ESKİ MEZOPOTAMYA VE MISIR TARİHİ - Ünite 8: Eski Mısır Uygarlığı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Eski Mısır Uygarlığı
Giriş: Kaynaklar
Mısır tarihi, MÖ 3000 yılı civarında ortaya çıkan yazılı belgeler yanında zengin arkeolojik buluntulara dayanılarak yazılmaktadır.
Yazılı kaynaklar ve edebiyat: Eski Mısır’da yazı MÖ 3000 yılı civarında ortaya çıkmıştır. Yazı, Mısır’da da Sümerlerde olduğu gibi eşyanın şeklini çizmekle başlamıştır. Ancak Sümer yazısından farklı olarak Mısır hiyeroglifi temelde resim biçimindedir.
Hiyeroglif yazı: (Eski Yunanca: hieros: kutsal, graphikos: oyma=hieroglyphikos) Özellikle kutsal metinlerin taşa kazınmasında kullanılan resmî bir yazıydı. Hiyeroglifler MÖ 3000 yıllarından MS dördüncü yüzyıla kadar kullanılmıştır. Taş, ahşap, fildişi malzeme üzerine kazınmış ya da çeşitli malzeme üzerine resmedilmiştir. En basit düzeyde hiyeroglif, yazıcının ifade etmek istediği nesnenin resmedilmesi biçiminde oluşmuştur. Buna “piktogram” denir. Piktogramın sesi aynı zamanda uzun bir sözcüğün içinde hece olarak da kullanılabilirdi. Piktogramlar, soyut kavramları da temsil edilebilirdi.
Mısır yazısının belirgin özelliği, onun her zaman aslına bağlı kalmış olması ve basit işaretlerden oluşmuş olsa bile Fenike, Eski Yunanca ve günümüzün modern dillerinin yazıları gibi alfabetik olmasıdır.
Hiyeratik yazı: Mısır yazılı belgelerinin büyük bir kısmını oluşturan yönetim ve hukuk metinlerinin yazımında, en yaygın hiyeroglif işaretleri kısaltılarak kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla bu kısaltmalar çoğalınca hiyerogliften tümüyle farklı bir yazı olan hiyeratik yazı ortaya çıkmıştır. Bu yazı hiyeroglif yazıya göre çok daha kısa sürede yazılabiliyordu. Bu türde yazı ile yazılmış belgeler Eski Krallık Dönemi’nde azdır, ancak Orta Krallık Dönemi’ne ait bol miktarda materyal vardır. Yeni Krallık zamanında da papirüsler, taş veya çanak çömlek parçalar ve kil kaplar üzerinde bu tür yazıya sıkça rastlanır. MÖ yedinci yüzyılda yönetimle ilgili belgelerde daha işlek olan demotik yazı kullanılmaya başlanmıştır. Ancak dini metinlerde MÖ 200’e kadar Hiyeratik yazı kullanılmıştır.
Demotik yazı: MÖ 700’den sonra yönetimle ilgili yazışmalarda kullanılan hiyeratik yazı basitleşip, işlek hale gelmiş ve 26. Sülale zamanında yerini demotik yazıya bırakmıştır. En eski demotik papirüsler olan Rylands I ve II papirüsleri I. Psammetikos (MÖ 664-610) zamanına aittir. Demotik (Eski Yunanca: demotikos: halkla ilgili) halk yazısı demektir. Amasis zamanında (MÖ 570-526) yönetim ve hukukla ilgili belgelerde kullanılan resmi yazı biçimi demotik yazı olmuştur. Ptolemaioslar Dönemi’nin başından itibaren edebi metinler de demotik yazı ile yazılmaya başlanmıştır. MS beşinci yüzyıldan (Doğu Roma Dönemi) kalma Philae Adası demotik yazıtları, bu yazı ile yazılmış son örneklerdir. Yedi adet demotik karakter ek harf olarak Kopt yazısı alfabesine alınmıştır.Demotik yazının tutarlı bir transkripsiyonu henüz yapılamamıştır.
Kopt yazısı: MS üçüncü yüzyıldan itibaren demotik yazının yerine kopt yazısı denilen bir yazı türü kullanılmıştır. Hıristiyan Mısırlıların (Kiptiler) Yunan alfabesine yaptıkları altı harflik ilave ile oluşan yazıdır.
Eski Mısır’da yazıcı okulları vardı. Çünkü çeşitli devlet kurumlarında çalışacak memurların okuma yazma bilmesi gerekmekteydi. Hiyeroglif yazabilmek büyük bir saygınlık kazanmak anlamına geliyordu ve yöneticilik görevine doğru giden yolu açıyordu.
Mısırlılar hemen hemen her malzemenin üzerine yazı yazmıştır. En çok da taş, papirüs ve kil üzerine yazı yazmak tercih edilmiştir. Papirüs, Nil Nehri’nde yetişen saz türü bir bitkidir. Papirüsü kâğıt hâline getirmek için, gövdesinden ince şeritler kesilir, düz bir zemine önce yatay daha sonra dikey olarak dizilir ve preslenerek kurutulurdu. Yaklaşık 48x43 cm boyutlarındaki her tabaka uç uca eklenerek 40 m uzunluğa kadar ulaşan papirüs ruloları yapılabilirdi. Yazı, yatay şeritlerin olduğu yüze (recto), siyah mürekkep kullanılarak, kolonlar hâlinde yazılır, önemli sözcüklerin altı kırmızı aşı boyasıyla çizilirdi. Yeni Krallık ve sonraki dönemlerde dikey şeritlerin olduğu arka yüze (verso) de yazı yazılmıştır. Papirüsler yazıldıktan sonra rulo hâlinde saklanırdı. Papirüs rulolarının çok azı tam ve eksiksiz olarak günümüze gelebilmiştir. Günümüze kalmış en uzun papirüs rulosu Londra/British Müzesi’nde bulunan 40,5 m uzunluğundaki Harris Papirüsü’dür.
Eski Mısır edebiyatına baktığımızda Eski Krallık Dönemi’nin yazılı belgeleri öncelikle dinsel belgelerdir. Din dışı edebiyat örnekleri de Eski Krallık zamanından itibaren görülür. Bunlar ölünün yaşam öykülerini anlatan mezar yazıtlarıdır. Orta Krallık Dönemi’nin önemli eserlerinden biri olan “Sinuhe’nin Tarihi” aynı zamanda otobiyografik bir niteliğe de sahiptir. Yeni Krallık edebiyatında lirik aşk şiirleri, şarkılar, masallar, krallık büyücülerinin mucizeleri üzerine öyküler, Asya ve güneye yapılan gezilerin anlatımlarını içeren örnekler vardır. Yeni Krallık Dönemi’nde edebi bir biçim alan krallık yıllıkları önemlidir.
Devlet Yönetimi ve Toplumsal Yapı
Mısır, diğer Ön Asya krallıkları gibi mutlak bir krallıktı. Yönetimin başında mutlak hâkim olarak kral, firavun yer almaktaydı. Mısır kralı gökyüzü tanrısı Horus’un yeryüzündeki temsilcisidir. Daha sonra Güneş Tanrısı’nın oğlu olarak “Büyük Tanrı” şeklinde karşımıza çıkar. Kral, tanrının temsilcisi olarak toprakların, malların ve insanların sahibidir. Ordunun başkomutanıdır.
Kraldan sonra en önemli kişi, yardımcısı olan vezirdir. Bu makam Eski Krallık zamanında gelişmeye başlamıştır. Eyaletler kralın tam yetkiyle atadığı yöneticiler tarafından yönetilirdi. Mısır, güçlü dönemlerde eyaletlere bölünerek idare edilmekteydi. Her eyaletin başında kral/ firavun tarafından tayin edilmiş bir vali bulunurdu. Tarla sınırı ölçme, vergi toplama, hukuk ve ordu ile ilgili işlere bakan bir memur sınıfı bulunmaktaydı. Bir başka sınıf olan rahipler din gücünü ellerinde bulunduruyorlardı. Memurlar ve rahiplerin altında çok geniş bir çiftçi tabakası vardı. Bunlardan başka heykeltıraşlık, marangozluk, dericilik, çömlekçilik, taş kap yapıcılığı, tuğlacılık, tekne yapımcılığı, ahşap doğramacılığı, kasaplık, fırıncılık, bira üreticiliği, metal işçiliği, kuyumculuk, mücevhercilik, oymacılık gibi her branştan zanaatkârlar da başka bir sınıfı oluşturmaktaydı. MÖ ikinci binyıldan itibaren Mısır’da köleler de görülmeye başlanır.
Ekonomi: Mısır’da ekonominin temelini tarım oluşturmaktaydı. Nil Nehri’nin taşkınlarıyla sulanan arazilerde tarım yapılırdı. Yeni Krallık zamanında Şaduf (Bir ucuna ipe bağlı kova, diğer ucuna ağırlık bağlanan bir sırığın yere dikilmiş bir başka direğin üst kısmına raptedilmesiyle oluşturulan, kuyu veya nehirden su çekmeye yarayan kaldıraç benzeri araç.) adlı verilen araç kullanılarak nehirden su çekilmiş ve sulama yapılmıştır.
Ekonomide değiş-tokuş sistemi kullanılmıştır. Takas sistemi yaklaşık 90 gramlık bir ağırlık birimi olan “deben” üzerine kuruluydu. Mısırlılar hiçbir zaman sikkeyi (MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısında Lidyalılar tarafından icat edilen madeni paraya sikke adı verilmektedir.) içeren bir takas sistemi geliştirmemişlerdir.
Ev yaşamı : Eski Mısır’da kadınlar 12-14 yaşları arasında ergenlik başlangıcında evlendirilirdi. Erkekler ise 20 yaşları civarında evlenirdi. Mısırlılarda genellikle tek eş evliliği yaygındı. Kraliyet ailesinin bazı üyeleri ya da kraliçeler dışında kadınların siyasal güçleri de yoktu. Hemen hemen hiçbiri okuma yazma bilmezdi. Kadınların mülk edinme, mülklerini idare etme, mülklerine el konulduğunda dava açabilme hakları vardı. Erkek çocuklar 14 yaşına geldiklerinde içinde sünnetin de yer aldığı bir törenle erişkinliğe adım atarlardı. Bu yaşta yapacakları meslekle ilgili ya da tapınak okulunda resmi öğretimle, babalarının meslekleriyle ilgili eğitimleri almış olurlardı.
Din : Din, Mısır kültürünün tümünü kapsar. Mısır’da din üç kola ayrılıyordu; Resmi din, ölüm ve gömülme ile ilgili işlemler ve nüfusun büyük çoğunluğunun günlük uygulamaları
Resmi din tapınaklarda düzenlenen festivaller ve dini törenlerden (kült törenleri) oluşuyordu. Kült karşılıklı ilişki temeline dayanıyordu. Krallar tanrılara karşı dinsel görevlerin yapılmasını sağlardı. Dinî tapınımlar kral adına rahipler tarafından yürütülüyordu. Kültün amacı dünyanın düzenini sağlamaktı. Tanrıların ve tanrıçaların birçoğu yerel tanrılardı. Bu tanrı ve tanrıçalardan bir kısmının kültü bütün Mısır’a yayılmış ve devletle birlikte anılan resmi hüviyet kazanmıştır. Örneğin Teb’in Amon-Ra’sı, Memfis’in Ptah’ı, Heliopolis’in Ra-Harahti’si gibi.
IV. Amenofis (MÖ 1352-1335), MÖ 1350’lerde Mısır’ın geleneksel tanrıları yerine tek tanrı inancını yerleştirmeye çalışmıştır. Bu yeni kültte Güneş yani Aton tek tanrıydı. Ancak firavun Aton dinini yaymakta başarılı olamamış, ölümünden sonra eskiden olduğu gibi yine Amon dinine geri dönülmüştür.
Ölü gömme gelenekleri: Mısır’da yaşam süresi kısa olduğu için yirmili yaşlarına ulaşacak kadar uzun yaşayanlar mezarlarını planlamaya başlarlardı. Bir Mısırlı öldüğünde tanrılar katında, kişinin ölümden sonraki yaşamına karar verilen bir duruşma yapıldığına inanılırdı. Tanrı Anubis duruşma sırasında ölüye yardımcı olur, kalbi teraziye koyma seromonisine eşlik ederdi. Kalp ile Ma’at dengede kalırsa, sınama başarılı demekti. Mısırlılar için bu dünyadan ayrılmak birinci evre idi, ikinci ölüm ise sınamadan geçemeyip tamamen yok olmak demekti. İkinci ölümle ölenler yer altı dünyasında cezalandırılır ve başka bir varlığa dönüşürlerdi.
Mumyalama : Mumyalama işleminin gerçekleştirildiği mekân taşınabilir, ölünün evi yakınına kurulan bir çadır veya tapınaklarla bağlantısı olan özel bir mumyalama yeriydi. Öncelikle ölü özel bir masaya yatırılıyor ve vücut yıkanıyordu. Burun deliklerinden çengele benzeyen bir alet yardımı ile beyin ve iç organlar dışarı çıkarılırdı. Vücut içindeki yumuşak kısımların çıkarılmasının nedeni çürümeyi önlemekti. Göz ve yanakların çökmemesi için bu yumuşak kısımlara keten tamponlar konuluyor, ölünün göz kapakları da kapatılıyordu. Karnın sol alt kısmında elin girebileceği kadar küçük bir yarık açılarak mide, karaciğer, akciğer ve bağırsaklar çıkarılıyordu. Bu organlar “ natron (Karbonat, bikarbonat, klorid ve sodyum sülfat karışımı olan bir çeşit tuz.)” adı verilen bir çeşit tuz içinde bekletilip kurutulduktan sonra “kanopik” adı verilen dört adet kavanoz içine konulurdu. Vücutta organlardan boşalan yerler hurma şarabı ve bitkilerle yıkanıyordu. Ölünün vücudunun tamamı natron ile kaplanarak 40 gün bekletilirdi. Böylelikle vücudun nemi tamamen alınıyordu. Vücut bu işlemlerle kurutulduktan sonra, yağlanır, erimiş reçine sürülür ve keten bezlerle sarılırdı. Sargılar arasına muska ve takılar konulurdu. Hazırlanan mumya ahşap bir tabuta koyulurdu. Ancak ölen kişi kralsa biri altından diğer ikisi ahşaptan üç tabut içine konurdu ve bu tabutların hepsi taş bir lahdin içine yerleştirilirdi. İyi kalitede bir mumyalama işlemi toplam 70 gün sürerdi. Mumyalama işlemi bittikten sonra ölü mezara yerleştirilirdi. Daha sonra mezara kişinin özel eşyaları, günlük kıyafetleri, çok çeşitli yiyecekler, “ sabti ”, “ şavati ” veya “ ushebti ” adı verilen heykelcikler (mumyalanmış insan şeklindeki gömü heykelcikleri) ve papirüse yazılmış Ölüler Kitabı (mumya ile birlikte gömülen bir dizi büyü formülüdür. ) konulurdu.
Bilim, Mimari ve Sanat
Bilim: Mısırlılar sayı saymak için onlu sayma sistemini (1, 10, 100, ....10.000.000’a kadar) buldular. Aritmetik bilgileri de basit düzeyde idi. Ancak geometri konusunda ileri düzeyde bilgiliydiler. Bazı bilim adamları Mısırlıların Pisagor Teoremi’ni bildiklerini düşünmektedirler. Pi sayısını gerçek değere (3.1416) çok yakın olarak 3.16 olarak hesaplamışlardır.
Eski Mısır’da yaşayan insanlar tıp konusunda da bazı bilgilere sahiptiler. Mısırlı hekimler dahili yaralanmalardan etkilenen organlar için, reçeteler yazmışlar, farklı çeşitteki yaralanmalar için deneysel tedavi yöntemleri uygulamışlardır. Kırıkları ve açık yaraları iyileştirebildikleri ve hatta kafatası ameliyatları yaptıkları saptanmıştır. Mısırlılar cesetleri mumyalamak için açmak zorunda olduklarından anatomiyi öğrenmişlerdir.
Mısırlıların MÖ 3000’lerde geliştirdikleri Mısır takvimi Dünya Uygarlık Tarihi açısından önemli olmuştur. Mısır takvimi Güneş takvimiydi. Bu takvime göre bir yılda dörder aylık 3 mevsim (Taşkın, Ekim, Hasat) vardı. Mısırlılar bir yılı her biri 30 günden oluşan 12 aya bölmüşler, buna bayramlar için ayırdıkları 5 gün ekleyerek 365 günlük bir Mısır yılı geliştirmişlerdir. Ancak bu yıl güneş yılından 6 saat eksikti.
Mısırlılar gündüz saatlerini ölçmek için basit güneş saatleri de yapmışlardır. Güneş saati üzerinde, günün saatini gösteren çizgiler vardı ve güneşin gölge uzunluğundan yararlanılarak saat tespit ediliyordu. Hava kapalı olduğunda ve geceleri ise su saatleri kullanılırdı.
Mimari: Eski Mısır mimarisinin en gelişmiş örnekleri, anıtsal boyutlardaki mezarlar ve tapınak yapılardır.
Mezarlar: MÖ üçüncü binyıldan itibaren Mısır kralları kerpiçten yapılmış “ mastaba ” adı verilen mezarlara gömülmüşlerdir. Mastabalarda, dik bir kuyu içinde, zemin seviyesinin altında bir mezar odası bulunur.
Mastabalar piramitlerin yakınına inşa edilmişlerdir. Mısır firavunları MÖ 2630 ile MÖ 1640 yılları arasında kendilerine piramit biçiminde mezarlar yaptırmışlardır. Piramitlerin iki ana türü vardı: Basamaklı piramitler ve gerçek piramitler. Mısır tarihindeki ilk piramit olan ünlü basamaklı piramid MÖ 2630’larda yapılmıştır ve kral mezarlarının ilk anıtsal örneğidir. Bu piramidin güneydoğu yanında kralın Sed Festivali için yapılmış tapınak ve pavyonlardan oluşan bir yapı grubu vardır.
4. Sülale’den itibaren gerçek piramitler de yapılmaya başlamıştır. Bu dönemde mimarlar henüz tam bir piramit yapmayı başaramıyorlardı. Snefru’nun Meidum’daki piramidinin üst kısmı eğimi artırılarak bitirilebildiğinden piramit eğik olmuş ve Eğik Piramit olarak adlandırılmıştır. Snefru, Dahflur’da Eğik Piramit’ten başka Kızıl Piramit olarak adlandırılan bir piramit daha yaptırmıştır. Kızıl Piramit geometrik olarak ilk gerçek piramittir.
Snefru’nun oğlu Keops, Giza platosunda en görkemli piramid olan Keops piramidini inşa ettirmeyi başarmıştır. Bu piramidin yapımı için günde 21-22 ton ağırlığında 285 adet taş blok taş ocağında işlenmiş, taşınmış ve yerine yerleştirilmiştir. Böylelikle yılda 100.000 taş blok yerleştirilerek piramidin inşası 23 yılda tamamlanabilmiştir. Keops Piramidi Antik dünyanın yedi harikasından biridir.
Piramitlerin her türlü çabaya rağmen kolaylıkla soyulması, piramidin altına ya da içine inşa edilen mezar odalarının ve odalar içindeki hediyelerin, mezar soyguncuları tarafından talan edilmesi üzerine, Orta ve Yeni Krallık zamanlarında kaya mezarları tercih edilmiştir. Orta Krallık zamanında Deir el-Bahri’de yapılan Mentuhotep’in kaya mezarı ve Yeni Krallık zamanında Hatşepsut’un Deir elBahri’deki kaya tapınak mezarı bunların anıtsal örnekleridir. Geç dönemde ise anıtsal mezarlar yerine büyük lahitler kullanılmıştır. Halk tabakası da Yeni Krallık Dönemi’nde kayalıklar içine oyulan mezar odalarına, geç dönemde de lahitlere gömülmüşlerdir.
Tapınaklar: Erken Devir’de yapılmış olan tapınaklar konusunda çok az bilgimiz vardır. Hierakonpolis şehrinde yuvarlak planlı bir tapınağa ait izler bulunmuştur.
Eski Krallık zamanında yapılmış tapınakların en güzel örnekleri 5. Sülale kralları tarafından Güneş Tanrısı Ra için yapılanlardır. Ra tapınakları da piramitler gibi bir vadi tapınağı, geçit yolu ve kült tapınağından oluşmaktadır. Deir el- Bahri’de bulunan Mentuhotep Tapınağı, Orta Krallık zamanından günümüze kadar bozulmadan gelebilen tapınaklardan biridir.
Yeni Krallık zamanında tapınaklar, büyük tanrılara adananlar ve ölü kültü ile ilgili mezar tapınakları olmak üzere iki ayrı tiptedir.
Eski Mısır tapınaklarında MÖ on dördüncü yüzyıla kadar standart bir plan görülmez. Fakat III. Amenofis’ten (MÖ 1381-1353) itibaren belli bir tapınak tipiyle karşılaşılmaktadır. Yeni Krallık Dönemi tapınaklarına uzun bir yoldan ulaşılır. Yol kenarlarına tapınak hangi tanrıya adandıysa o tanrının kutsal hayvanının başına sahip sfenksler konulmuştur. Yolun sonunda tapınak kapısına ulaşılır. Bu kapının iki yanında kaideleri geniş, yukarı doğru daralan “pilon” adı verilen Mısır’a özgü duvarlar vardır. Genellikle pilonların önüne tapınağı hangi kral yaptırdıysa onun büyük boyutlu birkaç heykeli ve dikilitaşlar konulurdu. Pilon duvarlarının arasındaki kapıdan üç tarafı bir veya iki sıra sütunla çevrili avluya geçilir. Avlu duvarları dini sahneler ve nadiren de savaş sahnelerini içeren kabartmalarla bezenmiştir. Avludan birkaç basamaklı merdivenle Hipostil Salonu adı verilen tavanı çok sayıda sütunla taşınan yarı aydınlık bir salona geçilir. Bazı tapınaklarda hipostil salonu pilonlardan hemen sonra da yapılmıştır. Hipostil salonundan sonra sütunlarla taşınan küçük ölçekli odacıklar gelmektedir. Bu plan esasları Yeni Krallık Dönemi’nde küçük farklarla her tapınak inşaatında uygulanmıştır. Karnak, Luksor ve Medinet Habu tapınakları bu türdeki tapınakların en güzel örnekleridir.
Büyük tanrılar için kaya tapınakları da yapılmıştır. Bunların en güzel örneği II. Ramses’in Abu Simbel’de yaptırdığı kaya tapınağıdır.
Saray yapılarına gelince hemen hemen hepsi kerpiçten yapıldıkları için günümüze kadar gelememişlerdir. Özellikle Yeni Krallık Dönemi’nde Teb Şehri saray yapıları önemliydi.
Güzel sanatlar: Mısırda tasvir sanatı biçimleri olan heykel, kabartma ve resim Eski Krallık Dönemi’nden beri belirgin bir özelliğe sahipti. Eski Krallık Dönemi’nde heykelcilik büyük bir ilerleme göstermiştir. Orta Krallık Dönemi’nden itibaren büstler de yapılmaya başlanmıştır.
Mısırlı sanatçılar ustalıklarını gündelik eşya ve dini objelerin üretiminde de göstermişlerdir. Orta Krallık Dönemi’nden itibaren mezarlara konulmaya başlanan Ushebti adı verilen heykelcikler özenli bir işçilik gösterirler.
Kabartma da önemli bir sanat koludur. Kabartmalar çıkıntılı kabartma ve girintili kabartma olmak üzere iki türde yapılırdı. Dışa çıkıntılı kabartmalar daha çok yapıların içinde, güneşte daha iyi görünen içeri girintili kabartmalar ise yapıların dışında kullanılırdı.
Duvar resimleri de ilk defa Orta Krallık Dönemi’nde ortaya çıkar.
Bir başka tasvir biçimi olarak ender görülen kakmacılık da vardır. Bunlar taşa açılan oyuklara renkli çamur, cam ve renkli taşlarla yapılmışlardır. Mısır’da camcılık, ahşap oymacılığı, mobilyacılık, metal işçiliği ve çanak çömlek yapımı gelişkin olarak yapılıyordu.