DIŞ TİCARETTE RİSK YÖNETİMİ VE SİGORTACILIK - Ünite 6: Sigortanın Genel İlkeleri (Prensipleri) Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Sigortanın Genel İlkeleri (Prensipleri)

Ünite 6: Sigortanın Genel İlkeleri (Prensipleri)

Giriş

Sigorta sözleşmelerinde sigortalı ve sigortacı olmak üzere iki taraf vardır. Bu iki taraf sigorta sözleşmesi ile hukuksal bir ilişki içerisine girerler. Sigorta, ekonomide ve iş yaşamında zarar ve kayıpları önlerken, özellik ve prensipleri ile de sigorta aracılığıyla elde edilebilecek haksız kazançların önüne de geçmektedir. Bir risk yönetim türü olarak sigorta faaliyetlerinin kabul görmesi ve diğer risk yönetim türlerine üstünlük sağlaması, sigorta konusuyla ilgili özellik ve ilkelerin sisteme getirdiği disiplin sayesinde mümkün olmuştur. İşte sigorta sözleşmelerine uygulanan ve ilgililer tarafından göz önüne alınarak uyulması gereken bazı ilkeler koyulmuştur ki, bunlara Sigortanın Genel İlkeleri denir. Sigortanın genel ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Azami Hüsnüniyet (İyi Niyet) İlkesi

  • Sigorta Ettirilebilir (Sigortalanabilir) Menfaat İlişkisi İlkesi

  • Riskin (Rizikonun) Varlığı İlkesi

  • Sebepsiz Zenginleşme Yasağı (Tazminat İlkesi)

  • Yakın Sebep (Neden) İlkesi

  • Rücu (Halefiyet=Hakların Devri) Prensibi

  • Birden Çok Sigorta veya Hasara Katılım Prensibi

Sigortanın Genel İlkeleri

Sigorta sözleşmeleri azami iyi niyet ilkesi üzerine kurulur. Sigorta talebinde bulunan sigortalı veya sigorta ettiren, riziko sigorta konusu ile ilgili tüm bilgileri teklifname denilen soru formu ile doğru ve dürüst olarak açıklamakla yükümlüdür. Bu açıklamalara beyan adı verilir. İyi niyet prensibine uyulmamışsa, başka bir ifade ile beyan doğru değilse ya da gerçeğe aykırı veya eksik ise, sigortalı bu prensibe aykırı davrandığı için sigortacı akdi doğmamış sayarak poliçeyi batıl yani geçersiz addedebilir. Azami iyi niyet, hem sigorta ettiren/sigortalı hem de sigortacı açısından gerekli olmakla birlikte, uygulamada, daha çok sigorta ettireni/sigortalıyı ilgilendiren bir yükümlülük olarak ortaya çıkar. Azami iyi niyet, akdin başlangıcında ve yürürlükte olduğu sürede geçerlidir. Poliçedeki değişikliklerin sigortacıya bildirilmesi gerekir. Bu prensibin diğer bir sonucu ise, sigorta ettiren/sigortalının hasarın meydana gelmesinden sonra sigortalı değilmişçesine hareket ederek zararın azaltılmasında yardımcı olması ve hasarın tespitinde sigorta şirketine her türlü kolaylığı göstermesidir.

Sigorta şirketi yönünde de, hasarın gerçekleşmesi hâlinde sigortalının maddi ve manevi kayıplara uğramasını önlemek bağlamında, saptanan hasarı kısa sürede ödemek bu prensibin bir gereğidir. Sigorta şirketi, sigorta edilecek olan mal, hayat veya sorumluluk konusu olan şey ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değildir ve karşı tarafın vermiş olduğu bilgiye güvenmek durumundadır. Diğer taraftan, menfaatini sigorta ettirmek üzere teklif formunu doldurmakta olan kişi de, kendi ihtiyaçlarına yönelik ürünü belirlemede sigortacının vermiş olduğu teknik bilgiye güvenmek durumundadır. Dolayısıyla, sigorta sözleşmesinin oluşturulması aşamasında her iki taraf için de söz konusu olan ortak nokta, tamamen karşı tarafın vermiş olduğu bilgiye güvenmek durumunda olmalarıdır.

Sonuç olarak sigortacı, dürüstlük ilkeleri çerçevesinde; sözleşmenin müzakeresi, kurulması ve devamı sırasında sigorta ettirene/sigortalıya, sigortayla ilgili teknik konularda yardımcı olmak, yapılacak veya yapılmış sigortacılık işleminin özellikleri ve sözleşmeye konu sigorta teminatı ile sigortanın işleyişi hakkında gerekli her türlü bilgiyi sözlü ve yazılı olarak sağlamak ve sigorta ettireni yanıltıcı her türlü hâl ve davranıştan kaçınmak zorundadır. Hayat sigortalarında azami iyi niyet akdin başlangıcında geçerlidir. Kişinin riskini arttıran bir görev değişikliği sözleşmeyi etkilemez.

Sigorta menfaati, sigorta hukukunda, bir kimse ile bir şey arasında bulunan ekonomik ilişkiyi tanımlamak için kullanılır. Bu prensip sigorta yaptırabilme hakkı olarak da bilinmektedir. Burada sigorta edilen şey, mal değil malın üzerindeki menfaattir. Sigorta edilen şey risklerle rizikolarla karşı karşıya olan ve zıya ve hasara uğraması olası maldır. Hâlbuki sigortanın konusu olan sigorta edilebilir menfaat, sigorta edilen şey ile o şey üzerinde menfaat sahibi kişi arasındaki ilişkiyi belirleyen bir olgudur. Sigortalanabilir menfaat ilke olarak sigortanın yapıldığı ve hasarın meydana geldiği anda var olmalıdır.

Kısaca sigortanın konusu, yangın sigortalarında mülkiyete bina, muhteviyata, yaşam sigortalarında cana veya sorumluluk sigortalarında bir kimsenin yasal sorumluluğuna gelebilecek tehlike olasılıkları-rizikolarıdır. Buna karşılık, sigorta sözleşmesinin konusu ise; yukarıda sayılan mal-can ve sorumluluk üzerindeki para ile ölçülebilir menfaatlerdir.

Sigorta sözleşmesinin konusu ise yangın sigortalarında bina ve muhteviyatı, nakliyat sigortalarında gemi ve yük, sorumluluk sigortalarında bir kimsenin hukuki (finansal) sorumluluğu, hayat sigortalarında yaşam değil, bilakis, poliçe sahibinin bunlar üzerindeki para ile ölçülebilir menfaatidir.

Sigortalanabilir menfaat ilke olarak sigortanın yapıldığı ve hasarın meydana geldiği anda var olmalıdır. Sigortalanabilir menfaatin unsurları şöyle sıralanabilir:

  • Sigorta ettirilebilir nitelikte bir mal (eşya), yaşam, sorumluluk vb. gibi hususlar sigorta konusunu oluşturmalıdır.

  • Sigortalı rizikonun gerçekleşmesi sonucu sigorta ettiren/sigortalı fiziki zarara uğramalıdır.

  • Hasar sigortanın asıl konusunda olmalıdır.

  • Sigorta ettiren/sigortalı ile sigorta konusu arasındaki menfaat, zıya veya hasara uğradığı zaman tazmin edilebilmesi için meşru ve parayla ölçülebilir olmalıdır.

Risk, riziko, tehlike kavramı dıştan gelen ve ani veya beklenmedik veya rastlantısal olaylar olarak tanımlanabilir ve ancak bu ilkeleri taşıyorsa sigorta ettirilebilir. Sigortanın yapılabilmesi için; olası bir riskin olması, sözleşmenin yapıldığı anda riziko ya da tehlikenin gerçekleşmemiş olması, riskin meşru olması, riskin ödenebilir ölçülerde olması gerekmektedir.

Bir sigorta sözleşmesine göre; sigortacı, sigortanın tanımında yer verilen bir kimsenin, bir prim karşılığında para ile ölçülebilir nitelikte sigortalanabilir menfaatini zarara uğratan bir riskin, tehlikenin meydana gelmesi hâlinde taahhüt ettiği tazminatı ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle sigorta edilen malın zarara uğraması talebi oluşturur. Zararın ödenmesi ve malın eski hâline getirilmesi ise, tazminat prensibidir. Sigorta sözleşmesi sigortalıyı hasardan önceki finansal durumunun üzerine çıkarmayı gaye edinmez. Tazminat Prensibi, hasar nedeniyle sigortalının kar sağlamasını önler. Bu durum sigortalanabilir menfaat prensibi ile örtüşmektedir. Ancak bu prensip sadece mal ve sorumluluk sigortalarında geçerlidir. Hayat ve ferdi kaza sigortalarında geçerli değildir. Sigortalının/sigorta ettirenin sigorta yapılırken beyan ettiği ve poliçenin ön yüzünde yazılı olan meblağa Sigorta Bedeli denilmektedir. Sigorta bedeli sigorta değerine eşit ise hasar halinde gerçek zarar tam olarak ödenir. Ancak, sigorta bedelinin sigorta değerinden az veya çok olması halinde ödemeler farklılık gösterir. Eksik sigorta durumunda sigorta bedelinin sigorta değerine oranına göre tazminat ödenir. Aşkın sigortada ise sigorta bedelinin üstünde olan kısmı geçersizdir.

Sigorta ettirenin/sigortalının, karşı karşıya kaldığı zarardan ötürü, sigortacısından bir tazminat isteminde bulunabilmesi için, meydana gelen zıya veya hasarın sigorta sözleşmesi ile güvence altına alınan bir risk, tehlike veya olaydan ileri geldiğini saptamak gerekir. Bir başka ifade ile hasarın Yakın Nedeninin, poliçede güvence altına alınan bir riskten, tehlikeden biri veya birkaçının olması zorunluluğu vardır. Yani bir hasarla karşılaşıldığında, bu hasarın yakın nedeninin ne olduğunun belirlenmesi şarttır. Sigortacılık uygulamasında yakın sebep, bir hasarın meydana gelmesine neden olan en etkili ve hâkim sebeptir. Yakın sebebi diğer sebeplerden ayıran en önemli özellik, hasarın oluşumuna etki ya da katkıda bulunmasının ötesinde, tek başına belirleyici olmasıdır. Bazı hasarların meydana gelmesine tek bir olay neden olabilmektedir ve bu olay doğal olarak hasarın yakın sebebidir. Ancak, bazı durumlarda hasarlar, zincirleme olayların sonucunda meydana gelebildiği gibi, birden fazla olayın katkısıyla da oluşabilmektedir. Böyle bir durumda, hasarın yakın sebebinin tespit edilmesinde zorluklarla karşılaşılabilir.

Bir kimsenin bir başkasına karşı sahip olduğu hakların, üçüncü bir kişiye devredilip bu üçüncü kişi tarafından kullanılmasına hukuk dilinde Halefiyet adı verilir. Sigorta, tazminat prensibine ilişkin açıklamalarda da ifade edildiği gibi, fazladan bir kar sağlama aracı olmayıp poliçe sahibinin zararının giderilmesini amaçlayan bir kurumdur. Sigorta ettirilen değer, başkasının kusuru ile hasara uğramışsa, sigorta ettirenin/sigortalının bu kimseyi dava edip zararını ondan alma hakkı vardır. Ancak hem sigortacıdan hem de kusurlu kişiden alamaz. Rücu (Halefiyet) sigortacının Kanundan doğan bir hakkıdır. Hasar, poliçenin sahibi olmayan bir başka kişi tarafından verilebilir. Poliçe sahibi sigorta ettiren/sigortalı hasar talebinde bulunur, sigortacı da bir başkasının kusuru nedeniyle gerçekleşen hasarı öder. Kanundaki bu hükme göre, sigorta ettiren/sigortalı, hem sigorta şirketinden, hem de zarara sebep olandan talepte bulunamaz. Eğer sigortalı/sigorta ettiren aynı zararı sigortacıdan almakta ise, bir kere de sorumlu kişiden alması, kendisi için haksız bir kazanç demektir. Eğer böyle bir prensip olmasa idi, sigorta ettiren / sigortalı hem sigorta şirketinden hem de kendisine zarar veren kusurlu kişiden talepte bulunur ve zararı iki ayrı yerden karşılayarak kar olanağı yaratabilirdi. Sigorta kar vasıtası değildir, zararın bir taraftan karşılanmasıdır. Bu nedenle de gaye sigorta ettirenin/sigortalının zarardan fazlasını temin etmesine engel olmaktır.

Birden çok sigorta; mal sigortalarında bazen aynı menfaat, aynı rizikolara karşı yine aynı süre için birden çok sigortacıya aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesidir. Hasara katılım; sigortanın gerçek zararın ödenmesi yani kar sağlama aracı olmaması nedeniyle, sigorta konusu menfaatin birden fazla sigortacıya aynı koşullarda, aynı sigortalı tarafından, aynı rizikolara karşı aynı süre için sigorta ettirilmesi hâlinde tazminat tutarının ilgili sigortacılar arasında bölüşülmesidir. Aynı menfaatin, aynı rizikolara karşı, aynı süre için, birden çok sigortacıya, aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesi hâlinde sigorta ettirene sigorta bedelinden daha fazlası ödenmez. Gerçek hasardan fazlasının ödenmesi sigortanın genel prensiplerine aykırıdır. Hasarın paylaşılabilmesi için; hasarla ilgili poliçelerin aynı rizikoları, tehlikeleri sigorta teminat kapsamına alması, aynı menfaatin olması ve aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesi gerekmektedir.

Aynı sigorta konusunun, birden çok sigorta şirketine sigorta ettirilmesi hâlinde Müşterek Sigorta, Çifte Sigorta, Kısmi Sigorta gibi durumlar ortaya çıkmaktadır.

Müşterek sigorta, bir menfaatin birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsi, ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır.

Çifte sigorta da haksız kazanç elde etme söz konusu olduğundan sigorta hukukunda yasal olarak kabul edilmemiş hatta ilgili kanunlar açısından suç sayılmıştır. Değerinin tamamı sigortalanan bir menfaatin sonradan aynı veya farklı kişi tarafından aynı rizikolara karşı, aynı süreler için, sigortalanamayacağı, diğer bir ifade ile haksız kazanç elde edilmesinin mümkün olamayacağı açıklanmış, ancak bazı şartların gerçekleşmesi hâlinde bu sözleşmenin de geçerli olacağını belirtmiştir.