DİN EĞİTİMİ VE DİN HİZMETLERİNDE REHBERLİK - Ünite 1: Din Eğitimi İle İlgili Temel Kavramlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Din Eğitimi İle İlgili Temel Kavramlar

Giriş

İnsan çok yönlü bir varlıktır. Başta akıl ve irade sahibidir. Birçok farklı duyguya sahiptir. Ancak, insanın insan olabilmesi için, bütün duygularının dengeli bir biçimde ve müspet yönde eğitilip geliştirilmesi önemlidir.

İnsanın içindeki duygulardan biri de fert ve toplum olarak, hayatın tüm alanlarında şu ya da bu şekilde kendisini gösteren “din duygusu”dur.

Eğitim ve İnsan

Din eğitimi, dünya hayatı ile birlikte insanın sonsuz olarak yaşayacağı ebedî hayatıyla da ilgilenmektedir. Bu nedenle sağlıklı bir din eğitimi için, hem insanı, hem dini, hem de eğitimi iyi bilmek gereklidir.

Eğitime Duyulan İhtiyaç

İnsan doğumuyla beraber hiçbir şey bilmeden doğar. Fakat o, “düşünme” ve “öğrenme” yetenekleriyle donatılmış olarak dünyaya gelir. Bu da çocukluktan yetişkinliğe kadar olan süreçte insanın, ne kadar uzun bir süre ciddi bir bakıma ve eğitime muhtaç olduğunu gösterir.

Eğitim Kavramı

Öz itibariyle eğitim, kişinin fizikî, ruhî ve zihnî boyutu üzerinde etkisi olan bir faaliyettir. Teknik açıdan eğitim birtakım bilgi, hüner ve değerlerin genç nesle, çeşitli vasıtalarla amaçlı bir şekilde aktarılmasını ve özümsetilerek bir şahsiyet oluşturulmasını ifade eder. Dolayısıyla eğitim istendik davranış değişikliği olarak tanımlanabilir. Bu anlamda terbiye ile daha kapsamlı ifade edilebilir olan eğitim kavramı her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerini kapsamaktadır. Kuran’da da Allah Teâlâ’nın kendisinin bir Rab, yani eğitici ve nizam koyucu olduğunu bildirmesi dini açıdan eğitimin önemli olduğunu göstermektedir.

Eğitim Tanımları

Eğitim tanımları, toplumların inançlarına, felsefelerine, ihtiyaçlarına ve insan konusundaki anlayışlarına göre değişmektedir.

Socratese göre insan, bilgilerini doğuştan getirir. Kendi haline bırakılırsa kötülüğe meyillidir. Bu nedenle il olarak yapılacak iş, insana kendisini tanıtmaktır. Sonra da iyilik ve mutluluğu birlikte aramaya çıkmaktır.

E. Durkheim’e göre insan toplum içindir. Eğitimin amacı ise insanı sosyalleştirmektir. Bunun için toplumda oluşan değerlerin, yetişkinler tarafından genç kuşaklara bir şekilde aktarılması gereklidir.

Bu açıdan eğitimin tanımı konusunda doğru sonuçlara ulaşabilmek için, önce insanı tanımlamak gerekir. Psikolojiden, tıbba; tarihten, coğrafyaya kadar, bütün ilimler, belli bir bakış açısıyla insanı tanımlamaktadır. Bu nedenle bütün mesele, insanı bütün boyutlarıyla tanıyıp, yaratılış gayesi doğrultusunda bir eğitim sürecine tabi tutmaktır. Buna ister genel eğitim, ister din eğitimi denilsin; netice aynıdır.

İnsan ve Din Olgusu

Din, insanın Tanrı, kâinat, metafizik âlem ya da kutsal kabul edilen varlığa yönelik inancını, duygusunu, tutumunu, ritüellerini (ayinlerini), davranışlarını ve bunlara dayalı olarak oluşturulan bir sistemi ifade etmektedir.

Dinler bazı ortak özelliklere sahip olmaların rağmen din ile ilgili tanımlarda ortak bir tanım üzerinde birleşilememiştir. Ancak yine de sonuç olarak insanın hakikati araması onu kâinatı yaratan tek bir ilaha yöneltmiştir. Bu nedenle aslında tek bir din vardır. O da her şeye gücü yeten ve âleme nizam veren bir Allah fikrine dayanmaktadır. Buna bazı görüşler, düşünceler, felsefeler ve ideolojiler tarafından, “Yaratıcı ve Hâkim Güç” gibi isimler de verilmiştir.

Dinin sonradan ortaya çıktığını ve evrimler geçirdiğini; ona artık bir daha ihtiyaç duyulmayacağını iddia eden düşünce ve ideolojiler de söz konusudur. Auguste Comte görüşlerini üç hal kanunu adıyla tanımladığı bir evrim süreci ile şöyle açıklamaktadır:

Birincisi teolojik safhadır. Bu süreç içerisinde ayrıca üç devre daha vardır. Bunlar:

Fetişizm

Politeizm

Monoteizm

İkincisi metafizik safhadır.

Üçüncüsü ise pozitivist safhadır.

Gelinen bu noktadan sonra insana, nereden geldiğini ve nereye gideceğini düşünmeden yaşayacağı bir hayat felsefesi sunulur. Bunun adı “İnsanlık Dini”dir.

Haliyle bu din, gerçek dinin alanını daraltan bir din olup sekülerdir. Ayrıca Hümanizm olarak da anılmaktadır. Bu dinin ahlâkı, insanın kendisini topluma adaması, yani diğergamcı (altruistic) olmasıdır.

Zamanla bu anlayıştan yola çıkılarak, hak ve hakikatten uzak kuru bir “sevgi ve hoşgörü” üretilmiştir.

Netice itibariyle, deneysel bilim çevreleri bu anlayışa başkaldırmış; ancak bunu yaparken tepkilerini, sadece bilimsel faaliyetlere karşı çıkan Kilisenin din anlayışına değil, haddi aşarak, bütün dinlere göstermiştir. Üstelik oluşan olumsuz hava, bütün dinlerin bir tehdit unsuru olarak algılanmasına yol açmıştır.

Dini Algılama Problemi

Deneysel bilim sonucunda gelişen teknolojinin, İslâm dünyasının din algısını önemli ölçüde etkilemiştir. İlk dönem İslâm bilginleri, Kur’an’ın emrine uyarak tüm varlıklar üzerinde yoğun bir tefekkürde bulunarak birçok bulaşa ve keşfe imza atmışlardır. Ancak sonradan bu tefekkür anlayışı terk edilmiştir.

Günümüz dünyasında müslümanların geri kalışları, İslâm’a girmek isteyenlerin önlerine de set teşkil etse de gerek örgün ve gerekse yaygın din eğitimi alanlarında da dini anlama ve algılama probleminin yaşandığı, bir gerçektir.

Din-Bilim İlişkisi

İslam’ın bakış açısıyla din ve deneysel bilim arasındaki ilişkiye bakıldığında insan, doğuştan getirdiği özelliği ile merak ve ilgi sahibi bir varlıktır. Bu nedenle gördükleri, duydukları ve dokunduklarıyla yetinmeyip, bunların arkasındaki sırrı anlamaya çalışır. Dolayısıyla insan, olayların ve olguların görünen boyutlarının ötesinde, onların bağlı olduğu sebep-sonuç ilişkilerini çözmeyi amaçlar.

Deneysel bilimde ise önce ortada bir olay ve olgu vardır. Bunları açıklamak için birtakım sorular sorulur. Nedir, nasıldır, niçin böyledir?

Ardından birtakım gözlemler ve deneyler yapılır. Bu deneyler sonucunda bazı geçici açıklamalar (hipotezler) oluşturulur. Eğer olay ve olguyu açıklamak için birçok hipotez aynı noktada birleşiyorsa, ortaya bir teori çıkar. Bu da deneylerle doğrulanırsa, ortaya bilim çıkar.

Öte yandan, elde edilen bilgilere ya da varılan sonuçlara, hiç değişmez gözüyle bakılmamalıdır. Çünkü bir zamanlar “bilim” diye okutulan bilgilerin bir süre sonra artık itibar görmediği de bir gerçektir. Bu nedenle bilimde tekrarlanabilirlik ve gözlenebilirlik gibi temel bir takım özellikler söz konusudur.

Allah Teâlâ kâinatı, belirli bir ölçü ve kanuna bağlı olarak yaratmıştır. Buna Kur’an diliyle, “Sünnetullah” denir. Bilimin yaptığı ise keşif ve icat yoluyla kainatta var olan kanunları keşfetmektir. Bu açıdan Kuran insanı sürekli kanunları düşünmeye davet eder.

Bu çerçevede, İslâm dini ile deneysel araştırmaların bir problemi söz konusu değildir. Bilakis, bu araştırmalar ve sonuçları, Kur’an’daki gerçeklerin açığa çıkmasına ve anlaşılmasına hizmet etmiş olur. Allah Teâlâda bunu istemektedir.

Sonuç olarak çizgileri doğru çektiğimizde, deneysel bilim ile vahyin bir noktada kesiştiği görülür. Çünkü ikisi de aynı kaynaktan gelen emirlerdir. Örneğin ateş, yak emrini aldığı için yakıyor. Biz de onun bu özelliğine ister istemez boyun eğiyoruz. İnsana da kendisini eliyle tehlikeye atmaması öğütleniyor.

Bir Din Eğitimi Konusu Olarak İslâm

Kim hangi dine inanıyorsa, din eğitiminin dininin de o olması gerekir. Kanaatimiz odur ki, kim kendi dinini gerçekten iyi öğrenirse, doğru dini bulacaktır. Din eğitiminin gerçekleştirilmesi konusunda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan birisi Teolojik, yani İlâhiyat eksenli yaklaşımdır. Bu anlayışa göre, kim hangi dini anlatıyorsa, o dine inanarak ve tüm görüşlerini savunarak anlatması gereklidir.

Diğer yaklaşım tarzı ise Fenomenolojik yaklaşım tarzıdır. Bu anlayışa göre, din olgusal temelde araştırılıp analiz edilmelidir. Eğitim mantığı açısından değerlendirildiğinde Teolojik yaklaşımın daha çok pedagojik anlayışa olduğu söylenebilir.

Özünden uzaklaşmamak kaydıyla dinin, farklı coğrafya, kültür ve medeniyetler içerisinde farklı yansımaları söz konusu olabilir. Bu çerçevede pek çok mezhebin, tarikatın ve cemaatin ortaya çıkmasında olağandır. Kuranda din olarak İslam’ın kabul edileceği bildirildiğinden dinden anlaşılması gereken ise açıkça ifade edilmiştir.

İslâm’ın Kelime ve Terim Anlamı

“İslâm”, kelime anlamı itibariyle “barış ve teslim olmak” anlamına gelir. “İslâm” terim olarak ise “Allah’ın, peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu emirlere inanarak, düşünerek ve severek kabul edip uygulamaktır.”

O halde bütün mesele Allah’a inanan ve O’na teslim olan bir insan yetiştirmektir. İşte İslâm’a göre din eğitimin asıl amacı da budur. Din eğitiminde uygulanacak temel program ise Kur’an’dır. İlk öğretmeni de, bütün pedagojik esasları uygulayarak eğitim yapan Hz. Peygamberdir.

Din’in Farklı Anlamları

Din Arapça bir kelime olup ناد fiilinden türetilmiştir. “Sahip olma, rıza ile boyun eğme, inanma, şeriat, millet, âdet, mezhep, karşılık, hüküm verme, yönetme, tedbir alma, zorlama, galip gelme, hesaba çekmek, borçlu ve alacaklı olma” gibi anlamlara gelmektedir.

Meselâ “deyn” mastarından türetilen “dâin” kelimesi, hem borçlu hem alacaklı anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakılınca din, verdiği nimetlere karşılık, insanın Allah’a borç ödemesidir. Bu açıdan din eğitimi, Allah’a borçlu olduğunun bilincinde olan ve bunu Kitap ve Sünnetin çizdiği çerçevede ödeyen insanın yetiştirilmesidir. Çünkü insan, gerek sıfat ve gerekse öz itibariyle, varlığı O’nun varlığına muhtaçtır.

“Dâne”nin bir anlamı da “hesaba çekmek”tir. “Dâne” kökünden türetilen bir başka kelime de “deyyân”dır. Bu ise, “hâkim, yargılayıcı” anlamına gelir. Yine aynı kökten “medîne” (çoğulu medâin, müdün) ismi türetilmiştir. Bu durumda Medîne (Şehir): “Hâkimin bulunduğu ve adâletin uygulandığı yer” demektir.

“Medeniyet” de “dâne” kökünden türetilmiş olup dinin hayata yansıtılması önemlidir. Dolayısıyla, medeniyet kavramını da anlamak için, din kavramını çok iyi bilmek gerekir.