ESKİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARINDAN ŞAİR TEZKİRELERİ - Ünite 5: 18. Yüzyıl Şair Tezkireleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: 18. Yüzyıl Şair Tezkireleri
18. Yüzyıl Şair Tezkireleri
18. yüzyılda yazılan şair tezkirelerin diğerlerinden ayırt edici özellikleri şunlardır; 17. yüzyılda yazılanlara tepki içermesi, 16. Yüzyılda yazılanları taklit etmesi ve uzun ayrıntılı biyografi ve kısa şiirlerden oluşması.
Mucib-Tezkire-i Şuara
Diyarbakır’da doğan ve ilk eğitimini babası ve bölgenin diğer alimlerinden alan Mucib, hat sanatı konusunda da dersler almış, daha sonraki eğitimine ise İstanbul’da devam etmiştir ve 1688 yılında mülazım ve müderris olmuştur. Asıl adı Mustafa Mucip olup, şiirlerinde Racih, Kemali ve Mucib mahlasları kullanmıştır.
IV. Murat’ın biyografisi ile başlayan Tezkire- Mucib (1710) isimli eserinde alfabetik sırayla kendi çağdaşı olan şairlere yer verir. Eserinde Rıza Tezkiresinden bazı şairler ve 1670 sonrası şairlerle birlikte 107 biyografi içermektedir.
Eserine IV. Murat’ın biyografisiyle başlayan Mucib Efendi, alfabetik sırayla verdiği şairlerin hayatlarını kısaca anlatmakla birlikte çoğunun ölüm tarihini titizlikle belirtmeye çalışmış; şiirleri ve sanatları hakkında birkaç söz söyledikten sonra örnek olarak en az bir, en çok iki gazel almıştır. Şairlerin sanatları ve şiir özellikleri hakkında Mucib Efendi’nin değerlendirmeleri çoğunlukla yüzeyseldir.
Mucib Efendi’nin dili, süs ve özentiden uzak, sade ve açıktır. Eserde diğer tezkirelerde olduğu gibi klişe ifadeler kullanılmakla birlikte, onlardan farklı olarak övgü ve yergiye fazla yer verilmez. Tezkire, Riyazî ve Rıza Tezkireleri’nden seçilmiş bazı şairlerin özetlenerek verilmiş olması bakımından fazla önemli olmamakla birlikte daha önce yazılan tezkirelerde bulunmayan on bir şairi (Esat, Bahşî Efendi, Hıbrî, Devrî, Debî, Rezmî, Selamî, Şuaî, Iydî, İlmî ve Alimî) ihtiva etmesi bakımından dikkate değerdir. Ancak eserde, bu yeni isimler hakkında kayda değer bir bilgi bulunmamaktadır.
Safayi-Nuhbetü’l-Asar Min-Feva’idi’l-Eşar
İstanbul’da doğan Safayi IV. Mehmet’in sadrazamlarından Elmas Mehmet Paşa’nın himayesinde farklı işlerde çalışmış, 25 yıl önce başladığı tezkiresini (SafayiNuhbetü’l-Asar Min-Feva’idi’l-Eşar) 1720 yılında bitirerek Damat İbrahim Paşa’ya sunmuştur.
Eserinde bir önsöz, on sekiz takriz ve alfabetik olmak üzere 476 şair vardır. Yazdığı ön sözde kimlerden etkilendiğinden (Latifi,Aşık Çelebi, Hasan Çelebi) ve yazma sürecinden bahseder. Rıza tezkiresine zeyl olarak yazılmış olan eserini tezkirecilik geleneğinde şekle dair farklı kılan şey ise yazdıktan sonra eserini çağının 18 tanınmış şair ve bilim adamına göstermesi ve onların yazdığı takrizleri eserinin başına koymasıdır. Tezkirede oldukça süslü ve ağır bir dil kullanılmış, eserlerindeki şairler hakkında kapsamlı bilgiler verilmiş, verilen örnek gazellerin sayısı üç dördü bulmuştur. Eseriyle özellikle Lale Devri şairleri hakkında önemli bilgilere yer vermiştir.
Salim-Tezkire-i Şuara
Asıl adı Mehmet Emin olan Salim, İstanbul’da doğdu. Babasının Şeyhülislam olması sebebiyle beş yaşındayken mülazım sayılmasının yanında hem babasından, hem de babasının çevresindeki âlimlerden dersler aldı ve 1704 yılında Eyüp Siyavuş Paşa Medresesi’ne müderris oldu.1722 yılında bitirdiği tezkiresini dönemin sadrazamı Damat İbrahim Paşa’ya sundu. Ayni Tarihi’ni Türkçe’ye çeviren komisyonda da yer alan Salim, şairliği yanı sıra hat sanatıyla da tanınmıştır. Mürettep divanı, dini konulardaki eserleri ve tercümeleri mevcuttur.
Tezkire-i Şuara adlı eseri iki bölümden oluşur. Giriş bölümü devrin padişahları Sultan Ahmet ve Mustafa’ya, sadrazama ve şeyhülislama övgüler içerir ve basit bir dil içermez. Toplam 428 biyografi vardır ve ikinci bölüm alfabetik sırayla 426 şair içerir. Bazı şairlerin sosyal hayatlarına da değinmiş, hattat olması sebebiyle de kendi mesleğinden şairlere önem vermiştir.
Eseri yazarken Safayi’den ve Şeyhi’nin Vekayi-i Fudala adlı zeylinden yararlanmıştır. Safayi’nin aksine çok süslü ve ağır bir dil kullanmış, yabancı kelimelere, zincirleme tamlamalara, ve uzun cümlelere yer vermiştir. Bu durum bazı değerli bilgilerin tam olarak anlaşılmadan kaybolup gitmesine sebep olmuştur.
Beliğ-Nuhbetü’l-Asar Li-Zeyli Zübdeti’l-Eşar
Asıl adı İsmail olan Beliğ Bursa doğumlu olup Bursalı İsmail Beliğ olarak tanınmıştır. Arapça, Farsça, dini ve edebi bilimleri iyi bilen Beliğ ilk eğitimini babasından aldı.
Bursa Şehrengizi adlı eseri Bursa’nın güzelliklerinden bahseden 267 beyitlik bir eserdir. Diğer başlıca eserleri arasında Divan, Genc-i Şaygan, Güldeste-i Riyaz-ı İrfan ve Vefeyat-ı Danişvera-ı Nadiredan sayılabilir. Sergüzeştname-i Fakır Be-azimeti Tokat isimli eseri 150 beyitten oluşur ve Tokat yolculuğunu, Tokat’taki hayatı ve devlet memurlarının yolsuzluklarından bahseder.
1727 yılında yazdığı Nuhbetü’l-Asar Li-Zeyli Zübdeti’lEşar şiir antolojisi niteliğindedir. Eserinde girişinde III. Ahmed ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa övülür ve eserin Kafzade Faizi’nin Zübdeti’l-eş’ar’ ına zeyl olarak yazıldığı belirtilir. Sultan III. Ahmed dahil olmak üzere 414 şair alfabetik olarak yer alır. Açıklamalar kısadır ve biyografik bilgiden ziyade şiirlere yer verilmiş ve abartıdan uzak durulmuştur. Yanlışlık ve eksikliklerine rağmen okurlarına hükmüne açık bir eser meydana getirmiştir.
Ramiz-Âdab-ı Zurefa
İstanbul doğumlu olan Ramiz’in asıl adı Hüseyin Ramiz’dir. Uzun yıllar çeşitli medreselerde müderrislik yapmış olan Ramiz kendisi de âlim ve şair olan babasını bir yaşında kaybetmesinden dolayı kardeşinin yardımı sayesinde eğitimini tamamlamıştır. Farklı adlarda Zeyli bulunan Ramiz Zahirü’l-hukkam adlı eserinde şakk ilmine dair bilgiler verir.
1784 yılında bitirdiği esri Âdab-ı Zurefa’ da 64 sene içinde yetişmiş 375 şair biyografisi yer alır. Şairlerin en az bir en fazla on bir şiirine yer verdiği eseri titiz bir çalışmanın ürünüdür. Eserde bulunan eksiklikleri öldükten sonra yakın dostu Süleyman Sadeddin Efendi tarafından giderilmiş, imla hatalarına kadar düzeltilmiş ve bazı eklemeler yapılmıştır. Tezkirenin dili oldukça ağardır. Her ne kadar tamamlanmamış da olsa Safayi ve Salim Tezkirelerinden sonra 18. Yüzyılın en önemli tezkiresi sayılır. Safayi ve Salim Tezkirelerine giremeyen önemli şairler bu tezkirede yer almıştır. Bu sebeple döneme dair önemli bir kaynak oluşturmaktadır.
Silahdarzade Mehmet Emin-Tezkire-i Şuara
18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Silahdarzade Mehmet Emin Tezkire-i Şuara olarak bilinen Silahdarzade Tezkire’sinin 1790 yılında yazmıştır. Beliğ tezkeresini zeyil eder ve 1751-1790 yılları arasında yaşayan 60 şair biyografisi içerir.
Şairlere ve örnek şiirlerine aynı oranda yer ayırmamış. Kimi şairin sadece ismi veya tek bir şiiri yer alırken, bazılarının ondan fazla şiirine yer verilmiştir. Eser çok fazla önemli bir yere sahip değildir.
Safvet-Nuhbetü’l-Asar Fi Feva’idi’l-Eşar
18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Kemiksizzade Safvet efendi iyi bir eğitim almış, mülazım ve kadı olarak görev yapmıştır.
1793 yılında yazdığı Nuhbetü’l-Asar Fi Feva’idi’l-Eşar isimli eseri 1720 tarihli Safayi Tezkiresinin özeti şeklindedir. Safayi Tezkiresinin takrizleri kısaltılmış ve 326 şair bulunmaktadır. Eserin sonuna konulan Tezyilü’lkitab kısmında eserin Safayi Tezkiresinin özeti olduğunu belirtir. Birkaç düzelme yapmış ve hatıra başlığı adı altında fıkralar eklemiştir.
Esrar Dede-Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye
18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Esrar Dede Şeyh Galip’in yakın dostudur.
1797 yılında yazdığı Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye yazıldığı yılda yaşayan Mevlevi şairleri içerir.
Esrar Dede, eserinin başında Şeyh Galib’in Mevlana’dan (d.1207- ö. 1273) başlayarak tanınmış mevlevi şairlerin beğendiği şiirlerini seçerek bir defterde topladığını, sonra bunu seçtiği şiirlerin şairleri hakkında bilgi toplaması ve bir tezkire yapması için kendisine verdiğini belirtir. Böylece eserini yazma sebebini açıklayan Esrar Dede, Şeyhin isteği üzerine şiirleri düzenleyerek şairler hakkında bilgi toplamış ve alfabe sırasına dizerek bir Mevlevî şairleri tezkiresi meydana getirmiştir. Bu bakımdan Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye’ deki şairler hakkında bilgiler Esrar Dede’ye, şiirlerin seçimi de Şeyh Galib’e aittir.
Şeyh Galip Mevlana’dan başlayarak beğendiği 209 Mevlevi şairleri bir defterde toplamış, bu defteri de Esrar Dede’ye vermiştir. Esrar Dede bu şairler hakkında bilgi toparlamış, 30 şair çıkarıp 33 şair eklemiş ve alfabetik olarak toplam 212 şairden oluşan bir tezkire oluşturmuştur.
Yazar, eserinde izlediği yolu ve ölçüsünü anlatırken tezkiresine bütün Mevlevî şairleri almadığını, bir seçim yaparak yalnızca divan sahibi ve üstat olanları yazdığını açıklamıştır.
Esrar Dede tezkiresin seçici davrandığını, sadece divan sahibi ve üstat şairleri tercih ettiğini belirtir. Eser yazılırken hem yazılı hem de sözlü kaynaklardan yararlanılmıştır. Eserde şairler hakkında geniş bilgi yer alır, büyük dedelerin menkıbe ve kerametleri anlatılır, şairler övülür ve çok sayıda şiire yer verir.
İki ay gibi kısa sürede hazırlanması sebebiyle bazı eksikliklere ve yanlışlara sahiptir. Bunun temel sebebi sözlü kaynaklardan fazla yararlanılmasıdır. Şairleri Mevlevilik penceresinden değerlendirdiği için bazı şairler hak etmedikleri övgüyü almıştır. Ayrıca kullandığı Arapça ve Farsça kelimeler eserin dilini ağırlaştırmıştır.
Âkif-Mir’at-i Şi’r
İstanbul doğumlu olan Âkif sarayda uzun yıllar görev yapmış ve 1797 tarihli Mir’at-i Şi’r tezkiresinin bu dönemde yazmıştır. Tezkire Enderunlu Âkif Bey Tezkiresi diye de bilinir. Uzun bir önsöz, dört bölüm ve bir hatimeden oluşur.
Eserinde şair olamadığı için tezkire hazırladığını belirten Âkif toplam 24 şaire yer verir.
Âkif, şairleri anlatırken onların doğduğu yeri, ailelerini, Enderun’da hangi odalarda görev yaptıklarını, hangi tür şiirde başarılı olduklarını kısaca belirtmiş, daha sonra da her şairin birkaç parça şiirini örnek vermiştir. Eserin hatime kısmında Enderunlu Âkif, İcmâl-i Terceme-i Fakîr başlığı altında kendi hayatına ait kısaca bilgi vermiştir. Tezkire’nin sonunda yazarın yakın arkadaşlarından Enderunlu Vâsıf’ın eseri öven, adının Mir’at-i Şi’r ve bu adın kitabın yazılış tarihi olduğunu belirten 10 beyitlik bir kıtası vardır.
Âkif tezkiresinde uzun cümlelerden oluşan özentili bir dil kullanmıştır. Sadece Enderun şairleri kapsadığı için dar bir çerçeve kalmıştır.