EPİSTEMOLOJİ - Ünite 1: Bilgi Üzerine İlk Düşünceler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Bilgi Üzerine İlk Düşünceler

İnsan Bilgisinin Ayırıcı Nitelikleri

İnsanlar hem organik varlıklarla hem de cansız fiziksel nesnelerle büyük ortaklıklar barındırır. Ancak insan olmak onu diğer canlılardan ayıran önemli özelliklere sahip olmak demektir. İnsan yeteneklerini kullanarak kendini ve dünyayı önemli oranda değiştirebilir.

İnsan denen canlıyı insan yapan en önemli özelliklerden biri bilgi kavramındadır. Bilmek, bilgiyi işleyerek yeni bilgiler ve dünyevi değişimler yaratmak insanın temel işlevleri arasındadır.

Bazı durumlarda diğer canlıların da bilgiye sahip olup olmadığı düşünülür. Örneğin bir hayvanın karnının acıktığının farkındalığı bir içgüdüsel farkındalık mıdır yoksa bilgi sahibi olduğundan mıdır? Kuşların belirli yöne doğru sapmadan göç edebilmeleri de aynı şekilde bilgi sahibi olduklarından mıdır? Ancak bu, içgüdüsel bir farkındalık sahibi olan hayvan türünün ‘bilgi’ sahibi olup olmadığı kesin bir tarzda saptanması anlamında çetrefilli bir konudur.

Diğer bir konu bedensel bilmedir. Örneğin bisiklete binmeyi öğrenen bir insan bedensel bir öğrenme gerçekleştirmiş olur. Bu bilgi türüne de öğrenilmiş bedensel bilme denir. İç hallere dair farkındalık, dünyaya/doğaya yönelik içgüdüsel farkındalık ve öğrenilmiş bedensel bilme basit diye nitelenebilen üç farkındalık tipidir.

İnsanı bu noktada ayıran konu yaptığı şeyin bilgisine sahip olması ve bunu kavramlarla ifade edebilmesidir. Örneğin bir köpek su içme eylemini gerçekleştirebilir ancak su içme eyleminin kavramına sahip değildir.

Dünyaya ilişkin bilgiler kavramlar ile ortaya çıkmaktadır. İnsanları diğer canlılardan farklı kılan dilsel, kavramsal ve akıl yürütmeye ilişkin yeteneklerle donatılmış olmasıdır. Bu yeteneklerin veya kapasitelerin tümünü kısaca ‘logos sahibi olma’ ifadesiyle betimleyebiliriz.

Bilgi ve Logos

Yukarıda anlatıldığı üzere kavramsallaştırma gerektiren ve sözel dolaşıma giren bilgi türü, ‘farkındalık’ veya ‘bedensel bilme’ hallerinden oldukça farklıdır. Kavramsal ve sözel bilgi insana özeldir ve onun bilişsel farklılıklarını yansıtır. İnsanın bu özelliklerini betimleyen felsefi deyimlerden biri logos'’tur. Logos en gelen anlamıyla, akla ve akılcılığa ait olan ile ilintilendirilmiştir. Logos kavramı insan bilgisinin ayırt edici yönlerinin tanımlanmasında kullanılır.

Yunanca bir deyim olan logos, biyo-loji, psiko-loji, epistemo-loji gibi disiplin adlarında son ek olarak da yer alır ve ‘açıklama’, ‘gerekçe’, ‘sebep’, ‘mantık’, ‘bilim’, ‘kelam’ gibi değişik anlamlara gelir.

Buradaki akılcılığın mutlak insan aklına dair olması gerekmez. Buna felsefe tarihinden bir örnek vermek gerekirse; Ünlü Alman felsefeci G. W. F. Hegel, biz insanların ‘ akla sahip ’ canlılar iken, bizim kavramaya çalıştığımız varlık alanının ‘akılcılıktan’ nasibini almamış olmasının bütünüyle saçma olduğunu düşünmüş ve bilenbilinen ayrımının kesin hatlarla yapılmasına karşı çıkmıştır. Bu düşünceye göre, hem bilen özneler hem de bilinen nesneler aynı akılcı süreçsel büyük düzenin içinde yer alırlar.

Kısacası, insanın dışında kalan evren için de akılcı bir düzen (veya bir logos) çerçevesinde işliyor diyebiliriz. Burada önemli olan nokta logos kavramının insanın ayırt edici özelliklerinin tanımlamasında nasıl kullanılabileceğidir.

İnsanın Tarih İçindeki Bilgisel Serüveni

İnsan zihinsel veya işlevsel becerileri sayesinde tarihsel bir yol kat ederek taş devrinden internet çağına kadar farklı yenilikler gerçekleştirmiştir. Bilgiyi bedenin dışında biriktirmenin yollarını keşfetmiştir. Bir hayvan yavrularına deneyimlerini aktırma şansına sahip değilken, dünyaya gelen her bebek bir dünya bilgisi okyanusunda doğmaktadır. Bu şekilde gelişmeyi sağlayan simgesel yapılar, insanın neredeyse ikinci doğası haline gelmiştir. Modern insan, bu haliyle, kavramsallığın ve bilginin bir ürünü ya da sonucudur .

Eğer fizik, kimya, matematik ve diğer pek çok alanda biriktirilen bilgi ve sanat, felsefe gibi alanların yaşamımızda sunduğu kavramlaştırmalar veya simgesel derinlikler yaşamımızdan çekilip alınsaydı, tahminen insan yalnızca doğada ayakta kalmaya çalışan birer basit memeliye dönerdi.

Böyle bir süreçten geçerek ilerleyen ve yaşamı boyunca dünyaya sürekli kavramların penceresinden bakan modern insanın ‘bilgi’ olarak aldığı şey, diğer canlıların sahip olabileceği bilgilerden niteliksel ve kategorik olarak ayrılmaktadır. Buradaki amaç kavramsallıktan yoksun olduğu düşünülen hayvanın bilgi açısından ne durumda olduğunu saptamak değildir. Farklı konulardan yola çıkıp kafa yorarak fikirler üretip, kavramsal (veya içinde logos barındıran) bilginin önemine dikkat çekmektir. Tüm bunları anlamak açısından bilgi türlerine ve onların iç dinamiklerine ışık tutmak önem taşımaktadır. Bu kavramlardan biri de enformasyondur.

Bilgi ve Enformasyon

‘Bilgi’ ile onunla ilintili bazı kavramlar birbirleriyle karıştırılmaktadır. Bunlar arasında en önemlisi ‘enformasyon’ kavramıdır. Enformasyon kavramının Arapçası ‘malumat’tır (malum olan, yani bilinen şeyler anlamında). Yaşadığımız çağ için bazen ‘Bilgi Çağı’ bazen ‘Enformasyon Çağı’ denilmektedir. Oysa bu iki kavram birbirlerinden farklıdır.

Enformasyon toplumsal olarak dolaşımda bulunan ve farklı iletişim birimleri arasında aktarılabilen unsurlardır. Bilgi ise, enformasyonla ortak özellikler taşımasının yanı sıra, ‘bilmek’ kelimesinin gösterdiği gibi en temelinde fiil veya eylem kipinde ifade edilebilecek bir zihinsel durumdur.

Enformasyon daha çok bir tür bilişsel hammaddedir ve insan bilgisine temel oluşturabilir. Örneğin bir konu hakkında haberleri, yazıları, gazeteleri incelemek o konu hakkında bilgi sahibi olma ve bilgi edinilme yolunda ilerleme sağlayacaktır. Bilgi peşinde koşan insanlar genelde gözlerini enformasyon parçalarının ötesinde bir hedefe dikerler. Bu onların oldukça karışık, zahmetli ve logosun üst düzeyde kullanımını gerektiren işlere girmelerine neden olur.

Bilgi ve Nesnellik

Bilgi, nesnellik kavramıyla da ilişkilidir. Yaşama dair edinilen bilgiler bireyin zihninde barınırlar, yani özneye ait unsurlar olurlar. Dolayısıyla her zihinsel durum, tikel bir zihinde veya zihinlerde barınabilir. Bu durum, ‘bilme’ye dair kişisel bir keyfiyet ekliyor olduğu anlamına gelmez. Çünkü bilgi, içeriğinin veya doğruluğunun belirlenmesi/kanıtlanması ile öznellikten ayrılması anlamına gelir. Örneğin Dünya ile Ay arasındaki ortalama uzaklığın 384400 km olması, öznellikten uzak, nesnel bir şekilde belirlenmiş bir bilgidir. Ancak Dünya’nın Ay’dan daha güzel olduğunu söylemek veya Dünyanın bir tepsi gibi şekle sahip olduğuna inanmak öznel düşüncelerdir.

Bilginin Değeri

‘Bilginin değeri’ üç ana başlık altında incelenecektir. Ancak şu da bilinmelidir ki bu ayrım mutlak olmadığı gibi konuyla ilgili olarak herkes bu ayrımı kabul etmeyebilir.

Türsel veya Biyolojik Nedenler

Bilginin değeri konusunda en temel düzeyde belirtilebilecek bir nokta şudur: Dünyaya dair sahip olunan bilginin en kritik işlevlerinden biri, dış etkenlerle baş etme, doğadan gelecek tehditlere karşı bireyin yaşaması ve türün devamının sağlanması yönünde etkin rol oynamaktadır. ‘İnsan Bilgisinin Ayırıcı Nitelikleri’ başlıklı bölümde, iç hallere dair farkındalık, doğaya yönelik içgüdüsel farkındalık ve öğrenilmiş bedensel bilme olarak adlandırılan üç farklı farkındalık tanımlanmıştı. Bu ‘ ilkel ’ ya da ‘ temel ’ diyebileceğimiz bilgiler yaşamın devamına hizmet eder. Örneğin bir ceylanın ‘çevredeki sıra dışı devinimleri tehdit olarak algılayabilme’, ceylan türünün yok olmadan devam edebilmesi anlamında kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, basit bir pusuladan tıp bilimi sayesinde ileri düzeye getirilmiş tedavi yöntemlerine kadar pek çok buluş insan türünü tehlikelerden koruma, yaşam süresini arttırma ve yaşamı niteliksel olarak iyileştirme amaçlarına hizmet etmektedir.

Gündelik veya Pratik Gerekçeler

Bilgi, hem gündelik hem de bilimsel bağlamlarda işe yaraması nedeniyle değerlidir. İnsanın sahip olduğu bilgilerin büyük bir kısmı, eylemsel boyutta yarattıkları sonuçlar ve nedensel ilişkileri nedeniyle değerlidir. Yani bilgiyi edinme nedeni önemli bir etmendir.

Bilginin pratik veya pragmatik gerekçelerden dolayı değerli olması, ‘türsel veya biyolojik nedenler’den kaynaklanan değerden daha farklı bir dinamiğe sahiptir. Bilgiyi insan için değerli kılan nedenlerin çoğunluğu, doğal koşullar ve biyolojik yapıdan ziyade, insanın bilinçli olarak ortaya koyduğu tasarlama ve eyleme girme süreçlerinin sonuçları ile ilgilidir. Bu küme içine giren gerekçeler yani kavramsallaştırmayı gerektiren, toplumsal yapı içinde sözel dolaşıma giren, logos barındıran unsurlar, pratik anlamda teleolojik (ereksel) diyebileceğimiz bir kimliğe sahiptirler.

Yani bilgi edinme isteğinin nedeni çoğunlukla bilgiye duyulan saf arzu değildir. Günlük yaşamda ve bilimsel/teknolojik bağlamlarda bilgi bu kadar insan işine yarayan –yani araçsal nitelikte- bir olgu olmasaydı, insan için değeri bu denli yüksek ve kritik olmazdı.

Bilginin Öz Değerine Dayanan Gerekçeler

Bilgi yalnızca ‘ doğal ’ ve ‘ araçsal ’ gerekçelerle değil, kendi içinde ve kendinden dolayı da değerli bir kavramdır. Bu yaklaşım, önemli bir ölçüde felsefi bir temele dayanır.

Sanal veya yalan bir dünyanın sunduğu zevkler ve mutluluklar ne olursa olsun, insan, sürekli kandırılma halinde yaşamaktansa, gerçek dünyanın kendisini deneyimlemek ister. O yüzden, yukarıda betimlenen tarzda ‘mükemmel ancak sanal’ bir yaşam sürmekte olan bir insan, içinde yaşadığı dünyanın gerçek olmayabileceği şüphesi karşısında bilgilenmeyi ve gerçeği öğrenmeyi isteyecek ve kandırılmakta olduğu şüphesiyle yaşamaya katlanamayacaktır. Bu durum bize, bilginin zaman zaman rahatsız edici sonuçlar doğurma olasılığına rağmen kendisi için arzu edilebilecek bir şey olduğunu gösterir. Ancak buradaki seçim, yani bilgiyi arzulama, evrensel olmayıp herkes için geçerli olmayabilir.

Bilginin kendisi için istenilen olması, bilgi kavramına felsefi ilgilerle yaklaşan insanlar açısından önemli bir noktayı gündeme getirmektedir. İnsanlar bilgi gibi kritik bir kavrama sadece düşünsel veya felsefi bir merak yüzünden ilgi duyabilirler. Bu durumu, bir anlamda, insanın logos sahibi veya logos içinde yer alan bir varlık olmasıyla açıklayabiliriz.

‘Merak etme’ yeteneği hayvanlarla paylaşılan bir özelliktir. Ancak bir kedinin merakından farklı olarak, insanın merakının nitelikleri ve karmaşıklık derecesi onu değişmeye ve dönüşmeye yatkın, kendi varlıksal sınırlarını her zaman zorlamaya eğilimli bir canlıya dönüştürmüştür. Ayrıca insan bu merakı gidermek için yalnızca harekette veya eylemde bulunmaz; aynı zamanda hareketlerine üst düzey bir yorum getirme isteği de geliştirebilir. Bu yorumlama ve anlama isteği/yeteneği, bilim, felsefe, din, sanat gibi insana özgü üst düzey eylem kiplerinin veya toplumsal alanların oluşmasına neden olmuştur.

Felsefi merak bu anlamda çok önemlidir. İnsan olmanın bir parçası olan ‘merak etme’ kapasitesinin bir uzantısı, bu bağlamda, bilgiye dair daha üst düzey bilgi edinme ve kavrayışa ulaşma arzusudur.