EKONOMİNİN GÜNCEL SORUNLARI - Ünite 8: Dünya Ekonomisi ve 2008 Krizi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Dünya Ekonomisi ve 2008 Krizi
Krizi Yorumlayan Resmi Gerekçeler
Financial Times gazetesinin 9-15 Mart 2009 tarihleri arasındaki “Kapitalizmin Geleceği” (Future of Capitalism) incelemesi, bir dizi gerçeği gözler önüne sermiştir. “Olay kendi içinde tahribata uygun tohumlar taşıyor” şeklindeki başlığın altında, 5 nokta ders olarak karşımıza çıkmıştır:
- 1930’dan bu yana en derin kriz olan mevcut durumu pekiştiren yeni gelişmeler her an yaşanabilir.
- 1980’den bu yana geçerli olan kendi kendini düzenlemeler dönemi artık geride kalmıştır.
- Kamu kesiminin uygulama alanı tekrar büyüyecektir.
- Olayın özü ‘finansal inovasyon’ denilen, trapez kullanmayan cambazlıklardan kaynaklanmaktadır.
- Buradan tetiklenen hane halkı borçlanmaları ve varlık fiyatlarının balonlaştırılması, en az bunun kadar olumsuz etki yaratmıştır. Finansal türevler, kitlevi tahrip etkisi yaratmıştır. ABD, bu işler için dünya tasarruflarının %70’ini emmiştir.
Bu gelişmeler, yabancı düşmanlığı, korumacılık ve siyasi otoriterizmi beraberinde getirmiştir. Politikacının tek derdi sistemin işlemesi olunca sorgulama yapma ve yüzleşmenin kendisine “iktidar maliyeti” yaracağını düşünmektedir. Bu kapsamda örnek verilen kişi olan Obama, sistemi sorgulamayan ve bunun yerine sistem ile ahlakçılığı yan yana getirmeye çalışan bir moralist tavrı kullanmaktadır.
Asya Ülkeleri Ve 2008 Krizi
Güney Asya ülkeleri, 1997 krizinden ders çıkarmışlardır. Çin Başbakanı bu dersi “Batı sürdürülmez bir büyümeyi, düşük tasarruf ve yüksek bir tüketimle ayakta tutmaya çalışıyor” şeklinde anlatmıştır. İlk olarak finansal sektörleri çabuk ve kolay liberalize etmemeyi öğrenen Asya ülkeleri ikinci olarak “makul borçlan-yeterli tasarruf et” ilkesini uygulamışlardır. Üçüncü olarak reel ekonomiden gözünü ayıran Asya ülkeleri dördüncü olarak verimliliğe yatırım yapmıştır. Son ilkeleri ise eğitime odaklanma ve bunu sanayi ile ilişkilendirme olmuştur.
Krizin Hangi Aşamasındayız?
Burada, kriz yerine eksi büyümelerin süreklilik kazandığı ortam olan “resesyon” terimini kullanmak doğru olacaktır. Resesyon kendisini Ekim 2008’de iyice hissettirmiştir. 2008 yılında yaşanan resesyonda 1929 ya da Türkiye’de 1978-79 yılında yaşanan krizlerde olduğu gibi toplu kapanmalar ve kitlevi işten çıkarmalar olmamıştır. Bu kriz anlık tüketim ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımız “kısmi etkili” bir olaya dönmüştür.
Bulunan aşamada belirgin bir likit krizi yaşanmıştır. Ancak, çözüm yolunda dünya genelinde bir yol alınamamıştır. Vilfredo Pareto tarafından ortaya atılan ve “80/20 Kuralı” olarak bilinen düşünceye göre çoğu zaman bu sorunun %80’i, olayın nedeninin %20’si tarafından yaratılmaktadır.
Bu resesyona, Marksist kabul edilen bir aşırı yığışma arzusundan çok, kural boşluklarından yararlanılan “açgözlü kapitalizm” ve onun yarattığı “tetikleyici ortam” sağlamıştır. Krizin somut örneklerinden olan Meadoff Skandalı’nda eriyen para Türkiye milli gelirinin yaklaşık %5i olan 50 Milyar dolardır.
Bu krizden sonra, en önemli işimiz oyun kurallarını gözden geçirmek olacaktır. Bu işe yol açan ve takriben 15 trilyon dolarlık bir kamu zararı yaratan yatırım fonu yöneticileri, yargı önüne çıkarılmadan, bu uygulamalarda ortaya çıkan hukuk boşlukları giderilmeden, bundan sonra sadece iki kriz arası süresi kısalacaktır.
Kriz Ve Çözüm Denemeleri
Krizde çözüm için yapılanlar, olayı kamu harcamasını arttıranlar ve arttırmayanlar olarak iki ana kısımda incelenmektedir. Birinci kısımda Amerika başta olmak üzere Çin ve Rusya girerken; ikinci gruba Avrupa Birliği üyeleri girmektedir. Devletleştirme işlemlerine her iki grupta da rastlanmıştır. Avrupa Merkez Bankası fon yaratmaya olumlu bakmazken, Amerika FED kaynaklı ek fon enjeksiyonuna karar vermiştir. Ülkelerin kendilerini korumacı önlemleri ekonomik aktörlerin uluslararası arenada daha iyi ve atak hareket etmesine yönelik olmuştur. Böylece IMF’nin hareket esnekliğini artıracak sermaye artışı oluşmuştur.
İlk çıkışın yapıldığı G20 zirvesinde, liderlere 15 Kasım 2008’de “Finansal Piyasalar ve dünya Ekonomisi Zirvesi Deklarasyonu” bağlığıyla verilen metinin özünde “Sakın ola ki icraat çıkarmayın, elinizde varsa, yangın söndürecek yangın tüpünü bulun getirin, ötesine karışmayın” mesajı verilmiştir. Daha sonra “Piyasa İzleme Grubu” adıyla 4 ayda bir toplanan gönüllü oluşum yapılanmıştır. IMF-DB Bahar Toplantısı 2009 Raporuna göre ise krizden çıkış tarihi 2010, eskiye dönüş ise 2012 yılını bulacak denmiştir. Ancak, krizin etkisi tümüyle silinmiş değildir.
Her ülke kendi “korumacı önlemini” aldığı sürece, adına dünya ekonomisi dediğimiz, ülkelerden oluşan ama sadece ülkelerin aritmetik toplamından ibaret olmayan yerkürenin ekonomik ortamını düzeltmek de mümkün olmayacaktır. Çünkü ulusal ekonomide alınan korumacı kararlar, ekonomik aktörlerin uluslararası arenada daha iyi ve daha atak hareket etmesine dönüktür.
Krizde IMF Yaklaşımı
Kaynaklarını 3 kat arttırarak 750 milyar dolara çıkaran ve altınları satma izni alan IMF’nin “yeterli cephaneye sahip” olduğu söylenebilir. Ayrıca, yeni bir uyarı mekanizması kurulması, 2011’den önce bir IMF sermayesinin kota reformu, gelişmekte olan ülkelerde etkinliğin arttırılması, kriz sonrası değil öncesi devreye girilebilmesi, IMF’nin para yardımı yapacak olması gibi gelişmeler G-20 liderlerinin kendilerince yeni bir Bretton Woods anlaşması yaptıklarını göstermektedir.
Ekonomist ordusu ise krizin bittiği konusuna istemeden de olsa katılmıştır. Krizi isimlendiren Prof. Roubini ise krizleri hafife almamak gerektiğini belirterek temkini elden bırakmamak gerektiğini ifade etmiştir.
Krizde Teorik Çözüm Arayışları
Amerika’da işsiz sayısının 15 milyon insanı bularak %9,5’e çıktığı, her 9 yurttaştan birinin gıda yardımı ile yaşadığı, kriz öncesi 4 milyon olan part-time çalışanların 9 milyona çıktığı, üniversite mezunları arasında saati 2 dolara çalışanların olduğu, işçilik ücretlerinin saatte 6-7 dolara düştüğü gibi sonuçlara hiçbir raporda rastlanmamaktadır. Bu sorunlara karşı Amerika’nın izlediği iki yol olmuştur. ABD yönetimi işsiz sayısının on milyona ulaşmasını engellemek için sübvansiyon ve tek taraflı ithalat yasakları politikalarını uygulamaya koymuştur.
Güney Asya ülkelerinin hemen tamamı ise “ekonomiyi canlandırma paketleri” açmıştır. Kriz ortamında kuşkusuz rotayı değiştirmek mümkün değildir ancak krizde uygun pozisyonda durmak önemlidir. Örnek verilecek olursa Türkiye’nin savunma sanayi cirosu krize rağmen artmaya devam etmiştir. Bunun nedeni bu sektörde Türkiye’de alınan kararların 25 yıllık bir geçmişe dayanması olmuştur.
Dani Rodrik krizin çözülebilmesi için devletlerin özellikle kalkınma yolunda olanların, “ne olursa olsun, yeter ki adı ihracat olsun” politikasından vazgeçmemelerini önermiştir. Bunun için devletler “ihraç edilebilir ürünü” (exportables) teşvik etmeli, ihracatı teşvik etmekten elini uzak tutmaları gerektiğini öne sürmüştür.
Uluslararası iş bölümü kuramına uygun olarak Türkiye gibi ülkeler hedef pazar belli olduğu için ihracatta zorlanmamaktadırlar ama katma değer yoksulu ihraç ettikleri ve katma değer zengini ithal etmek zorunda olduklarından “fakirleştirici büyüme” spiralinden de çıkamamaktadırlar.
Prof. Sidelsky, büyük yanılgının, kamu ekonomisinin işlevini unutup, mücadeleyi bırakan Keynesgil ekolün kendisinden geldiğini söylese de bu durumu Keynesciliğin yeniden doğuşu şeklinde tanımlandırmak birkaç nedenden dolayı mümkün değildir. Çünkü, burada kök sorun efektif talep denilen toplam talebin gerilemesinden çok, fosil kaynaklara dayalı enerji kaynaklarının arzının artmasıyla birlikte fiyatın artışıdır.
Merkez Bankası başkanlarının 2009’da Amerika’da yaptığı toplantıda krizde Merkez Bankası’nın ne denli önemli olduğu vurgulanmıştır. Bu sonuç, siyasi kabullenmenin de olduğunu göstermektedir. İkinci olarak enflasyon hedeflemesinin çare olmadığı görülmüştür. Enflasyon hedeflemesi geleceğe dönüktür ve onu hedeflemektedir. Kriz öncesi, mali istikrara yönelik ilgisizlik varken, şimdi siyasal istikrarın, istihdam yaratma eyleminin neden önünde gelmesi gerektiği çok iyi anlaşılmıştır.
Aslında krizler iki şeyin belirleyicisidir. Birincisi konjonktür çan eğrisinde aşağıya doğru bir seyir izlemekte olmasıdır. Bu bağlamda ya üretim kaynaklı / ya toplam talep / ya da fon kaynaklarından yana bir daralma vardır. İkincisi ise dünya ekonomisinde var olan dengesizliğin artık taşınmaz bir hale gelmesidir.
2008 Krizi'nden Sonuç Çıkarmak
Krizden birkaç sonuç çıkarılabilir. Birincisi, krizde işsizlik artışı mevcudun dört katı olmaktadır. İkincisi, krizlerde gelişmekte olan ülkelere dönük olan sermaye akımı bıçak gibi kesilmektedir ve gelir kaybı GSMH düşüşünden daha büyük olmaktadır. Üçüncüsü, genelde bir büyüme gerilemesi yaşanmaktadır ama gelişmiş ülkelerde bu daha yüksek oranda olmaktadır
Krizler 18-36 aylık zaman dilimlerinde yaşanmaktadır ve etkileri hemen geçmemektedir. Bu aşamada, yeniden kalkınmayı hedefleyen bir yol haritasının hazırlanmamış olması, böyle bir kuruluşun olmaması ya da siyasal bir yetki gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda ikinci adımda krizden çıkış için “siyasi imzalı bir yol haritası” hazırlanması gerekmektedir.
Krizi yazar Amin Maaoluf kitabında “Büyük olasılıkla her şekilde, ulusların büyüyen zenginliğinin yeryüzü kaynaklarını olumsuz şekilde etkilemesini ya da atmosferi kirletmesini hiçbir görünmez el engelleyemez ama siyasetçilerin görünen ellerinin de küresel gerçekliklerimizi daha iyi yönetebilecekleri de kesin değildir” şeklinde açıklamıştır. Burada yapılması gereken şey, yeni bir ekonomik ve mali bir işleyiş tarzı, yeni bir uluslararası ilişkiler sistemi oluşturmak, bazı aşikar düzensizlikleri gidermek değil, aynı zamanda geç kalmadan bambaşka bir görüş yaratmak ve insanlara kabul ettirmektir. Ayrıca, krizleri “kapitalizmin doğasıdır” diyerek es geçmemek önemlidir. Bu bağlamda Einstein’ın “soruna yol açan aletleri kullanarak, sorunu çözemezsiniz” sözü konuya ilişkin açıklayıcı bir son söz olacaktır.