telefon hattı bağlantısı, modem ve bilgisayara gereksinim vardır.

Kablosuz ağ teknolojisinin gelişmesi ve dizüstü bilgisayarların yaygınlaşması ile mobil hayata geçiş, internete de her an her yerde erişebilmemizi sağlamıştır. Teknolojik yakınsama bir bilgisayar olmadan da internet hizmetlerine erişmemize izin vermekte ve internetin mobil yaşamda da yerini almasını sağlamaktadır.

İnternetin sunduğu pek çok olanak vardır. Bunlardan bazıları sanal topluluklar ve sosyal ağlar olarak sayılabilir. Bu uygulamalarla üyeler arasında bağlantı kurulup çeşitli ve anlık bilgi transferi sağlanabilmektedir. Bunun dışında genişband teknolojisi ile yeni video hizmetleri de sunmaktadır.

İnternet üzerinden isteğe bağlı video uygulamasının kullanımı gün geçtikçe artan bir penetrasyon oranıyla yayılmaktadır. Çevrimiçi video izleme veya video yükleme gibi uygulamalar internet kullanıcıları arasında oldukça yaygındır.

Hypermedya kavramı, bilgisayar ve görüntü teknolojilerinin birleştirilmesiyle oluşturulan iletişim ortamlarını tanımlamaktadır. Metin, durağan ve hareketli görüntü, ses, animasyon gibi uygulamaları barındıran hypermedya, “ortam ötesi bağlantılı ortam” kavramıyla Türkçeleştirilmiştir. Hypermedyanın üç temel özelliği vardır:

  • Etkileşimlidir: Hypermedya uygulamaları çevrimiçi, web tabanlı uygulama kaynaklarını da içerisinde barındırmaktadır.
  • Özel ortam kombinasyonlarını gerektirmektedir: Temelinde çoklu ortam uygulamalarının var olduğu hypermedya, farklı iletişim ortamlarıyla yakınsamayı gerektirmektedir.
  • Doğrusal değildir.

Bir hypermedya sistemi, iletim linkleri vasıtasıyla sunulan kaynak içeriğinde kullanıcıların farklı yönlendirmeleri gerçekleştirebilmesiyle karakterize edilmektedir. Hypermedya sistemini karakterize eden temel nokta kullanıcıya sağladığı etkileşim olanağı ve bunun sonucunda bireyin edindiği yönlendirme özgürlüğüdür.

Sanal gerçeklik, bilgisayarların oluşturduğu üç boyutlu benzetim (simülasyon) ortamında kullanıcıların etken halde yer almalarını sağlayan bir modeldir. Bu üç boyutlu ortamlar gerçek hayatın benzetimidir ve eğlence sektörü yanında eğitim uygulamalarında da kullanılmaktadır. Sanal gerçeklik ortamında yer alan kullanıcıya gönderilen görsel ve işitsel uyaranlar yüksek görüntü ve ses kalitesine sahiptir.

Günümüzde HD (yüksek çözünürlüklü) kalitesinde görüntü ve quadrofonik (4 kanallı ses kaydı ve çıkışı) ses uygulamalarını da içeren teknolojik yenilikler sanal gerçeklik ortamlarında yer almaktadır. Sanal gerçeklik ortamındaki ekranda yer alan görüntü ve ses, kullanıcının davranışları doğrultusunda değişmektedir. Sanal ortam sadece görme ve işitme duyularına hitap etmemektedir.

Sanal ortamda yer alan nesnelere dokunma, onların yapısını hissetme, nesnelerin yerlerini değiştirme gibi uygulamalar ile kullanıcının gerçeklik algısı arttırılmaktadır. Sanal gerçeklik uygulamaları insanteknoloji etkileşimine olanak tanıyan ve eşzamanlı iletişim etkinliğinin gerçekleştiği tam etkileşimli uygulamalardır.

Yeni İletişim Teknolojilerinde Yakınsama

Yakınsama “bir araya gelme” anlamına gelir. İletişim teknolojilerinde yakınsama ise farklı teknolojilerin bir araya gelerek karma bir teknoloji (hybrid teknoloji) oluşturmasıdır. Yeni iletişim teknolojilerinde yakınsama ile kullanılan dijital dil, yeni iletişim teknolojilerinin de birbirine uyumlu çalışabilmesini sağlamaktadır. Yakınsama kavramı pek çok alandaki birleşmeyi içermektedir. Bu birleşme veya yakınlaşma iki temel süreçte gerçekleşmektedir. Bu iki temel süreç; Teknolojik yakınsama ve (medya) içerik yakınsamasıdır.

Teknolojik yakınsama; birden fazla teknolojik cihazın, sahip oldukları tüm özellikleri içerisinde barındıran yeni bir cihaz olarak birleşmesini kapsayan süreçtir.

Medya (içerik) yakınsaması: bilişim, telekomünikasyon ve medya sektörünün ve alıcı cihazla arasındaki sınırların kalkarak tek bir endüstri yaratma sürecini kapsamaktadır.

Oldukça geniş bir kapsama sahip olan telekomünikasyon kavramı en dar anlamıyla iletişim teknolojisinin teknik anlamdaki iletişimini ifade eder. Telekomünikasyon kavramı içinde bulunan dört alanı şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Diyafon, interfon ve telefon gibi bireylerarası iletişimin gerçekleştiği etkileşimli uygulama alanları; genelde iki kişinin eş zamanlı ve etkileşimli olarak bilgi alışverişini gerçekleştirdiği alandır.
  2. Radyo, televizyon gibi kitle iletişimin gerçekleştiği uygulama alanları; radyo için işitsel, televizyon için görsel işitsel veri iletiminin bir noktadan çok noktaya eşzamanlı aktarımın mümkün olduğu elektromanyetik iletim alanlarını kapsamaktadır.
  3. Cep telefonu gibi kablosuz etkileşimli bireylerarası iletimin gerçekleştiği uygulama alanları; günümüzde telekomünikasyondaki gelişme ve teknolojik yansımaların etkisiyle cep telefonlarının işitsel bilgi transferinden fotoğraf çekme, televizyon yayını sunma gibi çeşitli fonksiyonları bireylerarası iletişimin kitle iletişimine dönüşebildiği yeni bir boyut kanmıştır.
  4. Veri transferleri ve bilgi paylaşım sistemleri uygulama alanları; İnternet, intranet (bir kuruluş içindeki yerel ve geniş alan ağlarını bağlayan ağdır), LAN (local area network-yerel alan ağları), WAN (wide area network-geniş alan ağları) gibi bilgi paylaşım ortamları da veri transferinin çok hızlı bir şekilde ve eşzamanlı olarak uzak mesafelere iletimine izin veren ortamlar olarak konumlanmaktadır.

Günlük hayatta kullanılan hemen hemen tüm uygulamaların bilgisayar tabanlı dijital teknolojileri kullanması bilgisayarlaşma ile ifade edilir. Değişen ve gelişen teknolojik uygulamaların birbirlerine yakınsaması ile dijital dilin alt yapısında farklı iletişim teknolojileri birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.

Yeni Medya Kavramı

Medya kavramı, zaman ve mekân içerisinde çok büyük miktarlardaki iletileri birbirinden çok farklı yerlerde bulunan alıcı kitlelerine ulaştırabilen araçları, ortamları işaret etmektedir. Yeni nesi iletişim teknolojileri medyanın da dönüşmesine neden olmuştur.

Geleneksel medyada bireyler pasif konumda tüketici, alıcı, izleyici, dinleyici, okuyucu vb. niteliklerle anılırken modern medya kavramında bireyler içeriği seçmesi ve müdahale edebilmesi gibi özellikleriyle aktif ve üretken birer kullanıcı olarak tanımlanmaktadırlar. Yeni medyanın etkileşim, kitlesizleştirme ve eşzamansızlık olmak üzere üç temel özelliği vardır.

  1. Etkileşim: yeni medyayı geleneksel medyayı ortamlarından ayıran temel özellik olan etkileşim; medya içeriği ile kullanıcısını daha yakınlaştıran, medya kullanımını bireyselleştiren, oldukça fazla kullanıcı seçeneği sunan güçlü bir yapıyı işaret etmektedir. Yeni medyada iletişim birey-birey etkileşimi, birey-kitle iletişimi ve bireyteknoloji/içerik etkileşimi şekillerinde gerçekleşebilir.
  2. Kitlesizleştirme: Geleneksel medya ile gönderilen iletiler tüm izleyici, okuyucu dinleyici kitlesini kapsayacak şekilde gönderilirken, yeni medya ile kitle de yer alan bireylere özel mesaj gönderme olanağı gelişmiştir yani yeni medya ortamları büyük bir kullanıcı kitlesi arasından, bireye özel ileti gönderme ve alma yetisine sahiptir. Yeni medyanın kitlesizleştirme özelliği benim için önemli olanı bizzat bana gönderebilme şansını da vermiştir. Yeni medya kullanıcısı medyayı kendi gereksinimleri doğrultusunda düzenleyerek sadece beklentilerini karşılayacak içeriği alma, o iletilere maruz kalma olanağına da sahiptir.
  3. Eşzamansız Olabilme: Yeni medya bilginin eşzamanlı olarak karşılıklı iletimi zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Ağ bağlantısı olan bilgisayarlar aracılığıyla bireyler her hangi bir içerik erişimini arşiv kayıtlarına ulaşarak elde edebilmektedir. Dolayısıyla internette yer alan bir bilgiye erişim, bilginin yayınlandığı tarihte olmak durumunda değildir. Yapılan yayınların kayıt edilebilme özelliği ile bireyler radyoyu veya televizyon içeriğine kendilerine uygun zamanda erişim sağlayabilmektedir.