DOĞUM BİLGİSİ VE SUNİ TOHUMLAMA - Ünite 10: Reprodüksiyonun Yönetimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 10: Reprodüksiyonun Yönetimi

Reprodüksiyon

Ebeveynleri tarafından yeni bir birey (yavru) üretimini anlatan biyolojik bir süreç olan reprodüksiyon (üreme), tüm yaşam formlarının başlangıç noktasıdır. Tüm canlılar reprodüksiyon adı verilen biyolojik bir sürecin ürünüdür. Memeli hayvanlarda üreme, iki farklı cinsiyetin üretmiş olduğu gametlerin (spermatozoon ve oosit) üretimi ve birleşmesi ile başlayan, yavrunun canlı doğumu ile sonuçlanan biyolojik bir süreçtir.

Reprodüktif Olgular

Hiçbir işletme, ekonomik yönden işletmeyi ayakta tutan yeterli düzeyde dölverimi olmaksızın varlığını sürdüremez. Et, süt ve yapağı gibi hayvansal verimlerin tümü yavru verimi ile ilişkilidir. Reprodüktif performans, işletme tipine bağlı olarak süt verimindeki düşüklük, üreyememe, genetik yeteneğini yavrusuna aktaramama ve hastalıklar başta olmak üzere, değişik nedenlerle sürüden çıkarılan hayvanların yerine yenilerini koyabilmek için gerekli damızlık materyalin karşılanabilmesi yönünden gereksinim duyulan kaynakların temelini oluşturur.

Üreme performansının yüksek düzeyde tutulabilmesi, reprodüktif ve ekonomik yönden ömrünü tamamlamış hayvanların sürüden etkin bir şekilde çıkarılması ile olasıdır. Büyümeyi hedefleyen işletmeler, elden çıkarılan bu hayvanların yerine koyacağı yeni damızlıkları uygun bedele yetiştirebilmeli veya dışarıdan sağlayabilmelidir. Ancak profesyonel işletmeler hastalık bulaşması riskini göze alamadığından, bu gereksinimlerini kendi işletmelerinden karşılamaya çalışmaktadırlar.

Reprodüktif verimlilik, hayvanların üretim potansiyellerini tamamen ortaya koymalarını sağlayacak uygun bakım ve besleme stratejileri ile optimum düzeyde tutularak sürdürülmesi ve hayvanların genotiplerinden maksimum ölçüde yararlanılması olarak tanımlanabilir. Reprodüksiyon açısından ekonomik kayba neden olan ana faktörler, gecikmiş püberte, uzun buzağılama aralığı, infertilite veya steriliteye bağlı fertil yaşamın kısa sürmesi ve yüksek buzağı ölümleri olarak sıralanabilir.

Bir işletmenin ekonomik olarak karlı duruma gelebilmesi için işletmede bulunan sütçü ineklerin aşağıdaki işlevleri yerine getirmesi gerekir:

  • Doğumdan püberteye kadar hızlı bir şekilde büyümek,
  • Erken yaşta püberteye erişmek,
  • Fertil bir çiftleşme ile gebe kalmaya hazır olmak,
  • Postpartum dönemde kızgınlığa erken dönmek ve yine gebe kalmak,
  • Canlı kalabilecek buzağı doğurmak,
  • Buzağı ve pazarda satılması için fazladan yeterli miktarda kaliteli süt üretmek,
  • Reprodüktif yaşamı sona erene kadar, düzenli aralıklarla buzağı ve süt üretmeyi sürdürmek.

Bir hayvanın bu gereksinimlere karşılık verebilmesi doğru genetik, uygun anatomik yapı ve fizyoloji, doğru bakım ve beslenme gibi pek çok koşula bağlıdır.

Erişkinliğe geçiş süreci, yalnızca hayvanın kronolojik yaşı ile açıklanabilecek basit bir olgu değildir. Bireyin erişkinliğe geçişinde, genetik faktörler kadar çevresel faktörler de önemli etkiye sahiptir. Bedenin yapısı ve yağ/protein oranı, diyet, stres, mevsimsel fotoperiyot, enerji alımı, lokomotor aktivite, enlem ve boylam, iklim koşulları, gonadal steroid düzeyi ve olfaktorik uyarımlar gibi çok sayıda faktörün püberteye geçiş üzerine, dolayısıyla GnRH salgılanması ve hipotalamo-hipofizeal aksisin aktivasyonu üzerine etkisi vardır.

Pratik açıdan ele alındığında, erkek ya da dişi bireyler gametlerini üretme yeteneğini kazanıp seksüel davranış gelişimini tamamladığında püberteye ulaşmış olarak kabul edilmektedir. Büyüme hızı ve beden ağırlığı, pübertenin belirlenmesinde yaştan daha önemli bir belirteçtir. Birçok hayvan türünde, beden ağırlığı ile erişkin yaş arasında sıkı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Beslenmenin de püberteye erişme yaşı üzerine etkisi büyüktür. Tüm türlerde pübertenin başlangıcı, ırk ve nesil farklılıkları gibi genetik ve doğum zamanı, mevsim, beslenme rejimi ve sağlık gibi çevresel faktörlerden etkilenmektedir.

Özellikle etçi ırk besi sığırları için günlük canlı ağırlık artışı ve püberteye ulaşım yaşı ile ilgili verileri sunan merkezlerden sperma seçerken, erken gelişim özelliğine sahip bireylerin seçilmesine özen gösterilmelidir. Böylelikle gelecekte elde edilecek nesillerin daha erken erişkinliğe ulaşmaları ve buna bağlı olarak da daha erken yavru vermeleri sağlanacak; buzağı ve süt verimi de daha erken başlamış olacaktır.

Sütçü inek işletmelerinde, ilk doğumların yaklaşık 24 aylık yaşta gerçekleşmesi istenir. Bu süre, 20-36 ay arasında farlılık gösterir. Doğumdan ilk yavru verimine kadar olan sürenin 30-36 aydan 24 aya düşürülmesi,

  • Yatırımın geri dönme hızını artırır,
  • İşçilik giderini düşürür,
  • İşletme büyüklüğü için gerekli düve sayısını azaltır,
  • Verimli yaşam süresini uzatır,
  • Sürünün genetik ilerleme hızını artırır ve
  • İlk buzağılamaya kadar olan yem, veteriner hekimi vb giderleri düşürür.

Yavru alma yaşını 24 aydan 20 ay kadar daha erkene almada ise, daha yüksek kalitede kuru ot ve konsantre yeme gereksinim duyulur, işletme yönetimi konusunda daha fazla deneyim gerekir. Ayrıca, gelişim hızının iyi ayarlanamaması sonucu, daha yüksek oranda güç doğum riski ve beslenme rejiminin süt verimi üzerindeki olumsuz etkisi gibi risk ve zorluklar söz konusudur.

Ekonomik tolere edilebilir buzağılama aralığı ve doğum sonrası kolaylıkla istenilen sürede gebe kalınması, yetiştiricinin en büyük hedeflerinden biridir. İneklerde fertilite yeteneği genellikle iki buzağılama arasındaki süre ile ilişkilendirilir. Genellikle iki buzağılama arasının 1 yıl olması istenir. İneklerin verim özelliklerinin yükselmesine bağlı olarak, gebe kalabilme yetenekleri düşüş gösterir. Yüksek verimli işletmelerde, iki buzağılama arası sürenin 14 aydan daha az olması istenir.

Sütçü sığırlarda, günlük alınan besin miktarı, yüksek süt verimi için gerekli olan besin miktarını karşılayamadığı için, erken laktasyon dönemi özellikle streslidir. Bu nedenle, laktasyonlarının ikinci veya üçüncü ayı dolaylarında, metabolizma dengeye ulaşana kadar, depolanmış olan besin rezervleri (yağ depoları) kullanılır. Böylece beden kondisyonları zayıf iken buzağılayan inekler, iyi kondisyonda buzağılayanlardan daha fazla kilo kaybederler ve bu kiloları geri kazanmaları daha uzun süre alır.

Buzağılama günü ve doğum sonrası ilk günlerin yönetimi, bir ineğin zamanında kızgınlık gösterip gebe kalmasını etkileyen unsurlardandır. Kuru dönemin süresi, ayrı barınma, doğum stresi ve hijyeni, doğum sırasında annenin kondisyonu ile kuru dönem ve doğum sonrası beslenme rejimi gibi etkenler, ilk kızgınlığın gerçekleşmesi, dolayısıyla ilk ovulasyon sırasında sağlıklı bir uterus ortamının oluşup oluşmamasını belirler. Servis periyodu, genel olarak dinlenme zamanı ve gecikme zamanı olarak iki başlık altında değerlendirilir. Doğum yapan bir ineğin, yine gebe kalmasına kadar geçen süre olarak açıklanan servis periyodu, yaklaşık 90-120 gündür. Postpartum dinlenme zamanı, fertilitenin devamlılığı bakımından önemlidir. Doğumdan önceki kuru dönem, doğum, doğum sonrası hızlı şekilde değişen hormonal durum ve oluşan stres, fizyolojiyi olumsuz etkiler. Dinlenme zamanı, doğum sonrası genital organların fizyolojik, anatomik ve işlev bakımından gebelik öncesi durumuna dönmesi ile ilk tohumlama yapılana kadar geçen süredir. Dinlenme zamanı, maksimum 75 gün olarak hedeflenir. Ancak, normal şartlarda 60 günü geçmemesi istenir. Bu dönemin sorunsuz bir şekilde atlatılması, bir ineğin fertilitesinin normal olarak devam ettirebilmesinde birinci derecede önemlidir. Bu süre içerisinde genital organlar eski gebelik öncesi durumlarına dönerler.

İneklerde gebelik süresi ortalama 280 gündür. Bu süre, su mandaları için ortalama 310 gün, bataklık mandaları için ortalama 316 gün koyun ve keçiler için ise ortalama 150 gündür. Irk, yavru büyüklüğü ve sayısı, doğum zamanı ve mevsim bu süre üzerinde etkilidir. Düvelerin gebelik süresi, ineklere göre birkaç gün daha kısadır. Gebelik üç dönemde incelenir. İlk üçte birlik dönem, embriyo ve organların oluşum evresidir. İkinci ve üçüncü dönemler fetüsün büyüme evreleridir. Asıl hızlı gelişim son üçte birlik dönemde olur. Yavru, gelişiminin %50’sini bu dönemde tamamlar. Gebelik süresince ineğin beslenmesine, barınak koşullarına, aşılamalarına ve bunların yanında biyogüvenliğe dikkat edilmelidir.

İlk doğumların sorunsuz ve canlı bir buzağı elde edilmesi ve annenin uzun ve sağlıklı bir laktasyon dönemi geçirmesi, işletmenin temel amacını oluşturmalıdır. Düvelerde kullanılacak spermanın seçiminde, kolay doğum oranı bakımından, ırk ortalamasına yakın değeri olan boğalar seçilmelidir. Elde edilen her gebeliğin fizyolojik doğum ile sonuçlanarak, sağlıklı ve canlılığını sürdürebilen bir buzağı elde edilmesi, işletmelerin temel hedeflerindendir. Bu hedeflere ulaşabilmek için, gebe hayvanların yavru atmasına neden olabilecek donmuş ve bozulmuş yemler yedirilmemeli, başta hormonal ilaçlar olmak üzere, buzağıya zarar verebilecek ilaç uygulamalarından kaçınılmalıdır.

Buzağıların bakım ve beslenmesi, annenin gebeliğinden başlayıp buzağı sütten kesilinceye kadar süren olaylar zinciridir. Gebeliğin 6. ayından itibaren buzağının hızla gelişmeye başlaması nedeniyle, annenin yemine gebelik payı da eklenir. Buzağının sağlıklı bir ortamda dünyaya gelmesi istenir. Doğum sırasında herhangi bir güçlük söz konusu değilse, hayvanın kendi kendine doğurması için beklenir.

Süt işletmeciliğinin ekonomik sürdürülebilirliği için, ineklerin yeterli düzeyde üreme performansı göstermesi gerekir. Üreme, süt üretimi ve sürüden ayrılacak hayvanların yerine yenilerinin konabilmesi için ana kaynak oluşturması bakımından da önemlidir. Diğer bir deyişle, üretim çeşidine göre et, süt, damızlık ve koşum hayvanı, gübre üretimi gibi ekonomik değeri olan ürünlerin üretimini doğrudan veya dolaylı olarak destekler.

Memeliler, sütü başta doğan yavrularını beslemek için üretir. Yavrusundan artan bölümü ise insanlar tarafından tüketilmektedir. Yabani ve bazı yerli inek ırklarının süt verimi ancak yavrularına yetecek miktarda olduğu için, bu hayvanlar sağılmamaktadır. Bu durum, bazı etçi ırklar için de geçerlidir. Bu hayvanların süt miktarı, sağım maliyetini karşılayamadığı için, genellikle yalnızca yavruların tüketimi için kullanılmaktadır. Yüksek süt verimli ırklarda ise, ekonomik değeri yüksek olan süt denetimli bir şekilde yavrulara verilmektedir. Annenin meme sağlığını korumak amacıyla süt, ağız sütü dâhil, sağım kuralları çerçevesinde modern ekipmanlarla sağılmakta ve buzağılara biberonlarla verilmektedir.

Ülkemiz koşullarında sütün fiyatı ile içeriği arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Fiyatlandırma doğrudan süt miktarı üzerinden yapılmaktadır. Bu politikanın, ileride süt sağlığı ve süt içeriği bakımından, inek popülasyonun genetiğinin zayıflamasına yol açma tehlikesi bulunmaktadır. Yakın zamana kadar süt sığırı yetiştiren kimi ülkeler, sağlık ve formasyon özelliklerine bakmaksızın, yalnızca süt verim miktarını iyileştirmeye yönelik genetik seleksiyon yapmışlardır. Zamanla bu ülkelerde hayvanların sağlık ve üretim ömürleri ile ilgili sorunlar görülmeye başlayınca, tip ve sağlığın da genetik seleksiyonda göz önünde bulundurulması gerektiği, bu parametrelerin popülasyon genetiğinin sağlıklı şekilde sürdürülmesinde önemli role sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

Yaşları ilerledikçe ineklerin süt verimlerinde artış görülür. İneğin verim ömrünün uzaması, sürüye katılacak düve gereksinimini azaltır. Modern sığır işletmelerinde ineklerden 4-5 buzağı alınması hedefler arasındadır. Bu durumda, ilk buzağılama yaşı da eklenirse, yaklaşık olarak bir ineğin işletme içinde 6-7 yıl kalabilmesi gerekir. Kimi işletmeler, 7 yaşındaki bir ineğin reprodüktif bakımdan pik düzeyde olduğunu, işletmede kalma süresinin 9-10 yıl kadar olması gerektiği savunmaktadır.

Reprodüktif Etkinlik

Fertilitenin tam olarak anlaşılabilmesi için, önce dölverimi ile ilişkili fizyolojik parametrelerin izlenmesi, bu parametrelere göre de sürünün pozisyonunun belirlenmesi gerekir. Fertilite gebelik, kızgınlık, doğum, doğum sonrası canlı kalabilme yeteneği gibi birçok ölçüt ve değişkenleri içine alan geniş bir anlatım iken, yavru verimi bu ölçülerden yalnızca biridir. Oysa çoğu kez fertilite ile yavru verimi birbiri ile karıştırılır ve yanlışlıkla aynı anlamda kullanılır.

İşletmeciler, işletmelerinin ekonomik durumunu öngörmek amacıyla aylık, mevsimlik, kimi zaman da yıllık değerlendirmeler yapma gereksinimi duyarlar. Bu öngörüler çerçevesinde, yeni yatırımlar veya yeni önlemler planlanabilir. Reprodüksiyonun etkinliği, reprodüksiyonla ilgili çok sayıda değişkenden yararlanarak değerlendirilir.

Düvelerdeki en önemli ölçütler, püberteye ulaşma yaşı ve ilk gebelik yaşıdır. Ovaryumların aktivitesi erişkinlik öncesi ve boş dönemde zamana bağlı iken, ilk buzağılama yaşını, gebe kalma zamanı belirler. Heteroseksüel barınma koşullarında düveler erişkinliğe geçer geçmez erken yaşta gebe kalırken, denetimli sürülerde en az 3-4 siklus sonra tohumlamalar yapılmaktadır. Bu bakımdan, düvelerin ayrı barındırıldığı sistemlerde, kızgınlıkların izlenmesi, tohumlama zamanı ve diğer etmenler, ilk buzağılama yaşını etkileyen önemli reprodüktif değişkenlerdendir.

Reprodüktif Parametreler

Suni tohumlama kullanan sütçü işletmelerde, reprodüktif etkinlik, kızgınlığın doğru saptanmasına, tohumlamanın çok iyi yapılmasına ve her tohumlamadan elde edilen fertilite düzeyine, diğer bir deyişle, suni tohumlama başına düşen gebelik oranına bağlıdır. Yüksek verimli ineklerin bulunduğu sütçü işletmelerde, bakım-besleme ve fizyolojik faktörlerin, bu verimlerin üzerine ciddi etkileri bulunur.

Geri dönmeme oranı (Non Return Rate; NRR), suni tohumlama başarısını değerlendirmek için sıklıkla kullanılan bir ölçüttür. Kızgınlık döneminde tohumlanan, ancak belirli bir süre içerisinde kızgınlık göstermeyip tekrar tohumlanmayan ve gebe olarak kabul edilen hayvanların yüzde olarak anlatımıdır. Doğum sonuçlarını beklemeksizin gebelik oranı hakkında bilgi edinmede çok önemli bir ölçüttür. Kızgınlık kontrolleri 60-90. günlere kadar (60-90 günde %NRR) veya 90-120 günlere kadar (90-120. günde %NRR) yapılabilir. Süre uzadıkça sonuçların daha güvenilir olduğu kabul edilir. NRR oranı, doğrulanmış gebelik oranına göre daha yüksektir. Tüm yetiştiriciler, reprodüksiyonu ekonomik sınırlarda tutabilmek için, gebeliği erken dönemde doğrulamak zorundadır. Bunun için ultrason ve rektal muayene gibi yöntemler kullanılır.

Gün boyunca yapılan kızgınlık saptamalarının sayısı, kızgınlık saptamasının zamanı ve süresi, kızgınlık saptamasında kullanılan alan, kızgınlık saptamasında kullanılan yardımcı ekipmanlar ve senkronizasyon işlemlerinin kullanılması gibi, tohumlama oranında variyasyonlara neden olan çok fazla etken bulunmaktadır. Fizyolojik koşullar, bakım-besleme, hayvanın yaşı, iklim, kızgınlık belirleme yöntemi ve sıklığı gibi faktörler tohumlama oranını etkiler.

Tohumlama oranı çok farklı yollarla iyileştirilebilir. Bunların ilki, kızgınlığın saptanmasına daha fazla zaman ayrılması ve denetimlerin çok iyi yapılmasıdır. Gün boyunca çok sayıda, kısa, ancak yoğun bir şekilde yapılan kızgınlık taraması, günde bir veya iki kez uzun süre yapılmasından çok daha iyidir. Sadece kızgınlık taramasıyla tohumlama oranını %90’a ulaştırmak olasıdır. Bunu, gün içerisinde, eşit aralıklarla, dört kez 15-20 dakikalık kızgınlık taramasıyla gerçekleştirmek olasıdır. Küçük çaplı yetiştiricilik sistemlerinin çoğunda görülen iki temel aksaklık, kızgınlığın tam saptanamaması ve ineğin yanlış zamanda tohumlanmasıdır. Kızgınlığın doğru saptanamadığı işletmelerde, tohumlama oranından veya başka bir reprodüktif ölçütten söz edilemez.

Düvelerde ilk tohumlamada elde edilen gebelik oranında, postpartum ilk tohumlama ya da aşımda gebe kalma oranı, çiftliğin döl verimliliği konusunda bilgi veren önemli bir ölçüttür. Gebeliği doğrulanmış hayvan sayısının, tohumlanan hayvan sayısına oranıdır. Gebelik oranı, bakım-besleme yetersizlikleri ile ilgili olan sağlığın bozulması ve immün sistem işlev bozuklukları, zayıf östrus belirtileri ve/veya östrusu saptamadaki başarısızlıklar, oogenezis ve ovulasyon mekanizmasının bozulması, yüksek oranda erken veya geç embriyonik ölümler gibi olumsuzluklardan etkilenir.

İneğin kondisyonu, yemdeki enerji düzeyi, genel sağlığı ve üreme organlarının durumu gibi ineğe bağlı nedenler, kızgınlığın ortaya çıkmasında önemli etkilere sahiptir. İneğe bağlı olmayan nedenler ise, çevre kaynaklı ve yetiştiriciye bağlı olmak üzere, kendi içinde iki ana başlık altında değerlendirilebilir. Mevsim, ısı, havalandırma, ahır zemini, hayvanların gruplandırma stratejileri, yetiştirme çeşidi gibi faktörler, kızgınlığın açığa çıkmasında etkili olan çevresel faktörlerdir. Yetiştiriciye bağlı nedenler olarak da, kızgınlık belirtileri konusundaki bilgi düzeyi, kayıtların tutulması, gözlem sıklığı ve zamanı sayılabilir.