ENGELLİLERDE RUH SAĞLIĞI - Ünite 4: Cinsellik ve Engelli Bireyin Ruh Sağlığı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Cinsellik ve Engelli Bireyin Ruh Sağlığı

Giriş

Cinsellik birçok kurama göre insanın temel gereksinimleri arasında yer almaktadır. Ancak insan cinsel gereksinimini karşılamadan aylarca yaşayabilir. Hatta cinsellikle ilgili herhangi bir gereksinim duymadan da yaşayabilir. Kültür ve toplum bireyin fizyolojik temeli olan cinsiyetini nasıl yaşayacağını, nasıl ifade edeceğini yoğun bir şekilde belirleyebilmektedir.

Cinsellik ve Cinsel Gelişim

Cinsellik sahip olduğu nitelikler ve yaşanma biçimi bakımından bireyin ruh sağlığıyla da yakından ilişkisi olan bir durumdur.

Cinsellik sadece iki yetişkin bireyin haz almak amacıyla geliştirdiği bir etkinliğin ötesinde kültürün, tabuların, ahlaki kurallarında dahil olduğu son derece karmaşık bir olgudur.

Cinsellik ilk olarak bireyin kendini sevmesi, kendini keşfetmesi ve yaşamda bir anlam arayışının başlama noktası olarak değerlendirilmelidir.

Toplumsal cinsiyet rolleri dişi ve eril bireylerin toplum içinde cinsiyetleri ile ilgili davranış, tutum ve rollerini nasıl yerine getireceğini gösteren ve bireye sosyalleşme süreci içerisinde kazandırılan rol kalıplarıdır.

Cinsellik, sadece bedensel olmayan, duygusal, düşünsel ve toplumsal değişkenleri de içeren ve bireyin duygusal ve toplumsal bütünlüğünü, kişilik gelişimini, iletişimi ve sevginin paylaşımını sağlayan bir sağlıklılık hâlidir.

Psikoseksüel Gelişim Kuramı, bireyin gelişimini cinsellikle ilişkili bir şekilde açıklayan psikanalitik gelişim kuramıdır.

Psikanalitik yaklaşım cinselliği insan motivasyonunun temel kaynağı olarak değerlendirmekte ve cinsellikle insan ruh sağlığı arasında sistematik ilişki kuran ilk psikolojik kuram olma özelliği taşımaktadır.

Erotojenik Bölge, erotik duyum uyandıran, uyarılması hâlinde haz alınmasına neden olan vücut bölgelerine verilen addır.

Psikoseksüel gelişim kuramı insanın psikoseksüel gelişimini oral, anal, fallik, latans ve genital evre olmak üzere erotojenik bölgelerin yaşla bağlantısı üzerinden açıklamıştır.

İnsan gelişiminin ilk erotojenik bölgesi ağızdır. Bu nedenle bu psikoseksüel evre, oral evre olarak isimlendirilmektedir. Oral evre doğumdan bir yaşa kadar devam eden gelişim dönemini kapsamaktadır.

Saplanma kavramı, bireyin gelişiminin belirli bir evrenin özelliklerine bağımlı kalma hâli olarak kısaca özetlenebilir.

Engelli bireylerin ebeveynleri genellikle çocukların durumundan kaynaklı yoğun bir vicdan muhasebesi yapmaktadırlar. Bu nedenle annelerin çocuklarını daha uzun süreler emzirmelerine yol açmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü, doğal gelişim gösteren çocukların psikolojik olarak sağlıklı ve dengeli bir oral dönem geçirmeleri için emzirmenin 18 ile 24 ay arasında bırakılmasını önermektedir. Bunun için bebeğin bireysel özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmektedir. Bu nedenle engelli bireylerin gelişimsel özellikleri doğal gelişim gösteren çocukların 18-24 ay arasındaki özellikleri ile kesiştiğinde emzirmenin sonlandırılmasının daha uygun olduğu söylenebilir.

Çocuklarına engelli tanısı konulan ebeveynler çocuklarının duygusal süreçlerini genellikle takip etmezler. Bu durumda engelli çocuklar daha etkin buldukları yöntem ne ise kendilerini öyle sakinleştirirler. Bu nedenle hem destek hizmeti sunucularının hem de uzmanların engelli bireylerin bu davranışları hangi işlev temelinde yaptıklarına özellikle dikkat etmeleri son derece önemlidir.

Anal evre çocuğun toplumsal kurallar ile ilk defa karşılaştığı ve haz itkilerini çevre temelli kontrol etmek zorunda kaldığı ilk evredir. Bu nedenle kişilik gelişimi ve ruh sağlığı üzerinde etkisi son derece büyük olarak değerlendirilmektedir.

Engelli bireylerin, özellikle gelişimsel yetersizliği olan bireylerin, ebeveynleri tarafından gelişimsel olarak uygun olmadıkları dönemde tuvalet eğitimine zorlanmaları bu bireylerin gelişimsel süreçlerini ciddi derece de zarar verebilir. Bazen de gelişimsel olarak tuvalet eğitimine hazır olan ancak ailenin engelli çocukların performansını daha aşağıda değerlendirdiği için tuvalet eğitimine başlamaması benzer sonuçlara neden olabilmektedir.

Tuvalet eğitimin doğal gelişim gösteren çocukların fizyolojik olarak 2,5-3 yaşlarında olması gereklidir. Ceza temelli tuvalet eğitimleri çocuklarda anal saplanmaya neden olmaktadır. Bu nedenle anal dönem ile tuvalet eğitiminin çok dengeli bir şekilde geçilmesi gerekmektedir.

Psikoseksüel gelişim kuramına göre bireyin kendi cinsiyetindeki ebeveyni ile özdeşleşme kurmasına neden olan ve psikoseksüel olduğu kadar psikososyal gelişiminde de önemli yer tutan evre fallik evredir.

Cinsel eğitimin ebeveynler tarafından verilmesi hem bilginin doğruluğu hem de bilginin kaynağının güvenirliliği açısından önemlidir. Çocuklara fallik evrede yaşlarına uygun cinsel eğitimin ebeveynleri tarafından verilmesi ve ebeveynlerin bu eğitimi vermeden önce uzmanlardan eğitim almaları hem doğal gelişim gösteren hem de engelli bireylerin ruh sağlığı üzerinde olumlu katkı sağlayacaktır.

Fizyolojik gelişim, engelli bireylerde sosyal ve kişilik gelişiminden çok daha önce gerçekleşebilir. Bu durum birçok olumsuz sonuca neden olabilmektedir. Uzmanların ve ailelerin bunun için uygun yöntemler ile uygun uygulamalar yapması gereklidir.

Fallik evrenin psikoseksüel gelişim kuramında önemli nedeni erkek çocukların anneye kız çocuklarının babaya olan cinsel ilgisidir. Burada dikkat edilmesi gereken konu ise şudur: Çocuklarda oluşan bu cinsel ilgi ile yetişkin cinsel ilgisinin karıştırılmaması gereklidir. Çocuklardaki bu karşı cins ebeveyne olan cinsel ilgi hem çok basit bir düzeydedir hem sahiplenme içerir hem de ilgi ve sevgi temelindedir. Erkek çocuklarında bu ilgi, ödipal karmaşa olarak isimlendirilir. Kızlarda babaya olan ilgi ise elektra karmaşası olarak isimlendirilmektedir.

Bu dönemde hem elektra hem de ödipal karmaşa sağlıklı bir şekilde çözümlenmez ise her iki cinsiyet içinde cinsel rahatsızlıklar, kadın ve erkek rollerinin reddi, eş seçme zorlukları, toplumsal cinsiyet rollerinde karmaşa gibi sonuçlara neden olabilmektedir.

Engelli bireyler kronolojik yaşlarının neden olduğu fizyolojik değişimi diğer gelişim alanlarının bu süreci anlamlandıracak yetkinliğe ulaşmamasına yol açabilir. Bu durumu etkin bir şekilde çözümleyemeyebilirler. Aynı zamanda bu yetersizliğin üzerine ailenin ve çevrenin çocuğun kronolojik yaşı üzerinden yanlış beklentilere sahip olması çocuğun durumunu oldukça karmaşık hâle getirmektedir. Bu nedenle ödipal ve elektra karmaşası engelli bireylerin psikolojik sağlığı için daha ciddi sorunlara ve etkilere sahip olmaktadır.

Latans evre cinselliğin tam anlamıyla yokluğu anlamına gelmemektedir. Cinsel merak devam ettiği gibi birçok çocuk oyunu örtük cinsel öğeler içermektedir.

Bu evrenin en önemli avantajı saplanmanın gerçekleşmemesidir çünkü cinsel olarak ön plana çıkan erotojenik/duyarlı bir bölge bulunmamaktadır. Ancak bu dönem engelli bireyler için önemli olabilmektedir. Fallik dönemde kazanılan cinsiyet rolleri ve cinsel davranış örüntüleri bu çocukların sosyal beceri eksikliği temelinde uygunsuz ortamlarda sergilenebilir ya da sosyal ortama uygun düşmeyebilir. Bu evrede engelli bireyler açısından diğer önemli bir nokta da kronolojik yaş ile gelişimsel yaş arasındaki farkın nicel ve nitel düzeyidir.

Psikoseksüel gelişim kuramına göre genital evre ergenlikle başlayıp bireyin yaşamı boyunca devam eden evredir. Bu evre boyunca cinsel içgüdü üreme işlevi ile bütünleşir.

Ergen gelişim evrelerindeki saplanmalar bireyin yetişkinlikteki cinsel hayatını ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir.

Cinsel etkinlik bireyin sağlıklı bir etkinliği olduğu ve engelli bireylerin de ruh sağlıklarının korunması için sosyal ve kültürel olarak uygun bir cinsel yaşamlarının olması gerektiği unutulmamalıdır.

Cinsel gelişim açısından engelli bireylerin yetersizlikleri temelinde yaşadıkları sorunları beş ana başlıkta ele alınabilir:

  1. Engelli bireylerin kronolojik yaşı ile gelişimsel yaşı arasındaki farktır. Engelli bireylerin davranışları değerlendirilirken kronolojik yaş ile gelişim yaşı arasındaki fark mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
  2. Birçok engellilik durumunda fizyolojik gelişim kendi zamansal sürecini izler ve engellilik durumundan etkilenmez.
  3. Çevrenin olumsuz etkileridir.
  4. Engelliliğin doğasıdır.
  5. Toplumun engelli bireylerin cinselliğe yönelik genel algı oluşturmasıdır.

Toplumların bireyin cinsel gereksinimlerine duyarsız kalması hatta tüketim kültürünü destekleyecek biçimde amacı dışında kullanması ile başa çıkabilecek psikolojik ve sosyolojik mekanizmalara sahip olmayan engelli bireylerin ruh sağlıkları olumsuz yönde etkilenmektedir.

Cinsel kimlik, fiziksel, sosyal ve kültürel etkenlerle birlikte toplumların bireyin cinsel etkinliklerini sınırlandırmasına yönelik yasa, kural, gelenek ve kültüre bağlı olarak gelişmektedir.

Toplum engelli bireylerin cinselliğini yok saymaktadır. Bu durumun engelli bireylerin ruh sağlığına iki açıdan olumsuz etkisi olabilir. İlk olarak engelli bireyin cinselliğini kendi iç dünyasında bastırması bireyin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bireyin bilinç düzeyinde temel gereksinimlerinden birine yönelik istek, arzu ve beklentilerini yok saymasına ya da karşılamamasına neden olmaktadır. Bu durum bireyin kendi ile çelişkiye düşmesine ve ruh sağlığının olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. İkinci olarak toplum, engelli bireyin cinselliğini bastırması için bu gereksinimleri yok sayarak ya da duyarsız kalarak baskı yapmaktadır. Bu durum engelli bireyin kendilik algısının düşmesine ve kendini değersiz olarak görmesi ile sonuçlanmaktadır. Bu nedenle engelli bireylerin ruh sağlığının korunmasında en önemli değişken toplum ve toplumsal tutumdur.

Bireyin cinsel gereksinimleri tüketim toplumunun önemli bir tüketim motivatörü hâline gelmiştir.

Cinselliğin kültür içinde çok yaygın ve abartılmış olarak kullanılması doğal gelişim gösteren bireyler için bile zorlayıcı bir etkenken cinselliği ve cinsiyeti toplum tarafından göz ardı edilen engelli bireyler için daha ağır etkilere neden olabilir.

Engelli Bireyin Cinsel Yaşantısı ve Ruh Sağlığı

Cinsellik insanın temel gereksinimi olup gelişimsel sürece sahiptir.

Engelli bireylerin evlenmelerine ilişkin birinci görüş engelli bireylerin de evlenebilecekleri ve evlilik yaşantısının engelli bireyi iyileştireceği yönündedir. Evlilik yaşantısı toplumsal normlar ve toplumsal yaşam dikkate alındığında bireyin cinsel gereksinimlerini gidermesinin en meşru yolu olarak da düşünülebilir. Bu bağlamda bu yaklaşımın birinci kısmı yani engelli bireylerin evlenmeleri gerektiği kısmı doğru ve yerinde bir yaklaşımdır. Evlilik kişiyi mutlu edebilir ancak sahip olduğu engelden kurtaramaz. Bireylerin yaşadıkları evlilik ilişkisi içinde mutlu olup olmamaları kendileriyle ilgili bir durumdur. Bu bağlamda dışarıdan yorumların işlevsel olma ihtimali çok zayıftır. Bu bağlamda önemli olan kişinin evliliği istemesi ve evlilikle ilgili sorumluluklarını yerine getirmesi ve eşiyle uyum içerisinde yaşamını sürdürebilmesidir. Engelli bireylerin evliliklerinde zaman zaman aile desteğinin veya bir yakının desteğinin oldukça önemli olduğu da şüphesiz göz ardı edilemez. Bireyin evlenmek istemesine rağmen evlendirilmemesi de ne yazık ki ailesinin tutumlarıyla bağlantılı olabilmektedir. Böyle bir durumda bireyin mutsuz olması kaçınılmazdır.

İkinci görüş ise engelli bireylerin evlenmemeleri gerektiğidir. Bu görüşü savunanlar engelli bireylerin sorumluluklarını yerine getiremeyeceklerini savunurlar. Ayrıca genetik olarak doğacak bebeklerin de engelli olacağı korkusu yaşamaktadırlar. Bu durumlarda evli engelli bireylere destek olmak büyük önem taşımaktadır.

Cinsel taciz Türk Ceza Hukuku’nun 105. maddesinde cinsel amaçlar doğrultusunda mağdurun farklı yollarla rahatsız edilmesi olarak tanımlanmaktadır.

Cinsel istismar ise bir yetişkinin çocuğu kendi cinsel doyumu için ikna ederek ya da zorla kullanması olarak tanımlanmaktadır. Cinsel istismar Türk Ceza Hukuku’nun 103. maddesi tarafından tanımlanmaktadır ve ağır bir suçtur.

Bireyin her ne nedenle olursa olsun rızasının olmadığı ya da hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadığı bir duruma saflığının ve iyi niyetinin kötüye kullanılması sonucu maruz kalması son derece ciddi bir psikolojik travmadır.

Bir durumu yaşayan bireyin yaşadığı durumu karşı birine etkin bir şekilde aktaramıyor olması durumu yaşayan bireyin bu durumdan etkilenmediğini mi yoksa karşı tarafın bu durumu anlayacak yeterliliklere ve deneyime sahip olmadığını mı gösterir? Bu sorunun cevabı günlük yaşam içinde gösterdiğimiz bütün insanca davranışlarımızın doğasını ve sınırlarını açıklamaktadır.

Cinsellik Temelli Bozukluklar ve Engelli Bireyler

İnsanların cinsel kimlikleri, çok erken çocukluk yaşantılarından itibaren oluşmaya başlar ve yoğun stres ya da psikopatoloji durumunda bile değişmez.

Çoğunlukla erkeklerin oluşturduğu bir grup insan çok erken çocukluk döneminden itibaren kendilerini karşı cinsiyette gibi hissetmeye başlayabilmektedirler. Bu bağlamda cinsel kimlik bozukluğu, DSM-IV’ de kendi anatomik cinsiyetinden memnun olmayan ve karşı cinsten olmak isteyen kişileri kapsamaktadır.

Cinsel kimlik bozukluğunun nedenlerinin belirlenmesi konusunda yapılan bilimsel çalışmalar cinsel kimlik bozukluğunun biyolojik bir nedeni olmadığını göstermektedir.

Erken çocuklukta cinsel kimlik bozukluğuna yönelik bulguların kültür temelinde olduğu görülmektedir. Kültürün hangi davranışı erkeksi hangi davranışı kadınsı değerlendirdiği zaman içinde değiştiği gibi çocuğun içinde bulunduğu sosyoekonomik statüye göre değişebilmektedir.

Erken çocukluk döneminde engelli çocukların bakımlarıyla anneleri ilgilenmektedir. Toplumsal cinsiyet rol modelleri doğal olarak anneleri olmaktadır.

Erkek ve kız çocukların oyun örüntüleri farklıdır. Erkek çocuklar daha çok hareket temelli oyunları tercih ederken kız çocukları sosyal etkileşim ve iletişim temelli oyunları tercih etmektedir. Ancak engelli bireylerin dil ve sosyal gelişimini desteklemek için kullanılan oyun ve etkileşim temelli müdahaleler yoğunluklu olarak sosyal etkileşim ve iletişim temelli oyunlardır. Bu durum özellikle erkek çocukların cinsel kimlikleri ile uygun olmayan davranış örüntülerine sahip olmasına neden olabilir.

DSM-IV’de parafililer, olağandışı nesne veya cinsel aktivitelerin cinsel açıdan çekici bulunması ile ilgili bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Engelli bireylerde gözlemlenmesi olası olan bozukluklar şunlardır: fetişizm, travestik fetişizm, pedofili ve yasaksevi, gözetlemecilik, teşhircilik ve sürtünmecilik.

Engelli bireylerde gözlemlenen pedofiliye benzer davranış örüntüleri doğrunun ne olduğunu bilmemekten kaynaklandığı düşünülmektedir.

Yasaksevinin sınırları toplumdan topluma değişiklik gösterebilmektedir.

Engelli bireylerin bazı durumlarda tek haz kaynağının gözetlemecilik olması onların tercihi ya da içsel dürtülerinin sonucu değil içinde bulundukları ortamın onlara seçenek vermemesinden kaynaklanıyor olabilir.

Engelli bireylerde teşhirciliğe benzer davranış örüntüleri gözlemlenmektedir.

Engelli bireylerin başka bireylere sürtündükleri ve bu yolla haz elde etmeye çalıştıklarını gösteren olaylar söz konusudur. Ancak bu konuda o kadar başarısızdırlar ki genellikle yakalanırlar ve cezalandırılırlar. Bu durum sosyal beceri eksikliği ve öğrenme temellidir.