ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ - Ünite 4: Endüstri İlişkileri ve Sendikacılık Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Endüstri İlişkileri ve Sendikacılık

Giriş

Endüstri ilişkileri; diğer disiplinlerden etkilenen, onların bilgi ve araştırmalarından yararlanan disiplinler arası bir bilimdir. Toplu pazarlık, toplu pazarlığın yönetimi, uyuşmazlıkların çözümü, ücretlerin belirlenmesi, işçi ve işveren sendikaları, devletin çalışma hayatındaki yeri gibi birçok konuyu bir arada inceleyen tek bilim dalı endüstri ilişkileridir.

Endüstri ilişkilerinin verilerinden yararlandığı bilim dalları arasında ekonomi, hukuk, tarih, siyaset bilimi, çalışma ekonomisi, sosyal politika, psikoloji, sosyoloji, işletme ve insan kaynakları yönetimi sayılabilir.

Endüstri İlişkileri Kavramı

Endüstri ilişkileri kavramı endüstri devrimi sonrası ilk kez 1912 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılmıştır. Genel hatlarıyla endüstri ilişkileri kavramı işçi ve işveren arasındaki bireysel ilişkilerden örgütlü ilişkilere geçilmesiyle ortaya çıkmış, devletin mücadeleci tavır sergilediği, toplu pazarlıklara dayalı kurumsallaşmış ilişkiler olarak tanımlanabilir.

Endüstri ilişkileri; işçi, işveren ve bunların örgütleri ile devlet arasında yaşanan üç taraflı bir ilişkiler bütünüdür ve çalışma yaşamına dair kuralların konmasında üç taraflı bir güç mücadelesi ve etkileşimidir. Endüstri ilişkisi günümüzde ücretliler ve işverenler arasındaki çalışma ilişkisini anlatan bir kavramdır. Fakat endüstri ilişkileri ve çalışma ilişkilerinin kapsamı aynı değildir. Endüstri ilişkileri imalat sektöründe çalışan sendikalı işçileri, çalışma ilişkileri ise ticaret ve hizmet sektöründe çalışan sendikalaşma oranı düşük işçileri kapsamaktadır.

Endüstri ilişkileri Endüstri Devrimi'nin bir sonucu olarak sanayileşme ile beraber ortaya çıkmıştır. Endüstri ilişkileri teorisi John T. Dunlop tarafından geliştirilmiştir. Dunlop'a göre endüstri ilişkileri sistemi; belirli aktörler, çerçeveler, ideolojiler ve işyerindeki aktörlerin yönetilmesi için oluşturulan kurallar bütününden oluşmaktadır ve doğrudan ekonomik sistemin bir parçası değil onun ayrı bir alt sistemidir.

Oxford Okulu da endüstri ilişkileri sistemini bir kurallar sistemi olarak görür. Bu kurallar farklı şekillerde olabilirken yasal ve politik düzenlemelerde, sendika düzenlemelerinde, toplu anlaşmalarda, yönetim kararlarında, gelenek ve uygulamalarda görülür.

Bir sosyo-ekonomik süreç olarak endüstri ilişkileri sistemi üç aşamayı (üretim girdilerinin bir araya getirilmesi, üretimin gerçekleştirilmesi ve bölüşüm) içeren bir işleyişe sahiptir. Fakat bu süreç içindeki tarafların çelişen çıkarlara sahip olması, bölüşüm aşamasını sorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle, endüstri ilişkilerinin işleyişi sürecinde endüstriyel çatışma, zaman zaman bölüşümü gerçekleştirme yolunda aşılması zorunlu bir safhadır.

Endüstri ilişkilerinin işleyiş süreci S:109 Şekil 4.1’de görülebilir.

Endüstri İlişkileri Sisteminin Aktörleri

Endüstri ilişkileri sisteminin temel aktörlerinde zaman içerisinde başkalaşımlar oluşsa da sistemi meydana getiren aktörler değişmeden;

  • İşçiler ve Örgütleri,
  • İşverenler ve Örgütleri,
  • Devlet, üçlüsünden oluşmaktadır.

İşçiler ve Örgütleri

Endüstri ilişkileri sisteminin aktörlerinden olan işçiler sendikalar tarafından temsil edilmektedir. Üretim ve yönetim tekniklerinde ve istihdam biçimlerinde meydana gelen değişim yanında teknolojinin gelişimi, işçilerin bireysel olarak endüstri ilişkilerinin bir aktörü olma kapasitesini artırmış, sendikaların önemini azaltmış ancak ortadan kaldırmamıştır.

İşverenler ve Örgütleri

İşveren genel anlamda işçi çalıştıran ve karşılığında ücret ödemek zorunda olan kişi olarak tanımlanır. İşverenler işçi sendikaları ve devletle hem işbirliği hem de mücadele içindedir. Bu mücadeleci durum karşısında işveren sendikaları üye işverenlerin çıkarlarını koruma görevini üstlenmiştir. İşverenlerin haklarını sistem içerisinde örgütlenmeye ihtiyaç duymaksızın da koruyabilecek güce sahip olmaları örgütlenme oranını da işçilere göre düşürmektedir.

Devlet

Bu ilişkiler sisteminde devlet işçi ve işverenin yanında dengeyi sağlayıcı güç rolünü üstlenmiştir. Devlet çalışma yaşamı için yasal düzenlemeleri hazırlamakla yükümlü olduğu gibi toplu iş uyuşmazlıklarında da uzlaştırıcı unsurdur. Ekonomik yaşamdaki etkinliğini ve rolünü giderek kaybeden devlet, endüstri ilişkilerindeki denge özelliğini de yitirmektedir.

Endüstri İlişkileri Sisteminin Gelişme Aşamaları

Endüstri ilişkilerinin gelişiminde ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik faktörler etkili olmuştur ancak şekillendiren temel aktör devlettir. Devletin rolü ve amaçları doğrultusunda endüstri ilişkileri sisteminin gelişim süreci dört aşamada incelenebilir:

  • Kitle üretim dönemi,
  • Müdahaleci dönem,
  • Liberal dönem,
  • Sendikasız endüstri ilişkileri.

Kitle Üretim Dönemi

Sanayileşmenin ilk dönemlerine karşılık gelen kitle üretim döneminde toplu sözleşme, örgütlü çalışan sendikalar ve işçi ve işveren arasında günümüzdeki anlamıyla bir akit anlayışı yoktu. Endüstri devrimi sonrasındaki öngörüde hükümet iktisadi hayattan kaçınarak genel refahın oluşmasına hizmet etmiş olacaktı ancak bu düşünce devletin dışlanmasına sebep olmuştur.

Müdahaleci Dönem

Müdahaleci dönemde devlet iktisadi hayatta bireye değer verirken bireyler arası ilişki ve eşitsizliklere seyirci kalmış bu da endüstrileşmede sınıfsal ayrım ve sorunları artırmıştır. İş yerlerindeki olumsuzluklar ve işsizlik sağlıksız bir toplum yapısına yol açmıştır.

Liberal Dönem

Liberal dönem, endüstri ilişkileri açısından işsizliğin ortadan kalkacağı, bireye maddi güvence sağlandığı, sendikaların etkinliğinin artığı “altın çağ” olarak nitelendirilmektedir. Bu dönemde sosyal devlet anlayışı ön plana çıkmış, toplumun refahı için eğitim, sağlık, sosyal konut, sosyal güvenlik yardımı gibi konular üzerinde durulmuştur.

Sendikasız Endüstri İlişkileri

Sendikasız endüstri ilişkilerinde küreselleşme ile birlikte neo-liberal akım güç kazanmıştır ve sendikalar için yeni gelişmeler olmuştur.

Sendikasız endüstri ilişkileri sistemi 1970’lerden sonra post-endüstriyel dönüşümle gündeme gelmiştir. Bireyi ön plana çıkarmayı hedefleyen bu sistem; analiz eden, geliştiren, katılımcı ve sorumluluk alan bilinçli çalışanlar istemektedir.

Özellikle bu dönemden sonra işletmelerin sendikaya karşı cephe aldığı ve sendikasız bir yapı kazandığı görülmektedir.

Sendikacılığa Genel Bir Bakış

Sendika kavramı ilk kez İngiltere’de işçilerin genel çıkarlarını korumak için kalfalar arasında kurulup geliştirilen dostluk örgütleri olarak karşımıza çıkar. Bazı ülkelerde yalnızca işçi örgütleri anlamı taşıyan sendika kavramı Türkiye’de ise hem işçi hem de işveren örgütleri anlamına gelmektedir.

Sendikaların evrensel temelde birtakım ortak özellikleri şunlardır:

  • Mücadele örgütleridir,
  • Meslek örgütleridir,
  • Sınıf örgütleridir,
  • Demokratik örgütlerdir,
  • Kitle örgütleridir,
  • Çalışma hayatında ve ekonomik ilişkilerde barışı ve istikrarı sağlayan örgütlerdir,
  • Adil ve hakça bir gelir dağılımını sağlayan örgütlerdir.

Sendikaların sivil toplum örgütü olmadıkları ileri sürülse de çıkarları korumak için kurulmaları ve baskı grubu olmaları düşünüldüğünde bu söylenebilir.

II. Dünya savaşı sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler, yeni teknolojiler, işverenin yaklaşımındaki farklılık, kadın çalışanın artması ve işgücü yapısındaki değişim sendikaların başarısı olarak değerlendirilebilir. 1990’lı yıllardan sonra gelişmiş ülkelerin bir kısmında sendikalar üye kaybederken ve sendikalaşma oranı düşerken Kanada,Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi ülkelerde sendikalaşma oranları artış göstermiştir.

Sendikaların üye kaybında kısmen küreselleşme kısmen de küreselleşme dışında birtakım gelişmelerin rol oynadığı belirtilmektedir. 2.Dünya Savaşı sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler, yeni teknolojiler, kadın işgücünün artışı, genç işgücünün artan önemi gibi değişmelerin sendikalar üzerinde etkili olduğu söylenebilir.

Sendikacılıkla ilgili olarak işveren güdümlü sendikacılığı ifade eden yaklaşım sarı sendikacılıktır.

Türkiye’de Sendikacılık ve Sendikal Göstergeler

Türkiye’de Sendikacılığın Kısa Tarihçesi

Türkiye’de sendikacılığın tarihsel gelişimi;

  • Cemiyetler dönemi (1923-1946),
  • Kuruluş dönemi (1946-1960),
  • Gelişme dönemi (1960-1980),
  • Değişen koşullarda sendikacılık dönemi (1980’den günümüze) olmak üzere dört dönem içinde incelenebilir.

Cemiyetler döneminde ekonomik, siyasal, hukuki ve sosyal koşullar sendikaların gelişmesine uygun bir ortamın oluşumunu engellemiş, dış borçlar sorunu ve eski gümrük rejimi sanayileşmeyi olumsuz yönde etkilemiştir.

Kuruluş döneminde ekonomide başlayan dışa açılma politikaları yoğunlaşmış, işçi sınıfın doğuşu, ilk işçi örgütlenmeleri, grevler ve direnişler bu dönemde görülmüştür. Özellikle kamu, bayındırlık işleri, madencilik, tütün, haberleşme ve milli savunma gibi iş kollarında büyüklü küçüklü sendikalar kurulmuştur.

Türkiye’de sendikacılığın kişilik kazanma ve gelişme dönemi olarak anılan 1960-1980 yıllarının ekonomik açıdan en belirgin özelliği, kalkınmada planlı döneme geçilmiş olmasıdır. 1960-1980 yılları arasında 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamında sağ ve sol ideolojiler gelişme fırsatı bulmuş, 1970’li yılların başından itibaren şiddete dayalı toplumsal olaylarda giderek artışlar yaşanmıştır.

Türkiye’de Sendikal Gösterge ve Nitelikler

Türkiye’de işçi hareketinin gelişimi Batı’dan çok sonra oluşmuş ve sendikalar başta düzen içi örgütler olarak doğmuş ve gelişmiştir. Sendika üye sayıları ve sendikalaşma oranları çok önemli istatistiklerdir. Ancak bir kişinin birden çok sendikaya bağlı olması, işten ayrılması, emeklilik ve ölüm durumunu bildirmemesi alınan verilerin gerçekliğini etkilemektedir.

İstatistiklere göre Türkiye’de kamudaki sendikalaşma oranı özel sektöre göre daha yüksektir. Türkiye’de toplam sendikalı işçiler arasında kadınların oranı %15’dir. Türkiye’deki işletmelerin ölçeği büyüdükçe sendikalaşma oranı da yükselmektedir. Sendikacılık konusu ele alınırken;

  • Toplu iş sözleşmesi,
  • Grev,
  • Lokavt, gibi kavramların karşılıklarının bilinmesi çok önemlidir.

Toplu iş sözleşmesi, aynı iş kolunda bir veya birden çok iş yerini kapsayabilir ve yazılı olarak yapılmadıkça geçerli değildir. Bir yıldan az veya üç yıldan fazla olamaz.

İşçilerin, iş yerinde faaliyeti durdurmak veya işi aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak işi bırakmalarına grev denir. Grev;

  • Kanuni,
  • Kanun dışı olmak üzere ikiye ayrılır.

İşçilerin iktisadi ve sosyal durumlarıyla çalışma şartlarını korumak ve düzeltmek için kanuna uygun olarak yapılan greve kanuni grev denir. Bu ilkelere dikkat edilmediğinde kanun dışı grev adını almaktadır.

İşçilerin toplu olarak işten uzaklaştırılmasına veya çıkarılmasına ise lokavt denir. Lokavt;

  • Kanuni,
  • Kanun dışı olmak üzere ikiye ayrılır.

İş yerinde uyuşmazlık çıkması ve sendika tarafından grev kararı alınması sonucu kanuna uygun olarak yapılan lokavta kanuni lokavt denir. Usule uygun değil ise kanun dışı lokavt adını alacaktır.

Türkiye’deki işçi sendikaları konfederasyonları şunlardır:

  • TÜRK-İŞ,
  • DİSK,
  • HAK-İŞ.

TİSK ise Türkiye’deki tek işveren sendikaları konfederasyonudur.