EĞİTİM PSİKOLOJİSİ - Ünite 1: Eğitim Psikolojisine Giriş Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Eğitim Psikolojisine Giriş

Ünite 1: Eğitim Psikolojisine Giriş

Giriş

En genel tanımıyla bireylerin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı ve istendik davranış değiştirme süreci olarak kabul edilmektedir. Eğitim bireyin tutum ve davranışlarında ilerleme ve gelişme bağlamında değişim oluşturmaya yönelik bir süreçtir ve okullar bu amaca yönelik olarak öğrenme-öğretme etkinlikleri gerçekleştirmekten sorumlu kurumlardır.

Eğitim etkinlerinin en temel amacı olarak kabul edilebilecek tutum ve davranış değişiklikleri, okullarda öğrenme yoluyla kazandırılmaya çalışılmakta, bunun doğrultusunda da eğitimcilerin, eğitsel süreçleri buna göre düzenlemeleri ve yürütmelerini sağlayabilmek için özellikle hizmet öncesi eğitimleri kapsamında “eğitim psikolojisi” alanına ilişkin bilgi ve becerileri edinebilecekleri dersler almaları sağlanmaktadır.

Deneyimli bir öğretmen olabilmek için eğitim ve psikoloji arasındaki ilişkileri çözümleyebilme becerilerine ve eğitim süreçlerini yönlendirmede kullanabilecek yeterliklere sahip olunması gerektiği düşünülmektedir.

Eğitim ve Psikoloji İlişkisi

İnsan davranışları ve zihinsel süreçlerini inceleyen psikoloji bilimi, farklı türdeki davranışları tanımlamayı davranışın nedenlerini açıklamayı, belirli koşullarda hangi davranışların sergilenebileceğini yordamayı ve davranışı kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Eğitim ise toplumsal ve bireysel yaşamı iyileştirmeye yönelik bireysel deneyimler yoluyla davranışı değiştirme ve zihinsel becerileri geliştirme süreci olarak tanımlanabilir.

1800’lü yıllardan bu yana, psikolojinin eğitime olan katkılarını incelendiğinde, psikoloji yaklaşımlarında ilk dikkat çekenin, bilişsel psikoloji ve gelişim psikolojisi olduğu görülmektedir. Bilişsel psikologlar, psikoloji çalışmalarında zihinsel süreçleri merkeze almışlardır. Gelişim psikolojisi ise, çocukların içinde bulundukları gelişim süreçlerinin öğretmenler tarafından anlaşılması gerektiği üzerinde durmuştur.

Thorndike (1910)’a göre psikolojinin; amaçlar, materyaller, araçlar ve yöntem yönünden eğitime olan katkıları şu şekildedir:

  • Psikoloji, eğitimin amaçlarını tanımlamaya, açıklamaya, sınırlandırmaya ve hangilerinin ulaşılabilir, hangilerinin ulaşılmaz olduğunu görmeye yardımcı olmaktadır.

  • Psikolojinin, insanın doğasında meydana gelen değişimlere yönelik getirdiği açıklamalar eğitim süreçlerinde hangi materyallerin kullanılması gerektiği konusunda katkı sağlamaktadır.

  • Bireyin zihinsel gelişiminin ve kişilik gelişiminin, eğitsel süreçleri sonucunda ortaya çıkacak davranışları etkilemesi, psikolojinin, eğitimin araçları konusundaki katkılarını özetlemektedir.

  • Psikoloji, bireyin gelişim, kişilik ve içinde yer aldığı grubun özelliklerine uygun öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanılması konusunda eğitimcilere katkı sağlamaktadır.

İnsan davranışında pratikten kaynaklanan görece sürekli bir değişim olarak tanımlanan öğrenme; sadece okulda öğrenilen akademik bilgileri değil; insanın duygusal gelişimini, toplumsal etkileşimini ve kendi kişiliğinde değişimlere yol açan süreçleri de kapsar.

Psikoloji bilimi öğrenme sürecini davranışsal, bilişsel ve biyolojik yaklaşımlar çerçevesinde incelemektedir. Psikoloji biliminin, eğitsel süreçleri etkileyen diğer bir bakış açısı, gelişim psikolojisinin sınıf içi uygulamalara etkisi ve katkısı ile ilgilidir. Bireyin hayatı boyunca fiziksel, duygusal, zihinsel, algısal gelişimi ve kişilik gelişimini açıklamaya çalışan gelişim psikolojisi aracılığıyla, eğitim sürecindeki öğrencilerin bilişsel gelişimlerini anlamanın, onların gereksinimlerinin tam olarak karşılanabileceği ve böylece öğrenme ve öğretme etkinliklerinin daha etkili bir şekilde sürdürülmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir

Eğitim süreçlerinin yapılandırılmasında, öğrenme sürecini anlamlandırmak kadar öğrencilerin zihinsel gelişimleri, duygusal, sosyal veya ahlaki gelişimleri ile kişilik gelişimleri gibi özelliklerinin ve gereksinimlerinin neler olduğunun belirlenmesinde, psikolojinin eğitsel amaçların yapılandırılması, eğitim içeriğinin oluşturulması, yöntem-tekniklerin seçilmesi ve çıktıların değerlendirilmesi süreçlerinde oldukça etkili olduğu söylenebilir.

Psikoloji biliminin, eğitim süreçlerine temel katkılarından biri de öğretmenlerin, öğrencilerin bilişsel düzeylerini, gelişim gereksinimleri ile güçlü ve zayıf yönlerini anlamlandırmalarına, bunlara uygun öğretim ve değerlendirme süreçleri oluşturmalarına yönelik gerekli bilgileri sağlamasıdır.

Eğitim Psikolojisi

Eğitim psikolojisi genel bir tanımla psikoloji biliminin, öğrencileri ve öğrenme ortamlarını anlamlandırma sürecine uygulanmasına odaklanan bir çalışma alanıdır.

Eğitim ve psikolojinin çalışma alanlarının bir araya getirilmesi, iki ayrı kültür veya dünya görüşü şeklinde ifade edilebilecek kuram ve uygulamanın bir araya getirilmesini gerektirmektedir. Eğitim psikolojisi araştırmalarından elde edilen bilgiler, okul ve sınıf ortamlarındaki öğrenme-öğretme süreçlerine uygulanabilecek, bireyin kapasitesini ve performansını olumlu yönde etkileyecek bilgilerdir.

Eğitim Psikolojisi Alanının Tarihsel Gelişimi: Bu alanındaki çalışmalar ilk olarak 1800’lerin sonunda William James ile başlayarak, 1900’lerin başında G. Stanley Hall, John Dewey ve Edward L. Thorndike; 1900’lerin ikinci yarısında ise eğitim psikolojisinin gelişimine katkıda bulunmuş kişiler olarak Hilgard ve Rusya’dan Lev Vygostky öne çıkmaktadır.

William James (1842-1910), psikolojinin, laboratuvarların dışına çıkarak öğrencilerin zihinsel gelişiminin sağlanması için derslerin, mevcut bilgi ve anlayışlarının üzerine inşa edilmesi gerektiğine dikkat çekerek eğitimcileri bütün eğitsel cevapları psikolojide aramamaları gerektiği konusunda uyarmıştır.

Edward L. Thorndike (1874-1949), eğitim psikolojisi alanında ölçme ve değerlendirmeye olan yönelimi başlatmış ve öğrenme sürecine yönelik ilkeler ortaya koyarak, davranışları, içgüdüsel ve öğrenilmiş davranışlar olarak ayırmıştır.

Psikoloji biliminin, eğitim uygulamalarına yansımasında önemli katkıları bulunan John Dewey’in (1859-1952) en dikkat çekici görüşlerinden biri öğrenme ve öğretme sürecinin etkileşim içinde olduğu, öğrencinin de öğrenme ortamının önemli bir bileşeni olduğu yönündeki vurgusudur.

1940’lar ve 1950’lerde bireysel farklılıklar, ölçme-değerlendirme ve öğrenci davranışları üzerine odaklanan eğitim psikolojisi araştırmaları, 1960 ve 1970’lerde bilişsel gelişim ve öğrenmeye doğru kaymış, sonraki yıllarda ise kültür ve sosyal etmenlerin öğrenme ve gelişimi nasıl etkilediğine yönelik araştırmalar yürütülmeye başlanmıştır.

Çağdaş eğitim psikolojisi araştırmalarının son yıllarda yoğunlaştığı beş temel çalışma alanı ise “öğrenme, gelişim ve öğretime yönelik bilişsel katkılar”, “sosyo-kültürel, öğretimsel ve ilişkisel süreçler”, “eğitim programı uygulamaları”, “özel öğrenme programları ve öğrenciler” ile “eğitim programı, araştırma ve politika”dır.

Psikolojinin insanı ve insan davranışını inceleyen ve anlamlandırmaya çalışan bir bilim olması, eğitim psikolojisinin öğrenciler ve öğrenci davranışlarının özellikleri ile bunları etkileyen, değiştiren etmenleri inceleyen bir bilim alanı olarak gelişmesine neden olmuştur. Bu bağlamda öğrencilerin nasıl öğrendikleri, öğrenme sürecinin yalnızca davranışsal bir süreç olup olmadığı, öğrenmenin bilişsel doğası ve öğrencilerin gelişim süreçleri ile öğrencilerin motivasyon, öz-yeterlik veya üst biliş gibi özellikleri eğitim psikolojisinin günümüzdeki kavramsal çerçevesini şekillendiren temel konuları örneklendirmektedir.

Eğitim Psikolojisinin Öğretmen Eğitimindeki Yeri: Eğitim psikolojisi alanı, genellikle üniversitelerin eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirme alanı kapsamında işlev göstermektedir. Bu durumun en önemli nedeni; eğitim psikolojisinin varsayım ve yaklaşımlarından en çok yararlanması beklenen, sınıf içinde eğitim-öğretim etkinliklerini yürüten ve bu bağlamda hem insanın gelişim özellikleri, hem öğrenme süreçleri hem de motivasyon, öz-düzenleme, öz yeterlilik gibi konular çerçevesinde eğitim-öğretim etkinliklerini yapılandırması gereken kişilerin öğretmenler olmasıdır.

Öğretmenlerin sahip olması gereken üç bilgi türü; özel alan bilgisi, pedagojik bilgi ile öğrencilere ve öğrenme sürecine yönelik bilgidir. Özel alan bilgisi, öğretmenin matematik, edebiyat, fizik, kimya gibi eğitim verdiği alanın içeriğine yönelik sahip olduğu bilgiyi ifade etmektedir. Pedagojik bilgi, eğitim bilimleri alanı kapsamında öğretimsel süreçler, yöntem ve teknikler ile ilgili bilgileri kapsamaktadır. Pedagojik bilginin de kaynaklarından biri olarak gösterilebilecek eğitim psikolojisi, özellikle öğrencilere ve öğrenme sürecine ilişkin bilgi sağlayarak öğretmenlerin mesleki gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bir öğretmenin etkili bir öğretmen olarak nitelendirilebilmesi için; öğrencileri nasıl motive edeceklerini, zamanı nasıl etkili kullanacaklarını, öğrenciler arasındaki bireysel farklılıkları nasıl yöneteceklerini bilmeleri de gerekmekte, bunun için de deneyim ile birlikte eğitim psikolojisi alan bilgisine sahip olması önerilmektedir.

Eğitim Psikolojisinin Uğraşı Alanları

Eğitim psikolojisinin temel konuları gelişim ve öğrenme psikolojisi olarak iki başlık altında toplamak mümkündür.

Gelişim psikolojisi, bireylerin hayatları boyunca geçirdikleri her türlü değişimi ve bireyler arasındaki gelişimsel farklılıkları inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Gelişim psikolojisi, insan davranışında doğumdan ölüme kadar tüm yasam boyunca gözlenen biyolojik ve psikolojik değişiklikleri konu edinir. Büyüme ve gelişme sonucu oluşan davranış ve bilişsel sistemde ortaya çıkan değişiklikleri inceler.

Eğitimin amacının öğrencinin bir bütün olarak tüm yönleriyle gelişmesine yardım etmek olduğu göz önüne alındığında, hedeflenen gruba yönelik bir öğretimde öğretmenlerin etkili ve verimli bir öğretim yapabilmeleri için tüm eğitim sürecini öğrencilerin gelişim dönemlerinden kaynaklanan ortak özelliklere dayalı olarak düzenlemeleri ile gerekmektedir.

Eğitim psikolojisinin temellerinden bir diğeri olan öğrenme psikolojisi, öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini, öğrenme sırasında organizmada ne gibi değişiklikler olduğunu ve öğrenme için geçerli olan ilkeleri belirlemeye çalışan psikoloji dalıdır.

Öğrenme psikolojisinin temel amacı ise eğitimcileri öğrenme konusunda bilgilendirmektir. Eğitimciler öğrenmeyle ilgili ilkeleri; öğrenme sürecinin nasıl oluştuğunu, öğrenme gerçekleşirken bireyde hangi mekanizmaların işlediğini ve hangi şartların öğrenmeyi kolaylaştırıp hangilerinin zorlaştırdığını bildiği zaman, eğittiği kişideki normal dışı davranışların yerine istenilir davranışları kazandırabilirler. Öğrenme psikolojisi doğrultusunda genel öğrenme ve öğretme ilkelerinin yanı sıra, farklı özellikler taşıyan bilişsel, psikomotor ve duyuşsal öğrenme için gerekli öğrenme koşulları, kuram ve ilkeler ile öğrenme ürünlerinin öğretimine yönelik yöntem ve ilkeler üzerinde durulur. Algılama, düşünme, hatırlama, unutma, problem çözme gibi bellek süreçlerini inceleme çalışmaları da öğrenme psikolojisinin kapsamına girer.

Eğitim Psikolojisinin Bilgi Toplama Yöntemleri

Psikoloji biliminin insan davranışını anlama amacını gerçekleştirebilmesi için geçerli ve güvenilir bilgiye gereksinimi vardır. Geçerli ve güvenilir bilgiye ulaşmak için psikoloji biliminde de diğer bilimlerde olduğu gibi bilimsel yöntemlerden faydalanılmaktadır. Bu bilimsel yöntemler aracılığıyla, psikoloji biliminin temel amaçlarına ulaşması mümkün olmaktadır.

Psikoloji biliminin temel amaçları;

  • Betimleme: Birbiriyle ilişkili davranışların ve bu davranışları belirleyen koşulların saptanmasına yönelik araştırmalar yapma ve ne olduğunu anlamaya çalışma

  • Açıklama: Davranışları açıklayan genel ilkelerin ve kuramların oluşturulması

  • Yordama: Araştırmalardan elde edilen bulgulara veya temel ilke ve kuramlara dayanarak, davranışları önceden tahmin etme

  • Kontrol: Davranışların istenen bir düzeye veya biçime getirilmesi

şeklinde sıralanmaktadır.

Sorunlara şüpheci ve bilimsel bir tutumla yaklaşılarak, öğrencilerin gelişimine, öğrenmesine ve öğrenme ortamına ilişkin genel bilgiler elde edilir. Eğitim psikolojisinde kullanılan bilimsel bilgi toplama yöntemleri betimsel, deneysel ve istatiksel yöntemler olarak üç grupta incelenebilir.

Betimsel Yöntemler: Araştırılmak istenen sorunun mevcut durumunu kendi koşulları içer isinde ve olduğu gibi ortaya koymaya yöneliktir. Bu yöntemler arasında gözlem, görüşme, testler, anket, etnografik çalışma, olay incelemesi ve klinik yöntem yer almaktadır.

Gözlem, araştırmada ihtiyaç duyulan verilerin insan, toplum ya da doğa gibi belli hedeflere odaklanılarak çıplak gözle ya da bir araç kullanılarak izlenmesi ile toplandığı süreçtir ve en önemli özelliği araştırmacıya, veriye ilk elden ulaşma olanağı sağlamasıdır.

Gözlemde önemli olan gözlemlenecek davranışların önceden somut olarak belirlenmesi ve davranışın gözlendiği her durumda yazı, video kamera, ses kayıt cihazları, özel kodlama tabloları, bilgisayar vb. araçlar yardımıyla kaydının tutulmasıdır.

Gözlem yönteminin güçlü yönleri; sözel olmayan davranışların da gözlemlenmesi, doğal ortamlarda yapılması ve zaman sınırının olmaması olarak sıralanabilir. Zayıf yönleri ise; kontrolün azlığı, sayısallaştırma güçlüğü, örneklem küçüklüğü, alana giriş güçlüğü ve gizliliğin güçlüğü şeklinde sıralanabilir.

Araştırmalarda kullanılan gözlem yöntemlerinde farklı yaklaşımlar gözlemin düzenlenme şekline göre; doğal veya sistematik, araştırmacının rolüne göre; katılımlı veya katılımsız gözlem, gözlemci ile gözlenen kişinin birbirinden farklı olup olmamasına göre ise iç ve ya dış gözlem şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Gözlemin gerçek yaşam koşullarında gerçekleştirildiği, koşullara müdahale edilmediği ve bireylerin var olan durum içinde gözlemlendiği en eski bilgi toplama yöntemlerinden olan doğal gözlemde, araştırmacı her şeyi kendi doğal seyrinde gözlemeye çalışır.

Genellikle gerçek yaşamdaki pek çok karmaşık faktörün uzaklaştırıldığı, kontrollü laboratuvar ortamlarında gerçekleştirilen sistematik (kontrollü) gözlem; neyin, nasıl, nerede, ne zaman gözleneceğinin önceden planlandığı, amacın saptandığı ve belli kurallara uyularak yapılan gözlemdir.

Araştırmacının gözlemlediği durum veya yere gerçekten dâhil olarak etkileşimde bulunduğu katılımcı gözlem, incelenen olguyu ve gruptaki etkileşimi daha iyi anlamak için araştırmacının bir katılımcı olarak yer aldığı gözlem türüdür. Özellikle antropologlar tarafından kullanılan katılımcı gözlem, katılımsız gözleme oranla daha çok bilgi verir.

Dışarıdan gözlem olarak da isimlendirilen katılımsız gözlem, gözlemi yapan kişinin gözlemci kimliğini koruduğu ve olayın dışında kaldığı için daha fazla nesnel olabilme imkânına sahip olduğu bir gözlem çeşididir.

Psikoloji biliminin konularını incelemede yararlı bir yöntem olarak görülen ve katılımcı gözlemin en yalın gözlem türü olan içgözlem, kişinin kendi kendisini gözlemlediği bir gözlem türüdür. Dış gözlem ise herhangi psikolojik bir olgu ya da olayı yaşayan bireyi, o anda bir plan doğrultusunda dıştan inceleyip sonuca varmaktır.

Görüşme, iki veya daha fazla sayıda insan arasında belli bir amaç etrafında yapılan tartışmalarıdır. Görüşmenin amacı diğer insanların bakış açısını anlamak ve bu yolla deneyimler, düşünceler, niyetler, yorumlar ve zihinsel algılar ve tepkiler gibi gözlemlenemeyenler hakkında bilgi edinmektir.

Görüşmede izlenmesi gerekli olan basamaklar şunlardır:

  • Toplanması gereken bilgiler için plan yapılır.

  • Görüşmeciye ilişkin belgelerden bilgi toplanır.

  • Görüşülen kişiyle rahat bir hava içinde görüşebilmek için ortam hazırlanır.

  • Görüşme, planına uygun olarak eksiksiz uygulanır.

  • Elde edilen görüşler ya görüşme esnasında ya da sonrasında kaydedilir.

  • Belgelerden elde edilen ile görüşmeden elde edilen veriler birleştirilir, yorumlanır ve değerlendirilir.

Başarılı bir görüşme için, görüşme sırasında görüşme saatinin her iki taraf için uygun olacak şekilde önceden belirlenmesi, görüşme sırasında sıcak, ilgili bir tutum sergilenmesi, görüşülen kişinin sadece söylediklerine değil beden diline de dikkat edilmesi gibi esaslara da dikkat edilmelidir.

Araştırmalarda en fazla kullanılan görüşme türleri şunlardır:

  • Yapılandırılmış görüşme (daha önceden belirlenmiş, standart sorulara dayalı görüşmeler),

  • Yapılandırılmamış görüşme (önceden belirlenmiş bir soru setinin bulunmadığı ve genel bir alandaki var olan bilgiyi açığa çıkarmayı amaçlayan görüşmeler),

  • Yarı yapılandırılmış görüşme (görüşmecinin kabaca bir planının olduğu ancak cevaplayıcının ilgi ve bilgisine göre bu genel çerçeve içinde farklı sorular ile konunun değişik boyutlarına değinildiği görüşme türü).

Görüşmenin güçlü yönleri olarak esneklik, yanıt oranı, sözel olmayan davranış, anlık tepki, ortam üzerindeki kontrol, soru sırası, veri kaynağının teyit edilmesi, tamlık ve derinlemesine bilgi sayılabilir. Görüşmenin zayıf yönleri olarak ise maliyet, zaman, olası yanlılık, kayıtlı ve gizli bilgileri kullanamama, zaman ayırma güçlüğü, gizliliğin ortadan kalkması, soru standardının olmayışı ve bireylere ulaşma güçlüğü gösterilmektedir.

Testler, kişilik özellikleri, genel ve özel yetenekler, ilgi ve tutumlar, belli bir konudaki bilgi ya da belli davranış ve özellikleri ölçmek için kullanılan araçlardır. Testler aracılığıyla bir özelliğin sistematik bir ölçümü yapılarak belirli ölçütlere göre karşılaştırma olanağı elde edilir.

Testlerin çok sayıda çeşidi bulunmaktadır. Soruların sözel ya da yazılı olarak denek tarafından yanıtlandığı kâğıt kalem testleri ve önceden hazırlanmış resim ya da şekillerin birey tarafından anlamlandırılması esasına dayanan ve bireyin bilinçaltı süreçlerini anlayabilmenin amaçlandığı projektif (yansıtıcı) testler örnek verilebilir.

Eğitim psikolojisinde kullanılan başarı testleri, genel ve özel yetenek testleri, ilgi ve tutum envanterleri öğrencilerin hangi alanlarda yetenekli olduklarının anlaşılmasında ve öğretmenler tarafından gerekli rehberliğin yapılmasında oldukça etkili araçlardır.

Anketler, kişilerin belli konulardaki duygu, düşünce ve tutumlarını saptamak amacıyla hazırlanmış yazılı soru listeleridir. Özellikle sosyoloji, psikoloji ve eğitim araştırmalarında yaygın biçimde kullanılan anket yöntemi ile geniş kitlelere ulaşmak ve araştırmayı bu gruplara dayandırarak genellemeler yapmak mümkün olmaktadır. Ancak anket esneklikten uzak, sınırlı ve yüzeysel bilgi veren bir yöntemdir.

Etnografik çalışma, bir grubun davranışını doğrudan gözlemlemeyi ve bu gözleme dayalı olarak bu gruba ilişkin bir betimleme yapmayı ifade etmektedir. Etnografik çalışmalarda, araştırmaya konu olan kültürün tanımlanması ve bu süreçte de bu kültürü oluşturan bireylerin ya da grupların algılarının, deneyimlerinin ve tutumlarının kendi bakış açılarından aktarılması amaçlanır. Etnografik çalışmalarda, araştırmacının kültürü iyi kavrayabilmesi için kültürü gözleyebilmesi, hissedebilmesi, o kültürün birey ya da gruplar üzerindeki etkisini anlayabilmesi için alanda uzun zaman kalması ve yoğun bir veri toplama sürecine girmesi gerekir.

Olay incelemesi, bir sorunun çözülmesi için gerekli olan tüm bilgilerin bir araya getirilip değerlendirildiği geniş kapsamlı yöntemlerden biridir. Olay incelemesi, gelişim süreci içerisindeki bireyi etkileyen tüm faktörleri içeren, yalnızca bir kişi ile yapılan görüşmeleri, testleri, gözlemleri içeren kapsamlı bir araştırma olarak belirtilse de, bir kurum veya topluluğu bir bütün olarak ele alarak da yürütülebilir.

Klinik yöntem, özellikle nadiren karşılaşılan durum ve rahatsızlıklarda ve gelişimde bir takım özelliklerin ortaya konmasında kullanılır. Bireyin inceleyici ile baş başa bulunduğu bu yöntem en çok klinik psikoloji de kullanılır. Davranış sorunlarının nedenlerini bulmak ve bunu düzeltmeye çalışmak daha çok klinik yöntemle gerçekleştirilir.

Deneysel yöntemler: Sistematik bir yöntem kullanılarak, belli bir müdahalenin kontrol altına alınmış koşullarda belli bir sorunun çözümünde ne derece etkili olacağını görmek için yapılan araştırmalardır. Deneysel araştırmada uyulması gereken kurallar şöyle özetlenebilir:

  • Gruplar seçkisiz olarak oluşturulmalıdır.

  • En az iki veya daha fazla grup veya durum karşılaştırılmalıdır.

  • En az bir bağımsız değişken kontrol altında tutulmalıdır.

  • Bağımlı değişkenler ölçülebilir olmalıdır.

  • Sonuçlar istatistiksel karşılaştırmalarla değerlendirilmelidir.

  • Deneyi etkileyecek dış faktörler kontrol altında tutulmalıdır.

İstatistiksel yöntemler: İlişkisel araştırmalar iki değişken arasında bir ilişki olup olmadığını belirmeyi amaçlayan çalışmalardır. İlişkisel araştırmalar birbiri ile karşılıklı ilişki içinde olan iki veya daha fazla olay veya özellik arasındaki değişkenler belirlenir ve bu değişkenler arasında bir ilişki olup olmadığı ortaya çıkarılır.

İstatistiksel araştırmalarda değişkenler arasında bir ilişki olup olmadığı istatistiksel olarak korelasyon (iki değişkenin birbiri ile ne derece ilişkili olduğunu ifade eden istatiksel bir betimleme) ile ifade edilir. İlişkisel araştırmalarda amacın, doğal olarak ortaya çıkan olgular arasında var olabilecek ilişkileri bulmak ve tanımlamak olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle ilişkisel araştırmalarda istenen verinin toplanması için araştırmacının herhangi bir şekilde yönlendirme ya da müdahale yapmaması gerekmektedir. Araştırmacı araştırmayı hiçbir şekilde bu olguları değiştirmeye çalışmadan yürütmelidir.