ESKİ MEZOPOTAMYA VE MISIR TARİHİ - Ünite 3: Akkadların Mezopotamya’ya Göçü, Akkad-Sümer İlişkileri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Akkadların Mezopotamya’ya Göçü, Akkad-Sümer İlişkileri
Giriş
Akkadların Mezopotamya'ya Göçü
Akkadlar, Sümer ülkesine göç eden ve buradaki yaşam biçimini benimseyen en eski topluluktur. Akkad İmpratorluğu kral Sargon tarafından kurulmuştur. Akkad orduları yaklaşık olarak iki yüzyıl boyunca Anadolu'dan İran'a ve Toroslar'dan Basra Körfezi'nde kadar hakimiyet kurmuşlardır. Bu kadar geniş bir coğrafyada sürekli bir denetim ve hakimiyetten ziyade seferler daha çok ganimet ve haraç elde etmeye yönelik olmuştur.
Akkad İmparatorluğu
İmparatorluğun kurucusu kral Sargon'un geçmişi, onla ilgili oluşturulan mitolojik öyküler sebebiyle belirsizdir. Sepet içinde nehre bırakılan çocuk hikayelerinden biri kralın yaşamöyküsünü anlatır. Bir başka hikayede ise fakir ve öksüz bir çocuğun kral olması hayranlık uyandırıcı bir biçimde anlatılmaktadır. Sargon, Kiş kralı Ur-Zubaba'nın sarayında iş bulmuş ve yükselerek vezirliğe getirilmiştir. Belirgin olmamakla birlikte bir saray ayaklanmasıyla tahtı ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Sargon, Sümer kent devletlerindeki birçok yeniliği tekrar biçimlendirmiştir. Öncelikle İran üzerine yürümüş, birçok kenti zapt ettikten sonra, bölge Akkad ülkesine bağlı hala getirilmiştir.
Akkad orduları, kuzeye doğru ilerledikten sonra Mari ve Halep’in güneyindeki iki imparatorluğu da hakimiyetine aldı ve böylece Mezopotamya kentlerinin hammadde ihtiyacını karşıladığı bölgeye (Toroslardaki gümüş madenleri ve Amanoslardaki sedir ormanları) ulaşmış oldu.
Sargon'un seferlerinden taşıdığı ganimetler başkentin ve çevresinin giderek zenginleşmesine sebep olmuştur. Bu ganimetler anıtsal binaların ve surların yapımında kullanılmıştır.
Sargon'un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Rimuş döneminde de bu kazanımların korunduğu anlaşılmaktadır. Kuzey Suriye'deki Tel Brak'ta bir yazıtta adının geçmesi ve tüm ülkeyi birarada tuttuğunu iddia edilmesi bu çabalarının sonucudur. Rimuş’un saltanatı kısa sürmüş ve kardeşi Maniştuşu'nun saray entrikasıyla son bulmuştur.
Tanrılaştırılmış Kral: Naram-Sin
Manituşu'dan sonra tahta geçen Naram-Sin ülkesinde en az dedesi Sargon kadar önemli izler bırakmıştır. NaramSin'in ünvanları arasında evrenin fatihi, Akkadların tanrısı gibi olağanüstü tanımlar vardır. Onun döneminde yağma seferlerinin sınırları genişlemiş ve Ebla'da kurulmuş güçlü bir krallık Akkadlar tarafından yıkılmıştır. Anadolu içlerine girilmiş, Toroslara kadar ulaşılmıştır. Naram-Sin'in hükümdarlığında, imparatorluğun yapısı değişmiş ve kent devleti modelinden oldukça farklı bir şekil almıştır. Sınırlar genişlemiş ve resmi dil Akkadça yaygınlaşmıştır.
Dönemi temsil eden sanat eserleri uzak bölgelerde de inşa edilmiştir.
Naram-Sin'in son yıllarında ve oğlunun hakimiyetinde Akkad İmparatorluğu'nda istikrar ve denetim bozulmuştur. Gutiler güneye doğru ilerlemeye başlamışlar ve Hurriler yeni güç olarak ortaya çıkmışlardır.
Akkad İmparatorluğu'nun zayıflamasıyla Sümer kent devletlerinin birkaçı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bunlardan en önemlileri Lagaş, Kiş ve Uruk'tur. Yazılı belgelerin olmayışı sebebiyle karanlıkta kalan bu dönemde Lagaş kenti bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Yarım yüzyılı aşkın süren bu dönem Ur kentinin liderliğiyle son bulmuştur. Ur kentinin öne çıktığı bu süreç Sümerlerin son parlak dönemidir.
III. Ur Sülalesi (Yeni Sümer Devleti)
Ur kentinin Basra Körfezi'ne yakın oluşu, Fırat'ın güney kıyısındaki konumu ve doğuya açılan yollara yakınlığı ve köklü bir kent kültürüne sahip olması önemini arttırmaktaydı. Akkadların çöküşü, Sümer kent devletlerinin yeniden güçlenmesine sebep oldu. Lagaş kenti Gudea adlı kralıyla, Ur kenti ise kral Utu-hegal liderliğinde adını duyurmuştur. Yeni Sümer Devleti olarak adlandırılan bu dönem bir yüzyıldan uzun sürmüştür ve Utu-hegal'in Ur kentine yönetici olarak tayin ettiği Ur-Nammu tarafından kurulmuştur. UrNammu 'Sümer ve Akkad ülkelerinin kralı' ünvanını kullanarakegemenliğinin kentle sınırlı olmadığını vurgulamıştır. Ur-Nammu’dan sonraki hükümdar Şulgi döneminde bu ünvanlara ‘dört bir yanın kralı (evrenin kralı)’ da eklenmiştir. Bu, III. Ur Sülalesi Döneminde Akkad yönetim anlayışının ideolojik olarak benimsendiğini göstermektedir.
Üçüncü Ur Sülalesi Dönemi modern tarihçiler tarafından ‘Sümer Rönesansı’ olarak da anlandırılmaktadır. Bu dönemde, ülke yeniden doğuş diye nitelendirilebilecek başarılara sahne olmuştur. Reformlar gerçekleştirilmiş, Güney Mezopotamya ve çevresindeki gelişmeler kayıt altına alınmış ve birçok yazılı belge düzenlenmiştir.
Siyasal Gelişmeler
Ur Sülalesi kısa zamanda Sümer ve Akkad ülkelerinin egemen gücü haline gelmiştir. Akkad modeli fetih siyasetiyle kısa zamanda sınırlar genişlemiş ve devlet bir imparatorluk haline gelmiştir. Sümer kökenli krallar sadece Sümercenin konuşulduğu bölgelerde değil, Sami kökenli toplumların yaşadığı kuzey bölgelerde de hakimiyet kurmuşlardır.
Kurucu kral Ur-Nammu Elam ülkesi ve Susa kentini egemenlik altına almış, Assur kenti üzerine seferler düzenlemiştir. Sümerlilerin ilk kez bu kadar uzak bölgeleri denetledikleri görülmüştür. Bu bölgelerden sağlanan ganimet ve vergilerle anıtsal yapılar ve saraylar yapılmaktaydı. Ur-Nammu’dan sonra hükümdar olan Şulgi Sümer edebiyatında ve mitolojisinde iz bırakan önemli krallardandır, adına tapınaklar yapılmış ve tanrı-kral anlayışıyla kutsanmıştır.
III. Ur Sülalesi Şulgi’den sonra bir süre daha gücünü koruyabilmiştir. Mezopotamya, Suriye’den gelen toplumların göçüne ve doğudan Elam akınlarına sahne olmuştur ve bunların sonucunda gücünü koruyamamıştır.
Ur Sülalesi’nin son bulmasıyla Güney Mezopotamya’da Sümerlerin siyasal üstünlüğü sona ermiştir. Ancak, Sümer kültürü, yazı, edebiyat, din ve mimaride sonraki toplumları etkilemeyi sürdürmüştür.
Uygarlık Akkad Devlet Anlayışı
Bu dönemde, yönetici sülale ve kral daha güçlü bir konuma ulaşmıştır. Sargon ile başlayan süreçte yeni bir devlet ve modeli ve kral tipi ortaya çıkmıştır. ‘Agade’nin Kralı’ ünvanının yanı sıra , ‘Evrenin Kralı’ gibi ünvanların kullanılması bu yeni anlayışın sonucudur. Naram-Sin bu ünvanlara ek olarak ‘Akkad’ın Tanrısı’ olarak tanımlanmaya başlamıştır ve stelinde kendisini, yalnızca ilahi varlıklara özgü olan çift boynuzlu bir başlıkla betimletmiştir. Bu yaklaşım, bir yanıyla Lugalbanda ve Gılgamış gibi yarı tanrı kralları bir yanıyla da sonraki kralların benimsediği tanrı adına bütün dünayı yönetmek gibi yeni bir anlayışı yansıtmaktadır.
Devletin yapısı da önemli ölçüde değişmiştir. Belirli sınırları olan kent devleti yerine bütün dünyaya hakim olmaya aday bir imparatorluk düşüncesine geçilmiştir.
Sanat : Sarayın ve kralı yücelten, propaganda amaçlı kabartma ve stel örneklerinden oluşmaktadır. Daha önceki dönemlerde krallar öldüklerinde tanrılaştırılırken Naram-Sin yaşarken tanrılaştırılmış ve kült sahibi olmuştur.
III. Ur Sülalesi Dönemi Reformları: Bu ddöneme ait oldukça fazla yazılı belge günümüze ulaşmıştır. Bu, önemli merkezlerde kurulan okulların devletin ihtiyacı olan yazıcı sınıfı yetiştirdiğini ve okul sisteminin geliştirildiğini ispatlamaktadır. Bu dönemde, belgelerde yaygın olarak Sümerce kullanılmıştır. Ancak, Akkadcadan da vazgeçilmemiştir. Devletin faaliyetleri kayda geçirilmiş, gelirler ve giderle yazılmıştır. Denizaşırı ülkelerle ve uzak bölgelerle yapuılan ticaret kayıtlara geçirilerek, devlet izni ve kontrolü ile yapılmaktaydı. Toplumsal hayatı düzenlemek amacıyla, geleneksel kabuller yanında yazılı kurallar ve bazı reformların yapılması da söz konusuydu. İlk yasa koyucu kral Ur-Nammu’dur.