DIŞ TİCARETE GİRİŞ - Ünite 8: Türkiye’de Dış Ticaretin Gelişimi ve Yapısı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Türkiye’de Dış Ticaretin Gelişimi ve Yapısı
Giriş
Osmanlı Devleti tarafından İngiltere ile imzalanan 16 Ağustos 1838 tarihli Baltalimanı Ticaret Antlaşması’nın Türkiye’nin dış ticaret sürecinin başlangıcı olduğu söylenebilir. Cumhuriyet’in ilanına kadar temel ihracat ürünlerini tarımsal ürünler, temel ithalat ürünlerini ise mamul mallar oluşturmaktadır. 1923 yılından günümüze kadar gelen süreçte farklı politikalar izlenerek dış ticaretin geliştirilmesi amaçlanmıştır. 1980 yılında açıklanan 24 Ocak Kararları ile Türkiye’de ithal ikamesi yaklaşımı terk edilerek dış ticaret serbestleştirilmiş ihracata dayalı sanayileşme politikası benimsenmiştir.
Türkiye’de Dış Ticaretin Gelişimi ve Yapısı
Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Yıllarında Dış Ticaret (1830-1914)
19. yy. öncesinde Osmanlı ekonomisinde devletin sınırları içinde yürütülen iç ticaret faaliyetleri ile kırsal kesim ve kentler arasında ürün değişimi sağlanmakta, buna bağlı olarak söz konusu bölgeler arasında iş bölümü ve yardımlaşma gelişmekte iken, dış ticaret faaliyetleri ile ülke içinde üretilmeyen malların temini yurt dışından sağlanmaktaydı. 19 yüzyılda ise Sanayi Devrimi ile birlikte üretimde yaşanan dönüşüm, başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupa ülkelerini ham madde ve yeni pazar arayışına yöneltmiştir. 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması Osmanlı Devleti’nin ticaret yapısının köklü bir biçimde değişmesine yol açmıştır. Baltalimanı Ticaret Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin dış ticaret faaliyetlerine getirdiği kısıtlamalara ve özel vergilere ilişkin birtakım düzenlemeler içermektedir. İç gümrük vergisi aynı oranda uygulanmaya devam etmiş ancak yabancı tüccarlar söz konusu vergiden muaf tutulmuştur.
Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile başlayan dönemde yabancı tüccarlara önemli ayrıcalıklar tanınmış, böylece Avrupa’nın Osmanlı Devleti üzerinden herhangi bir engel ile karşılaşmadan bir ticaret düzeni geliştirmesine olanak sağlanmıştır. Böylece Osmanlı Devleti dışa açık bir pazar konumuna gelmiş, bu dönemde genişleyen dış ticaret hacmine bağlı olarak ithal malların piyasadaki üstünlüğünün artması zanaatlere bağlı olarak yürütülen yerli üretimin gerilemesine yol açmıştır. Mal grupları açısından ele alındığında 20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin temel ihracat ürünlerinin tütün, üzüm, incir, ham ipek, tiftik, afyon, meşe palamudu, fındık, pamuk ve zeytinyağı gibi tarımsal ürünler olduğu görülmektedir. İhraç edilen ürünler arasında mamul mal olarak sayılabilecek tek ürünün el dokuması halı ve kilimler olduğu göze çarpmaktadır. Buna karşılık, temel ithalat ürünleri ağırlıklı olarak pamuklu ve yünlü tekstil ürünleri gibi mamul mallardan oluşmaktadır. Mamul mallara ek olarak ülke sınırları içinde üretilmeyen şeker, çay ve kahve gibi bazı gıda maddelerinin ithal edildiği bilinmektedir.
Cumhuriyet’in Kuruluşundan Günümüze Türkiye’de Dış Ticaretin Gelişimi
Atatürk Dönemi (1923-1938): Ekonomik bağımsızlığın sağlanması ve yeni kurulacak devletin izleyeceği ekonomi politikalarının belirlenmesi amacıyla Cumhuriyet’in ilanından önce İzmir’de “Türkiye İktisat Kongresi” toplanmıştır. Kongre’de alınan kararlar doğrultusunda özel girişimin ön planda olduğu dışa açık bir ekonomik yapı modeli benimsenmiştir. Bunun temelinde, yürürlüğe giren Lozan Antlaşması’nın gümrük tarifelerinin 5 yıl boyunca değiştirilemeyecek olmasını öngören hükümlerinin etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla gümrük tarifelerine getirilen kısıtlamanın bittiği ve aynı zamanda Büyük Bunalım’ın patlak verdiği 1929 yılına kadar ekonomide liberal politikalar izlenmiştir. Özellikle 1929 yılında dış ticaretin rekor düzeyde açık vermesi gümrük tarifelerindeki kısıtlamanın kalkmasıyla gümrük vergilerinin yükseleceği düşüncesinden ötürü ithalatta artış yaşanması, Büyük Bunalım dolayısıyla dünyada tarım ürünlerinin fiyatlarında yaşanan düşüşün ihracat gelirlerini beklenmedik ölçüde azaltması gibi etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Krizin etkileri dolayısıyla 1929 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı çok düşmüştür. 1929 Bunalımı’nın olumsuz etkilerinden ötürü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de piyasa ekonomisi ve özel girişimciliğe duyulan güven sarsılmış, 1930 yılından itibaren ekonomi politikası olarak devletçilik prensibi uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde devlet, gümrük tarifelerini değiştirme imkânına sahip olduğundan, ithalatı kısıtlama yoluna gitmiştir. Bu çerçevede ithalat ve ihracat ikili anlaşmalara göre yürütülmüş, böylece dış ticaret kontrol altında tutulmuş ve Liranın değeri muhafaza edilmiştir.
Dış ticaretin 1938 yılı dışında sürekli fazla vermiştir. Türkiye’nin tüketim malları ithal eden bir ülke iken, 19341938 Dönemi’nde yürürlüğe konan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı doğrultusunda 1934 yılından itibaren yatırım malları ithal etmeye başlamıştır. Tüm dönem boyunca %100’ün üzerinde gerçekleşen ihracatın ithalatı karşılama oranı 1938 yılında, verilen dış ticaret açığı sebebiyle düşmüştür.
Atatürk Dönemi içerisinde gerçekleştirilen toplam ihracat içindeki tarım ürünlerinin ağırlığı %80’in altına düşmemiştir. Liberal politikaların uygulandığı 1923-1929 Dönemi’nde un, şeker, çay gibi gıda maddeleri, pamuklu dokuma, keten, yünlü ve ipekli dokuma gibi tekstil ürünleri ve inşaat malzemeleri ithal edilen ürünler içinde önemli ölçüde yer tutmaktadır. İkinci dönemde ise özellikle 1934 yılından itibaren yatırım malları ithalatında artışlar yaşanmıştır.
Devletçiliğin Son Dönemi: Atatürk’ün vefatının ardından devletçilik politikalarının sürdürülmesi hedeflenmiş ve 1938-1943 Dönemi kapsamında hazırlanmış olan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın yürürlüğe konması planlanmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı’nın oluşturduğu olumsuz koşullar sebebiyle Plan uygulamaya konulamamıştır. Ayrıca ülkenin savaşa girme ihtimali üretimde azalmaya yol açmış, yatırımlar durmuş ve askerî harcamalarda artış yaşanmıştır. Ancak Türkiye savaşa girmemiş ve 1939-1946 Dönemi kapsamında ülkede önemli ölçüde altın ve döviz rezervinin birikimi mümkün olmuştur.
Savaşın etkili olduğu 1939-1946 Dönemi’nde dış ticaretin sürekli fazla vermiştir. Bu durumun savaş sebebiyle ithalatın istenildiği zamanda ve istenilen miktarda yapılamaması, ihraç mallarına olan talebin artması ve söz konusu malların fiyatlarının yükselmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu dönemde başlıca ihracat kalemleri arasında özellikle silah sanayisinde önemli bir girdi olarak kullanılan kromun yanı sıra bakır, pamuk, tiftik ve bitkisel yağlar bulunmaktadır. Savaş sonrası dönemde ise yapılan devalüasyon ile birlikte, ithalattaki artış ihracatın üzerinde gerçekleşmiş, bu nedenle 19471949 Dönemi’nde dış ticaret sürekli açık vermiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı dönem başına göre 1947 yılından itibaren düşüşe geçmiştir.
Türkiye’nin dış ticaret ilişkisi içinde bulunduğu ülkelerin dağılımı da zaman içinde değişiklik göstermiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İngiltere ve İtalya ile daha yoğun bir dış ticaret ilişkisi söz konusu iken ilerleyen dönemde Almanya ile olan ticari ilişkiler gelişmiştir.
Demokrat Parti Dönemi (1950-1960): Demokrat Parti Dönemi, Türkiye’nin yeniden liberal politikalara yöneldiği bir dönem olarak öne çıkmaktadır. Bu dönemde tarım sektörüne öncelik verilmesi, sanayileşmenin özel sektör eliyle yürütülmesi ve dış ticarette liberal bir anlayışın belirlenmesi gibi politikalar benimsenmiştir. Dönem kapsamında Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında önemli artışlar ortaya çıkmış ancak ülkenin dış ticareti sürekli açık vermiş ve dalgalanma göstermiştir. Ele alınan dönemde uygulanan politikalar doğrultusunda,1950-1953 yılları arasında ithalatın arttığı görülmektedir. Demokrat Parti’nin göreve gelmesinin ardından meydana gelen Kore Savaşı dolayısıyla ham madde ve tarım ürünlerinin fiyatlarındaki artış, ilk yıllarda ihracatın da artmasına yol açmıştır. Ancak, Kore Savaşı’nın etkilerinin ortadan kalkması sonucu tarımsal ürünlere olan talep azalmış, buna bağlı olarak ihracat azalmaya ve dalgalanma göstermeye başlamıştır. Döviz kıtlığı sebebiyle 1953’ten itibaren ithalatı kısıtlayıcı önlemler alınmıştır. İthalat ve ihracattaki azalma 1958 yılına kadar devam etmiş, fakat 1958 yılında yürürlüğe konan istikrar tedbirleri ihracatın ve ithalatın artmasına yol açmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı, dönem başına göre, dönem sonunda düşmüştür.
Planlı Dönem (1960-1980): Demokrat Parti Dönemi, 1960 yılında gerçekleştirilen darbe ile sona ermiş, bu dönemin ardından Türkiye’de plana dayalı bir model anlayışı benimsenmiştir. Bu doğrultuda beş yıllık kalkınma planları hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Yol gösterici olarak hazırlanan planlar, kamu sektörü için “emredici” özel sektör açısından “özendirici” nitelikler taşımaktadır.
Türkiye’de 1963-1973 Dönemi kapsamında ithal ikamesine ağırlık veren bir strateji uygulanmış, yerli üretimin gelişmesi amacıyla ithal edilen bazı ürünlerin yurt içinde üretilmesi hedeflenmiştir. Buna karşılık söz konusu dönemde dış ticaretin her yıl açık verdiği görülmektedir. 1973 yılından itibaren küresel çapta etkisini gösteren Petrol Krizi, yüksek enflasyon oranları ve dünyada ticaretin daralması; içeride ise Kıbrıs Barış Harekatı gibi sebeplerden ötürü dış ticaret hadlerinde bozulmalar yaşanmış, 1974 yılında ihracat artarken, ithalat daha da artmıştır. Buna bağlı olarak dış ticaretteki açık 1974 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık olarak 3 kat artış göstermiştir. Dönem boyunca dalgalı bir seyir izleyen ihracatın ithalatı karşılama oranın dönem içindeki en düşük değeri 1975 yılında, en yüksek değeri 1965 yılında gerçekleşmiştir.
1960-1980 Dönemi’nde Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında ağırlıklı paya sahip ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Almanya öne çıkmaktadır.
Tarım ürünlerinin ihracat içindeki plan dönemleri itibarıyla ele alındığında gerilemiştir. Madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı plan dönemleri itibarıyla artmıştır. Sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı, plan dönemleri itibarıyla yükselmiştir. 1980 yılında ise tarım ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı %56, sanayi ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı %37, madencilik ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı %6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde 1980 yılına kadar yatırım malları ithalatında düşüş gözlenirken ham madde ve ara malı ithalatının arttığı görülmektedir. 1980 yılında ara malları ithalatı içinde en yüksek paya sahip kalemin ise işlem görmemiş yakıt ve yağlar olduğu tespit edilmiştir.
1980’den Günümüze: Yaşanan ekonomik dengesizlikler sebebiyle Türkiye’de 24 Ocak 1980 Kararları olarak adlandırılan istikrar programı uygulamaya konmuştur. Söz konusu program ile ithal ikamesi politikası terk edilerek ihracata dayalı bir sanayileşme politikası benimsenmiş, ihracatın ve buna bağlı olarak döviz gelirlerinin artırılması, daha serbest bir ekonomi politikasının uygulanması, ekonominin dışa açılması ve uluslararası rekabet koşullarına uygun bir yapıya bürünmesi hedeflenmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda ihraç edilen ürünlere uluslararası pazarda rekabet gücünün kazandırılmasına ve ithalatın serbestleştirilmesine yönelik tedbirler alınmıştır. Türk lirası devalüe edilerek bu yolla ihracatın ve buna bağlı olarak döviz gelirlerinin artırılması hedeflenmiştir. İhracata yönelik üretimde kullanılacak ithal girdiler gümrük vergisinden muaf tutulmuş, ihracatta vergi iadesi yeniden ele alınmış, döviz tutma yetkisinin kapsamı genişletilmiştir.
24 Ocak Kararları ve uygulanan politikaların etkisiyle dış ticaret hacminin gelişme göstermiş fakat bu dönemde ihracatla birlikte ithalatın da artması sebebiyle dış ticaret açık vermiştir. Dönem boyunca genel olarak artış trendinde olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1988 yılından itibaren düşmeye başlamıştır.
1980-1990 Dönemi’nde Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında ağırlıklı paya sahip ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Almanya ve ABD öne çıkmaktadır.
1980 yılında tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %55.9, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı %36.6, madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı %6.6 seviyesindedir. 1990 yılında ise tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %17.4’e düşmüş, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı % 79.9 seviyesine yükselmiştir. Madencilik ürünleri ise ihracatın %2.5’ini oluşturmaktadır. Sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payındaki artışın, 1980’den itibaren uygulamaya konan ihracatı teşvik politikalarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
İthalatın mal gruplarına göre dağılımı ele alındığında ise 1980 yılında, ithalatın %85.3’ünün ara mallar, %10’unun sermaye malları ve %4.6’sının tüketim mallarından oluştuğu göze çarpmaktadır. 1990 yılında ise ara malların ithalat içindeki payının %72.4 seviyesine düştüğü, sermaye mallarının ithalat içindeki payının %16’ya ve tüketim mallarının ithalat içindeki payının %9.3 seviyesine yükseldiği görülmektedir. Bu dönemde ara malları ithalatı içinde en yüksek paya sahip ürün grupları işlem görmemiş yakıt ve yağlar ve sanayi için işlem görmemiş ham maddelerdir. 1990 yılında yaşanan Körfez Krizi ve küresel ekonomideki durgunluk ekonomik göstergeler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Ek olarak uygulanan yüksek faiz-aşırı değerli kur politikası sebebiyle Türk lirası aşırı değerlenmiş, bu politika ithalatı teşvik ederken ihracatın kısıtlanmasına yol açmıştır. Türkiye, 1993 yılında Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren en yüksek dış ticaret açığı ile karşı karşıya kalmıştır. 1994’te yaşanan krizin ardından ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla 5 Nisan 1994’te “5 Nisan Kararları” olarak da adlandırılan bir istikrar programı ilan edilmiştir. Türk lirasının devalüe edilmesi ile birlikte ihracat hacmi yeniden artmaya başlamış dış ticaret açığı dönem içindeki en düşük seviyesine ulaşmıştır. 1997 yılında Doğu Asya’da ve ardından Rusya ve Brezilya’da yaşanan krizlerden ötürü oluşan durgunluk, 1999 yılında dünyadaki durgunluğa ek olarak Türkiye’de yaşanan Marmara ve Düzce depremleri ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş, ihracat ve ithalat azalmıştır. 1999 yılından itibaren uygulanan döviz kuru politikası ile döviz kurları kontrol altına alınarak faiz ve enflasyon oranlarında düşüş sağlanması, buna bağlı olarak yerliyabancı sermaye yatırımlarında artış yaşanması amaçlanmıştır. Ancak 2000 yılında enflasyon beklendiği ölçüde düşürülememiş ve Türk lirası aşırı değerlenmiştir. Bu durum dolayısıyla ihracat ve ithalat artış göstermiştir. Dönem boyunca inişli çıkışlı bir şekilde gerçekleşen ihracatın ithalatı karşılama oranı 1994 yılında krizin etkisiyle dönem içindeki en yüksek değere ulaşmış, dönem sonunda yaşanan gelişmelerden ötürü ise gerilemiştir. 1991-2000 Dönemi’nde Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında ağırlıklı paya sahip ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Almanya ve İtalya öne çıkmaktadır. İhracatın sektörlere göre dağılımı incelendiğinde, 1991 yılında tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %19, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı %78.6, madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı %2.1 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2000 yılında ise tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %6’ya düşmüş, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı % 91.9 seviyesine yükselmiştir. Madencilik ürünleri ise 2000 yılı itibarıyla ihracatın %1.4’ünü oluşturmaktadır. Sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payının dönemsel süreç içinde sürekli arttığı tarım ürünlerinin ihracat içindeki payının ise azaldığı görülmektedir. Elde edilen bu sonuçta, uygulanan politikalara ek olarak kırsal kesimde yaşayan nüfusun göç dolayısıyla azalması ve tarım sektöründeki üretimin düşmesi, sanayi sektörüne yönelik yabancı sermaye yatırımlarındaki artış gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Kasım 2000 ve Şubat 2001’de yaşanan krizlerin ardından döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır. Döviz kurundaki politika değişikliği ve krizden ötürü yaşanan talep daralması sebebiyle Türk lirası değer kaybetmiştir. Bahsedilen gelişmelerin etkisiyle 2001 yılında ihracat artmış, ithalat ise düşmüştür. İhracat uygulanan politikaların etkisiyle, ithalat düşük kur-yüksek faiz uygulaması sebebiyle 2008 yılına kadar artmaya devam etmiştir. 2008 yılında Küresel Ekonomik Kriz etkisiyle 2009 yılında iç ve dış ticaret daralmış, ihracat ve ithalatta düşüş yaşanmıştır. 2010 yılında dış ticaret hacmi tekrar genişlemeye başlamıştır. Dönem boyunca azalan bir seyir izleyen ihracatın ithalatı karşılama oranı 2009 yılında krizin etkisiyle artmış, dönem sonunda tekrar düşmeye başlamıştır.
2001-2010 Dönemi’nde Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında ağırlıklı paya sahip ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Rusya, Almanya ve Çin öne çıkmaktadır. Türkiye’nin dış ticaret hacmi dönem başında 72.9 milyar $ iken, dönem sonunda 299.4 milyar $ seviyesine ulaşmıştır. İhracatın sektörlere göre dağılımı incelendiğinde, 2001 yılında tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %6.3, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı %92, madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı %1.1 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2000 yılında ise tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %4.3’e düşmüş, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı % 92.6 olarak gerçekleşmiştir. Madencilik ürünleri ise 2000 yılı itibarıyla ihracatın %3’ünü oluşturmaktadır. Sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payındaki artışta, kırsal kesimde yaşayan nüfusun göç dolayısıyla azalması ve tarım sektöründeki üretimin düşmesinin yanında sanayi sektörüne yönelik olarak gerçekleştirilen yatırımlara ayrıcalık tanınması, otomobil ve demir-çelik sektöründeki ihracat artışları gibi faktörler pay sahibidir.
2011-2018 döneminde, ihracat hacminin genel olarak genişlediği görülmektedir. Ayrıca dış ticaret açığında önemli ölçüde bir daralma yaşanmıştır. 2018 yılında
ihracat bir önceki yıla göre artmış, ithalatta ise düşüş yaşanmıştır. Bu durum kendisini ihracatın ithalatı karşılama oranında da göstermiş, dönem boyunca genel olarak artan bir seyir izlemiştir. 2018 yılında dönemin en yüksek değerine ulaşmıştır. 2011-2018 Dönemi’nde Türkiye’nin ihracatında ve ithalatında ağırlıklı paya sahip ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Almanya, Çin ve Rusya öne çıkmaktadır. Türkiye’nin dış ticaret hacmi 2011 yılında 187.8 milyar $ iken, 2018 yılında 390.9 milyar $ seviyesine ulaşmıştır. İhracatın sektörlere göre dağılımı incelendiğinde, 2011 yılında tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %3.8, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı %93.3, madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı %1 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2018 yılında ise tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı %1.9’a düşmüş, sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı % 93.4’e yükselmiştir. Madencilik ürünlerinin ihracat içindeki payı seviyesini korumuştur.
İthalatın mal gruplarına göre dağılımı incelendiğinde ise 2011 yılında, ithalatın %71.8’inin ara mallar, %15.6’sının sermaye malları ve %12.3’ünün tüketim mallarından oluştuğu görülmektedir. 2018 yılında ise ara malların ithalat içindeki payı %76.2 seviyesine yükselmiş, sermaye mallarının ithalat içindeki payı %13.1 ve tüketim mallarının ithalat içindeki payı %10.2 seviyesine düşmüştür. Ele alınan dönemde ara malları ithalatı içindeki en yüksek payı yine sanayi için işlem görmüş hammaddeler oluşturmaktadır. Uygulanan politikalar doğrultusunda Türkiye’nin ihracat hacmi önemli boyutta genişlemiş, ancak ihracatla birlikle ithalatta da artış yaşandığından dış ticaret açığı verilmeye devam etmiştir. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri ihracata konu olan ürünlerin üretiminde ithal girdilerin kullanılıyor olmasıdır. Bir diğer sebebin ise yaşanan ulusal ve uluslararası krizlerin ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etkiler olduğu söylenebilir.
Kırsal kesimde yaşayan nüfusun fazla olduğu Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarımsal üretim yüksek olup buna bağlı olarak bu dönemde tarım ürünleri ihracat içinde önemli bir paya sahiptir. Uygulanan politikalara, kırsal kesimde yaşayan nüfusun göç dolayısıyla azalmasına ve tarım sektöründeki üretimin düşmesine bağlı olarak tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı 1950’li yıllardan itibaren azalmaya başlamış, 1980 yılından itibaren sanayi ürünlerinin ihracat içindeki payı, tarım ürünlerinin payının üzerinde seyretmeye başlamıştır. Ele alınan dönem kapsamında Türkiye’nin ticaret ortaklarının dağılımında da farklılıklar yaşanmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’nin dış ticaretinde İngiltere ve İtalya’nın ön planda olduğu görülmektedir. Ancak ilerleyen dönemde ülke grubu olarak OECD ülkeleri, ülke bazında ise Almanya’ya ek olarak son yıllarda Rusya ve Çin öne çıkmaktadır.