DİN VE TOPLUM - Ünite 8: Geleneksel Modern ve Postmodern Toplumlarda Din / İşlevsel Dönüşüm Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Geleneksel Modern ve Postmodern Toplumlarda Din / İşlevsel Dönüşüm

Gelenek, Değişim ve Din

Sosyoloji biliminin gelişiminin başlangıcı genellikle modern toplum ve geleneksel toplum arasındaki farklılıkların bir çözümlemesi sonucu ortaya çıkmıştır. Ferdinand de Tönnies geleneksel toplumu Gemeinschaft olarak tanımlamıştır. Bu tür toplumlar yüz yüze birincil ilişkilerin belirleyici olduğu cemaat toplumudurlar. Bu tip toplumlarda din cemaate dinsel bir içerik kazandırarak onu kutsallaştırır. Fakat modern toplumda (Gesellschaft) ikincil ilişkiler önemli olup, cemaat çözülmüştür ve insanlar bireylerden oluşan bir topluluktur.

İlk sosyologlar, dini daha çok geçmişe ait bir olgu olarak görmüşlerdir ve gelenek bir tarihsel durum olarak görüldüğünden, din geleneksel dünyaya ait olarak düşünülür.

Gelenek insan varoluşunun en temel şartlarından biridir ve farklı unsurları vardır. En önemli gelenek dildir. Dilin nesillerden nesile aktarılıyor olması da geleneğin bir kenara bırakılmasının söz konusu olamayacağını ortaya koyar. Ancak klasik sosyologlar gelenek ve modern dünya arasında kesin bir kopukluk olmuş gibi bir ayrım yapmışlardır. Açıkçası modernliğin her ülkedeki algılanma ve gerçekleştirilme şeklinde önemli farklılıklar olduğunu söylemek mümkündür.

Geleneğin içinde hiçbir çatışmanın olmadığını söylemek yanlış olur. Nesilden nesile aktarılan geleneklere itirazlar olabilir. Bu itirazlar kimi zaman gelenekleri yeniden şekillendirirler. Tarih boyunca bütün dinler kendi geleneklerine sahip olmanın yanı sıra devam eden bazı geleneklere meydan okumuş, toplumsal ilişkileri sorgulayarak alternatifler önermişlerdir.

Gelenekselden Moderne Toplumsal Değişim ve Din

Klasik sosyologların hepsi özellikle Sanayi Devrimi’yle birlikte toplumsal yapıda radikal bir değişim olduğundan bahsetmişlerdir.

Marx, bu değişimi feodal bir toplum yapısından kapitalist bir toplum yapısına geçiş olarak adlandırmıştır. Kapitalizm dünyanın eskiye ait bütün kurum ve alışkanlıklarında köklü bir değişime neden olur. Bu değişime uğrayan olgulardan bit tanesi de dindir.

Weber modernizmi kapitalizm tarafından şekillendirilen bir kültür olarak algılar. Geleneksel dünya her şeyin dünya dışı bir faktöre bağlandığı bir dünyadır. Modernlik ise artık din dâhil olmak üzere dünyada olan her şeyi rasyonel nedenlere dayandırır. Bu dünyada din de artık kendi içerisinde eleştirel yorumlar yaparak akla aykırı görünen inanç ve uygulamalara karşı modernleşme sürecinde bir değişim geçirir.

Postmodern Dünyada Din: Bir Anlatı mı Tanrının İntikamı mı?

En basit şekliyle postmodernizm modernizm sonrası dönem olarak tanımlanır. Bu, yaşadığımız dünyayı kast ettiğine göre, postmodernizmle birlikte modern dönemin ötesine geçmiş olduğumuz ve bu dönemin de kendine has bazı özellikleri olduğu söylenmiş olur. Postmodernizmin sosyologlar arasında belirlenmiş ortak bir tanımı yok ama birçok sosyoloğun ortaya koyduğu tartışma veya literatürden postmodern durumun bazı özellikleri ayırt edilebilir. Aydınlanmanın ve modernitenin tarih ve coğrafya algısının eleştirisi, tüketimin artışı, artan küreselleşme, insanların ortak ideal ve meta anlatılarının gücünü yitirmesi ve görecelik duygusunun artması gibi gelişmeleri içerir.

Dinin gerilemesi hatta Nietzsche’nin söylemiyle “Tanrı’nın ölümü” yönündeki modernist beklentilerin aksine 1970’lerden itibaren neredeyse bütün dünyada ve bütün dinlerde “öze dönüş” hareketleri kültürel ve siyasal gündemin merkezi olmuştur. Dini yanı sıra milliyetçilik, ırkçılık ve yerel kimlik hareketleri gibi diğer bazı kültürel unsurlarda modernizmin beklentisinin aksine din de olduğu gibi bir gelişme kaydedilmiştir.

Postmodernizm, Küreselleşme ve Din

Küreselleşme kesinlikle postmodern dünyaya özgü bir durum olmayıp dünya dinleri veya uygarlıklarına uzanan kökenlere sahiptir.

Ünlü küreselleşme teorisyenlerinden Jonathan Friedman ve Roland Robertson dünya-sistemi teorisyenlerinden Wallerstein’la olan tartışmalarında küreselleşmenin uygarlıklarla alakalı olduğunu ifade ederler.

Küreselleşmenin artmasıyla birçok insanın bir araya gelişinin dinsel göreceliği arttıracağı ve sonuç olarakta dinsel anomie -norm bunalımı- doğuracağı beklentisinin tam aksi bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Dinler arasında artan etkileşim ve diyaloglar bir dinsel çoğulculuk ortamına neden oldu. Bu durum dinin etkisini azaltmak bir yana dinsel farkındalık ve rekabeti arttırarak dinlerin daha fazla gündemde kalmasını sağladı.

Küreselleşme ile ulus-devlet sınırlarının önemini yitirmesi, dinlerin daha fazla etkileşim halinde olmasına neden olarak çok uluslu dinî cemaatlerin ekümenik yapıları ortaya çıkarmasıyla sonuçlandı.

Ekümenizm dinlerin mezhep, meşrep veya ulusal farklılıkları aşarak bir birlik oluşturma eğilimidir. Farklı mezheplere ayırışmış olan dinlerin kendi içlerinde bu ulusallık ötesi birlik arayışı özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin en belirgin özelliğidir. İstanbul Ortodoks Patrikhanesinin ekümenlik iddiasında olması zaman zaman Türkiye’de farklı değerlendirmelere konu olmaktadır.

Meta-Anlatıların Sonu ve Dine Yansımaları

Postmodernizmin en önemli sonuçlarından biri Fransız postyapısalcı düşünürlerinden Lyotard’ın deyimiyle, “meta-anlatıların sonu” dur. Meta-anlatılar modern döneme ait ve tüm dünyada geçerli olan bazı büyük inanç, dava ve ideolojilerdir. Bu anlatılar

  • bilimsellik
  • evrensellik
  • rasyonellik
  • özgürlük
  • nesnelcilik
  • eşitlik

gibi büyük ideolojilerin kaynağı olan temel inançlardır. Postmodern dünyanın öne çıkardığı görecelik bütün bu değerlerden kuşku duyulmasına neden oldu.

Postmodern dünyada dinin ikili bir gelişme arasında kaldığını söylemek yanlış olmaz. Bir taraftan postmodernizmin çoğul kültürlerin bir arada oluşunun etkisiyle yok olma tehdidi altında kalırken bir yandan da postmodernizmin yerelleşme sürecinin etkisiyle din daha da ön plana çıkmaktadır.

Postmodern dünyada dindarlığın yükselişi dinin veya dinî cemaatlerin kendi maddi şartlarını yeniden yaratmalarıyla alakalı sayılabilir.

Post-Sekülerleşme Tüketim Toplumu ve Dinin Popüler Tüketimi

Birçok sosyolog postmodernizmi birçok açıdan bir sekülerleşme süreci olarak görmüştür. Postmodernizme göre tek bir anlatıya bağlanmak olasılık dışıdır. Postmodern kültürün göreceliği küresel çeşitlilik ve farklılık alanındaki gündelik tüketimle alakalıdır. Özetle yaşantısal sekülerlik küreselleşmenin bir sonucudur. Postmodern kültürün göreceliği basit bir felsefi görecelik değil, postmodern kültürel farklılaşmanın ve tüketimin hayata bir yansımasıdır.

Turner’a göre bir sorun haline gelen dinsel fundamentalizm çokkültürcülüğe, küreselleşmeye ve postmodern çoğulculuğa karşı bir tepkidir.

Sekülerleşme hem siyasi hem de toplumsal boyuttadır. Devletlerin siyasi olarak dini geriletme stratejileri aynı olmamıştır. Örneğin, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde din toplumsal birleştirici, suçtan uzaklaştırıcı yönleriyle işlevsel bulunmuş ve dine geniş bir özgürlük alanı tanınmıştır. Ama Fransa gibi bazı ülkelerde uygulanan laiklik programı ile dinin toplumsal ve siyasal hayat üzerinde hiçbir etkisinin olmaması sağlanmıştır. Bu tür bir laiklik tehdidi dinin daha da siyasallaşmasına ve kendini koruma refleksi geliştirmesine neden olmuştur.

Sekülerleşme ve ateizmin gelişmesi aslında dinlerin bilişsel içerikleriyle fazla alakalı değildir. Grunchy’e göre modernizmin dinleri baskı altında tutan tekçi yapısı dini yok edemediği gibi, postmodernizmin hâkim olduğu tüm çoğul kültürlerin bir arada bulunması da dinsel temellere ait kolektif bilinçaltı öğeleri tamamen yok edemiyor.

Turner’a göre postmodernizm gündelik hayattaki metalaşma, kültürler üzerindeki kitle tüketim sistemlerinin etkisi ve yüksek ile aşağı kültür arasındaki ayrımın belirsizleşmesiyle anlaşılabilir. Ayrıca dinsel inanca olan asıl tehdidin gündelik yaşamın metalaşmasından kaynaklandığını ileri sürer. Bir başka değişle Turner’a göre gündelik hayat dinsel pratiklerin varlığına izin verecek bir alan bırakmamıştır.

Günümüzdeki kitle iletişim araçlarının sunduğu imkânlar ve bilgi toplumunun gelişimi dinî bilginin içeriğini de büyük oranda çok yönlü olarak değiştirmiştir.

Bunları

  • dinî otoritenin demokratikleşmesi
  • bireyselleşme
  • dinî bilginin metalaşması
  • dinî bilginin tüketimi gibi süreçler olarak sıralayabiliriz.

Matbaanın icadı geçmişte nasıl bir etki yaptıysa günümüzde kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve bilgiye ulaşılırlığın kolaylaşması dinî bilgide önemli bir değişime neden olmuştur. Bu etki herkesin din tartışmasına dâhil olabilmesi ve dinî otoritenin dağılması olarak açıklanabilir. Bu bir yandan dinsel bilgi alanına herkesin katılımını arttırarak dinsel bilgiyi kitleselleştirip, dinsel görünürlüğü arttırırken bir yandan da eskiden tartışılmaz bir hiyerarşiye sahip olan cemaatlerin hiyerarşik yapısını sarsmaktadır. Din bilgisinin kitleselleşmesi örneğin bir ev kadını ile büyük bir din otoritesini bir anda eşitleyebilmektedir.

İslam dini içerisinde din adamları sınıfı olmadığından bu durum İslam dini için fazla yıkıcı değilmiş gibi görünse de İslam geleneği içinde oluşmuş otoriteye bir etkisinin olması kaçınılmazdır.

Dinî bilgiye erişimin kolaylaşması sonucu ortaya çıkan dinî bilginin küreselleşmesi bireysel sorumluluk, aklın kullanımı ve Allah ile kul arasındaki aracısızlık gibi değerleri öne çıkaran İslam dini ile uyumlu bir gelişmeyken bu yeni durum Hristiyanlıkta köklü değişim ve sekülerleşmeye neden olmuştur.

Televizyon kanallarındaki dinî tartışmalar ve programlar nedeniyle dinî konularda bir çok seslilik ortaya çıkmakta ve din yeniliklerin ve yeni teknolojilerin alanı haline girerek tüketim kültürünün bir parçası olmaktadır. Dinsel sosyalleşmeler ve etkilenimlere görsel, yazılı ve sanal iletişim ağlarıyla olanak sağlanmaktadır.

Popüler kültür ve tüketim kültürünün dine olumsuz etkileri olduğu düşüncesi yaygın olmasına rağmen gerçek etkinin ne olduğu henüz kesin olarak çözümlenmemiştir. Popüler kültürün küresel yaygınlığı, dinî anlayış ve davranış tarzlarının ulusal sınırları aşarak daha geniş bir cemaatle buluşmasına olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte sanal sosyalleşme ortamları dinî cemaatlerin sürekli irtibat halinde olmalarına ve daha kolay organize olabilmelerine neden olmaktadır. Bunun bir örneği Arap Baharı diye adlandırılan devrim süreçleridir.