ENERJİ TASARRUFU - Ünite 1: Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre ve Enerji Politikaları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre ve Enerji Politikaları
Giriş
Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olma amacında olan bir ülkedir. Bu nedenle de çevre ve enerji politikalarını belirlerken Avrupa Birliği’ndeki politikaları, kanun ve yönetmelikleri dikkate almak durumundadır. Avrupa Birliği üyelik hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdüren Türkiye, ekonomik ve sosyal yaşamın pek çok alanında olduğu gibi çevre ve enerji konusunda da AB’ye uyum sağlamak amacıyla köklü reform ve düzenlemeleri uygulamaya geçirmek durumundadır.
Avrupa Birliği ya da kısaca AB, yirmi sekiz üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. 1993 yılında, Maastricht Antlaşması olarak da bilinen Avrupa Birliği Antlaşması’nın imzalanması sonucu, var olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yeni görev ve sorumluluk alanları yüklenmesiyle kurulmuştur.
Avrupa Birliği’nde Çevre Politikaları
Avrupa Birliği politikaları içerisinde çevre sorunları ve bunlara getirilen çözümler önemli bir yer tutmaktadır. Çevre konusunda AB politikalarının öncü rol oynaması, Avrupa ülkelerinde çevre bilincinin yerleşmiş olmasındandır.
- Kalite standartları: Bazı üye ülkelerdeki kalite standartları, diğer üye ülkelerde üretilen ürünlerin o ülkelere girmesine engel teşkil etmektedir. Avrupa bütünleşmesinin temel unsurlarından biri de ürünlerin serbest dolaşımının sağlanmasıdır. Üye ülkelerde farklı çevre politikaları uygulanması ürünlerin kalite standartları üzerinde de farklılıklar yaratmaktadır.
- Maliyetler: Avrupa bütünleşmesinin temel unsurlarından biri de serbest rekabetin sağlanmasıdır. AB’ye üye ülkelerin bazılarında hava ve su kirliliğini önlemek amacıyla yapılması zorunlu tutulan yatırımlar, ürünlerin maliyeti üzerinde önemli ölçüde etki yaratmakta ve arttırmaktadır. Serbest rekabet, tekelci işletmelerin devlet müdahalesinin olmadığı bir piyasadaki rekabetidir.
- Yaşam kalitesi: Avrupa Birliği üye ülkelerinde yaşam kalitesinin yükseltilebilmesi için çevreye duyarlı doğal yaşam koşullarının sağlıklı bir biçimde oluşturulması ve sürdürülmesi gerekmektedir.
- Siyasal bakış: Aynı birliğin parçası olan tüm ülkelerde yaşam koşullarının aynı düzeyde olması arzu edilmektedir. Uygulanan çevre politikaları nedeniyle yaşam koşullarındaki farklılıklar, siyasal bakış olarak arzu edilmemektedir.
- Çevre kirliliği: Çevredeki kirlenme siyasal sınırları tanımamaktadır. Bir ülkedeki çevre kirliliği kolaylıkla diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. AB’ye üye ülkeler olanaklarını bu konuya yönelik dayanışma içinde kullanma gerekliliği ortaya çıkarmıştır. Çevre kirliliği, tüm dünyayı tehdit eden bir sorun olması nedeniyle AB çatısı dışında da Dünya için ortak politika arayışları vardır. Bu amaçla da Kyoto Protokolü ortaya konulmuştur. Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik imzalanmış uluslararası anlaşmadır.
Avrupa Birliği’nin çevre politikası için aşağıdaki hedefler ortaya konulmuştur:
- Çevrenin korunması ve çevre kalitesinin yükseltilmesi,
- Doğanın ve doğal kaynakların, ekolojik dengeye zarar vermeyecek şekilde işletilmesi,
- İnsan sağlığının korunması,
- Kalkınmanın kalite kurallarıyla paralellik içinde özellikle de yaşam çevresinin ve çalışma şartlarının geliştirilmesine yön verilmesi,
- Kent planlaması ve toprak kullanımında çevresel etkilerin dikkate alınması.
Avrupa Birliği’ndeki çevre politikasının temel ilkeleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
- Bütünleyicilik ilkesi
- Önleyicilik ilkesi
- Kirleten öder ilkesi
- Yüksek seviyede koruma ilkesi
Avrupa Birliği’nin çevre politikasında bazı temel uygulama alanları belirlenmiştir. Bunlar; yaşamın korunması, suyun korunması, havanın korunması, ormanların korunması, endüstriyel kirlilik kontrolü ve atıklar, kimyasal ürünler, radyasyondan korunma, iklim değişikliği ve gürültüdür.
Endüstriyel üretim sonucu ortaya çıkan atık ve kirlilik, sürdürülebilir çevre koşullarını ciddi olarak tehdit etmektedir. Birlik, bu başlık altında pek çok direktif ve tüzük oluşturmuştur. Birlik sınırları içerisinde her yıl 2 milyar ton civarında bir atık ortaya çıkmaktadır. Bu atığın 40 milyon tondan fazlası zararlı atık olarak sınıflandırılmaktadır. Bu atıklar hem çevreyi hem de insan sağlığını tehdit etmektedir. AB mevzuatı ile atık yönetimine ilişkin 5 temel prensip ortaya konmuştur. Bunlar;
- Atık yönetimi hiyerarşisi,
- Topluluk ve üye ülke düzeyinde kendine yeterlilik,
- Askeri gidere sebep olan en uygun teknoloji,
- Yakınlık
- Üretim sorumluluğudur.
Birlik üyesi ülkeler, çevrenin korunmasının ekonomik boyutunu karşılamak üzere, bazı ekonomik araçlar geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi çevre vergileridir.
Çevre vergileri: Çevrenin korunması amacıyla en yaygın kullanılan araç çevre vergileri ve harçlar olarak ortaya çıkmıştır. Bunun amacı, konulan vergi ve harçların ortaya çıkardığı mali baskı nedeniyle tüketim alışkanlıklarının kirliliğe yol açmayacak şekilde değiştirmektir. Bu amaca yönelik uygulanan çevre vergileri dörde ayrılır:
- Emisyon-atık vergileri
- Ürün temelinde belirlenen vergiler
- Kullanım temelinde belirlenen vergiler
- Vergilendirme farklılıkları
Birlik düzeyinde yasama ile ilgili kurumların yanında çevre yönetimi sürecinde aktif rol oynayan bazı kurumlar şunlardır:
- Çevre Genel Müdürlüğü (The Environment Directorate-General),
- Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency),
- Avrupa Yatırım Bankası (European Investment Bank),
- Avrupa Çevre İlkeleri (European Principles for the Environment -EPE).
Avrupa Birliği’nin çevre mevzuatında kişilere yönelik bazı haklar bulunmaktadır. Bunlar: bilgilendirme hakkı, fikri sorulma hakkı, hükümetlerin kararını irdeleme hakkı, AB yasalarından yararlanma hakkıdır.
Türkiye’deki Çevre Politikaları ve Avrupa Birliği Mevzuatı’na Uyum
Türkiye’de çevre politikalarına ilk adım, üçüncü beş yıllık kalkınma planı ile birlikte (1973-1977) atılmıştır. Türkiye’de ilk kez çevre politikalarının oluşturulması amacıyla Başbakanlık’a bağlı bir Çevre Müsteşarlığı’nın kurulması 1978 yılında gerçekleştirilmiştir. Çevre Bakanlığı’nın kurulması 1991 yılında gerçekleştirilmiştir. Çevre Bakanlığı kapsamında Yüksek Çevre Kurulu, Özel Çevre Koruma Kurumu, Çevre İl Müdürlüğü, Mahalli Çevre Kurulu gibi bakanlığa bağlı kuruluşlar tanımlanmıştır. 2003 yılında yapılan yeni bir düzenleme ile Çevre ve Orman Bakanlığı kurulmuştur. Türkiye’de çevre ile ilgili mevzuatın gelişmesi AB uyum sürecine paralel olarak devam etmiş ve son yıllarda uyum sürecini tamamlama gayretleriyle çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye’de çevre alanındaki mevzuat, AB’ye uyum sürecinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi farklı bakanlık ve genel müdürlükler tarafından yürütülmektedir.
Çevre mevzuatı uygulamalarının büyük ölçüde yatırım gerektirmesi nedeniyle mevzuata uyum çalışmaları etkilenmektedir. Bu nedenle Türkiye’de çevre alanında mevzuat uyumu ve uygulaması çalışmaları daha çok projeler kapsamında yürütülmektedir.
AB çevre mevzuatının ulusal mevzuata aktarılması ve uygulanması aday ülkelerin en temel yükümlülüğü olarak ortaya çıkmaktadır. Buradaki öncelikli konular aşağıda sıralanmıştır:
- Çerçeve mevzuat (ÇED ve çevresel bilgiye erişim de dahil),
- Birliğin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ilişkin tedbirler,
- Küresel kirliliğin azaltılması,
- Biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla doğa koruma mevzuatı,
- İç pazarın işleyişini sağlayan, ürün standartları türü önlemler.
ÇED, belirli bir proje veya gelişmenin, çevre üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği bir süreçtir.
Çevre başlığı, Türkiye’nin AB’ye uyumu konusunda en çok güçlük çekeceği alanlardan biri olarak kaydedilmektedir. Günlük yaşamda kolaylıkla karşılaştığımız pek çok konu bu başlık altına girmektedir. İçme suyunun sağlanması, katı atıkların denetimi, araç egzozlarından kaynaklana kirlilik, gürültü bunlar arasında sayılabilir. Türkiye’de çevre ile ilgili düzenlemelerin AB mevzuatına uyumunu değerlendirebilmek için her yıl yayınlanan ilerleme raporlarına bakmak yeterli olacaktır. İlerleme raporu, Avrupa Birliği tarafından, her yıl birlik üyeliğine aday ülkelerin adaylık sürecindeki gelişmelerine yönelik hazırlanan değerlendirme raporudur.
Nisan 2003’te açıklanan gözden geçirilmiş KOB’a göre çevre alanında Türkiye’nin AB ortak çevre politikasına uyum konusundaki yükümlülükleri kısa ve orta vadede olmak üzere sıralanmıştır:
Kısa vadedeki yükümlülükler:
- Müktesebat aktarımı için bir program kabul edilmesi,
- Çevresel etki değerlendirme direktifinin yürürlüğe konulması ve uygulanması,
- Çerçeve mevzuatının aktarılması ve uygulamaya başlanması,
- Doğanın korunmasına ilişkin mevzuatın aktarılması ve uygulamaya başlanması,
- Su kalitesine ilişkin mevzuatın aktarılması ve uygulamaya başlanması.
- Orta vadedeki yükümlülükler:
- Çevre korunmasının sağlanması için müktesebatın iç hukuka aktarılmasının tamamlanması,
- Veri toplanması dahil olmak üzere kurumsal, idari ve izleme kapasitesinin güçlendirilmesi,
- Sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin diğer tüm sektörel politikalar ve bu politikaların uygulama yöntemleri ile bütünleştirilmesi.
Türkiye’nin AB çevre mevzuatına uyum konusunda, 2008’de açıklanan ilerleme raporunda yer alan noktalar ise aşağıdaki gibidir:
Müktesebatın kademeli olarak iç hukuka aktarılması, uygulanması ve yürürlüğe girmesi için, kilometre taşlarının ve takvimin belirlendiği ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde gerekli kurumsal kapasitenin ve mali kaynakların oluşturulmasına yönelik planları da içeren kapsamlı bir stratejinin kabul edilmesi,
İdari kapasitenin güçlendirilmesinin yanı sıra, özellikle, sınır aşan durumları da içeren çevresel etki değerlendirmesi gibi, yatay ve çerçeve mevzuatın iç hukuka aktarılması, uygulanması ve yürürlüğe konmasına devam edilmesi,
Ulusal Atık Yönetimi Planı’nın kabul edilmesi. 25 Temmuz 2003 tarihli resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye’nin AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin gözden geçirilmiş ulusal programının bundan sonra öncelik verileceklere ilişkin listesi aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:
- Su kalitesinin iyileştirilmesi
- Atık yönetiminin etkinleştirilmesi
- Hava kalitesinin iyileştirilmesi, doğanın korunması:
- Çevresel etki değerlendirme (ÇED) güçlendirilerek etkinleştirilmesi ve stratejik çevresel değerlendirme (SÇD) direktifine uyum sağlanması,
- Çevresel gürültü yönetimi,
- Kimyasallar yönetimi,
- Genetik olarak yapısı değiştirilmiş organizmalar,
- Nükleer güvenlik.
Kyoto Protokolü ve Etkileri
Kyoto Protokolü, küresel iklim değişikliği ile mücadele etmek için BM’nin 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlediği çevre toplantısında katılımcı hükümetler tarafından kabul edilen bir anlaşmadır.
Kyoto Protokolünün temel hedefi, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun iklimi tehdit etmeyecek seviyelerde tutulmasını sağlamaktır. Kyoto Protokolü’nün devreye girmesiyle ortaya çıkabilecek değişiklikler ve taahhütler aşağıda sıralanmıştır:
- Sanayileşmiş ülkeler, 1990’daki salınım oranlarını 2008-2012 yılları arasında %5 oranında azaltacaklarını taahhüt etmişlerdir.
- Endüstri, motorlu taşıtlar ve ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecektir.
- Protokole imza atan her ülke, kendi özgün hedeflerini gerçekleştireceklerini taahhüt etmişlerdir.
- AB ülkelerinden mevcut salınım oranlarını %8, Japonya’dan ise %5 oranında azaltması beklenmektedir.
- Düşük salınım oranına sahip bazı ülkelerden bu oranları yükseltmelerine izin verilmiştir.
- Atmosfere atılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecektir.
- Termik santralde daha az karbon çıkaran sistemler ve teknolojiler devreye girecektir.
- Fazla yakıt tüketen ve karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.
- Karbon emisyonu olmayan, nükleer enerji santrallerinin kullanımı artacaktır.
- Fosil yakıtların kullanımı azaltılacaktır. Biyodizel ve biyoetanol gibi biyoyakıtların kullanımı arttırılacaktır.
- Demir-çelik, çimento, kireç, cam gibi enerji yoğun sektörlerde enerji verimliliği çalışmaları arttırılacak, atık ısıdan yararlanma yoluna gidilecektir.
Kyoto Protokolü’ndeki ortak yürütme mekanizmasına göre, emisyon hedefi belirlemiş bir ülke, emisyon hedefi belirlememiş diğer bir ülkede, emisyon azaltıcı projelere yatırım yaparsa, emisyon azaltma kredisi kazanır ve bu krediler toplam hedeften düşülür.
Kyoto Protokolü’ndeki Temiz Kalkınma Mekanizmasına göre, emisyon hedefi belirlemiş bir ülke emisyon hedefi belirlememiş az gelişmiş bir ülke ile iş birliğine giderek, o ülkede sera gazı emisyonlarını azaltamaya yönelik projeler yaparsa sertifikalandırılmış emisyon kredisi kazanır ve toplam hedeften düşülür.
Emisyon ticareti mekanizması ile emisyon hedefi belirlemiş ülkelerin taahhüt ettikleri indirimi tutturmak için, ilave olarak kendi aralarında emisyon ticareti yapabilmelerine olanak sunulmuştur. Buna göre, sera gazı emisyonunu beklenenden daha fazla düşüren bir ülke, yaptığı fazladan emisyon indirimini bir diğer ülkeye satabilmektedir.
Avrupa Birliği’ndeki Enerji Politikaları
Enerji, Avrupa Birliği’nin stratejik öneme sahip konularından birisidir. Birlik şimdiki durumuyla enerji alanında %50 dışa bağımlıdır. 2030 yılında dışa bağımlılığın %68’lere çıkabileceği beklenmektedir. Birliğin enerji politikasını temelinde birey bulunmaktadır.
Avrupa Birliği’nin enerji politikası için aşağıdaki hedefler ortaya konulmuştur:
- Tüketicilere daha yüksek kalitede kesintisiz ve daha ucuz enerji sağlanması,
- Rekabet gücü, enerji arzının güvenliği ve çevrenin korunması arasında bir denge sağlamak,
- Toplam enerji tüketiminde kömürün payını korumak, doğalgazın payını arttırmak,
- Nükleer enerji santralleri için azami güvenlik şartları sağlamak,
- Yenilenebilir enerji kaynaklarının payını arttırmak.
Birlik, 1997 yılında imzalanan Amsterdam Anlaşması ile sürdürülebilir büyüme hedefini ortaya koymuştur. Birlik sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirmek için enerji ile ilgili üç temel politika belirlemiştir:
- Birlik ekonomisini ve toplumsal refahı bozacak enerji sıkıntısı riskini azaltmak için enerji arzının güvenliği politikası,
- Toplumsal refahı arttırmak, endüstrinin rekabet gücünü yükseltmek için enerji maliyetlerini düşürmek amacıyla, rekabetçi enerji sistemi politikası,
- Hem enerji üretiminde hem de son kullanım alanları bakımından çevresel dengeleri gözetmek amacıyla çevrenin korunması politikası.
Avrupa komisyonu 13 Mart 2001’de doğalgaz ve elektrik piyasalarının 2005 yılında tamamen serbestleştirilmesine yönelik bir önlem paketi önermiştir. Bu pakete göre, doğalgaz ve elektrik piyasalarının rekabete açılması, bu kapsamda tüketicilerin tedarikçisini seçebilme özgürlüğüne kavuşması amaçlanmıştır.
- Rekabete açılmanın önemi
- Yeni bir elektrik iç pazarı oluşturulması
- Doğalgaz iç pazarı oluşturma çalışmaları
- oPetrol sektörü
- Kömür sektörü
Rüzgâr, su, güneş, biyokütle gibi alternatif enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması Avrupa Komisyonu’nun enerji politikasının en önemli amaçlarından biridir.
Birliğin enerjide talep yönetimi ve rasyonel kullanımı başlıca dört alanda yürütülmektedir;
- Yapılarda enerjinin rasyonel kullanımı
- Sanayide enerjinin rasyonel kullanımı
- Ulaşımda enerjinin rasyonel kullanımı
- Yeni kojenerasyon santralleri
Türkiye’deki Enerji Politikaları
Ülkemizin stratejik konumu, Türkiye’yi, Avrupa’ya petrol ve doğalgaz taşıması için bir geçiş ülkesi durumuna getirmiştir. Türkiye, enerji bağlantı altyapılarında, yatırım yapılmasını teşvik etmeye yönelik faaliyetlerin yanı sıra Balkan enerji bağlantılı görev gücü gibi enerji bağlantılarını geliştiren faaliyetlerde de yer almıştır. Türkiye, ayrıca Karadeniz Bölgesel Enerji Merkezi’nin de aktif bir üyesidir. Bu merkez enerji politikaları geliştirilmesi, yatırımların teşvik edilmesi gibi faaliyetler yürütmektedir. Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile AB’nin iş birliği konusunda da önemli bir role sahiptir. Türkiye’de enerji ile ilgili düzenlemelerin AB mevzuatına uyumunu değerlendirebilmek için her yıl yayınlanan ilerleme raporlarına bakmak yeterli olacaktır.
Türkiye’nin AB enerji mevzuatına uyum konusundaki yükümlülükleri ile ilgili gelişmeler, Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) raporlarında yer almaktadır. Nisan 2003’te açıklanan gözden geçirilmiş KOB’a göre çevre alanında Türkiye’nin AB ortak enerji politikasına uyum konusundaki yükümlülükleri sıralanmıştır:
- Enerji Topluluğu Antlaşması’na olası üyelik amacı da dikkate alınarak gaz ve elektrik iç piyasası ile elektriğin sınır ötesi ticaretine ilişkin müktesebata uyumun ve ilgili uygulamaların sürdürülmesi,
- Doğalgaz iletiminde adil ve ayrım gözetmeyen kuralların uygulanmasının sağlanması.
- Çeşitli düzenleyici otoritelerin kapasitelerinin geliştirilmesine devam edilmesi ve bağımsızlıklarının sağlanması,
- Enerji verimliliği alanında uyuma devam edilmesi ve idari kapasitenin güçlendirilmesi,
- Yüksek verimli kojenerasyonun teşvik edilmesi; uygun ve iddialı hedefler ile teşviklerin belirlenmesi dahil olmak üzere ulaştırma, elektrik, ısıtma/soğutma alanlarında yenilenebilir enerji kullanımının geliştirilmesi,
- Kullanılmış Yakıt ve Radyoaktif Atık Yönetimi Güvenliği Birleşik Sözleşmesi’ne katılım,
Son yıllarda yürürlüğe giren yeni kanun ve yönetmelikler ülkemizdeki enerji politikalarının temelini oluşturmuştur. Özellikle enerji verimliliğine yönelik olarak kanun ve yönetmelik düzeyindeki çalışmalar dikkati çekmiştir. Bu çalışmaları tarih sırasına göre şöyle sıralayabiliriz:
- Enerji Verimliliği Kanunu (2 Mayıs 2007)
- Binalarda Isı Yalıtım Yönetmeliği (9 Ekim 2008)
- Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında
- Verimliliğin Arttırılmasına Dair Yönetmelik (25 Ekim 2008)
- Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği (5 Aralık 2008)
- 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu Kapsamında Yapılacak Yetkilendirmeler, Sertifikalar, Raporlamalar ve Projeler Konunda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (6 Şubat 2009)