EKONOMİK ANALİZ - Ünite 2: Ekonominin İşleyiş Süreci Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Ekonominin İşleyiş Süreci
Giriş
Ekonomi bilimi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde gerçekleşen iktisadi ilişkiler sistemini bir bütün olarak inceleyen bir disiplindir. Bir ekonomik sistemde gerçekleşen işlemler için bazen herhangi bir birim ya da kişi görevlendirilmemiş ve işleyiş piyasa ekonomisine bırakılmıştır. Bazen de düzenin işleyişi için çok farklı mekanizmaların kurulması ve işletilmesi gerekmiştir. Ayrıca ekonomik sistemin çözmek zorunda olduğu ekonomik sorunlar çeşitlenmiş, karmaşık bir duruma gelmiştir. Bu da iktisatçıların, seçimle başa gelen hükümetlerin, çözmek zorunda oldukları sorunlarda gerekli kararları alma işini daha da zorlaştırmaktadır. Çünkü hükümetlerin başarılı olabilmesi aynı zamanda vatandaşlarının ekonomik refahının artırılabilmesi için aşağıdaki ekonomik sorunları çözmeleri gerekir. Bunlar:
- Gelir ve istihdam düzeyinin artırılması,
- Fiyatlar düzeyinde istikrarın sağlanması,
- Ekonomik büyümede sürekliliğin gerçekleştirilmesi,
- Bütçe açıklarının kontrolü ve finansmanının sağlanması,
- Dış açıkların yönetilebilmesini sağlamak, olarak sıralanmaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle ekonomik sistemin tanımı ve ana türleri verilerek; ekonominin dışa kapalı veya açık olması veya devletin de ekonomik sistemde yer alması gibi durumlarda bir ekonomik sistemin işleyiş süreci ve farklılıkları anlamak gereklidir.
Ekonomik Sistem ve Türleri
Sistem sözcüğü, bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzenini veya farklı görev ve fonksiyonları yüklenen çeşitli parçaların birlikte bir sonuç üretmeye çalışmasıyla ortaya çıkan bir bütünü ifade eder. Ekonomik sistem de, ulusal ekonomideki ihtiyaçlarla üretim arasındaki dengeyi en etkin şekilde, çok farklı yapılarla sağlamaya çalışan bütünleşik bir mekanizmadır. Bu sistemin temel amacı, toplumun maksimum refah düzeyine ulaşması için gerekli yolları göstermek yani ulusal ekonomideki ihtiyaçlar (talep) ile üretim (arz) arasında dengeyi en iyi şekilde sağlamaktır.
Tüm ekonomilerin arz ve talep arasında dengenin sağlanabilmesi için yanıt aradığı üç temel soru; neler üretilecek, nasıl üretilecek ve bunlar nasıl paylaşılacaktır? Bu yüzden her toplum kıt kaynakları ile neler üreteceğine karar verirken tercih yapmak zorundadır. Örneğin:
- Ne kadar tüketim malı ne kadar yatırım malı üretilecektir?
- Kim veya kimler üretecektir yani devlet ne kadar, özel sektör ne kadar üretecektir?
- Bu mal ve hizmetler nasıl üretilecektir, yani emek yoğun veya sermaye yoğun teknoloji mi kullanılacaktır?
- Toplumun ürettiği mal ve hizmetler nasıl paylaşılacaktır? Karne ile herkese eşit mi paylaştırılacaktır? Yoksa parayı veren mi düdüğü çalacaktır?
- Çalışamayacak durumda olanlar veya çalışmak istemeyenlere ne kadar pay verilecektir?
- Bu gibi soruların yanıtlarını, kararlarını kim verecektir?
Tüm bu soruların farklı karşılıklarına göre uygulamada değişik ekonomik sistem türleri ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden iktisadi sistemler çeşitli şekillerde bölümlenebilir. Genel bir sınıflama ile; kapalı ekonomi sistemleri ve mübadele (değişim) ekonomisi sistemleri olarak iki ana grupta toplamak mümkündür.
Tarihte kalmış kapalı ekonomi sisteminde aileler (üreticiler) yalnız kendi ihtiyaçları için üretimde bulunurlar. İhtiyaçlar basit olduğundan üretim yöntemi de karmaşık değildir. Arz-talep dengesi, dışa kapalı grup içinde kurulur yani; dışarıdan mal almak veya dışarıya mal satmak yoktur.
Mübadele (değişim) ekonomisi sistemlerinin ilk uygulamalarında yani paranın olmadığı dönemlerde (takas ekonomisi); her birey kendi ihtiyacından fazlasını üretir ve fazla olan kısmı, kendisinin üretemediği diğer mallarla değiştirirdi.
Mübadele ekonomilerinde kullanılan üretim araçlarının sahipliği bakımından, bugüne kadar uygulanabilmiş veya uygulaması süren başlıca iki ekonomik sistem: Kapitalizm (liberalizm, piyasa ekonomisi) ve Sosyalizmdir (kumanda ekonomileri). İlkinde makine ve teçhizatın mülkiyeti sermaye sınıfında yani kapitalist denilen kesime ait, ikincisinde ise mülkiyet işçi-kamu adına devlete aittir. Bu iki uç sistem dışında her iki sistemin bir kısım yönlerini kabul eden uygulamalar, karma ekonomik sistem olarak adlandırılmakta ve her ülkede farklı şekilde uygulanmaktadır. (s: 23, Tablo 2.1)
Günümüzün en yaygın ekonomik sistem olan kapitalizm piyasa ekonomileri sistemi olarak ta adlandırılmaktadır. Piyasa , gerek üretim faktörlerinin, gerekse üretilen mal ve hizmetlerin alıcı ve satıcılarının karşı karşıya gelmesini ve ekonomik kararların verilmesini sağlayan ortamlardır. Bu ortamların kesinlikle belirli bir mekân olması şart değildir. Daha öncede belirttiğimiz gibi piyasa ekonomileri sisteminde, üretimi gerçekleştirmede kullanılan sermayenin (üretim araçlarının) sahipliği özel mülkiyete aittir. Bu sistemde iktisadi denge yani; ne, nasıl ve kimler için üretilecek sorularının cevapları piyasa mekanizması yoluyla kendiliğinden gerçekleşir. Bu yüzden hükümetler ekonomik hayata müdahale etmemelidir. Çünkü bu mekanizma sayesinde ekonomide arz veya talep fazlalığı oluşmaz. Bu yüzden hükümetler ekonomik hayata müdahale etmemelidir. Çünkü bu mekanizma sayesinde ekonomide arz veya talep fazlalığı oluşmaz. (s: 26, Şekil 2.1)
Piyasa ekonomilerinde bu ekonomik faaliyetler aşağıda görülen üç alt piyasada gerçekleşir. Bu alt piyasalar:
- Girdi (Faktör) piyasaları: Emek, Sermaye, Toprak
- Mal ve Hizmet Piyasaları
- Finans Piyasaları (s: 24, İlgili şekil)
Piyasa ekonomisinin bu işleyiş sürecinde; ne, nasıl ve kimler için üretilecek sorularının cevaplarını veren herhangi bir merkezi otorite yoktur. Kaynakların tahsisiyle ilgili kararlar bağımsız bireysel girişimciler ve hane halkları tarafından alınır. Böyle bir sisteme serbest piyasa sistemi ya da piyasa ekonomisi denir. Bu sistemde temel koordinasyonu, değişimi, piyasada oluşan fiyatlar sağlar. Bu nedenle serbest piyasa sistemine çoğu kez fiyat sistemi de (fiyat mekanizması) denir.
Fiyatların piyasalarda serbestçe oluşması demek, hükümetlerin hiçbir rolünün bulunmadığı anlamına gelmemelidir. Devletin gerek piyasaları düzenleyicidenetleyici görevleri ve gerekse de kamu hizmetlerinin finansmanı için tahsil etmek istediği vergiler de, piyasada oluşacak mal ve hizmetlerin fiyatlarını etkiler. Örneğin Devletin üretimi özendirmek için girişimcilere vereceği sübvansiyon (destekleme) teşviki üretim maliyetini düşürürken, işletmelerden alacağı kurumlar vergisi gibi kamu kesintileri üretim maliyetini ve fiyatları yükseltecektir. Bu sistemi belki en iyi özetleyen söz ünlü iktisatçı Adam Smith’ in '' laissez-faire, laissez-passer '' (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) sözüdür.
Kumanda ekonomileri yani merkezi planlamanın geçerli olduğu (sosyalist) ekonomilerde piyasa mekanizmasının temel aracı olan fiyat sisteminin yerini merkezi otoritenin kararları almaktadır. Özellikle 19. yüzyıldaki kapitalist sistemin acımasız uygulamaları, klasik ekonomi varsayımındaki tam rekabet koşullarının oluşamaması ve emekçi sınıfın örgütlenmesine bağlı olarak sosyalist sistem (kumanda ekonomisi sistemi), alternatif bir ekonomik model olarak ortaya çıkmıştır. Kumanda ekonomisinin işleyişinde; ne, nasıl ve kimler için üretilecek sorularının cevapları merkezi otoritenin planları aracılığıyla oluşturulmaya çalışılır. Bu sistemde üretim araçlarının sahipliği özel mülkiyete değil, kamu adına devlete aittir. Bu durum ekonomide özel girişimci sınıf olmadığını göstermektedir.
18 ve 19. yüzyıldaki sanayi devrimi, o dönem ülkelerini tarımdan sanayi temelli ekonomilere dönüştürmüştür. Aynı şekilde bilgi ve iletişim teknolojilerinin devrimsel gelişimi de, ekonomi yaşamının her yönünü değiştirmiştir ve değiştirmeye devam etmektedir. Bu yeni dönemi ifade eden yeni ekonomi kavramı ; firmaların iş yapma biçimlerini ve onların müşterilerini de değiştirmektedir. Fakat ekonominin temel yasalarını, açıkladığımız ve açıklayacağımız piyasaların belli başlı temel işleyiş sürecini değiştirmemektedir. Yeni ekonomi olgusunun; işletmelerin iş yapma şekillerinin; tüketicilerin mal ve hizmetlere ulaşım mekânlarındaki değişimin önemli bir göstergesi de bilgi toplumu kavramıdır. Çünkü bilgiyi araştırmaya ve incelemeye önem veren, bilgi teknolojilerini kullanmayı öne çıkaran toplum yapıları sayesinde ekonomi de kendini yenilemek zorunda kalmıştır ve yenilemeye devam edecektir. Günlük yaşamdaki edevlet, e-okul, e-ticaret, e-bilet, e-reçete, ebankacılık gibi yaygın uygulamalar da bu değişime verilebilecek bazı örneklerdendir.
Ekonomide Analiz Yöntemleri
Ekonomistler, çeşitli ekonomik olayları-sorunları tespit etmek ve etkili çözümleri zamanında alabilmek için, bazen basit bazen de gelişmiş çeşitli analiz teknikleri kullanmaktadırlar. Bir ekonomik olayın analizinde, öncelikle onun içerdiği değişkenler ve değişkenler arasındaki ilişkilerle o ekonomik olayın alanı-bölümü belirlenir. Ekonominin en kabul gören bölümlenmesi mikroekonomi ve makroekonomi şeklindedir. Diğer sınıflama yöntemleri: Mevcut durumu tespit eden veya ne olması gerektiğini ifade eden pozitif ve normatif analiz ; zaman ölçütüne göre durağan ve dinamik analiz ; değişkenlerin sayısına göre kısmi ve genel denge analizi şeklindedir.
Mikroekonomi, ekonominin küçük üniteleri olan bireylerin-tüketicilerin ve girişimcilerinfirmaların ekonomik davranışlarını inceler. Aynı zamanda mikroekonomi rasyonel ve çıkarları peşinde koşan bireylerin etkileşimlerinin yarattığı sosyal sonuçları inceler. Mikroekonominin ilgilendiği sorulara günlük hayatımızdan şu örnekler verilebilir: Masaüstü bilgisayar mı, yoksa dizüstü bilgisayar mı almalıyım?
Makroekonomi, ulusal ekonomide devletin, firmaların ve bireylerin tercihlerinin, davranışlarının toplam etkisiyle ilgilenir. İstihdam oranı, büyüme hızı, kamu dengesi, faiz oranı, enflasyon, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konu başlıkları makroekonominin alanına girmektedir. Bu çerçevede makroekonominin cevap aradığı bazı sorulara şu örnekleri verebiliriz: 2001 krizi Türkiye'de işsizliği ne kadar artırmıştır? (s:29, Tablo 2.3)
Pozitif analiz bir ekonomik olayın-sistemin mevcut halini inceleyerek nasıl çalıştığını açıklamaya çalışır, durumunu tespit eder. Normatif analiz ise yorum içeren yani “ne olmalı” ya da “nasıl olmalı” gibi soruları soran, değer yargılarını içeren bir analizdir.
Ekonominin belirli bir andaki durumunun tespiti, fotoğrafının çekilmesi durağan analizdir . Örneğin: 31.12.2011 tarihinde Türkiye’nin milli gelirinin tespiti durağan bir analizdir. Ekonominin belirlenmiş dönemler arasındaki durumunun incelenmesi karşılaştırmalı durağan analizdir . Bu bağlamda 31.12.2010 tarihindeki Türkiye’nin milli gelirinin 31.12.2011 tarihi verileriyle karşılaştırılması, karşılaştırılmalı durağan analize örnek verilebilir. Belirlenmiş zamanlar içinde ekonomide meydana gelen değişikliklerin analizi ise dinamik analiz olarak ifade edilir. Örneğin Türkiye’nin milli gelirinde üçer aylık dönemlerde, nasıl bir değişimin meydana geldiğinin incelenmesi bir dinamik analiz yöntemidir.
Değişkenlerin çokluğunun ekonomik analizi karmaşık hale getirmesi nedeniyle, diğer bilimlerde olduğu gibi, iktisatçılar bazı basitleştirici varsayımlar altında çalışmalarını yürütmektedir. Kısmi analiz , "diğer şeyler eşit" veya “diğer tüm durumlar sabit kalmak şartıyla” şeklindeki basitleştirici varsayımlarla; ekonominin bir biriminin veya bir bölümünün dengesinin analizini inceler. Genel denge analizi ise, ekonominin bir biriminin veya bir bölümünün değil; onların karşılıklı etki ve bağlılıklarının tüm ekonomi üzerindeki etkilerini inceler.
Ekonomik Faaliyetlerin Döngüsel Akımı
Ekonominin işleyiş sürecinde yer alan ekonomik birimlerden; hane halkı, devlet ve girişimcinin birbirleriyle olan ilişkileri ekonominin döngüsel akımlarını oluşturur. Ekonominin bu döngüsel akımlarını yani birimler arasındaki varlıkların değişiminin kolaylaşmasını sağlayan diğer bir birim de finansal sistemdir. (s: 32, Şekil 2.2)
Ekonomide harcama ve tasarruf yapma kararlarının çoğunluğu hane halkları tarafından verilir. Ekonomik birim olan hane halkı, faktör piyasalarındaki (emek, sermaye, toprak) arzıyla gelir elde eder. Hane halkının, sahibi olduğu üretim faktörüne göre gelirini elde etme şekilleri değişir. Örneğin: Emeğini, becerilerini emek piyasasında girişimcilere satan hane halkı ücret geliri elde eder.
Ekonomideki ana üretim birimi olan girişimcilerin oluşturduğu firmalar , yapmış oldukları organizasyon ile şahıs şirketinden devlete kadar bütün üretici birimleri oluşturur. Mal ve hizmet piyasalarına üretim (arz) yapabilmek için faktör piyasalarından üretim faktörlerini (kaynaklarını) talep ederler. Yani üretim süreci organizasyonunda diğer üç faktörü bir araya getiren girişimcilerdir.
Piyasaların düzenlenmesinde-denetlenmesinde önemli görevi olan devlet ; aynı zamanda arz ve talebin oluşmasında dolaysız ve dolaylı bir şekilde belirleyicidir. Başka bir ifade ile devlet, ekonominin işleyiş sürecinin lokomotifidir. Devlet yaptığı harcamalar ile hem diğer iki karar biriminin gelirini artırıcı etkiye sahip, hem de topladığı vergiler ile onların gelirini düşürücü bir gücearaçlara sahiptir.
Ekonomik sistemi oluşturan üç birimden (hane halkı, devlet, firma); fon fazlası (tasarrufu) olanlardan, fon açığı (tasarruf açığı) olanlara fon transferinin gerçekleştirilmesine finansal sistem aracılık yapar. Bu temel hizmetiyle finansal sistemde, paranın fiyatı yani kredinin bedeli olan faiz ve dövizin fiyatı olan döviz kuru belirlenir. (s: 39, Şekil 2.6; s:41, Şekil 2.7)
Devletin Ekonomik Faaliyette Bulunmadığı Dışa Kapalı Ekonomilerde Döngüsel Akıma baktığımızda, diğer ulusların ekonomileriyle dış ticaret (ihracat-ithalat) ilişkisinin olmamasını ifade eder. Devletin de girişimci olarak ekonominin işleyişinde yer almaması ile gerçekleşen ekonomik işleyiş; devletin ekonomik faaliyette bulunmadığı dışa kapalı ekonomide döngüsel akım olarak adlandırılır. (s:34, Şekik 2.3)
Devletin verdiği temel kamu hizmetlerinin (alt yapı, güvenlik, adalet, eğitim, sağlık gibi faaliyetlerin) finansmanı için ana gelir kaynağı vergilerdir. Eğer devlet, girişimci olarak KİT’leri işletiyorsa, oradan elde ettiği satış gelirleri de kamu harcamalarının finansmanında kullanılır. Vergiler, gerek hane halkından gerekse de firmalardan tahsil edilir. Bu durumda devletin ekonomik faaliyette bulunduğu ekonomide döngüsel akım gerçekleşiyor demektir. (s:35, Şekil 2.5)
Günümüz dünyasında dış ticaret sektörünü bir ulusal ekonominin döngüsel akımına yerleştirirsek, o ekonomi dışa açık hale gelir.
İthalat , bir ulusal ekonominin mal ve hizmet piyasalarına, başka ulusal ekonomilerden (dış ülkelerden) mal ve hizmet girişidir.
İhracat , bir ulusal ekonominin kendi döngüsünde ürettiği mal ve hizmetleri, başka ulusal ekonomilere (dış ülkelere) satmasıdır. (s:37, Şekil 2.7)
Günümüz Piyasa Ekonomilerinin İşleyiş Süreci
Çağdaş ekonomik hayatın en önemli özelliği, işbölümünün son derece gelişmiş ve gelişmekte olmasıdır. İşbölümü ile birlikte, zorunlu olarak, mübadeleler artmış, bu da para kullanımının yayılmasına neden olmuştur. Para ekonomisinin genişlemesi, mal-mal biçimindeki mübadeleyi ikiye bölmüş ve böylece üretim ile satış arasındaki doğal bağ kopmuştur. Bu durum, esas olarak birbirine bağlı olması gereken, üretim ile tüketim ve yatırım ile tasarruf faaliyetlerinin birbirlerinden bağımsız olarak yürümelerine neden olmaktadır.
Günümüz piyasa ekonomilerinin (kapitalizmin) işleyiş süreci, birden bire ortaya çıkmamıştır. Uzun bir gelişim sürecine sahip olmasına rağmen en yoğun şekilde, Sanayi Devrimiyle birlikte, önce Avrupa’da daha sonra da Dünya’nın hemen tüm bölgelerinde farklı özellik ve uygulamalarla kendini göstermiştir.
Ekonomik bir sistem olarak evrensel özellik kazanan kapitalizmin veya bu sistemin bir toplumdaki uygulanma basamaklarında göstereceği gelişim aşamalarını, Amerikalı iktisatçı Walt Whitman Rostow 5’e ayırmıştır:
- Geleneksel Toplum: Bu birinci aşamada, toplumda geleneklerin egemen, kültür düzeyinin genellikle çok düşük olduğu görülür. Bu dönemde nüfusun çoğunluğu geçimini tarımsal faaliyet sonucunda elde eder.
- Hazırlık veya Geçiş Süreci: İkinci aşama ise tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin gerektirdiği uyum çalışmalarının başlandığı dönem olarak kabul edilmektedir.
- Kalkış Dönemi: Üçüncü aşama, artık kalkınma ve büyüme önündeki engellerin ortadan kaldırılmaya başlandığı dönemdir.
- Olgunluk Dönemi: Dördüncü aşama, üretimde modern teknolojinin kullanılmasıyla kaliteli, rekabetçi mal ve hizmet üretiminin başarılması ve piyasa olarak dışa (ihracata) açılım gösterildiği bir dönemdir.
- Kitlesel Tüketim Dönemi: Bu son aşama, katma değeri yüksek malların üretim ve tüketiminin kitlesel hale geldiği ve refahın arttığı dönemdir.
Kapitalist sistemin bu aşamalarının hızla geçilmesinde dinamik görevi olan girişimciyi, risk alma konusunda motive eden faktör kârdır. Kâr etme güdüsüyle organizasyonu sağlayan girişimci, üretim faktörlerini faktör piyasalarından satın alır, ürettiği malları da hane halkının tüketimine hazır bir şekilde nihai mal ve hizmetler piyasasında tüketicilere satar. (s:39, Şekil 2.6)
Piyasa ekonomisinde hane halkları, elde ettikleri faktör gelirlerinden ne kadar harcama ya da tasarruf yapacağının kararını kendisi verir. Hane halkının harcama miktarı girişimcilerin gelirini oluşturur. Hane halkının, elde ettiği gelirde artma olmadan giderek daha yüksek oranda tasarruf etmesi ile tüketim harcamalarını azaltması, firmaları olumsuz etkileyecektir. Olumsuz etkilenen firmalar üretimi kısacaklacaktır. Kısılan üretim neticesinde daha az emek talebi olacağından ekonomide hem kişisel gelir hemde döngüsel gelir azalacaktır. Azalan gelir ise firmaların yatırım harcamalarını azaltıp sonrasında hem ekonomik büyümeyi hem de tasarrufları azaltacaktır. Kısacası, işin başında iyi gözüken tasarruf eğiliminin artması, uzun dönemde toplam tasarrufları azaltması şeklinde bir çelişki yaşatacaktır. Bu duruma tasarruf paradoksu (çelişkisi) denir. Bu sorunun önüne geçilmesinde Finansal Sistemin önemi büyüktür. Finansal sistem çelişkinin ortadan kaldırılabilmesi için gerekli olan tasarrufların tekrar ekonomiye kazandırılabilmesini sağlar. (s:39, Şekil 2.6)