EĞİTİM FELSEFESİ - Ünite 1: Felsefenin Tanımı, Kapsamı, Felsefe-Eğitim İlişkisi, Eğitim Felsefesi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Felsefenin Tanımı, Kapsamı, Felsefe-Eğitim İlişkisi, Eğitim Felsefesi

Felsefenin Tanımı ve Kapsamı

Bazı düşünürlere göre felsefenin tanımı yapılamaz; çünkü o bir üst dildir. Felsefenin tanımının zorluğunun temel üç nedeni vardır. Birincil neden, farklı felsefe türlerinin varlığıdır. İkincil neden her felsefe kolunda değişik eğilim, kuram ve öğretilerin varlığıdır. Üçüncül ve temel neden ise, tarihsel süreçte öğretilerin karşıtlığı ve birbirini yadsıması ve çalışma alanının karmaşık soyutluğudur.

Basit ve genel tanımla felsefe “bilgelik (hikmet) sevgisi” olarak ifade edilebilir. Aristo, felsefeyi ilk nedenlerin bilimi olarak tanımlarken, felsefeye olayların temeline inmek kâinatın özünü araştırmak anlamı yüklenmiştir. Ancak felsefenin salt metafiziği konu edindiği söylemek olanaklı değildir. Yeniçağla birlikte felsefenin temel çalışma alanı bilim olmuş ve buna bağlı olarak bilim felsefesi doğmuş, “gerçeği bütünü olarak değerlendirme” genel kabul görmüştür. Felsefenin mitos, din ve şiirden doğduğu kabul edilir. Zamanla özgün düşünmenin temellerini atarak gerçeği bütünüyle açıklamaya çalışmış; yaşama bakış açısı anlamı kazanmıştır. İlk zamanlar tüm bilimleri kapsayan felsefeden zamanla matematik, fizik, antropoloji, biyoloji, kimya, astronomi, sosyoloji ve psikoloji gibi kimi bilimler ayrılmıştır.

Tarihsel olarak bakıldığında felsefe teriminin ilk kez Pytagoras’ın kullandığı belirtilmekle birlikte felsefe (Philosophia) terimi kesin anlamını Platon ve Aristoteles felsefesinde kazanmıştır. Kaynağı Yunanca philosophia terimine dayanan felsefe, “sevgi” (philia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Felsefenin ne olduğunu ortaya koyan üç görüş yaygın olarak kabul görmektedir.

  1. Felsefe insanın niteliğini, dünyanın yapı ve işleyişini anlama çabasıdır.
  2. Felsefe gerçeği bulma ve öğretme yolunda bir bitmeyen derinleşmedir.
  3. Felsefe insanı iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir.

Felsefe tanımı konusunda belirli bir uzlaşma olmamasına karşın, genel özellikleri ve işlevleri şöyle özetlenebilir:

  • Felsefe yaşama ve evrene karşı bir tavır alıştır.
  • Felsefe, akılcı incelemeye ve yaratıcı düşünceye dayalı bir yöntemdir.
  • Felsefe evren ve bütün hakkında belirli bir görüş elde etmeye çalışan bir çabadır.
  • Felsefe hem sorun hem de sorunların çözümü hakkında kuramlardır.
  • Felsefe dilin mantıksal analizi, kavramların ve sözcüklerin tanımlanması ve anlamlarının aydınlatılmasıdır.
  • Felsefe bilimlere yol göstericilik yapan onlara amaç, yöntem ve teknik önerilmesidir.

Felsefe yaşama ve evrene karşı bir tavır alıştır: Bireyin günlük yaşamda kişiliğinde odaklaşan her tavır ve anlayışı temel düzeyle felsefe olarak nitelendirmek olasıdır. Özetle felsefe bir dünya görüşüdür ve yaşama bakış açısıdır, evreni bütünüyle kavrama ve yakalama uğraşıdır.

Felsefe akılcı incelemeye ve yaratıcı düşünceye dayalı bir yöntemdir : Felsefe olay ve olguların belirli bir sistematik içinde akılcı düşünme ilke ve tekniklere dayandırılarak irdelenmesini amaçlar. Bu bağlamdaki felsefe artık basit ve dar anlamda felsefeden farklıdır ve akademik değer taşır. Felsefe, insana birçok konuda doğru, açık ve neden sonuç ilişkileriyle delillere dayalı olarak düşünmeyi öğretir. Felsefi düşünme yöntemleri insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için gerekli temelleri hazırlar.

Felsefe evren ve bütün hakkında belirli bir görüş elde etmeye çalışan bir çabadır: Felsefe bireyin kazandığı bilgi ve deneyim birikimi ile edindiklerinin sistemleştirilmesine olanak verir. Bu bir bakıma bireysel bir dünya görüşünün oluşturulmasıdır. Ancak felsefe olay ve olgulara dar, tek yönlü bir anlayışla değil; bütüncül bakmayı amaç edinir. Filozof bakış, yaşamı bir iş adamı ya da sanatçının salt kendi uzmanlık alanı açısından görmek yerine; bir bütün olarak kavranılmasını amaçlar. Felsefe burada “düşünce felsefesi”ni “eleştirel felsefe”den ayrık tutar. Felsefe değişik bilim ve çalışma alanlarının düşünce ve sonuçlarını alarak daha bütüncül olana ve evrensele yaklaşır.

Felsefe hem sorun hem de sorunların çözümü hakkındaki kuramlardır: Felsefe köken olarak bilgiyi ve bilgeliği sevmek, doğruluğu araştırmak, özgür düşünce ve eleştiriyle sağlam bilgilere ulaşıp yaşamı buna göre düzenlemeyi amaçlar. Felsefe, sürekli arayışı ifade etmektedir. Kısaca felsefe evrende her şeyin genel ve sistemli bir biçimde incelenmesine ve yorumlanmasına çalışan bir düşünce sistemidir. Bu düşünce sistemiyle felsefe insan yaşamış ile ilgili ya da insanı rahatsız eden her türlü sorunun yöntemli bir biçimde çözüm etkinliklerini içerir.

Felsefe, kavramların analizi, sentezi ve anlamlarının aydınlatılmasıdır: Felsefenin tanımının yapılamayacağı, onun bir üst dil olduğu görüşü, genel kabul gören bir anlayıştır. Bu görüş; analiz, sentez ve değerlendirme ile anlamlandırma temel görevini felsefeye yüklemektedir. Buna karşılık iki tür görü vardır. Birinci görüş felsefeye analiz yolu ile tüm sözcük ve kavramları açıklama işlevi yüklemektedir. Diğer görüş ise felsefenin tüm yaşama ilişkin deneyimleri aydınlatmak ve açıklamak görevi bulunduğunu ileri sürmüştür. Kısacası felsefe; olay, olgu, durum, koşul, kavram ve bütün olarak yaşama anlam verme ve açıklama etkinlikleri bütünüdür denebilir.

Felsefe bilimlere yol göstericilik yapar, yöntem önerir: Felsefenin temel özelliklerinden biri de yol gösterici olup yöntem önermesidir. Platon, felsefenin kendine özgü bir yöntemi bulunduğunu belirterek diyalektik yöntemi kullanmıştır. Bilim ve felsefe arasındaki ilişki 17. yüzyıldan sonra da devam etmekle beraber yeniçağla birlikte kimi bilim alanları felsefeden ayrılmaya başlamıştır. Felsefe ile bilim arasındaki temel benzerlik, her ikisinin de aklın ürünü olmasıdır. Ancak felsefeye bu bağlamda düşen görev, akıl yürütme yöntem ve tekniklerini göstermektir. Felsefenin bir çalışma alanı olarak ‘mantık’ bu işlevi yerine getirmeye çalışır.

Felsefenin başlıca uğraş alanları Ontoloji-Varlık BilgisiEpistemoloji-Bilgi Sorunu ve Aksiyoloji-Değerler Sorunu ve Mantık biçimindedir.

Ontoloji (Varlık Bilgisi): Ontoloji varlık bilgisi, varlık sorunu ya da varlık felsefesi adlarıyla da bilinir. Varlığı kendinde ele alarak kaynağını, özünü, nitelik ve kategorilerini ele alan felsefe dalıdır. Varlığı, mikro makro boyutlarda, nicelik, nitelik açısından somut, soyut planlarda ele alan oluşum ve içerik açılarından inceleyen felsefi bir çalışma alanıdır. Bu anlamda felsefenin ilk ve temel uğraş alanlarından biri olup tüm varlık alanını, kozmosu, doğayı ve evreni, bunların oluşum, dönüşüm ve değişimi konularını inceler. Ontolojide yanıt aranan sorulardan ilki ‘arke’ye ilişkindir. Arke (töz, köz) evrende hiç bir şey yokken var olduğuna inanılan ya da var olduğu kabul edilendir. Tarihsel gelişim içinde Descartes Tanrı, Hobbes madde, Spinoza Tanrı ya da doğa, Marx madde ve değişme, Dewey değişme ve Satre insanı arke olarak kabul etmişlerdir.

Soyut ya da manevi ögelerden birini arke olarak belirleyen felsefi yaklaşımlar idealist anlayış olarak değerlendirilir. Buna karşılık somut ya da maddi ögelerden bir ögeyi ‘arke’ olarak belirleyen felsefi yaklaşımlar ise materyalist anlayış olarak belirlenir.

Epistemoloji (Bilgi Sorunu): Epistemoloji, felsefenin en temel ve merkezcil alanlarından biridir. Yunanca ‘episteme’ (bilgi), ve logos (bilim, açıklama, gerekçe, öğreti) sözcüklerinin birleşiminden oluşan kavram, Türkçede bilgibilim ya da bilgi teorisi adıyla bilinmektedir. Doğrudan doğruya genel bir anlayışla bilgilerin köken ve niteliğini inceleyen felsefe dalıdır.

Daha çok bilgi, bilme ve edinme konularına değinen bu alan, bilginin nasıl gerçekleştirildiği konusu üzerinde durur.

Aksiyoloji (Değerler Sorunu): Bu kavram Yunanca axios (değer) ve logos (bilim, öğreti) sözcüklerinin birleşiminden türetilmiştir ve değerler alanı ilişkileri, özellikle yaşamı, düzeni bakımından aydınlatmayı amaçlar. Bir bakıma aksiyoloji, etik ve estetik değerlerle, bir varlığın kendi huy, mizaç ve seciyesini araştırır. Değerlerin incelenmesi konu edinilir. Kural olarak değerlerin incelenmesi üç tartışma konusunda şekillenir. Birincil konu değerlerin öznel veya nesnel, kişisel ya da toplumsal olması sorunudur. İkincil konu, değerlerin değişip değişmediği; üçüncül konu da değerlerin hiyerarşisinin olup olmadığıdır. Değerlerin kaynağı, niteliği, sınıflaması ve insanlıkla ilişkisi üzerinde duran çalışma alanıdır ve “iyi”, “güzel” ve “doğru” araştırılır.

Aksiyolojide neyin iyi olduğu ya da ahlaki değerlerle ilgili bölüme ahlak (ethics)denir. Güzelin, çirkinin niteliği ya da neyin güzel olduğu estetiğin konusudur. Yaşamın estetik yanı bu boyutuyla değerler kuramının inceleme alanıdır. Etik, insan eylemlerine ve ahlaki değerlere felsefi bir bakışla yönelir; estetik ise, sanatta ve doğada güzelliği irdeler. Dolayısıyla, aksiyoloji bir “değer” araştırmasıdır.

Mantık (Logic): Yunanca logike sözcüğünün karşılığında kullanılan mantık, düşüncelerin düşüncelerle doğrulanması anlamına gelmektedir. Sözlük karşılığı olarak önermelerin tutarlılığı ile çıkarımların geçerliliğini belirleyen kuralları konu edinen bilim alanıdır. Günlük yaşamda mantık kavramı tutarlı ya da doğru düşünme, us (akıl) yürütme gibi özellikleri içinde bulundurur. Düşünme ise önermeler arasında bağ kurarak bilinenden bilinmeyeni elde etme süreci ve bu sürecin sonunda oluşan üründür. Kısaca mantık için “doğru düşünce incelemesi” denebilir.

Felsefe Bilim İlişkisi

Felsefe, bilim ilişkisi tarihsel süreç içinde farklılıklar göstererek gelişim göstermiştir. İlk çağlarda bilim ve felsefe ayrımını görmek olanaklı değildir. Felsefenin de bilimsel çalışma alanları gibi insanın bilme, anlama, araştırma, kimi soruları yanıtlama ve gelişme gereksinmesinden doğduğu açıktır.

Felsefe ile bilimin ilişkilerinde temel olan, birbirlerinin tamamlayıcısı olmalarıdır.

Bilim ve felsefe birbirlerinden tümüyle kopuk değil; sıkı bir ilişki içindedir: Bilim ve felsefenin yeniçağda birbirlerinden ayrıldığı bilinmektedir. Ancak bilim ile felsefenin tümüyle birbirlerinden kopuk olduğu düşünülemez. 20. yy.’daki hızlı uzmanlaşmaya ve sonucunda bilimin felsefeden, felsefenin de bilimden hızla kopmasına karşın, bilimsel düşünce ve gelişmeleri dikkate almayan felsefe anlayışının yaşaması olanaksızdır. Yaygın bir ifadeyle bilimsiz felsefe sağır ve dilsiz; felsefesiz bilim ise kördür. Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19. ve 20. yüzyılda netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Bu nedenle de bilim ve mantıkla çok daha önceden de ilgilenmesine karşın, felsefenin bilimle ilgili alt dalı olan bilim felsefesinin miladı bu yüzyıllar kabul edilir. Bu dönemin en çok sözü edilen konusu da felsefenin kendisinin de metafizikten arınıp bilimsel olması gerekliliği olmuştur.

Bilim gerçeği parçalara ayırarak incelerken felsefe gerçeği bir bütün olarak ele alıp inceler: Bilim çalışma konularını tek tek parçalara ayırarak incelerken, felsefenin konulara daha bütüncül bakması temel ilkedir. Bilim bütünle ilgilemezken felsefe bütüne bakmayı amaç edinmiştir. Gerçeği oluştururken bilim elde edilenleri ölçerek bir sonuca ulaştırır ve günlük yaşam ve gelecek için kullanır, faydacıdır. Buna karşılık felsefenin bilim gibi pratik çıkar ya da yarar düşüncesi yoktur.

Bilim gerçeğe bilimsel yöntemi kullanarak ulaşmaya çalışırken felsefe temellendirmeyi amaçlar: Bilim, kullandığı deneysel yönteme ve matematiksel açıklama tarzına ek olarak, kanıtlama ve ispatı amaçlar. Felsefede filozof akıl yürütür ve tartışmalar geliştirir.

Bilimsel yöntemde birinci aşama betimlemedir. Betimleme aşamasında araştırma konusu olgular ve bu olgular arası ilişkiler saptanır, sınıflanır ve kaydedilir. Açıklama ile betimlenmiş olgular, bu olguların ve birbirleriyle olan ilişkilerini yansıtan ampirik (görgül) genellemeler bazı kuramsal kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir. Hipotez, gözlenen olaylar hakkında yapılan geçici bir açıklamadır. Kuram, sistemli bir biçimde düzenlenmiş olguları açıklama aracıdır. Bilimsel yasa, bir bilim dalının alanına giren olgular arasında sürekli tekrarlanan ve bilim adamları topluluğu tarafından doğru kabul edilen ilişkilerin neden-sonuç biçiminde dile getirilmesidir.

Felsefede ise temellendirme egemendir. İleri sürülen önermeler birbirleriyle çelişmez; sonuçlar, temel alınan önerme ya da önermelerden akıl yürütme yoluyla çıkarılır. Bu nedenle felsefi önermeler, kimi zaman gerçeğin bilinen özelliklerine ters düşebilir. Bilim bütüncül, nesnel ve doğru olmayı amaç edinirken, felsefe kapsamlı, akılcı ve yeterli olmayı amaçlar.

Bilimsel önermeler genellikle sentetiktir; ancak felsefi önermeler genellikle analitik ve bazen de metafiziktir: Felsefe ve bilim özleri gereği aklın ürünleridir, yani ikisinde de akılcı bir eylemlilik söz konusudur ve her ikisi de varlığı konu edinir. Buna karşılık bilimsel önermelerin evrende karşılıkları vardır ve kanıtlanan türdendir. Felsefi önermeler ise analitik ve metafiziktir yani deney, gözlem, araştırma ve belgeleme yoluyla kanıtlanacak türden değildir. Bir bakıma temele alınan bir önermeden onunla çelişmeyen iç tutarlığı olan önermeler elde edilir.

Bilimde ve felsefede elde edilen ve kullanılan bilgiye sürekli eleştirel bir gözle bakılır: Her iki çalışma alanı da birer süreçtir. Tümü gerçeği bulmayı amaçlarken, bir hâlden bir hâle geçiş içinde yani süreç içindedirler. Ancak bu süreçte bilim ve felsefe her olay ve olguyu eleştiriden geçirir. Bilimin temel özelliklerinden biri kuşkucu olmasıdır. Buna karşılık felsefede de filozof için “olmuş, bitmiş bir bilgi” yoktur.

Hem bilim hem de felsefe için sorular önemlidir: Bilimsel araştırma öncelikle bir sorunun tanımlanmasıyla başlar. Bilimsel araştırma daha sonra problem ve alt problemlerde sorulan sorulara yanıtlar bulmayı amaçlar. Felsefe de aynı biçimde sorular çok önemlidir. Ancak felsefenin bu bağlamda farkı, yanıtların daha çok önemsenmesidir. Çünkü felsefede genellikle benzer sorular sorulurken yanıtları felsefeye göre farklılaşmaktadır. “Gerçek, varlık, Tanrı, ruh, insan, zaman, bilgi, düşünme, özgürlük, ahlak vb. nedir?” tümüne, bazılarına en azından birine her filozof ya da felsefi sistem yanıt aramak durumundadır.

Felsefe ve bilim zihinsel süreçleri işe koşar: Felsefe ve bilim çalışma alanlarında sürekli olarak zihinsel süreçleri işe koşar. Bilim problemin yanıtlarını ararken, felsefe de gerçeğe ulaşmayı amaçlarken sürekli akılcı olmak durumundadır. Tüm süreçler tümdengelim, tümevarım, analoji, hipotetik-dedüktif, diyalektik, aklın geriye dönmesi, retrodüktif, aksiyomatik, ve fuzzy (muğlak) mantığı olarak sınıflandırılabilir. Bu bağlamda bilim ile felsefe arasındaki farklılık, bilim zihinsel süreçlerin ne olduğu ile uğraşmazken; bu akıl yürütme yollarının ne olduğu felsefenin ana çalışma konusudur.

Felsefe Eğitim İlişkisi ve Eğitim Felsefesi

Eğitim sistemlerinin amaç, içerik, öğretme ve öğrenme süreçleri ile değerlendirme boyutunda düzenlenmesi bir bakış açısı gerektirir. Bu bakış açısının genellikle ülke siyasetinden soyutlanmayan bir bakış olduğu söylenebilir.

Eğitim-felsefe ilişkisi çok boyutluluk gösterir. Bir bakıma felsefe eğitimin temel taşlarından biridir. Kimin, ne için, nerede, ne kadar, nasıl eğitileceği ve nasıl değerlendirileceği siyasal, sosyal ve ekonomik boyutlu sorulardır. Ancak tüm bu sorular ve verilecek yanıtlar özü gereği birer felsefi sorudur denebilir. Kimlerin, nasıl ve nerede eğitilecekleri siyasal ve ekonomik kararlardır. Bir bakıma eğitimin amacı, türleri, programları ve yönetime ilişkin sorular, ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji, etik ve mantık alanlarını kısaca felsefeyi ilgilendirmektedir. Eğitim, felsefi bir bakıma yönlendirici öğretimdir.

Eğitim sistemlerinin temel yol göstericilerinden biri felsefedir: Felsefe; eğitim sistemlerinin oluşumu, düzenlenmesi, gelişimi, değerlendirilmesi ve değişiminde temel yol göstericilerden biridir. Eğitim hem davranış değiştirme sürecidir hem de toplumsal açık sisteme göre çalışan bir toplumsal kurumdur. Eğitim süreci bu bağlamda sosyal, kültürel, dinsel, hukuksal, siyasal ve ekonomik birçok değişkenden etkilenir. Ancak her ekonomik, politik ve siyasal sistem bir felsefeye ve bir sayıltıya dayanır. Her sayıltı da özü gereği bir felsefi niteliktir. Bu durum, eğitim sistemlerinin temel değişkenlerinin birinin felsefi bakış ve anlayış olduğunu gösterir.

Eğitim ve öğretim programları bir felsefi çalışmanın ve kabulün ürünüdür: Genel bir bakışla tüm eğitim programları belirli bir felsefeye ya da felsefe birlikteliklerine dayanır. Eğitim, öğretim ve ders programlarının oluşturulmasında program planlamasına bağlı olarak ders planlarının yapılmasında felsefeden yararlanılır. Bir bakıma eğitim programlarının oluşturulması çoğu kez sistemleştirilmiş, birer kuram düzeyine getirilmiş modellere dayanır. Bu nedenle her eğitim programı bir felsefe ya da felsefe takımına dayanır. Genel olarak eğitimin amacı, istendik davranış değişikliği oluşturmaktır. Bu durumda, insanları belli amaçlara göre yetiştirme öngörülmektedir. Bu amaç, her şeyden önce öğrenme, öğretim, iletişim yoluyla ve felsefenin anlamına bağlı bilgili, bilgiyi seven nitelikli insanlarla olanaklıdır.

Dolayısıyla felsefe sözcüğünün içerdiği genel anlam, eğitimde temel ve genel bir amaç olmaktadır.

Felsefe, genel amaçların belirlenmesi, özel amaçların ve öğrenme etkinliklerinin oluşturulması, okulda görev alan personelin rollerinin saptanması ve sınıfta öğrenme yöntem ve stratejilerinin yönlendirilmesinde temel belirleyicilerden biridir. Bu temel bakışla felsefe program geliştirmenin ölçme ve değerlendirme boyutunda da ölçüt geliştirme, ölçme aracı türlerinin seçimi gibi konularda kılavuzluk yapar. Özetle felsefe; eğitim, öğretim ve ders programlarının amaç, içerik, öğretme-öğrenme süreci ve ölçme-değerlendirme boyutlarının bir kılavuzudur.

Benimsenen felsefeye uyum, kurumsal etkililiği ve verimliliği artırır: Eğitim, öğretim ve ders programlarına yön veren genel felsefi bakışın uygulayıcılar tarafından kabulü, eğitim sistemlerinin başarısında önemli bir etkendir. Eğitim felsefesinin uygulayıcılar tarafından benimsenmesi, örgütsel ve bireysel olarak amaçların daha üst düzeyde gerçekleşmesine katkıda bulunur. Bu sonuç etkili kurum yaratılmasına olanak sağlar. Etkili örgüt ve birey verimliliğin ön şartıdır. Böylece daha etkili ve verimli birey ve kurumlar oluşturulur.