ELEŞTİRİ KURAMLARI - Ünite 3: İzlekçi Eleştiri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: İzlekçi Eleştiri
Edebiyat Nedir?
Edebiyat ya da yazın, okuyucuda estetik (güzelduyusal) bir haz yaratmayı amaçlayan, dilsel bir sanat alanı ve bu alanda yaratılmış yapıtların tümüdür. Edebiyat yapıtları bir yaratı ürünüdür, dolayısıyla her edebiyat yapıtı, kendine özgü bir sezgisi ve imgelem gücü, dilsel biçemi, dünyayı algılama, kurgulama ve yazıyla bunu yansıtabilme becerisi olan bir “yaratıcı özne” tarafından oluşturulur. Bir yapıt tamamlanıp okuyucuya ulaştığında ise, ortaya çıkan metnin okuyucu tarafından anlamlandırılması, değerlendirilmesi süreci başlar. Eleştirmen de her şeyden önce bir okurdur; dikkatli, özenli ve araştırmacı bir okur.
Eleştiri Nedir?
Eleştiri genel anlamıyla, bir varlık, oluşum, düşünce, söylem ya da ürünün olumlu ve olumsuz yönlerini, nitelik ve eksikliklerini irdeleyip anladıktan sonra, tam değerini ortaya çıkarma, bir yargıya ulaşma çabası ve yetisidir.
Genel kural olarak, eleştirinin mesafeli ve nesnel olması beklenirken, özellikle sanat yapıtları söz konusu olduğunda, izlenimci veya öznel eleştirilere sıklıkla rastlanır. Bütünüyle eleştiren kişinin kimliği, yapısı, bilgisi, duyarlılığı ve tutumuyla oluşturulan bu tür izlenimci yargılar, eleştiriden çok, kişisel bir “yorum” niteliği taşır.
Çözümleme ise, bir bütünün parçalarıyla olan ilişkileri göz önüne alınarak yapılan, mesafeli, nesnel ve bilimsel dayanakları olan bir değerlendirme işlemidir.
Edebiyat Eleştirisi Nedir?
Edebiyat eleştirisi, edebiyat yapıtlarına ve/ya da yazarların, şairlerin yaratıcılıklarına, özgünlüklerine ilişkin belli bir yargıda bulunmak, yorum ve açıklama getirmek veya açımlama yapmak amacıyla gerçekleştirilen özgün ve özenli okuma ve incelemeler sonucu oluşur.
Gerçekten de bir edebiyat yapıtı ne yalnızca, kanıtlanabilen dış dünya bilgileriyle açıklanabilir, ne de yalnızca dil ve biçem bilgisiyle. Yaratıcı bir kişinin (yazarın, şairin) edebî kişiliği ve dünyasıyla oluşturduğu bir yapıt ne kadar çok katmanlıysa, okuma /eleştiri / çözümleme işlemi de o kadar karmaşık bir süreç olabilir.
Mefhum ve Kavram Nedir?
Mefhumun ilk anlamı şudur: Bir şeyi kendiliğinden, bir anda tanıma, bilme: zaman mefhumu, süre mefhumu, yer mefhumu, tehlike mefhumu gibi.
Kavram ise, genel anlamda “bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı” (Türk Dili Kurumu -TDK-, 1983) olarak tanımlanır.
İzlek Nedir?
İzlek (tema), TDK sözlüğünde kısaca şöyle tanımlanmıştır: “Bir edebî eserde işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelim”. Bir yapıttaki izlek(ler) çoğu zaman yapıtın “konu”su ile karıştırılır; birinin yerine diğerinin kullanıldığı olur.
İzlek bir yapıtta yinelenen öğeler, olgular ya da kavramlardır. Yinelenen izlek, kimi zaman yan anlam larla, simge lerle (sembol), örtük anlam larla da oluşturulmuş olabilir.
Ancak izlekler her zaman sözcüklerle somutlaşmaz, kimi zaman örtük olarak (yerdeşlik), hatta bilinçaltı veya bilinçdışı ile ilişkili olarak da metinde yer alabilirler. Bu durumda, izlekleri ortaya çıkarmak için eleştirmenin dil kullanımlarına, insana ve dünyaya ilişkin bilgi ve gözlemlerinin sağlam temelli olması gerekmektedir, çünkü “izlek tüm bir “değerler dizgesi”ni taşır; böylece dünyanın tözleri “iyicil” ve “kötücül” durumlara ayrılır.
İmge Nedir?
Öncelikle görsel anlatımın birimi olan imge, sözel, yani dilsel alanda farklı bir anlamda kullanılır. Edebiyatta imge en genel tanımıyla, her türden benzerlik ya da benzeşim ilişkisine dayalı olarak gerçekleştirilen, ancak bunu alışılmış yollarla değil de, iki varlık ya da nesneyi özgün bir biçimde bir araya getirme anlamındaki bir söz sanatıdır. Özgün bir imge yaratmada anlamsal ve sözdizimsel sapmalar sözkonusudur; bunu gerçekleştirmek için en yaygın olarak kullanılan yol ise eğretilemedir, öyle ki, kimi zaman imge ile eğretileme eşanlamlı olarak bile kullanılır.
Örneğin, aşağıdaki 1. uygulamada şair Ahmed Arif “Hasretinden Prangalar Eskittim” başlıklı şiirinde şu imgeleri kullanmıştır: “Dışarıda gürül-gürül akan bir dünya”; “Saçlarına kan gülleri takayım”; “Okyanusun en ıssız dalgasına”.
İmgelem Nedir?
İmgelem birçok anlamda kullanılır. Öncelikle soyut bir şeyi gözünün önüne getirme, zihinde canlandırma, tasarım yetisi, gücüdür. İmgelem:
- Yaratıcı olabilir, tasarımı kendisi yaratır
- Yansıtıcı olabilir, zihinde önceden bulunan tasarımları anımsar (TDK).
Okur için, imgelerin kavranması kimi zaman doğal olarak bir sorun oluşturur. Okurun, bağlamı dikkate alarak, yazarın/şairin bulup yarattığı ve dile getirdiği imgeleri, kendi imgelem gücünü de kullanarak yeniden oluşturması gerekir.
İzlekçi Eleştiri
İzlekçi eleştiri, edebiyat yapıtlarını doğrudan ve yalnızca ruhbilim ve toplumbilim gibi edebiyatın dışında kalan bilim dallarıyla açıklayan eleştirilere tepki olarak, yapıtı daha ziyade yapıtın içindeki öğelerle açıklamaya, yorumlamaya çalışır.
Yazarın özyaşam öyküsüne az çok mesafe koymaya çalışması, izlekçi eleştiriyi yapısalcılık kuramına yaklaştırır. Bu nedenle de, izlekçi eleştiride çoğu zaman yazarın adı yerine, “yaratıcı ben”, “yaratıcı özne”, “yaratıcı kişi”, “yaratıcı bilinç” terimleri kullanılır.
İzlekçiler , edebiyat yapıtlarında belli izleklerin önemli ve ayrıcalıklı bir yeri olduğunu, yapıttaki bazı yapıların yaratıcı bilincin yolculuğuna işaret ettiğini düşünürler.
İzlekçi eleştiri metinlere bütüncül, düzenli ve mantıksal bir bakış sunar; bunu algılama, düşünme ve yazınsallık boyutlarında gerçekleştirir.
Yaratıcı imgelem , zamanı ve uzamı sanatçıya özgü bir duyarlılıkla birbiriyle ilişkilendirebilir. İzlekçi eleştiri, bu yaratıcı bilinç ile bir nesne ya da varlığın hangi yollarla ve özel koşullarla ilişkilendirildiğini araştırır.
İzlekçi eleştirmen Poulet, gerçek bir eleştirel düşünceyle yapılan okuma edimini, ayrıca iki bilincin (yazarın ve okuyucunun) buluşması olarak tanımlar.
Richard’a göre izlek “bir yapıtın anlam birimlerinden biridir”. Peki, izleği nasıl tanıyabiliriz? Bunun en kesin ve kestirme yolu, bir sözcüğün, bir biçimin ya da bir anlamın yinelenmiş olmasıdır.
İzlekçi Eleştirmenler
İzlekçi eleştirmenler ruhbilimden esinlenmişlerdir, ancak ruhbilimsel eleştirmenler ile aralarındaki fark şudur: İzlekçiler, ruhçözümcü (psikanalist) değil, çeşitli felsefe akımlarına bağlı kişilerdir. Fransız ve Belçikalı izlekçi eleştirmenlerden en önemli sayılanları:
- Gaston Bachelard
- Georges Poulet
- Jean-Pierre Richard
Gaston Bachelard
İzlekçi girişimin öncüsü olarak kabul edilen Gaston Bachelard felsefe eğitimi almıştır. Bir bilim kuramcısı olarak, özellikle bilim tarihiyle ilgilenmiştir. Bilimsel Anlayışın oluşumu gibi yapıtlarından sonra psikiyatri ve imgelem gücü ile ilgilenmiştir.
Bachelard, yapıtlarını Aristo’nun izinde, dört temel element üzerine yoğunlaştırmıştır. Bunlar:
- Toprak
- Su
- Hava
- Ateş
Ancak daha sonra Bachelard dört elementin çok kısıtlayıcı bir alan oluşturduğunu düşünmüştür. Ayrıca bu elementler birbirleriyle bağlantılıdır ve birbirlerine karışabilir: su ve ateş, su ve gece, su ve toprak. Eleştirmen bu düşünceyle, imgelemin durağan değil, hareketli bir alan olduğu kanısına varmıştır. Asıl olarak, Bachelard’ın izlekçi eleştirisi bundan sonra başlamış ve başka eleştirmenlere de esin kaynağı oluşturmuştur.
Georges Poulet
Poulet en çok “zaman” ve “uzam”la ilgilenmiştir. Bu amaçla Molière, Proust, Flaubert, Montaigne, René Char, Baudelaire gibi yazar ve Şairlerde zamansallık ve edebî bilinç üzerine eğilmiştir.
Ona göre, zaman kavramında “süre” değil, “an”lar önemlidir: sevinç, kızgınlık, öfke, intikam arzusu gibi duygu durumları hep kısacık anlarda gerçekleşir. Geçmiş ve şimdi bu anlara sığar. Zaman kavramı yaratıcı ve özgün imgelerle somutlaşır.
Georges Poulet izlekçi eleştiri anlayışını Eleştirel Bilinç adlı kitabında ortaya koymuştur. Poulet kendi izlenimlerini yapıtlara dayatmaya çalışan eleştirmenlere karşı çıkar; bunun yanı sıra, yaratıcı özneyi bütünüyle yok sayan yapısalcılığa da uzak durur. Eleştirmenin görevi, yapıtın anlamını yeniden oluşturmaktır; bu da bir sentez (bireşim) gücü gerektirir.
Eleştirmek için “hissetmek” ve “anlamak” gerekir. Bu nedenle, eleştirmenin edebiyat “duygu”sunun ve “bilgi”sinin derin ve sağlam olması, ayrıca eleştirdiği yazarın yapıtlarını dikkatle okumuş olması gerekmektedir. Poulet’ye göre, eleştiri için iki bilincin yazarın ve okurunbirbirine yaklaşması, birbiriyle buluşması şarttır.
Sonuç olarak, Poulet’nin eleştiri anlayışı, izlenimcilerle yapısalcılar arasında yer alır. Ona göre, yapıta ve yazara çok yaklaşmak da, yapıttan ve yaratıcısından çok uzaklaşmak da aynı derecede tehlikeli bir tutumdur.
Jean-Pierre Richard
Fransız eleştirmen Richard da benzer biçimde yaratıcı bilinci ve yazınsal yaratının nasıl doğduğunu anlamaya çalışır. Ancak, bunu yaparken “düşünce”den çok, duyulardan, algılardan yola çıkar. İnsandan yapıta ulaşmayı hedefler.
İzlekçi eleştirmen Richard, “imgelerle oluşan duyumsal deneyime, edebiyat yapıtında kullanılan dilin altında yatan, örtük anlamla ulaşmak ister: Bu, bilinçdışında düşüncenin oluşumunu hazırlayan bir çalışmadır”. Richard “ayrıntı” üzerinde durmayı tercih etmiştir; yapıttaki ufacık bir ayrıntıyı didiklemek, yapıtın tamamı ve yazarın kendisi hakkında da bir fikir oluşturur ona göre.
Richard, bir sözcüğü veya izleği takıntı haline dönüştürmekten sakınır, ancak izlekçi eleştirmenler genel olarak her yazarın ya da şairin yeğlediği, defalarca kullanmaktan hoşlandığı, bir anlamda takıntılı sözcükleri (motifleri) ve izlekleri olduğunu düşünürler.
Sonuç olarak, izlekçi eleştiri, yazınsal yapıtları açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve yaratıcılığın derinliklerine ulaşmak açısından eleştiri edimine şüphesiz yenilikler getirmiştir.
Uygulamalar
İzlekçi eleştiri günümüzde, tam olarak yukarıda açıklanmaya çalışıldığı biçimde uygulanmamaktadır. İzlek kavramı yine önemini korumakla birlikte, edebiyat yapıtları yeni eleştiri ve çözümleme yöntemleriyle (dilbilim, anlambilim, göstergebilim...) ele alınmaktadır.