DİPLOMASİ TARİHİ - Ünite 8: Türkiye Cumhuriyeti Diplomasisi ve Dışişleri Bakanlığı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Türkiye Cumhuriyeti Diplomasisi ve Dışişleri Bakanlığı
Ünite 8: Türkiye Cumhuriyeti Diplomasisi ve Dışişleri Bakanlığı
21.Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
“Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri” teriminden esas olarak iki şey anlaşılır. İlk akla gelen anlam, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki temsilciliklerinden oluşan devlet kurumudur. İkinci anlam ise, bu kurumun diplomasi faaliyetleri, yani Türkiye’nin resmî dış ilişkilerinin yürütülmesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişlerininin Kısa Tarihçesi
Osmanlı İmparatorluğu’ndan cumhuriyete geçişte, diğer birçok alanda olduğu gibi dışişlerinin yapılandırılmasında da köklü bir değişiklik yaşanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılışının ardından 2 Mayıs 1920’de 3 sayılı Kanun ile ilk ulusal hükümetin resmen kurulan bir unsuru da Hariciye Vekaleti olmuştur. Hariciye Vekaleti ilk olarak, Ankara Valiliğinin üst katında bir tek odada üç memur ile faaliyete geçmiştir.
Çok sınırlı olanaklarla işe başlayan bu vekaletin ilk birimleri, siyasi işler, konsolosluk işleri, hukuk müşavirliği, şifre ve evrak, muhtelit hukuk işleri şeklinde oluşturulmuştur. Merkez teşkilatı yanında dış temsilcilikler de yavaş yavaş kurulmaya başlanmıştır. TBMM hükümetinin ilk temsilcilikleri Bakü, Roma, Tiflis ve Moskova’da açılmıştır. Ankara’ya ilk ulusal temsilci Sovyetler Birliği tarafından gönderilmiştir.Daha sonra 1921’de Gürcistan, Afganistan, Azerbaycan’ın temsilcileri, 1923 Mayıs ayında Bulgaristan temsilcisi atanmıştır. Fransa ise İstiklal Savaşı süresince Ankara’da bir askerî temsilci bulundurmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu nezdinde, diplomatik temsilci bulunduran Batılı ve diğer ülkelerin İstanbul’daki temsilciliklerinin başkent Ankara’ya intikalleri uzun yıllar almıştır. Cumhuriyet’in ilan edilmesi, daha sonra da Lozan Antlaşması’nın 1924’te yürürlüğe girmesine kadar temsilciliklerini Ankara’ya nakletmemekte direnmişlerdir. Cumhuriyet’in ilanından sonra, bir süre İstanbul’daki bu temsilciliklerle Hariciye Vekaleti arasında irtibatı sağlamak üzere, Bâbıâli’deki eski Hariciye Nezareti binasında “DersaadetMurahhaslığı (İstanbul Temsilciliği)” adlı bir büro kurulmuştur.
Cumhuriyet hükümetinin yabancı temsilciliklerin tümünün Ankara’ya gelmesine büyük önem vermesine, bu yönde sürekli baskı yapmasına rağmen, sayıları 27’ye
ulaşan tüm yabancı diplomatik misyonların kesin olarak başkente taşınması 1927 yılını bulmuştur.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kurulduktan sonra, faaliyetleri yoğunlaşıp kurumsal yapısı gelişmeye başlayan Hariciye Vekaleti’nin kalıcı bir örgütlenmeye kavuşturulması 1927 yılında gerçekleşmiştir. 25 Haziran 1927 tarihli ve 1154 sayılı Hariciye Vekaleti Teşkilat Kanunu ile esas itibarıyla personel konuları düzenlenmiş, bu çerçevede, meslek memurlarının tayin ve terfi esasları, idari memur ve uzman sınıfı yaratılması gibi hususlar kurallara bağlanmıştır.Kanun, devlet teşkilatı içinde Hariciye’ye özel bir meslek (kariyer) yeri vermekteki ilk adımdır denilebilir.Hariciye Vekaleti teşkilat birimleri açısından da 1922-1927 arasında bugünkü biçimine benzer bir yapı çekirdeğine kavuşmuştur.
Vekalet 1928’de kendisi için inşa edilen ve o zamanlar için yeterli olan ilk binasına kavuşmuştur. 1952’ye kadar kullanılmıştır.Söz konusu dönemde ilk Teşkilat Kanununun yerine 1933 Mayıs’ında ikinci bir Teşkilat Kanunu çıkarılmış, altı yıl sonra da uzun dönemler yürürlükte kalacak olan üçüncü Hariciye Teşkilat Kanunu 1939 Ocak ayında kabul edilmiştir. Bu kanun da daha sonra çeşitli değişikliklere uğramıştır. Örneğin 1947’de ek bir kanunla Birleşmiş Milletler nezdinde ilk Daimi Temsilcilik kurulmuştur.
Soğuk Savaş döneminde teşkilatla ilgili en önemli değişiklik, 1952’de Türkiye’nin NATO’ya üye olması üzerine bu örgütle ilişkilerin, askerî niteliği yanında siyasi ağırlığı gözönünde tutularak NATO işlerinin büyük ölçüde Hariciye Vekaletine bağlanmasıdır. Bunun sonucu olarak Vekalette kurulan NATO Dairesi özel önem kazanmış, o zaman merkezi Paris’te olan NATO Teşkilatı nezdinde bir Daimi Delegasyon görevlendirilmiştir.
Marshall Planı çerçevesinde Amerikan yardımının uygulaması için 1949’da vekaletin çatısı altında fakat bakanlıklar arası bir kurum olarak Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği kurulmuştur.27 Mayıs 1960 darbesi sonra Milli Birlik Komitesinin ilk icraatları arasında, (artık “Bakanlık” adı verilen) dışişlerinin ekonomik ve ticari gücünü budamaya dönük önlemler yer almaktadır. Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı derhal dışişlerinden alınarak Maliye Bakanlığı’na bağlandığı gibi 13 sayılı bir kanunla dışişlerinin dış ilişkilerdeki tek temsil yetkisine sınırlar getirilmiş, maliye ve ticaret bakanlıkları başta olmak üzere ihtisas bakanlıklarına da konularında dış temsil ve müzakere yetkisi verilmiştir.
1963’lerde başlayan ve 1970’lere kadar hızlanarak devam eden, başta Almanya’ya olmak üzere Batı Avrupa ülkelerine Türk işçisi akını olmuştur.Bu ülkelerde sayıları milyonları bulunan vatandaşlarımızla ilgili çeşitli sorunlarla baş edebilmek için Başkonsolosluklarının sayısı büyük ölçüde artırılmış ve kadroları takviye edilmiştir. Buna ilaveten, buralardaki büyükelçiliklerimiz bünyelerinde, “Sosyal İşler Müşaviri” unvanı verilen din adamları, Eğitim, Çalışma Ataşeleri istihdam edilmeye başlanmıştır.
1970’lerde Dışişleri yönünden en önemli ve hazin gelişme 1973’te Los Angeles başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Yardımcısı Bahadır Demir’in katlinden sonra 1975’te Viyana Büyükelçimiz DanişTunalıgil’in şehit edilmesiyle başlayan ve 1980’lerin sonuna kadar devam eden Ermeni terörist saldırıları olmuştur.
1974 Kıbrıs Harekâtı bakanlığı hummalı bir faaliyet dönemine sokmuş, bu arada, Birleşmiş Milletlerde Türkiye aleyhine oluşan havayla mücadele etmek amacıyla, birçok bağlantısız ülke nezdinde yeni büyükelçilikler açılmıştır.
1980’lerin başı dışişlerinin 12 Eylül darbesinin özellikle Batı Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimizde açtığı yaraları tamire çalışmasıyla geçmiştir. Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılma tehlikesi Bakanlığın yoğun çalışmaları sayesinde atlatılabilmiştir.
Anavatan Partisi iktidarıyla dışişleri yepyeni bir döneme girmiştir.1987’de Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu, Yunanistan’la ilişkileri düzeltme girişimleri, Sovyetler Birliği’nin dağılması ardından Kafkasya ve Orta Asya’ya açılımı, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dünyasında yerini bulma arayışları Dışişleri Bakanlığı’nın her zaman yoğun olan çalışma temposunu daha da yükseltmiştir.Aynı yoğun tempo 1990’larda Demirel-İnönü koalisyonu sırasında, Özal’ın ölümünden sonra Demirel’in cumhurbaşkanı olmasıyla iktidara gelen Çiller ve daha sonra Erbakan başkanlığındaki -çeşitli kombinezonlar halinde- DYP-SHP-ANAP- Refah Partisi koalisyonlar döneminde sürmüşse de dış politikaya da yansıyan siyasi istikrarsızlık bakanlığı olumsuz biçimde etkilemiştir.
1990’larda Yugoslavya’nın parçalanması ve bunu izleyen iç savaş, özellikle Bosna-Hersek’te yaşanan trajedi, Yunanistan’la Kardak krizi, Kafkaslar’daki istikrarsızlık ve tabiatıyla Orta Doğu bunalımının sürmesi ve Birinci Körfez Savaşı’nın bölgedeki etkileri, nihayet Avrupa Birliği’nin 1998 Lüksemburg Zirvesi’nde adaylığımızı göz ardı etmesinin yarattığı gerginlik Türk diplomasisine yüklenen ağır yükler olmuştur.Türkiye’nin Avrupa Birliği ile 1996 yılında gümrük birliğini gerçekleştirmesinde dışişleri önemli rol oynamış, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı müzakerelerinde önderliğiyle ülkemiz dış politikasına “enerji diplomasisi” kavramını sokmuştur. Suriye ve Irak ile Fırat suları konusunda karşılaşılan sorunlar bakanlığın “sınır aşan sular” konusunda yoğun bir diplomasi yürütmesini gerektirmiş, ilk defa “su uzmanları” kadroları yaratılmıştır.
2000 li yıllara gelindiğinde DSP-MHP koalisyonunun çelişkilerinin dış politikaya yansımalarıyla baş etmeye çalışmıştır. 1999 AB Helsinki Zirvesi’nde adaylığımızın resmen kabul edilmesi bakanlığın Avrupa Birliği ile meşgul olan birimlerinin çalışmalarını ikiye katlamıştır. Orta Doğu sorunu, Kafkaslardaki istikrarsızlık derken, 11 Eylül 2001 terörist saldırısı, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dış politikaları, dolayısıyla Türk diplomasisini derinden etkilemiştir. Esasen Türkiye’nin en önemli açmazlarından olan terörizmle mücadele-insan hakları ikilemi bütün şiddetiyle gündemin üst sıralarına yerleşmiştir.
Kıbrıs sorunu konusunda da, Annan Planı etrafındaki görüşmelerde, Denktaş’ın ve ona tabi olan Türk hükümetinin katı tutumu sürmüştür. Sonunda, daha sonra adadaki 24 Nisan 2004 referandumlarının gösterdiği gibi, asıl Rum tarafı olumsuz yaklaşım sahibi iken, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, 2002 AB Kopenhag Zirvesinde, Annan Planı’nımüzakere sözü vermekten kaçınarak, Rum tarafının planla ilgili referanduma AB üyeliğini garantiledikten sonra gitmesine imkân tanımıştır. AB devlet ve hükümet başkanlarınım 17 Aralık 2004 kararına dayanarak 3 Ekim 2005’te Türkiye’nin AB’ye katılma müzakereleri başlamakla beraber, Ankara Antlaşması Uyum Protokolü’nün Güney Kıbrıs’a uygulanmadığı gerekçesiyle AB sekiz başlıkta müzakereleri askıya almıştır. Kıbrıs sorunu bugün de üyeliğimiz yolunda en büyük engeldir.
2012 yılında, Dışişleri Bakanlığının başetmeye çalıştığı ve birçoğu kriz niteliğinde veya yaratma potansiyeline sahip sorun ve konuların listesi gerçekten uzundur. Bunlar arasında, AB’ye katılma süreci, Kıbrıs sorunu, Ege sorunları, Ortadoğu sorunu, Suriye krizi, İran, Irak, Kuzey Irak, ABD ile ilişkiler, terörizm, insan hakları, Ermeni soykırım iddiaları, yasa dışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı, enerji politikaları, sınır aşan sular, çevre sorunları ilk akla gelenlerdir.
Dışişleri Bakanlığı için 2010 yılındaki önemli bir gelişme 7 Temmuz 2010 tarihinde yeni bir teşkilat kanununun yürürlüğe girmesi olmuştur. ‘Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’ başlıklı ve 6004 sayılı bu kanun Bakanlığın yapısında belirli değişiklikler yanında personel açısından da bazı yenilikler ve iyileştirmeler getirmiştir.
Dışişleri Bakanlığının Görev ve Sorumlulukları
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 07/07/2010 tarihli ve 6004 sayılı kanunun 2. maddesinin (2) fıkrası bakanlığın görev ve yetkilerini on yedi alt başlık altında toplamaktadır.Fazla ayrıntıya girmeden, bu görevleri, dış politikayı uygulamak, dış politikanın saptanması amacına dönük hazırlıklar yapmak, dış politikayı koordine etmek, Türkiye’nin yabancı ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini yönetmek, dış dünyada Türkiye’yi temsil etmek ve Türkiye Cumhuriyeti uyrukluların dıştaki çıkarlarını korumak şeklinde gruplandırarak sıralamak mümkündür. Buna devlet protokolünü yönetmek de eklenebilir.
6004 sayılı Kanunun getirdiği bir yenilik Bakanlığın görevlerini yerine getirirken uyması gereken ilkelerin sıralanmasıdır.Bu genel ilkeler:
a) Bölgesinde ve dünyada barışçıl, adil ve kalkınmaya imkan tanıyan bir ortamın kalıcı şekilde tesisi ve güçlendirilmesi.
b) Ulusal hak ve çıkarların savunulması ve korunması.
c) Her türlü toplumsal yaşamın temelini oluşturan insan haklarının ve demokratik değerlerin savunulması ve ileriye götürülmesi, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle yapılan her türlüayrımcılık ile mücadele edilmesi.
d) Uluslararası hukukun ve ona olan saygının geliştirilmesi ve güçlendirilmesidir.
Dış Politikanın Tespiti İçin Hazırlık Çalışmaları Yapmak; Tekliflerde Bulunmak ve Hükümetin Saptadığı Amaç ve İlkeler Çerçevesinde Dış Politikayı Uygulamak
Hükümetle arasındaki ilişkilerin durumuna, siyasi iktidarın niteliğine ve gücüne bağlı olarak, dışişleri aslında “hükümetin dış politika ilkelerinin” saptanmasını yönlendirir veya en azından dış politikanın oluşturulması sürecine önemli katkıda bulunur.Dışişleri Bakanlığı dış politikanın hem önemli ölçüde belirleyicisi hem uygulayıcısı olmuştur. Hatta uygularken saptanmış politikaya belirli marjlar dahilinde değişiklikler de getirir.Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Dışişleri Bakanlığının dış politikayı belirleme veya en azından yönlendirme gücünde önceki dönemlere oranla azalma olmuştur. Hükümet bugün temel dış politika kararlarını genellikle bizzat almaktadır. Bakanlık faaliyeti giderek daha fazla salt uygulamayla sınırlanmaktadır.
Dış politikanın yürütülmesi faaliyetinin çok büyük bölümü zaten hemen hemen önceden çizilmiş bir şablonu doldurmaktan ibarettir.Önemli dış politika değişikliklerinde şablonun kendisinin belirli noktalarında değişiklik yapmak söz konusu olur.Uygulamaların çok büyük bölümü bakanlık içi mekanizmalar çerçevesinde kalır. Sadece bakanlık kademelerinin sorumluluğunu aşan bir kısım karar için bakanın onayı istenir.Mevzuat gereği bakanın imzasını gerektiren işlemler de vardır. Yine mevzuata göre bazı dış politika uygulamalarının Cumhurbaşkanına götürülmesi de gerekebilir. Dışişleri bakanı önemli dış politika konuları için kabine onayını isteyebilir veya sadece bilgi vermekle yetinebilir.
Devletin Dış Politikalarını Koordine Etmek
Dışişleri Bakanlığı devlet teşkilatı içinde dış politikaları koordine etme işlevini birkaç şekil ve düzeyde yerine getirir.Normal olarak dışişleri, koordinasyon görevini başka ilgili devlet kurumlarının görüşlerini almak suretiyle yerine getirir. Dışişleri bugün güvenlik ile ekonomi ve ticaret yanında, çevre, insan hakları, teknoloji, sosyal sorunlar, insan ve uyuşturucu trafiği gibi son derece çeşitli alanları kapsayan dış politikayı koordine etme görevini yerine getirmek için neredeyse tüm diğer bakanlık ve kamu kuruluşlarıyla temas ve yazışmalar yapmak, toplantılar düzenlemek durumundadır.
Türkiye’nin Yabancı Ülkeler ve Uluslararası Kuruluşlarla İlişkilerini Yönetmek
Dış ilişkilerin ülkelerle ikili düzeyde, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla çok taraflı olarak yürütülmesi gereği nedeniyle, dışişleri teşkilatı ve faaliyetlerinde ikili (bilateral), çok taraflı (mültilateral) ayırımı vardır. Ancak,hemen her ülkenin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Şartı başta olmak üzere, çok sayıda evrensel, uluslararası veya bölgesel anlaşmadan bağımsız olarak yürütülemediği için bilateral ilişkilerin alanı gittikçe daralmaktadır.
Yabancı Ülkelerde ve Uluslararası Kuruluşlarda Türkiye Cumhuriyeti’ni Temsil Etmek
Diplomaside ilişkileri yürütmek ile “temsil” farklı kavramlardır. Dışişleri Bakanlığı, yabancı ülke ve uluslararası kuruluşlarla Türkiye’nin resmî ilişkilerini yürütürken, aynı zamanda büyükelçilikler ve daimi temsilcilikler vasıtasıyla ülkenin bu uluslararası hukuk süreleri nezdinde resmen temsilini de sağlamaktadır.Türk Dışişleri Bakanlığı, diğer ülkeler dış servisleriyle karşılaştırıldığında, ülkesini “iyi” temsil etmek konusuna en fazla önem veren kurumlar arasında yer alır.
Türkiye Cumhuriyeti Uyruklularının Yabancı Ülkeler ve Uluslararası Kuruluşlar Nezdindeki Çıkarlarını Korumak
Dışişleri Bakanlığı bu işlevini esas itibarıyla Başkonsolosluklar aracılığıyla yerine getirir. Yurtdışındaki vatandaşlar, pasaport uzatma, vize, askerlik, noterlik tasdiki gibi işlemleri yanında, yerel makamlarla bir sorunla karşılaştıklarında başkonsolosluklara başvurarak yardım isteyebilirler. Bulunduğu ülkede bir suçtan zanlı olarak tutuklanan vatandaş da başkonsolosluğun kapısını çalar, eşyasını çaldırmak gibi bir suça maruz kalan da.
Uluslararası Hukuk ile İlgili Görevler
Yeni Teşkilat Kanununda Bakanlığın görevlerine ‘Uluslararası hukukun ve uluslararası hukuk içtihadının gelişimine yönelik süreçleri takip etmek ve bu süreçlere iştirak etmek’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafı olduğu siyasi nitelikli uluslararası davaları ve Adalet Bakanlığı ile iş birliği yapmak suretiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davaları ikame ve takip etmek’ görevleri eklenmiştir.Bu görevlerle ilgili olarak teşkilatta yapılan en önemli değişiklik şimdiye kadar sadece hukuk müşavirleriyle ifa edilmesine çalışılan hukukla bağlantılı görevlerin tüm meslek memurlarınca üstlenilmesi için zemin oluşturulmasıdır.
Devlet ve Dışişleri Protokolünü Yönetmek
Türkiye’de devlet protokolünün yürütülmesi sorumluluğu Atatürk’ün cumhurbaşkanı olarak imzasını taşıyan Ocak 1927 tarihli bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü’ne (PRGM) verilmiştir.
Dışişleri Kariyerinin Tanımı ve Çerçevesi
“Türkiye Cumhuriyeti diplomatı” Dışişleri Bakanlığı meslek memurunun diğer adıdır. Meslek memuru Dışişleri Bakanlığına verilen görevlerin yürütülmesinde çeşitli kademelerde icra-yönetim sorumluluğu alan, statüsü yasa ile belirlenmiş bir devlet memurudur.
6004 sayılı yeni Teşkilat Kanununa göre Dışişleri meslek memuru olabilmek için, 657 sayılı Kanunun ilgili hükümleri ile Bakanlığa giriş yarışma sınavına ilişkiler saklı olmak kaydıyla, yurt içindeki üniversitelerin veya denkliği kabul edilmiş yabancı üniversitelerin en az dört yıllık lisans eğitimi veren fakültelerinin uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, kamu yönetimi, tarih, sosyoloji, halkla ilişkiler ve tanıtım, psikoloji, iktisat, işletme, maliye ve finans bölümlerinden veya hukuk fakültelerinden mezun olmak gerekir.
Meslek memurlarının ilerleme ve yükselmeleri Bakanlığın kuruluş ve görevlerine ilişkin yasa ile belirlenmiştir. Buna göre, bir yıllık hizmet süresi sonunda olumlu sicil alan üçüncü katiplerden, 3 başarılı yıl geçirenler ikinci katipliğe yükselir. İkinci katiplikte 3 başarılı yıl geçiren memur başkatiplik ve konsolosluk yeterlik sınavına kabul edilir. Bu sınavda başarılı olması hâlinde, memura artık büyükelçi olma hedefinin yolunda başka biçimsel engel kalmamıştır.
Dışişleri Kariyeri Ne Olanaklar Sağlar?
Dışişleri meslek memurluğu “kariyer” niteliği gereği, belirli kurallara bağlı olarak devamlı yükselme olanağı sağlar. Memur bu olanağı kendi çabasına bağlı olarak başarılı veya daha az başarılı olarak kullanır. Başarıölçütlerinin başında, kırk yıla yayılabilecek meslek döneminin en az son beş ila on yılında kariyerinin en yüksek noktası olan büyükelçiliğe ulaşmak gelir.
Dış Görevlere Atanma
Dışişleri mesleğinin en ayırıcı özelliği dış görevlere atanma olanağıdır. Hatta bu bir olanağın ötesinde mesleğin zorunluluğudur. Dışişleri meslek memuru dış göreve atanmayı reddedemez.Ortalama kırk yıllık bir diplomatik kariyerin aşağı yukarı üçte ikisi dış temsilciliklerde geçirilir.Yurt dışına ilk atamada, genç memurun beş yıllık görev süresinin yaklaşık yarısını gelişmiş, diğer yarısını gelişme yolundaki bir ülkede geçirmesini öngören “rotasyon” adlı bir sistem uygulanır.
Maaşlar ve Diğer Ödenekler
Dışişleri meslek memurları yurt dışı görevleri sırasında temel devlet memuru maaşına ek olarak ‘emsal kararnamesi’ ile belirlenen bir “dış görev tazminatı” alır.Dış maaşlar, memurun görev yaptığı ülkedeki yaşam standartları ve hayat pahalılığına göre değişir.Meslek memurunun maddi olanakları yurt dışına Büyükelçi olarak atandığı sürelerde önemli ölçüde iyileşir. Bunun başlıca kaynağı, büyükelçinin devletin sağladığı konutta oturması, elektrik su gibi masraflarının olmaması, ayrıca konutla ilgili hizmet personelinin maaşlarının, makam otomobili ve masraflarının da devlet tarafından karşılanmasıdır.
21.Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti dışişlerinin dünya ülkeleri dışişleri servisleri arasında ön sıralarda yer aldığı rahatlıkla söylenebilir. Böyle bir hükmevarılmasına imkân veren ilk unsur kadrolarının niteliğidir. Bakanlığın mesleğe girecekler için koyduğu yüksek standartların hiçbir zaman düşürülmemesi bunun başlıca nedenidir. Son on yıllarda gelişen, genç diplomatlar için meslek içi eğitim önemli bir olanaktır. Başkatiplik sınavı kariyer başlarında “kalite kontrolü”nü sağlar. Mesleğin sürekli yarış ortamının ve eliminasyon sisteminin başından beri dış etkenlerle sulandırılmamış olması bu “kalite”yi sürdürmektedir.
Dışişlerinin Avrupa Birliği standartlarına göre dahi üstün performansında rol oynayan ikinci faktör bakanlığın gelenekleri ve buna dayanantecrübe birikimidir. Dışişleri geleneklerine bağlı bir kurumdur. Daha önce de değinilen, üstlere saygı, astları yetiştirme çabası yanında, kurum dayanışmasını bozmamak, kişisel antipatileri iyi saklamak, iyi davranış kodlarına arkadaşlar arasında dahi uymak gibi yazılı olmayan pek çok kuralı vardır.
Bugünün Türkiye’sinde dışişleri kamu kurumlan arasında ağırlıklı bir yer işgal etmeye devam etmektedir. Diğer kurumlardan özel saygı gördüğü gibi kamuoyunun daen fazla güven duyduğu kurumlar arasındadır. Dış politika oluşturulmasına esas olacak sağlıklı bilgi ve yorumların yegâne kaynağı olmaya devam etmektedir.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde dış politika konusunda, siyasi iktidarların karar alma sürecinde giderek daha fazla rol oynamaeğilimleri Özal sonrası dönemlerde hissedilmiştir. Bununla beraber, yine daha önce değinildiği gibi 1992-2002 yılları arasında iktidarda bulunan koalisyon hükümetleri, güçsüzlükleri nedeniyle dışişlerinin görüş ve önerilerini neredeyse aynen izlemek durumunda kalmışlardır.
2002 Kasım ayında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidara gelişi, birçok başka değişiklik yanında, dışişlerini de etkilemiştir. Tek başına iktidar olmanın verdiği güç, başbakana ve hükümete, ülkeninçeşitli alanlarda izleyegeldiği politikaları, bu arada, dış politikayı gözden geçirme yetki ve cesaretini de vermiştir. Bununla beraber yine daha önce olduğu gibi ve Türkiye devlet geleneği doğrultusunda, Silahlı Kuvvetler yanında dışişleri de bu kadro değişimi hareketinin dışında kalmıştır.Ancak dışişleri aynı zamanda önceki dönemlere nazaran hızlı ve köklü bir değişim sürecine uyum sağlama durumunda da kalmıştır. En başta, önemli dış politika kararları çoğunlukla dışişleri kadrolarının katkısı olmadan oluşturulmaya başlanmıştır.