EKOLOJİ VE ÇEVRE BİLGİSİ - Ünite 8: Çevresel Etki Değerlendirmesi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Çevresel Etki Değerlendirmesi

Ünite 8: Çevresel Etki Değerlendirmesi

Giriş

Entegre doğal kaynak yönetimi ve uygulamalarının yetersiz kaldığı günümüz dünyasında giderek artan çevre sorunları, yaşanılabilir sağlıklı ortamların azalması, ekosistemlerin korunması ihtiyacı, yerelden başlayarak küresel etkiler gösteren kirleticilerin artması ve her alanda sürdürülebilirlik kavramı birlikte gelecek kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacak kaygısı ile ortaya çıkan “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)” kavramı, planlanan bir faaliyetin çevrede yaratacağı etkilerin incelenmesi için uygulanan yöntemler dizisi, gelecekte meydana gelebilecek olumsuz çevresel etkilerin öngörülmesi, bir gelişme projesi için ortaya konulan farklı seçeneklerin karşılaştırılması ve aralarından en iyi olanın seçilmesi, üretilen proje ve faaliyetlerin, fayda ve maliyet analizlerinin çevresel olguların tümü ile ortak değerlendirmesi fikirlerine dayanmaktadır. ÇED’in temel görevi, sağlıklı kararların verilerek hayata geçirilecek projelerden kaynaklanabilecek çevresel etkilerin tam anlamı ile ortaya konulmasıdır. En önemli amacı ise yapılması planlanan projenin çevre üzerinde yapabileceği olumsuz etkilerinin önceden tahmin edilmesi, bu etkileri tamamı ile ortadan kaldıracak ya da en aza indirecek teknik ve teknolojik önlemlerin belirlenmesi, ekonomik ve sosyal gelişmelere engel olmadan doğal kaynakların ekonomik politikalar karşısında korunması için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Kavramının Tarihçesi

İlk kez 1950’li yıllarda çevre koruma bilincinin ortaya çıkması ile başlamış, 1 Ocak 1970 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Çevre Politikası Kanunu (National Environmental Policy Act, NEPA) ile ÇED federal projeler için bir zorunluluk haline gelmiştir. NEPA’nın yanı sıra yürürlüğe giren Temiz Hava Kanunu (Clear Air Act), Temiz Su Kanunu (Clear Water Act), Toksik Maddeleri Kontrol Kanunu (Toxic Sunstances Control Act) ile ABD’de çevre sorunlarının çözümünde önemli adımlar atılması sağlanmıştır. 1972 yılında Stockholm’de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen ‘‘İnsan ve Çevre’’ adlı uluslararası konferans pek çok ülkenin temsilcilerinin katılımı ile gerçekleşmiştir. Konferansta, endüstrileşmenin getirdiği çevre problemleri üzerinde yoğun bir şekilde durulmuş ve çevre sorunlarını küresel boyutta ele alacak uluslararası bir organ olan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) oluşturulmuştur.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Süreci

Çevresel Etki Değerlendirmesi çalışmalarında verilen bilgilerin tarafsız bir şekilde değerlendirilmiş olması ve çevresel tüm etkileri kapsaması gerekmektedir. Tek bir uzman tarafından yapılması mümkün olmayan ve bu nedenle farklı bilim dallarındaki uzmanların bütünleyici bir yaklaşım ile birlikte yürüttükleri oldukça zor bir süreçtir. ÇED, farklı uzmanlık alanlarının etkileşimi ile sonuç alınan geniş kapsamlı bir bakış açısı ve karar vermede yardımcı bir araçtır.

Genel kural olarak ÇED çalışmalarında, ekosistemler içerisinde bulunan canlıların sağlığı, cansız varlık kullanımının entegre yönetimi ve çevre sorunları ile birlikte ekonomik boyutlar göz önünde bulundurulmaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamında, dünya ekosisteminde çevre koruma faaliyetlerinin temel amaçları şunlardır:

  • Biyosferin korunması (fauna ve floranın korunması, biyolojik çeşitliliği yok edecek faaliyetlerin engellenmesi, gürültü, koku ve görüntü gibi canlılar üzerinde olumsuz etki yapan estetik kirliliğin azaltılması, planların doğayla uyumlu yapılması ve uygulanması)

  • Atmosferin korunması (küresel ısınma etkilerinin azaltılması, hava kirliliğinin önlenmesi, iç ve dış ortam havasının, iklimin, ozon tabakası ile birlikte atmosferin diğer tabakalarının korunması)

  • Hidrosferin korunması (içme ve kullanma suyu ile yeraltı ve yüzeysel su kaynaklarının korunması, sucul ekosistemlerde kirliliğin ve etkilerinin azaltılması, su döngüsünün sağlıklı bir şekilde devam etmesini engelleyecek faaliyetlerin azaltılması)

  • Litosferin korunması (toprağın doğal yapısının korunması, entegre atık yönetimi ile kirliliğin engellenmesi, gübre ve pestisitlerde organik tarım alternatiflerinin seçilmesi, erozyonla ve çölleşme ile mücadele)

ÇED raporu, temel ilke olarak yatırım faaliyetlerinin başlaması ve tamamlanması sırasında çevre problemlerine neden olabilecek her türlü işlem, kurum, kuruluş, araç, atık, vb. olumsuz etkilerin ve çevre sorunlarını en aza indirecek alternatif önlemlerin yer aldığı rapordur. Raporda bulunması gereken ana başlıklardan bazıları şu şekildedir:

  • Proje konusu, tanımı ve amacı

  • Proje için seçilen alanın detaylı bilgileri, alanın ve etki alanının çevresel özellikleri

  • Projede kullanılan üretim yöntemleri ve projenin kapasitesi

  • Projenin teknoloji alternatifleri

  • Sosyal ve ekonomik yönden önemi ve gerekliliği

  • Projeye ilişkin ulusal-uluslararası standartlar ve yasal durumlar

  • Projenin yaratabileceği çevre sorunları ve alınacak tedbirler

Duyarlı Yöreler ve Korunması Gereken Alanlar

Türkiye ve dünya ölçeğinde doğal, kültürel ve tarihi varlıklara sahip çıkmak için nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, tarım ve turizm gibi etmenlerin baskısı altındaki bölgelerde toplam alan yönetimi anlayışı ile ulusal ve uluslararası kuruluşların işbirliği ve mevzuatların uygulanması canlıların sağlıklı bir ortamda yaşamaları için kaçınılmaz faktörlerdir. Bilimsel ve etkili araştırmalar ile çevre kalitesinin artırılması ise faaliyette bulunacak tüm kurumların hedefi olmalıdır. Bu kapsamda, yapılan çalışmaların ulusal ve uluslararası kabul gören kanunlarla ve sözleşmelerle hukuki bir zeminde ve bilimsel araştırmalar ışığında yürütülmesi gerekmektedir. ÇED Yönetmeliği’ne tabi duyarlı ve hassas bölgeler, mevzuat gereği korunması gereken alanları kapsamaktadır. Proje faaliyet alanları bu korunması gereken alanlar dikkate alınarak seçilmelidir.

1983 yılında ulusal ve uluslararası öneme sahip tabiat ve kültür varlıklarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemek amacı ile yürürlüğe giren 2873 no’lu Milli Parklar Kanunu’na göre dört farklı koruma alanı tanımlanmıştır:

  • Milli Parklar: Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarına Milli Park adı verilmektedir.

  • Tabiat Parkları: Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarına denir.

  • Tabiat Anıtları: Tabiat ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değere sahip ve milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarına Tabiat anıtları adı verilmektedir.

  • Tabiatı Koruma Alanları: Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarına denir.

Milli Parklar Kanunu’na göre bu kapsama alınan yerlerde;

  • Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz.

  • Yaban hayatı tahrip edilemez.

  • Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz.

  • Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz.

  • Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz.

Çevresel Etki Değerlendirme İle İlgili Mevzuatlar ve Sözleşmeler

Yatırım faaliyetlerinin türüne ve çevresel etkilerine bağlı olarak ekosistemlerin sürdürülebilirliğin sağlanması amacı ile uyulması şartı olan farklı yasalar bulunmaktadır. Doğal yaşam alanlarının korunması ve biyolojik zenginliklerin korunması için yasal ve idari önlemlerle ÇED Yönetmeliği’nin uygulanmasında çevreyi tehdit edecek tüm etkileri en aza indirecek plan kararlarının hazırlanması, çevreyi koruyacak yatırımların yapılması, uluslararası işbirliği gerektiren projelerde ortak karar ve sözleşmelere uyulması gerekmektedir. ÇED sürecinde, ülkemizde çevre ile ilgili yürürlükte olan kanunlar, yönetmelikler ve sözleşmeler göz önünde bulundurulmaktadır. Bu kanun, yönetmelik ve sözleşmelerden bazıları şunlardır:

  • Çevre Kanunu: Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.

  • Kültürel ve Doğal Varlıkların Korunması Kanunu: Korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.

  • Milli Parklar Kanunu: Yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemektir.

  • İmar Kanunu: Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.

  • Umumi Hıfzısıhha Kanunu: Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir.

  • Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği: Çevresel etki değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir.

  • Çevre Sağlığı Denetimi ve Denetçileri Hakkında Yönetmelik: Çevre ve toplum sağlığının korunması, sağlığa zarar verebilecek etmenlerin yok edilmesi veya en aza indirilmesini sağlamak için Bakanlık Merkez ve Taşra teşkilatınca yapılacak çalışma ve denetim ilkelerinin belirlenmesi ile ilgili plan, program ve politikaların oluşturulması, denetimde standardizasyonun sağlanması, denetçinin eğitimi, geliştirilmesi, görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi ile değerlendirilmesini yapmaktır.

  • Nesli Tükenmekte Olan Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretin Uygulanması Konusundaki Yönetmelikler: Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) kapsamında yer alan hayvan ve bitki türlerinin sürdürülebilir kullanımını sağlamak için, uluslararası ticaretinin kontrol altına alınmasına yönelik usul ve esasları ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyon sağlayarak düzenlemektir.

  • Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik: Av ve yaban hayvanlarının ve yaşama ortamlarının korunması, türlerin yer değiştirilmesi, yerleştirilmeleri, koruma tedbirleri, doğadan toplanmaları ve yakalanmaları, yırtıcı türlerin yönetimi ile bunların zararlı olanları, hastalıkları ve zararlılarıyla mücadele edilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

  • Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik: 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda öngörülen toprak ve arazi varlığının belirlenmesi, toprağın korunması, tarım arazilerinin sınıflandırılması, geliştirilmesi, zorunlu hallerde amaç dışı kullanımına izin verilmesi, tarımsal üretim gücü yüksek büyük ovaların belirlenerek korunması, toprak koruma plan ve projelerinin hazırlanması, erozyona duyarlı alanların belirlenmesi, toprak koruma kurulunun çalışmaları ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir.

  • Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi: 1992 Rio Çevre Zirvesi’nin en somut sonuçlarından birisi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin imzalanmasıdır. Türkiye bu sözleşmeye 1996 yılında taraf olmuştur. Biyolojik çeşitliliğin ve biyolojik kaynakların etik, ekonomik ve insanların geleceği açısından sürdürülebilir kullanımı ve korunması temel amaçları oluşturmaktadır. Ayrıca, genetik kaynaklar ve teknoloji üzerinde sahip olunan bütün hakları dikkate almak şartı ile bu kaynaklara gereğince erişimin ve ilgili teknolojilerin gereğince transferinin sağlanması ve uygun finansmanın tedariki de dahil olmak üzere, genetik kaynakların kullanımından doğan yararların adil ve hakkaniyete uygun paylaşımı sözleşmenin temel hedeflerini oluşturmaktadır.

  • CITES Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme: Sözleşme 1973 yılında imzalanmış, Türkiye 1996’da taraf olmuştur. CITES sözleşmesinin amacı, uluslararası ticaret nedeni ile nesli tehlike altına girmiş bitki ve hayvan türlerinin ticaretini kontrol etmek ve dünyanın ortak varlıkları olan biyolojik zenginliklerin sürdürülebilir kullanımına destek olmak ve taraf devletler arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktır.

  • Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi: Kısaca Viyana Sözleşmesi olarak bilinen sözleşme 1985 yılında imzalanmış ve 1988 yılında yürürlüğe girmiştir. Uluslararası düzeyde ozon tabakası üzerinde oluşan tahribatın önlenmesini amaçlayan sözleşmeye Türkiye 1991 yılında taraf olmuştur.

  • Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair (Montreal) Protokolü: 1987’de imzalanan protokole Türkiye 1991 tarihinde taraf olmuştur. Ozon tabakasını incelten maddelerin üretim ve tüketimlerinin azaltılması, kontrol altına alınması, kullanımdan kaldırılması gereken maddelerin belirlenmesi, bu maddeler yerine kullanılabilecek ozon tabakasına zarar vermeyecek madde ve teknolojilerin geliştirilmesi temel amaçlarını oluşturmaktadır.

  • Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu Uzun Menzilli Sınırötesi Hava Kirliliği (CLRTAP) Sözleşmesi: İnsanlar ve çevreyi hava kirliliğinin olumsuz etkilerinden korumak amacı ile uzun menzilli sınır aşan hava kirletici maddelerin emisyonunu azaltmak ve sınırlamak amacı ile 1979 yılında imzalanan ve 1983’te yürürlüğe giren sözleşmeye Türkiye 1983 yılında taraf olmuştur.