EKONOMİK COĞRAFYA - Ünite 2: Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Ticaret ve Rekabet Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Ticaret ve Rekabet

Ünite 2: Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Ticaret ve Rekabet

Küreselleşme Kavramı

Küreselleşme (globalleşme) kavramı 1980’li yılların sonlarına doğru yaygın olarak kullanılmaya başlanmışsa da küreselleşmeden kast edilen süreci, bazı yaklaşımlar milattan önce (M.Ö) toplumlar arasındaki ticari ilişkilerin başladığı dönemlere kadar uzatabilmektedir. Çok eski bir geçmişe sahip olan küreselleşme olgusunu pek çok unsur (ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal, teknolojik vb.) etkilemiştir. Aynı şekilde küreselleşme de başta ekonomik ve sosyal değişkenler olmak üzere pek çok unsuru etkilemiştir. Bu etkilere göre küreselleşme ekonomik, ticari, sosyal, kültürel gibi pek çok açıdan ele alınmakta ve tanımlanmaktadır. Dünyanın farklı yerlerinde topluluklar haberleşme ve ulaşım imkânlarının gelişmesi birlikte karşılıklı etkileşim daha hızlı artmıştır. Bu imkânların olmadığı dönemlerde ülkeler arasındaki ticaret sınırlı ölçüde toplumların birbirlerini tanımasına imkân tanımıştır. Coğrafi keşifler, Sanayi Devrimi, iktisadi liberalizm ilk küreselleşme dalgasına zemin hazırlamıştır. Daha sonra ulaşım, haberleşme ve teknolojideki yenilikler toplumların ve ekonomilerin kaynaşmasına katkı sağlamıştır. Küreselleşme tanımında tam bir fikir olmasa da her türlü ülke sınırlarının ortadan kalktığı durumu küreselleşmeyi ifade etmede kullanabiliriz. Ekonomik küreselleşme de malların, sermayenin, kişilerin (iş gücünün) ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlandığı durumu ifade etmektedir.

Küreselleşme Sürecinin Uluslararası Ticarete Etkisi

Küreselleşme süreci her ne kadar Sanayi Devrimi ile başlatılsa da Sanayi Devrimi öncesindeki gelişmeler de küreselleşme süreci ve dış ticaret açısından önemlidir. Coğrafi keşifler ve sömürgecilik faaliyetleri, Sanayi Devrimi’ni hazırlayan ve küreselleşmeye önemli katkı sağlayan gelişmelerdedir. Coğrafi keşifler öncesinde İpek Yolu, Baharat Yolu ve Kral Yolu ile gerçekleşen doğu-batı ticareti, dolaylı ve sınırlı da olsa küreselleşmeye katkı sağlamıştır. Bu yollarla yapılan ticaret özellikle Akdeniz’de ticarete odaklanmış şehir ve toplumların zenginleşmesine ciddi katkı sağlamıştır. 14 ve 15.yy’da ticaretin gelişmesine dolaylı katkı yapan gelişmeler; gemileri ve malları korsanlara ve deniz kazalarına karşı güvence altına alan sigortacılığın gelişmesi, Akdeniz’deki liman şehirlerinde borsanın kuruluşu, dış ticarette takasın yerine para kullanılması ve buna bağlı olarak altın ve gümüşe olan talebin artması sayılabilir. Bunun sonucunda para ticaretinin başlaması ve madenciliğin gelişmesi şeklinde sıralayabiliriz. 15 ve 16.yy’lardaki keşiflerin ardından 17 ve 18.yy’larda uluslararası ticaret yıllık ortalama yüzde 1 büyümüştür. Coğrafi keşifler ve yeni ticaret yollarının bulunmasını takip eden üç yüzyılda dünyada uzak mesafeli ticarette ciddi bir patlama yaşanmış, söz konusu dönemde uluslararası ticaret dünya gelir oranı iki kat artmıştır. 19.yy’ın başlarından itibaren uluslararası ticaret çok hızlı bir şekilde büyüyerek yüzde 4 gibi seviyelere çıkmıştır. Avrupalılar, Uzakdoğu’da Çin ve Japonya’ya kadar ilermiş, batıda ise Kuzey ve Güney Amerika’nın keşfi büyük ile büyük bir güç elde etmişlerdir. Bu gelişmenin ekonomik ve sosyal hayata yansımalarına bakıldığında yeni sömürgecilik hareketleriyle birlikte başta altın ve gümüş olmak üzere kıymetli madenlere akın başladı, yeni ürünler (kahve, kakao, şeker kamışı, domates, mısır, tahıl, pirinç, çeşitli tropik meyveler) keşfedildiği için özellikle Avrupa’nın beslenme alışkanlıkları değişti.

1588’de Büyük Britanya (İngiltere) İspanya’yı yenerek bu ülkenin denizlerdeki hâkimiyetine son vermiştir. İngiltere 1651’de çıkardığı Seyrüsefer Kararnamesi ile Hollanda’nın ticari etkinliğine son vermiştir. Bu kararname ile İngiliz limanlarında yapılan yolcu ve yük taşımacılığının yaklaşık dörtte üçünü (%75’ini) İngiliz gemileri yapmaya başlamıştır. İngiltere ve Fransa arasındaki rekabette Yedi Yıl Savaşları’nın (1756-1763) ardından Fransa, Amerika’daki sömürgelerinin büyük bir kısmından çekilmek zorunda kalmıştır. İngiltere, Fransa’yı Hindistan’dan çıkmaya zorlamış, Plasey Savaşı (1757) neticesinde, bölgeden Fransızlar çekilmiştir. Sonuçta Amerika ve Hindistan tam anlamıyla Britanya’nın nüfuz bölgesi haline gelmiştir. Bu sayede Britanya İmparatorluğu ticaret yollarını kontrolü altına almış, ticaret ve mali alanda İngiliz hegemonyası I. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Sanayi Devrimi’nin ardından gerçekleşen yenilik ve icatlar, tarım ve sanayi sektörlerinde önemli verimlilik artışları sağlamıştır. Bunun yanı sıra söz konusu yenilikler ile İngiltere (Büyük Britanya), sömürgecilik faaliyetlerine İspanya ve Portekiz’den sonra başlamış olmasına rağmen, ciddi bir askeri güç elde etmiş, bu sayede mücadele içinde olduğu ülkelere (İspanya, Portekiz, Fransa ve Hollanda’ya) karşı üstünlüğü ele geçirmiştir.

Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan yenilikler, üretim süreçlerinde emeğin (kas gücünün) yerini alarak ciddi bir üretim patlamasına neden olmuştur. Başta Büyük Britanya (İngiltere) olmak üzere diğer ülkeler üretim artışı neticesinde ortaya çıkan talep fazlası ürünler için yeni pazar arayışlarına başlamıştır. Bu ise klasik iktisatçıların ileri sürdüğü iktisadi liberalizm anlayışı ile serbest ticaret anlayışını geliştirmiştir. Sanayi Devrimi’nin sağladığı yenilikler ve iktisadi liberalizm, küreselleşmenin itici güçleridir. Sanayi Devrimi’nin birinci aşamasında (1780-1870) teknolojik yenilikler, yoğunlukla pamuklu dokumada (tekstilde) kullanıldığından İngiltere’de hiç pamuk yetişmediği ve İngilizler daha çok yünlü giydikleri halde bu ülke pamuklu kumaş üretiminde ilk sıraya yükselmiştir. Sanayi Devrimi’nin ikinci aşamasındaki buluşlar ve yenilikler, ulaşım ve haberleşme alanında ciddi kolaylıklar getirmiştir. 1870’den sonra buhar makinasıyla çalışan daha geniş çelik gemilerin yapımı hız, kapasite ve maliyet açısından deniz yolu ile yük taşımacılığını daha cazip hale getirmiştir. Bu sayede dünyanın farklı yerlerindeki daha fazla ürün dünya (özellikle Avrupa) pazarlarına daha fazla ulaşabilir hale gelmiştir. Uluslararası ticaretin gelişimini etkileyen önemli faktörler; Teknolojik yenilikler, icatlar, coğrafi keşifler, haçlı seferleri ve siyasi gelişmeler (Bizans’ın çöküşü, Moğol istilası gibi) ticaret rotalarını, ortaklarını ve aracılarını değiştirmiştir. Uluslararası ticaretin ağırlık merkezi Akdeniz’deki İtalyan limanlarından Kuzey’deki limanlara kaymış, bağlı olarak uzak mesafeli ticaret gelişmiş, artan sömürgecilikle birlikte köle ticareti yaygınlaşmıştır. Artan dış ticaret Avrupa’da ciddi bir servet birikimi sağlayarak orta sınıfı geliştirmiştir. Diğer taraftan Avrupa ülkeleri kendi ürünlerine yeni pazarlar yaratmışlardır. Taşıma maliyetlerinin yüksek olduğu dönemde dış ticarete (uzak mesafeli) konu olan ürünler büyük ölçüde lüks mallardan oluşurken, taşıma (ulaşım) alanındaki yenilik ve gelişmelere bağlı olarak maliyetlerin azalması daha büyük hacimli ve lüks sayılmayacak malların da uzak mesafeli dış ticaretini mümkün kılmıştır. I ve II. Dünya Savaşları, liberal dış ticaret düzenini önemli ölçüde ortadan kaldırmış, 1930’lu yıllarda başlayan rekabetçi devalüasyon (komşuyu zarara sokma) politikaları ticaretin yanı sıra sermaye akımı ve göçleri olumsuz etkilemiştir. 1913-1950 döneminde dünya ekonomisi 1870-1913 dönemine göre daha yavaş büyümüştür. Bu gelişmede çoğu ülkenin içe dönük politikalara ağırlık vermesi etkili olmuştur. 1913-1950 döneminde dünya ticareti dünya gelirinden daha yavaş büyümüştür. 1870-1913 döneminde artan ticaret/ gelir oranı, I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile düşme eğilimine girmiştir. Uluslararası ticaretin gelişmesinde en önemli gelişme 1947 yılında imzalanıp, 1948 yılında yürürlüğe giren Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’dır (General Agreement on Tariffs and Trade: GATT). GATT ile gümrük tarifelerinin indirilmesi (indirilen tarifelerin tekrar yukarı çekilmesinin önüne geçilmiş) ve miktar kısıtlamalarının (kotalar) istisnalar hariç yasaklanması hedeflenmiştir. Mamul mallar üzerindeki gümrük tarifeleri (kısaca tarifeler) %40’tan %5’ler düzeyine inmiştir. Tarife engellerinin azalması ile dünya ticareti önemli ölçüde gelişmiştir.

Uluslararası ticaretin gelişmesine katkı yapan bir diğer gelişme, Avrupa Ekonomik İş birliği Örgütü’nün (Organisation for European Economic Co-operation: OEEC) kurulmasıdır. Bu örgüte üye ülkeler zaman içinde serbest dolaşımın sağlanması, üye ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi, uluslararası ödemelere ve ticarete yönelik kısıtlamaların kaldırılması, çok taraflı ödemeler sisteminin oluşturulması gibi uluslararası ticareti kolaylaştıran ve geliştiren önlemler almayı amaçlamışlardır. Malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı 1 Temmuz 1987’de yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedinden (Avrupa Tek Senedi) sonra mümkün olmuştur. 1987-1992 döneminde Avrupa Topluluğu ortak pazar hedefini gerçekleştirmiş, 2002’de Euro’nun tedavüle girmesi ile ekonomik ve parasal birlik alanında en önemli adımlardan biri atılmıştır. Tek paranın yürürlüğe girmesi ile ülkeler Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasındaki kurdan kaynaklanan dış ticaret maliyetlerini ortadan kaldırmıştır.

Küreselleşme Sürecinde Dış Teorilerinde Gelişmeler

Küreselleşme ülkeler arasında mal akımlarını ve üretim faktörlerinin (emek, sermaye, teknoloji) hareketlerini kolaylaştırırken, yabancı sermaye yatırımlarını yaygınlaştırmıştır. Buna bağlı olarak rekabetçilerin sayısı artmaktadır. Artan rekabet kalite, fiyat açısından tüketiciye olumlu yansırken, karlılığın azalması üreticileri olumsuz etkilemiştir. Eğer yoğun rekabete dayanamayan üreticilerin piyasadan çekilmesi önemli boyutlara ulaşırsa, piyasada rekabetçi sayısı azalacağından tekelleşme tehlikesi söz konusu olabilir. Bu noktada ulus devletlerin uluslararası kuruluşların rekabeti korumaya yönelik tedbirler alması gerekmektedir. Adam Smith (1723-1790) “Milletlerin Zenginliği” adlı eserinde ulusal zenginlik ve gücün temelinde ekonomik büyüme olduğunu belirtmektedir. Ekonomik büyümeyi içinde piyasa ölçeğinde uzmanlaşmaya bağlamıştır. Smith merkantilist anlayışta devletin ticaret ve piyasanın büyümesine engel olduğunu, bunun da ekonomik büyüme ve refaha olumsuz yansıdığını belirtmektedir. Ona göre, bir ülke zengin ve güçlü olmak istiyorsa ticaret serbest olmalı ve ülkeler en iyi oldukları işlerde uzmanlaşmalıdır.

Klasik dış ticaret teorilerine bakılırsa dış ticaretin daha çok gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında olması beklenirken gerçek ekonomik hayatta dış ticaret çoğunlukla gelişmiş ülkeler arasında gerçekleşmektedir. Klasik iktisadın iddia ettiği gibi tam rekabet, devlet müdahalesinin olmaması, homojen mal ve ölçeğe göre sabit getirinin aksine gerçek ekonomik hayatta eksik rekabet piyasaları, stratejik dış ticaret politikası ile birlikte devletin müdahale ettiği ekonomi ve dış ticaret, farklılaştırılmış ürünler, ölçeğe göre artan getiri söz konusudur.

II. Dünya Savaşı’ndan Sonra Uluslararası Ticarette Gelişmeler

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ticaret 1970’lerin ilk yıllarına kadar hızla artmıştır. 1950-1973 döneminde dünya mal ihracatı, yıllık reel olarak yüzde 8’den daha fazla artarak rekor sayılabilecek uzun bir genişleme dönemine girmiştir. Bu dönemin dış ticaret açısından en dinamik ülkeleri, batı Avrupa ülkeleri ile Japonya’dır. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması’nın (GATT’ın) yürürlüğe girdiği 1948 yılından 1972 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerin dünya mal ihracatından aldıkları pay azalmıştır. 1990’larda, ticaretteki genişleme bilgi teknolojisindeki yeniliklerin de etkisiyle daha da hızlanmıştır.

Dünya mal ticaretinde Asya ülkelerinin payının artmasının başlıca nedenleri artık pek çok sanayi sektöründe bu ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüğü ele geçirmiş, sanayileşme konusunda önemli aşama kaydederek sanayileşmiş (ve/veya gelişmiş) ülke olmasıdır. Sürecin ilk başlarında Japonya daha sonra Malezya, Endonezya, Tayland, Singapur, Hindistan ve günümüzde en önemli etken ise Çin’in ulaşmış olduğu düşük maliyetli sanayi üretim gücü, diğer üreticilerin ihracat pazarlarını olumsuz etkilemiştir. 1990’lı yılların ortasından başlayan Çin etkisi 2001 yılından sonra daha fazla hissedilir olmuştur. Son yıllardaki Çin etkisi Asya kıtasının payını artırmıştır. Diğer kıtalara bakıldığında dalgalı bir seyir izlemekle birlikte başta Amerika olmak üzere Afrika ve Okyanusya’nın dünya mal ticaretindeki payı azalma eğilimindedir. Sonuç olarak dünya mal üretim ve ticaretinin ekseni Batı Avrupa ve Amerika’dan Asya’ya kaymaktadır. Dünya mal ihracatında tarımsal ürünlerin payı 1900-2014 döneminde azalarak yüzde 57’den yüzde 9’a düşmüştür. Tarımsal ürünlerin gelir esnekliğinin düşük olması sebebiyle bu ürünlerin ihracatının imalat sanayi ürünleri ile yakıt ve madencilik ürünleri kadar arttırılamamıştır. Diğer bir neden, ihracat edilen tarımsal ürünler miktar olarak hızla artmış bile olsa artan üretime paralel olarak düşen tarım ürünleri fiyatlarının, dış ticaret hacminin artmaması hatta düşmesine yol açabilmesidir. 2008-2013 dış ticaret verilerine bakıldığında işlem düzeylerine göre dış ticaretten en fazla payı, ara mallar (intermediate), ikinci sırayı birincil mallar (primary), üçüncü sırayı tüketim malları (consumer) ve son sırayı sermaye malları (capital) almaktadır. 20082013 dönemi verilerine bakıldığında dünyada birincil mal ihracatında gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı (yaklaşık %55) var iken, ara ve tüketim malları ihracatında ağırlık gelişmiş ülkelerdedir (yaklaşık %58). Bu dönemde sermaye malları ihracatında gelişmiş ülkelerin ağırlığı azalmıştır ve 2013 sonu itibarıyla gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin payı eşit sayılır. Tarım, imalat ve doğal kaynaklar ihracatına bakıldığında tarım ve imalatta gelişmiş ülkelerin ağırlığı (sırasıyla yaklaşık % 59 ve %57) var iken, doğal kaynaklarda gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı yaklaşık %75’tir.

Uluslararası Hizmetler Ticaretinde Gelişmeler

1960’lı yıllardan sonra teknolojideki yenilikler, pek çok hizmetin uluslararası ticaretini mümkün kılmıştır. Haberleşme maliyetlerinin düşmesi, bilgisayar ve bilişim teknolojisinin hızla gelişmesi ve giderek ucuzlaması, elektronik şebekelerin (İnternet ağlarının vb.) giderek yaygınlaşması gibi pek çok gelişme uluslararası hizmetler ticaretin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Ülkeler arasında artan iş birliği ve bütünleşme (entegrasyon) çabalarına ilk başta güçlükler nedeniyle hizmet sektörü çok az dahil edilmiştir. Hizmet ticaretinin farklı şekillerinin olması, hizmet ticaretinin soyut olması nedeniyle nelerin hizmet ticaretinin kapsamında (ihracat mı ithalat mı) değerlendirileceğinin belirsiz olması, çok geniş bir sektörler grubunu kapsaması, ulusal hassasiyetlerin fazla olması, ulusal mevzuatın uluslararası hizmet ticaretine çok fazla imkân tanımaması, kişilerin serbest dolaşımının önündeki engellerin fazla olması, sermayenin serbest dolaşımının sınırlı olması ve en önemlisi teknolojik altyapıların yetersizliği gibi nedenlerle uluslararası hizmetler ticareti gelişememiştir.

Küreselleşme ve Rekabet

Mal ve hizmet üreten pek çok sektörde ticaretin serbestleşmesi ile yerli üreticileri küresel rekabet karşı karşıya getirmektedir. Yeni rekabet ortamında özellikle rekabet deneyimi eksik işletmelerin faaliyetlerini sürdürmeleri zorlaşmaktadır. Küresel rekabet dinamik olmanın yanı sıra karşılıklı etkileşimin daha yoğun olduğu bir süreçtir. Bu nedenle yeni rekabet ortamı işletmelerin rakiplerinin davranışlarını ve muhtemel tepkilerini önceden kestirebilmeleri, tüketici davranışlarını iyi ölçmeleri, sektörde yenilikçi olmaları ve yeniliklere uyum sağlayacak kapasiteye sahip olmaları ile daha önemli hâle gelmiştir. Gunnar Myrdal “Kutuplaşma Teorisi” farklı gelişme seviyesinde bulunan ülkeler arasında mal ve faktör hareketlerinin serbestleştirilmesi durumunda gelişmiş (zengin) ülkelerin daha da gelişeceğini buna karşılık gelişmekte olan (fakir) ülkelerin daha fakirleşeceğini belirtmektedir.

Serbest ticareti savunanlar ise ekonominin dış ticarete açılması ile tüketicinin sömürülmesine engel olunacağını, kaynak israfını azaltacağını, korumacılıkla yaratılan rantların ortadan kaldırılacağını belirtmektedir. Serbest ticareti savunanlar ulusal güvenlik, damping, bebek endüstriler gibi pek çok konuda korumacılığı savunanların tam aksi görüşlere sahiptir.

Teorideki iki zıt görüşün aksine uygulamada her iki görüşün karışımı politikalar izleyen ekonomilerin sanayileşme ve dış ticaret konularında başarılı olduğu görülmektedir.