DOĞAL KAYNAKLAR VE ÇEVRE EKONOMİSİ - Ünite 8: Avrupa Birliği Çevre Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Avrupa Birliği Çevre Politikası

Avrupa Birliği’ne Genel Bir Bakış

Avrupa Birliği (AB) geçmişi II. Dünya Savaşı sonrasına dayanan, başarılı bir ekonomik bir bütünleşme örneğidir. II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’nın yeniden yapılanma sürecinde Fransa ve Almanya’nın girişimiyle 1952 yılında hayata geçen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa ekonomik bütünleşme sürecinin ilk adımıdır. AKÇT oluşumuna, Fransa ve Almanya ile birlikte İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg da katılmıştır. AKÇT, üye ülkeler arasında kömür ve çelik endüstlerinde bir ortak pazar yaratmayı amaçlayan bir kuruluştur. AKÇT’yi kuran ülkeler, kısa süre içinde kömür ve çelik endüstrilerinde oluşturdukları ortak pazarı diğer endüstrileri de kapsayacak şekilde genişletmeye karar vermişlerdir. AB, ekonomik bütünleşme sürecinde hızla ilerlemiştir. AB öncelikle 1968 yılında ortak pazar hedefi için bir gereklilik olan gümrük birliğini oluşturmuş; 1993 yılında ortak pazar hedefini gerçekleştirmiş ve 2002 yılı itibarıyla da on iki üye ülke arasında euronun ortak para birimi olarak kullanıldığı para birliğini yaratmıştır.

Avrupa Birliği Çevre Politikasının Gelişimi

1950’li yıllarda AKÇT ve AET ile başlayan günümüzün AB sürecinde çevre konusu çok eski bir geçmişe sahip değildir. Nitekim AKÇT’yi kuran Paris Antlaşması ve AET’yi kuran Roma Antlaşması incelendiğinde her iki antlaşmada da çevre konusuna ve ortak çevre politikası oluşturulmasına ilişkin bir hükme rastlanmamaktadır. Bunun nedenleri, AB’nin 1950’li yıllarda savaş sonrası tahrip olmuş ekonomiyi yeniden yapılandırmaya ve tarımda kendi kendine yeterliliği sağlamaya öncelik vermiş olmasıdır. Ayrıca o yıllarda henüz önemli çevresel felaketlerin yaşanmamış olması ve çevrenin serbest mal olarak kabul edilmesi de AB düzeyinde bir çevre politikası geliştirilmemiş olmasının nedenleri arasında sayılabilir. Bir önceki cümlede geçen serbest mal, kıt olmayan, bir başka ifadeyle ihtiyaç duyulan miktardan fazla olan mallara denir.

AB’de uzun yıllar ekonominin yeniden yapılandırılması ve ekonomik kalkınma ile çevrenin korunması birbirine rakip iki amaç olarak kabul edilmiştir. AB düzeyinde bir çevre politikasının oluşturulmasında isteksiz davranılmasının belki de en temel nedeni budur. İlerleyen yıllarda ekolojik modernleşme ve sürdürülebilir kalkınma paradigmaları ve bu paradigmaların çevresel, ekonomik ve sosyal amaçlar-la uyumlu olduğunun kabul edilmesi, çevre konularının AB çerçevesinde ele alınması sürecinde önemli kilometre taşları olmuştur.Özellikle sürdürülebilir kalkınma paradigması ve onunla bağlantılı olarak tüm sektörel politikaların çevreye saygılı olması söylemi, 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması sonrasında AB çevre politikasının geliştirilmesinin ana itici gücünü oluşturmuştur.

AB Çevre Politikasının İlk Dönemi: 1957-1972

Çevre Konusunda Uluslararası Gelişmeler

1972 yılında Stockholm’de, Birleşmiş Milletler çatısı altında toplanan ve uluslararası çevre politikalarının az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle birlikte tartışıldığı ilk önemli toplantı olan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı veya kısaca Stockholm Konferansı, AB çevre politikasının ilk döneminde, çevre konusunda yaşanan önemli bir uluslararası gelişmedir. Stockholm Konferansı, AB çevre politikasının ikinci döneminin şekillenmesinde etkili olmuştur.

Çevre sorunları ile ekonomik büyüme hedeflerinin uyumlaştırılması konusu, Stockholm Konferansı’nın önemli gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Stockholm Konferansı’nda, insanların yaşam kalitesini yükseltmek için ekonomik ve sosyal kalkınmanın gerekliliği kabul edilirken çevreyi dışlamayan bir kalkınma stratejisinin geliştirilmesi gereği vurgulanmıştır. Çevre sorunlarını dikkate alarak büyümenin ancak çevre sorunlarına karşı az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerin birlikte hareket etmeleri ile mümkün olabileceği açıkça ilan edilmiştir. Stockholm Konferansı’nda çevre ve ekonomik kalkınma ile ilgili temel ilkeler ve bir çevre manifestosu yayımlanmıştır. Ayrıca Konferans, uluslararası çevre politikası oluşturmak üzere çok taraflı görüşmelerin başlatılmasına öncülük etmiştir.

AB Çevre Politikası

AET’yi kuran ve bugünkü AB’nin temelini oluşturan Roma Antlaşması’nda, çevre korumasıyla veya çevre politikası geliştirilmesiyle ilgili herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Daha önce de belirtildiği gibi kurucu altı ülkenin temel amacı, malların, hizmetlerin, işgücünün ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı bir ortak pazar yaratmaktır.

AB çevre politikasının 1957 ile 1972 yıllarını kapsayan ilk döneminde çevre ile ilgili düzenlemeler iki farklı kısıtlamayla karşı karşıya kalmıştır. İlk kısıtlama, AB düzeyinde bir düzenleme yapmak için gerekli yasal mevzuatın oluşturulmuş olmamasıdır. İkinci kısıtlama ise çevre koşunda başlatılacak bir girişimin mutlaka AB’nin ortak pazar hedefi ile ilişkili olması gereğidir.

AB Çevre Politikasının İkinci Dönemi: 1973-1987

Çevre Konusunda Uluslararası Gelişmeler

AB çevre politikasının ikinci döneminde çevre konusunda yaşanan en önemli uluslararası gelişme, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından Ortak Geleceğimiz isimli raporun yayımlanması olmuştur. Brundtland Raporu olarak adlandırılan raporda, çevre ve ekonomik kalkınmayı uyumlaştıracak yeni bir kalkınma modelinin uygulanmasının mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Sürdürülebilir kalkınma, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde, bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını programlamaktır. Yeni kalkınma modelinin işaret ettiği kalkınma, sürdürülebilir kalkınmadır.

AB Çevre Politikasının Üçüncü Dönemi: 1987 ve Sonrası

Çevre Konusunda Uluslararası Gelişmeler

AB çevre politikasının üçüncü döneminde çevre konusunda AB çevre politikasının gelişimini etkileyen çok sayıda önemli uluslararası gelişme yaşanmıştır. Bunlardan ilki, 1992’de Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’dır. Kısaca Rio Konferansı olarak adlandırılan konferans sonrasında Rio Deklarasyonu, Gündem 21, Orman İlkeleri, İklim Değişikliği Sözleşmesi ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nden oluşan beş temel belge üzerinde anlaşılmıştır. Rio Deklarasyonu, sürdürülebilir kalkınma için ülkelerin haklarını ve sorumluluklarını; Gündem 21, kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel yönlerden nasıl sürdürülebilir olacağını belirlemiştir.

Rio Konferansı, 1972 yılında gerçekleştirilen Stockholm Konferansı’nın devamı olarak kabul edilmektedir. Rio Konferansı’nda, Stockholm Konferansı’nda olduğu gibi sadece çevre değil, çevre ile birlikte sürdürülebilir kalkınma konusu ele alınmış ve tartışmaların odak noktasını oluşturmuştur.

Son olarak 2012 yılında Rio de Janeiro’da, 1992 yılında Rio’da toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın yirminci yılında, Rio+20 olarak adlandırılan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı gerçekleştirilmiştir.

AB Çevre Politikası

Tek avrupa Senedi, AB kurucu antlaşmalarına yeni hükümler ekleyen bir tadil antlaşmasıdır. AB Müktesabatı, AB mevzuatıdır ve otuz beş başlık altında sınıflandırılmıştır. AB çevre politikasının üçüncü dönemi 1987 yılında yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi ile başlamıştır. Tek Avrupa Senedi ile çevre konusundaki hükümler AB Antlaşmaları’na eklenmiştir. Diğer bir ifadeyle AB çevre politikasına ilişkin hükümler, AB müktesebatına dahil edilmiştir. Böylece AB çevre politikası, AB ekonomi politikalarından biri hâlini almıştır.

a. Tek Avrupa Senedi ve AB Çevre Politikası:

Tek Avrupa Senedi AB çevre politikasının amaç ve ilkelerini, VI. Alt Başlık kapsamında 130r Maddesi’nde yeniden tanımlamıştır. İlgili Madde’nin 1. paragrafına göre AB çevre politikasının amaçları;

  • Çevre kalitesini korumak, sürdürmek ve yükseltmek,
  • Kişi sağlığının korunması için çalışmalar yapmak,
  • Doğal kaynakların düzenli ve rasyonel biçimde kullanımını sağlamaktır.

Tek Avrupa Senedi’nin 130r Maddesi’nin 2. Paragrafı’na göre AB çevre politikasının ilkeleri;

  • Önceden önleme ilkesi
  • Kaynağında düzeltme ilkesi
  • Kirleten-öder ilkesi
  • Diğer politikalarla bütünleşme ilkesidir.

b. Dördüncü Çevre Eylem Programı:

AB çevre politikasının üçüncü döneminde 1987-1992 yıllarını kapsayan dördüncü Çevre Eylem Programı uygulanmaya başlamıştır. Dördüncü Çevre Eylem Programı, Tek Avrupa Senedi’nde belirlenen amaçların gerçekleştirilmesine yönelik bir Program görünümündedir. Program, daha önceki üç Eylem Programı’ndaki amaçların ve önceliklerin geçerliliğini teyit etmektedir.

Dördüncü Çevre Eylem Programı ile çevre politikası, diğer AB ekonomi politikalarıyla uyumlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu konuda özellikle üzerinde durulan AB politikası, ortak tarım politikası olmuştur. AB ortak tarım politikası, üretimin arttırılarak tarım ürünlerinde kendi kendine yeterliliğin sağlanmasını amaçlayan bir politika özelliği göstermiştir.

c. Maastricht Antlaşması ve AB Çevre Politikası:

1992 yılı AB çevre politikası için çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu gelişmelerden ilki, şubat ayında Maastricht Anlaşması’nın imzalanmasıdır. Aynı yılın Haziran ayında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı veya kısaca Rio Konferansı, AB çevre politikasına yeni bir yaklaşım getirmiştir. 1992 yılındaki son önemli gelişme ise 1992 yılının Aralık ayında Beşinci Çevre Eylem Programı’nın onaylanarak hayata geçirilmesidir.

Maastricht Antlaşması, AB kurucu antlaşmalarına yeni hükümler ekleyen bir tadil antlaşmasıdır ve bu antlaşma AB çevre politikasının amaçlarını yeniden tanımlamıştır. Antlaşma’nın XVI. başlığında yer alan 130r Maddesi’nin 1. paragrafına göre AB çevre politikasının amaçları;

  • Çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi,
  • İnsan sağlığının korunması,
  • Doğal kaynakların dikkatli ve akılcı kullanılması,
  • Bölgesel veya küresel çevre sorunlarıyla mücadele için uluslararası düzeyde önlemler alınmasıdır.

Maastricht Antlaşması, AB çevre politikasının ilkelerinde de değişiklikler yapmıştır. İlgili Antlaşma’nın 130r Maddesi’nin 2. paragrafına göre AB çevre politikasının ilkeleri;

  • İhtiyat ilkesi,
  • Koruyucu eylem ilkesi,
  • Kaynağında düzeltme ilkesi,
  • Kirleten-öder ilkesi,
  • Diğer politikalarla bütünleşme ilkesidir.

d. Beşinci Çevre Eylem Programı:

AB Beşinci Çevre Eylem Programı’nı, 1992 yılında Rio Konferansı’nda belirlenen temel ilkelere ve Gündem 21’e dayanarak şekillendirmiştir. Bu gelişme, Maastricht Antlaşması ile AB çevre politikasının amaçlarından biri hâlini alan, bölgesel veya küresel çevre sorunlarıyla mücadele için uluslararası düzeyde önlemler alınması amacına uygun bir gelişme olarak yorumlanmalıdır.

e. Amsterdam Antlaşması ve AB Çevre Politikası:

1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması’nda AB çevre politikasına ilişkin yeni ve farklı bir hüküm bulunmamaktadır. AB çevre politikasının amaçları, Amsterdam Antlaşması’nın XIX. Başlığı’nda yer alan 174. Madde’nin 1. Paragrafı’nda, Maastricht Antlaşması’nda yer aldığı şekliyle düzenlenmiştir. Aynı şekilde, Amsterdam Antlaşması’nın XIX. Başlığı’nda yer alan 174. Madde’nin 2. Paragrafı’nda açıklanan AB çevre politikasının ilkeleri ile Amsterdam Antlaşması’nın XIX. Başlığı’nda yer alan 174. Madde’nin 3. Paragrafı’nda belirlenen AB’nin çevre politikasını belirlerken dikkate alması gereken unsurlar da Maastricht Antlaşması’nda yer aldığı şekliyle düzenlenmiştir.

f. Nice Antlaşması ve AB Çevre Politikası:

2003 yılında yürürlüğe giren Nice Antlaşması, AB çevre politikasına ilişkin yeni bir hüküm içermemektedir. g. Altıncı Çevre Eylem Programı: 2002-2012 yıllarını kapsayan Altıncı Çevre Eylem Programı’nın, Beşinci Çevre Eylem Programı’ndaki ilkeleri benimsemeyi sürdürdüğü görülmektedir. Altıncı Çevre Eylem Programı, AB’nin yeni yüzyılda çevre koruma konusunda alması gereken önlemleri içermektedir. Program’da dört öncelikli alan belirlenmiştir. Bu alanlar; iklim değişikliği, doğa ve biyolojik çeşitlilik, çevre ve sağlık ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve atıkların yönetimidir.

h. Lizbon Antlaşması ve AB Çevre Politikası:

2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması, çevre politikasının amaçlarını ve ilkelerini değiştiren yeni bir hüküm içermemektedir. Antlaşma’nın AB çevre politikasına getirdiği yenilik, iklim değişikliği konusuna yaptığı vurgudur. Lizbon Antlaşması, AB’nin uluslararası çevre politikalarının şekillenmesi sürecinde, iklim değişikliği konusunda aktif rol üstleneceğini belirten bir hüküm içermektedir.

Yedinci Çevre Eylem Programı

2014-2020 yıllarını kapsayan Yedinci Çevre Eylem Programı 2012 yılında sona eren Altıncı Çevre Eylem Programı’nın yerini almaktadır. Bu program Gezegenin Sınırları İçinde Daha İyi Yaşamak sloganıyla 17 Ocak 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede programın 2020 yılına kadar gerçekleştirmeyi hedeflediği amaçlar şunlardır:

  • Avrupa Birliği sermayesini korumak, muhafaza etmek ve geliştirmek
  • Avrupa Birliği’ni etkin kaynak kullanımlı, çevreci ve rekabetçi düşük karbon ekonomisine dönüştürmek,
  • Avrupa Birliği vatandaşlarını çevre ile ilgili baskılardan, sağlık ve refah risklerinden korumak,
  • Mevzuatın daha iyi uygulanması,
  • Bilgilendirme tabanının geliştirilerek daha iyi bilgi verme,
  • Çevre ve iklim politikası için daha geniş ve daha mantıklı yatırımlar gerçekleştirmek,
  • Çevresel gerekliliklerin ve düşüncelerin diğer politikalara tam entegrasyonu,
  • Birlik ülkelerini daha sürdürülebilir hale getirmek,
  • Birliğin uluslararası iklim ve çevre sorunlarına daha etkili bir şekilde tavır almasına yardım etmek (Aydın ve Çamur, 2017:38-39)

Çevre Konusunda Uluslararası Gelişmeler Doğrultusunda AB Çevre Politikasının Geleceği

2012 yılı itibariyle çevre konusundaki en son uluslararası gelişme, 2012 yılının Haziran ayında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen ve Rio+20 olarak adlandırılan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’dır. AB, ilgili Konferans sonunda gelecek için beş öncelikli alan belirlediğini açıklamıştır. Bu alanlar;

  • Herkes için sürdürülebilir enerji,
  • Su etkinliği ve herkes için temiz su,
  • Toprağın ve ekosistemlerdeki bozulmanın önüne geçilmesi,
  • Okyanus kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanılması,
  • Daha kaynak-etkin ve sıfır israflı ekonomiye geçilmesidir.