ELEŞTİRİ KURAMLARI - Ünite 5: Sosyolojik Eleştiri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Sosyolojik Eleştiri
Sosyolojik (toplumbilimsel) eleştiri, edebiyat eleştiriciliğinin önemli alanlarından birisidir. Bu eleştiri edebiyatın toplum içinde doğduğu, toplum içinde var olduğu ve toplumun ifadesi olduğu, hatta edebiyatın hayatı temsil ve taklit ettiği ilkesinden hareket eder. Hayat ise büyük ölçüde bir sosyal gerçekliktir. Sosyolojik eleştiri anlayışına göre edebiyatın ifade vasıtası dildir.
Edebiyat-Toplum İlişkisi
Edebiyat ile toplum arasındaki ilişki uzun zaman edebiyat toplumun ifadesidir düşüncesinden hareketle açıklanmıştır.
Edebiyat toplumsal hayatı doğrudan yansıtmaz. Bunun yerine belirli ölçüde taklit eder. Bu taklit esnasında yazar toplumun bazı yönlerini öne çıkarırken, bazı yönlerini geri planda bırakabilir. Bu durum yazarın eserlerinde toplumsal yaşantıların belirli yönlerini taklit ettiğini göstermektedir.
Sosyoloji-Eleştiri İlişkisi
Sosyolojik eleştiri, edebî esere yönelik olarak sorulan “eser neyi anlatıyor?” sorusunun terk edilip, yerine, “eser nasıl anlatıyor?” sorusunun konulmasıyla başlamıştır. Edebiyata nasıl yaklaşılmalı sorusuna sosyolojik eleştirinin vereceği cevap ortamı göz önünde bulundurmalı olacaktır.
Edebiyatı ortama göre değerlendirme çabasının geri planında edebiyatın anlamını, yönünü ve işlevini ortaya çıkarma gayreti vardır. İşte tam bu noktada sosyoloji ve sosyolojik yaklaşımlar devreye girmektedir. Çünkü ortamı sosyolojik eleştiri değerlendirir.
Sosyolojik eleştiri, edebiyata yaklaşırken kimi ilkelerden hareket eder. Bu eleştiri edebî esere, antik dönemden beri süregelen taklitçi (mimetik) sanat anlayışının bakış açısıyla yaklaşır. Köksal Alver’e katılarak belirtmek gerekirse, sosyolojik eleştiri, edebiyatı sanatçının hayatın gerçekliğini yansıttığı, taklit mekanizmasını işler hâle getirdiği bir alan olarak görür.
Sosyolojik Eleştirinin Tarihçesi
Her eleştiri yönteminde olduğu gibi, sosyolojik eleştirinin de belli bir tarihsel gelişim süreci vardır. Berna Moran’ın Edebiyat Kuramları adlı eserinde belirttiği gibi, sosyolojik eleştirinin başlangıcı Giambastista Vico’nun La Scienza Nuova (Yeni Bilim) başlıklı eserine dayandırılır.
Sosyolojik Eleştirinin Temsilcileri
- Abel François Villemain
- Hippolyte Taine
- Gustave Lanson
Abel François Villemain
Villemain, eleştiri anlayışı bakımından Staël’e yakındır. Eleştiride nesnelliğin önemi üzerinde durmuştur. Ona göre eser, ancak çevre, ülke ve uygarlıkların çözümlenmesiyle anlaşılabilir.
Hippolyte Taine
Taine, sosyolojik eleştiri anlayışını sistemli bir yapıya kavuşturan isim olarak bilinir. Taine’in çalışmalarıyla birlikte sosyolojik eleştiri, eleştiri kategorileri içinde tam anlamıyla yerini almıştır.
Taine, ırk kavramı üzerinde dururken, biyolojik üstünlük kavramına yönelmez. Bu terimle daha çok bir milletin millî özelliklerini kasteder. Her milletin kendine has duyarlılıkları olduğunu belirtir.
Millî karakterin doğuştan geldiğini vurgular. Dönem (moment) kavramı tam olarak tanımlanmış değildir. Her zaman aynı anlamda kullanılmamaktadır. Bazen an anlamında da kullanıldığı olur.
Çevre edebî metni açıklamada en önemli rolü oynar. Bu bakımdan Taine, edebî metnin üretildiği çevreye özellikle dikkati çekmiştir. Çevreyi veya ortamı iklim, toprak, coğrafi durum ve toplumsal koşullar belirler.
Gustave Lanson
Klasik filoloji anlayışını modern edebiyata uygulamıştır. Edebiyatın sosyal tarihe ışık tutacağına inanır. Lanson’a göre her edebiyat eseri bir sosyal olaydır. Edebî eser bireyin eseridir, ama bireyin sosyal nitelikler taşıyan bir eseridir. Lanson, edebî eseri, birey ile toplum arasında bir bildirişim aracı olarak kabul eder. Edebî esere bakışta üç noktayı özellikle vurgulamıştır:
- Zevk
- Araştırma
- Bireysel sezgiler
Sosyolojik Eleştiriden Yararlanan 20. Yüzyıl Eleştiri Akımları
Sosyolojik Eleştiri XX. yüzyılda daha çok taraftar bulmuş, bireysel çalışmaların da ötesine geçerek, kimi edebî eleştiri ekollerinin yararlandığı bir eleştiri akımı haline gelmiştir. Bu eleştiri, Doğu bloğu ülkelerinde gelişen Marksist edebî eleştiri anlayışının önde gelen isimlerinden George Lukacs ve Lucien Goldmann gibi isimlerin geliştirmiş oldukları eleştiri yöntemlerinin dayanağını oluşturmuştur.
Marksist Eleştiri: Lukacs ve Goldmann
Marksist düşüncenin kurucuları Karl Marks ve Friedrich Engels’tir. Bu iki düşünür, edebiyat eleştirisi ile ilgili doğrudan bir görüş ileri sürmemişlerdir.
Buna karşılık, çeşitli eserlerinde ve dağınık yazılarında Marksist estetiğin temel çerçevesini çizmişlerdir Marks ve Engels, sanatın duyulara hitap ettiğini ifade eden Hegel’in görüşlerini takip etmişlerdir. Bu bakımdan Marksist düşünce felsefî anlamda Hegelci bir düşüncedir. Çünkü Marksist eleştiride edebî eserlerdeki çokanlamlılık ve belirsizlik göz ardı edilmiş; bunun yerine, söylenen ile kastedilenin aynılığına dayanan katı bir açıklık vurgulanmıştır.
George Lukacs (1885-1971) ve onun takipçisi Lucien Goldmann (1915-1970), Marksist estetiği edebiyat eleştiriciliğine uyarlayan iki önemli isimdir. Lukacs ve Goldmann, edebî eserleri Marksist doktrinin ilkeleri doğrultusunda incelemeye yönelik ilk yöntemleri geliştirmişlerdir.
Bir edebiyat kuramcısı ve siyasetçi olan George Lukacs felsefî anlamda Hegelci eğilimleri benimsemiştir. Lukacs’ın en önemli eserlerinden birisi 1920’de yayımlanan Roman Kuramı başlıklı eseridir. Lukacs Roman Kuramı adlı eserine bir önsöz yazmıştır.
Lukacs’ın önsözde ifade ettiğine göre, bu eser, Hegelci felsefeye ait bulguların edebî problemlerin çözümüne yönelik ilk uygulamadır.
Edebî metindeki bir öğenin anlam›, bir bütünlük olarak düşündüğümüz eserin yapısının bütünlüğüne bağlıdır. Goldmann, geliştirdiği edebî kuramda, bütünün parçalarla ve parçaların bütünle açıklandığı diyalektik bir ilişkiyi savunmuştur.
Goldmann edebiyatın genetik sorunları üzerinde çalışmıştır. Saussure’cü eleştirmenlerin edebî eserleri belirli sosyo-tarihsel bağlamda üretilme sebebini araştırmak için geliştirdikleri, “eşzamanlı” incelemeye yönelik bakış açısını kendi yönteminden ayırmıştır. Goldmann kendi geliştirdiği edebiyat inceleme yöntemini genetik yapılsalcılık olarak adlandırmıştır.
Frankfurt Okulu: Adorno ve Benjamin
Frankfurt Okulunun en önemli isimleri Theodor W. Adorno ve Walter Benjamin’dir. Frankfurt Okulu kuramcıları, geliştirdikleri sanat ve edebiyat kuramlarında, Marksist eleştirmenler kadar olmasa da, edebiyatta toplumsallığı göz önünde bulundurmuşlardır.
Bu bakımdan Frankfurt Okulu, çoğu edebiyat kuramı ile ilgili kitaplarda Marksist edebiyat eleştirmenleriyle birlikte ele alınmışlardır.
Adorno’nun düşünceleri geleneksel Marksist-Leninist düşünceye aykırılık göstermektedir. Bu aykırılığın geri planında yeni bir anlayışın ve dünya görüşünün izleri vardır.
Benjamin’in geliştirdiği kuramlar uyumsuzluğu, çarpıtmayı, parçalanmayı ve şok deneyimlerini esas alır. Benjamin bu kavramları modern sanayileşmiş toplumların günlük yaşantılarıyla ilişkilendirir. Kısaca Benjamin modernist bir sanat anlayışı geliştirmiştir.
Benjamin ve Adorno materyalist bir tarih ve sanat kuramı geliştirmişlerdir. Buna karşılık sanatın kavramsal yönü üzerinde dururken, temkinli bir dil kullanmışlardır. Onların bu tavrı, geliştirdikleri sanat ve edebiyat kuramının Immanuel Kant’ın sanat kuramıyla, George W. F. Hegel’in geliştirdiği estetik kuramın arasında bir yerde yer almaktadır.
Benjamin’in üzerinde durduğu modernist ve öncü (avangart) sanat ve edebiyat anlayışı, yazarın havanın bozulması diye ifade ettiği terim ile ilgilidir. Benjamin sanatları ikiye ayırır:
- Havai sanatlar
- Mekanik sanatlar
Benjamin ve Adorno’nun geliştirdiği sanat ve edebiyat anlayışına göre, sanat ve edebiyat toplumsal gerçekliğin aynısı değildir. Sanat ve edebiyatın gerçekliği farklı bir gerçekliktir. Sanat toplum gerçeğini yansıtmaz.
Bakhtin’in Çevresi
Rus edebiyat kuramcısı Mikhail M. Bakhtin (1895-1975), Marksist estetiği oldukça farklı bir şekilde yorumlamıştır. Bakhtin’in geliştirdiği edebiyat kuramı, edebî metinlerdeki belirsizlik, çirkinlik ve grotesk unsurlarla ilgili bir kuramdır.
Bakhtin genel anlamda kabanın (grotesk), gülünçlüğün, popüler kültürdeki karnaval ve karnavallaşmanın üzerinde durmuştur. Böylece Bakhtin, bir bakıma Marksist estetiğin geleneksel uyum, ciddiyet ve tek yanlı birlik anlayışına zıt bir tutum benimsemiştir.
Akıldışılık Bakhtin’e göre, bilinç ile bilinçsizlik, rüya ile uyanıklık arasındaki kaynaşmadan ileri gelen eleştirel ve özgür bir ilkedir.
Bakhtin aynı zamanda Marksist-Leninist estetiğin anahtar kavramlarına alternatifler sunmuş, bir bakıma MarksistLeninist estetiğe meydan okumuştur. Bu tavır Bakhtin’in çok özel bir tarafını oluşturur.
O Marksist eleştirmenlerin geliştirdiği tipiklik kavramını kabul etmez. Çünkü tipiklikte otoriter bir ciddiyet, tek yanlılık ve hiyerarşik bir düzen vardır.
Eleştirel Edebiyat Kuramı: Zima
Zima, 1970’li yıllardan itibaren estetik, karşılaştırmalı edebiyat, yapı sökücü kuramlar, ideoloji, edebiyatın felsefî temelleri vb. konularda yazdığı kitap ve makaleleriyle tanınmaktadır.
XX. yüzyılda gelişen edebiyat kuramlarının felsefî ve estetik bir temele dayandırılarak ele alınması gerektiği tezinden hareket eden Zima, bu bağlamda XX. yüzyılda gelişen belli başlı kuramların ya Kantçı ya Hegelci ya da Nietzscheci estetiğe dayandığını iddia etmektedir.
Peter V. Zima’nın en önemli eseri Modern Edebiyat Kuramlarının Felsefesi (The Philosopy of Modern Literary Theory) başlıklı çalışmasıdır.
Bu kitap İtalyanca, Arapça, Çince, Korece, İspanyolca, Çekçe ve Türkçe dâhil olmak üzere, dünyanın belli başlı dillerine tercüme edilmiştir. Söz konusu kitabında Peter V. Zima, Yeni eleştiri, Rus biçimciliği, Çek yapısalcılığı, hermeneutik, okur tepkisi eleştirisi, fenomenolojik eleştiri, Marksist estetik, göstergebilimsel eleştiri, yapısökücü eleştiri ve postmodern estetik üzerinde durduktan sonra, eleştirel edebiyat teorisi veya teoretik teori adını verdiği yeni bir anlayışlı önermektedir.