DİN SOSYOLOJİSİ - Ünite 3: Dinin Sosyolojik Manası Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Dinin Sosyolojik Manası
Giriş
Dinin sosyolojinin temel konularından biri olması ve din sosyolojisi adıyla bir bilim dalının varlığı, dinin toplumsal bir fenomen olması ve dinin toplumsal bir varlık olan insanın varoluşsal bir boyutu olmasıyla doğrudan ilişkilidir.
Batı dillerin din sözcüğü Latince kökenli ‘religio’ kelimesinden gelmektedir. Bu kelime de Cicero’nun (M.Ö. 106 - M.Ö. 43) verdikleri bilgilere göre insanların din yoluyla Tanrı’ya ve birbirlerine bağlanmaları anlamına gelen ‘ religare ’ veya bir işi mükerreren ve dikkatlice yapmaları anlamına gelen ‘ religere’ kökünden gelmektedir.
İbranice’de din karşılığı olarak kullanılan ‘dath’, kanun, hüküm ve yargı gibi anlamlara gelirken, yine İbranice’deki ‘tora’ sözcüğü köken itibariyle din, şeriat, hüküm, kanun, mezhep, ilim, eğitim gibi manalar taşımakta ve Sanskritçe’de dini karşılayan ‘sanatana dharma’, ebedi yol, ezelî ve ebedî hakikat, ebedi kanun gibi anlam içeriğine sahip bulunmaktadır.
Arapçadaki din terimi etimolojik düzlemde ‘d-y-n’ fiil kökünden gelmekte olup borçlu olma, üstün gelme, hem genel anlamda bütün inanma ve bağlanmaları, hem de özel anlamda İslam dinini ifade eder. Ancak Batı’daki din terimi daha dar anlamda kullanılmakta olup Hıristiyanlığı ifade etmektedir. Din-insan ilişkisi dinden insana, insandan dine karşılıklı gidiş-gelişlerle gerçeklik kazanmaktadır.
Dinin Sosyolojik Manası
Dinin insanın zorunlu bir boyutunu oluşturduğu ve bütünüyle dinsiz veya inançsız herhangi bir toplumun ve toplumsal hayatın var olmadığı yapılan araştırmalarla belirtilmiştir. Her toplum, din ve inanç şekli ile bunların yaşanma biçimi fark etmeksizin, mutlaka dine veya dinlere mensuptur.
İnsanlık tarihi kadar bir geçmişe sahip olan din, tarihsel süreç içerisinde temel etken olarak varlık göstermiş toplumsal bir fenomendir.
Toplumsal bir olgu olan ve sosyal hayatta etkili olan din çok eski zamanlardan beri birçok düşünür, bilim adamı ve sosyologların temel ilgi alanlarından biri olmuştur.
Sosyoloji, insanların birbirleriyle kurdukları karşılıklı ilişkilerin bilimsel açıdan incelenmesi olarak özetlenebilir. Sosyoloji terimi Latince “toplum” anlamına gelen “socius” ve Yunanca “bilgi” anlamına gelen “logos” kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Auguste Comte kendi yeni bilimini, sosyolojiyi, eşit derecede hem din hem de bilim olarak görmüştür. “Pozitif Felsefe Dersleri” ve ayrıca “Pozitif Politik Sistem” adlı kitaplarında Comte, ilk önce sosyal fizik diye adlandırdığı sosyolojiyi, sadece bilimlerin kraliçesi olarak değil, aynı zamanda giderek tüm var olan dinleri görüş mesafesinin dışına iten yeni ‘pozitivizm dini’nin de temeli olarak tasavvur etmiştir.
Dine Sosyolojik Bakış
Sosyolojiyi diğer bilim dallarında ayıran en önemli ölçüt insan birlikteliği gerçeğine odaklanmasıdır. Sosyoloji toplumun her yerinde var olan sosyal etkileşimin örüntüleşip kalıplaşmış kurumsallık, yapısallık, sistemlilik ve düzenliliklerini inceler.
Dine sosyolojik bakış, dini ve o dine mensup bireyleri toplumsal evren içinde etkileşim halindeki durumuyla ele almayı gerektirir.
Sosyolojik bakışta çoklu veya karmaşık nedensellik ilkesi en önemli esaslardandır. İnsanların sosyal düşüncesinde çok yaygın bir yanlış olan tek nedenli yaklaşımın ana sebepleri şunlardır:
- Bunlardan ilki, tekil bir açıklama insan ilişkilerine ilişkin karmaşık sorulara verilebilecek en kolay yanıttır.
- İkincisi ise, insanlar genellikle toplum ve kültür hakkında bilimsel bilgiden yoksundurlar.
Sosyolojik bakış, dine de çok boyutlu yaklaşmayı gerektirir. Dini davranış örüntülerini, dinin kurumsal yönlerini, dini olayları, onlara çok yönlü bakarak anlamak ve yorumlamak dine sosyolojik bakışın temel özelliklerindendir.
Sosyal problemlere yönelik çözümlere değişebilirlik ilkesiyle yaklaşmak sosyolojik bakışın diğer bir ayırt edici özelliğidir.
Din hakkında genelleme yaparken dinin değişen yönünü ve değişen toplumsal gerçekliğin içinde varlık bulduğunu her zaman hesaba katma zorunluluğu vardır.
Sağduyuyla sürekli ve yakın bir diyaloğu korumakla birlikte, sağduyunun sınırlılığını aşmak sosyolojik bakışın diğer önemli yönlerinden biridir. Sosyoloji, topluma ilişkin sıradan bilgilerle yetinmez; rutini bozar ve sorgular.
Dine sosyolojik bakış; din hakkındaki önyargıları, sağduyusal bilgileri, sığ yaklaşımları, kestirmeden alelacele değerlendirmeleri sorgulama, eleştirme yoluyla sarsar, dinsel toplumsal gerçekliği olduğu gibi okur, anlamlandırır ve yorumlar.
İnsana duyarlılık, empatik bakış ve sorumlu yaklaşım kazandırmak sosyolojik düşünmenin en önemli özgünlüklerindendir. Sosyolojik bakışla insan, kendi inanç, düşünce ve ideolojisine aykırı bile olsa toplumu, toplumsal olay ve olguları, toplumsal gerçekliği bilimsel okumaya tabi tutar.
Dine sosyolojik bakışla, aynı ve farklı din mensubu insanlara, grup ve toplumlara karşı daha duyarlı olunur, empatik yaklaşılarak onların doğru anlaşılmaları sağlanabilir.
Din, etkili bir sosyal gerçeklik ve temel bir toplumsal kurum olduğu için, sosyolojinin gelişiminin başından itibaren sosyolojik araştırmalar açısından oldukça önemli bir toplumsal fenomen olarak kabul edilmiştir.
Din sosyolojisi, dine sosyolojik bakış temelinde din ile toplumun karşılıklı ilişkilerini, yani etkileşim noktalarını araştırma konusu yapar.
Joachim Wach'a göre din sosyolojisinin gerçek konusu, dini tecrübenin inanç, ibadet ve cemaat boyutlarıdır; din sosyolojisi, bunların her birini tipolojik ve karşılaştırmalı olarak inceler.
Dinin sosyolojik manası, dini sosyolojik açıdan ele almayı; anlamayı, tasvir etmeyi, yorumlamayı; dinin toplumsal gerçekliğini; sosyal bir fenomen olarak dini, din ile toplumun karşılıklı ilişkilerini, olduğu veya gerçekleştiği gibi, sosyolojik perspektiften, ampirik verilere dayanarak, ama onu büsbütün sosyal ve sosyolojik olana indirgemeden anlama ve yorumlama çabalarını ihtiva etmektedir.
Dinin Tanımı: Din üzerine yapılan tanımlardan her biri, dinin belli bir yönüne veya bazı yönlerine dayanmaktadır. İslam kelamcıları dini daha çok İslam dinine özgü tanımlarla ifade etmişlerdir.
Din birçok araştırmacı ve düşünür tarafından farklı biçimlerde tanımlanmaktadır. Birden fazla din olduğu ve bir dinin faklı yorumlar ile farklı uygulama biçimlerine sahip olduğu düşünüldüğünde, herkesin uzlaşabileceği bir tanımından söz etmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Din sosyolojisi literatüründe dinin tanımlanmasında iki ana strateji izlenmektedir.
- Substantif tanımlar, dinin ne olduğunu tespit etmeye çalışırlar. Bu tanımlarda din tanımlanırken genellikle insan dışı failler, doğaüstü dünya, deney-dışı gerçeklik, aşkın gerçeklik, kutsal kozmoz gibi ifadeler kullanılmaktadır.
- Fonksiyonel tanımlar ise, dinin özde ve temelde ne olduğu ile değil, ne yaptığı ve insan ve toplumu nasıl etkilediği ile ilgilenmektedir. Bu tanımlarda daha çok dine bir tür savunma mekanizması, telafi ve bütünleşme unsuru olarak bakıldığı görülür. Bu bağlamda savunma mekanizmacı din kuramı ve bütünleşmeci din kuramı gibi iki kuramdan söz etmek mümkündür.
Din-Toplum İlişkileri
Dini inançlar, insanın kaderinin en etkili faktörüdür.
Din doğal ve sosyal bir gerçeklik olup din ile toplum birbirinden ayrı düşünülemez. Dinin objektifliği, dinin görünürlüğünü, ilişkisel düzeylerini, toplumsal boyutlarını dillendirir.
Dinlerde bulunan itikadî, sosyal, ekonomik, idarî, ahlâkî ilke ve esaslar insanların sosyal eylemlerini güçlü bir biçimde etkilemek suretiyle sosyal düzenin objektif yapısının belirlenmesinde önemli bir rol oynar.
Din-toplum ilişkileri etkileşimsel ilişkiler olup din toplumu toplumun kültürünü, toplumsal kurumları, toplumsal norm ve değerleri etkilediği gibi onlar da dini etkilemektedir.
Sübjektif din ile objektif dini birbirinden ayrı ele almak sosyolojik anlamda mümkün görünmemektedir. Bu nedenle dinin her iki yönü veya özelliği birbirinden ayrı değerlendirilemez.
Din, toplumsal değişimin meydana gelmesinde, toplumsal olayların gerçekleşmesinde, çeşitli toplumsal süreçlerin oluşması ve işlemesinde de güçlü ve belirleyici etkiler gösterir.
Din, davranış ve düşüncelerimizi, bireyin iç dünyasında olup bitenleri, inanç ve bilinçlerini, bilgi ve tezlerini, toplumsal kurumları, siyasal ve toplumsal düzeni, onlara kutsallık kazandırmak ve nihaî olarak geçerli ontolojik statüler bahşetmek, yani onları kutsal ve kozmik referans çerçevesine yerleştirmek suretiyle meşrulaştırır.
Her din başlangıçta içinden çıktığı sosyolojik çevrenin etkisi altında kalır. Dinin belli bir yerdeki organizasyonu ve teolojisi, bir ölçüde dinin içinde çıkıp kurumlaştığı toplumun özelliklerince paylaşılır.
Dinin Toplumsal İşlevleri
Dinin toplumdaki yeri ve etkileri, toplum için gördüğü iş ve görevler dinin sosyal işlevleri anlamına gelmektedir.
Dinin toplumsal işlevleri açık/görünür veya kapalı/gizli olabilmektedir.
İnananlarına çeşitli toplumsal durumlarda takip edecekleri tutum ve tavırları belirleyen bir zihniyet ve ideoloji kazandırma dinlerin en önemli sosyal işlevlerinden biridir.
Sosyal bütünleşme bireyi topluma bağlayan temel yapıdır. Din de sosyal bütünleşmeyi sağlayan en önemli fenomenlerden biridir.
Dinin bütünleştirmenin tersine parçalama ve çatıştırma işlevi de bulunmaktadır. Din, kendi inananları içinde bir birlik ve bütünlük sağlarken, daha genel anlamda bir çatıştırma işlevi görebilir.
Organizasyon, sosyalleştirme ve yapılandırma dinin önemli toplumsal işlevlerindendir. Dinin etkili sosyal işlevlerinden biri de kimlik, bir varlık bilinci, aidiyet bilinci, birlikte var ve taraf olma bilinci kazandırmadır. Din, kararlı ve sağlam bir insan kişiliği oluşturarak toplumsal ilişkilerin de kişilikli ve bütünlüklü olarak gerçekleşmesinde etken olur.
Dinin muhafazakâr ve meşrulaştırıcı özellikleri kültürün korunmasında, süreklilik kazanmasında ve kuşaktan kuşağa aktarılmasında önemli bir işleve sahiptir.
Din değerleri pekiştirerek onların toplumca kabulünü sağlayarak değerler çatışmasını önler. Din ayrıca devletle toplumun bireyleri arasında aracı kurum olarak görev yapar.
Din, bireysel düzlemde, yapılan davranışı bireyin meşru olarak görmesini sağlarken, siyasal düzlemde yönetimin, yönetenlerin veya iktidarın, yönetilenler tarafından kabul edilmesinde işlevsel olur.
Din, bireyler ve gruplar için hayata bir anlam verme duygusu katarak insanların sosyal hayatta karşılaştıkları olay veya durumlar içinde bir tür güçlü destek ve barış elde etmelerini sağlar.
Din, inanç, bilgi, tecrübe, ibadet, etki, organizasyon, ahlak gibi boyutlarıyla toplumsal bir gerçekliktir; din ile toplum birbirini karşılıklı olarak etkiler. Birçok toplumsal olayın ardındaki güç olan din, meşrulaştırıcı niteliğiyle sosyal ilişki biçimlerini, mevcut sosyal düzen ve düzenlemeleri, kurumları, kurumların işleyiş biçimlerini haklılaştırıp geçerli kılar.