FOTOĞRAF KÜLTÜRÜ - Ünite 1: Aygıt ve Görme Düzeni Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Aygıt ve Görme Düzeni

Aygıt Yoluyla Görme

Fotoğraf için yeni bir görme biçimi denilmektedir. Fotoğrafın tarihi 1800’lü yıllardan başlatılmasına rağmen görme bağlamındaki gelişmeleri anlayabilmek için çok daha eskilere gitmek gerekir. XXI. yüzyılın sunduğu teknolojilerle ortaya çıkan gelişmeler, fotoğrafı da kökten değiştirmiştir. Sadece fotoğraf açısından bakıldığında, değişen teknoloji fotoğrafının görme biçimini de değiştirmiştir. 1980’li yılların sonuna kadar fotoğraf alanında filme dayalı bir teknoloji kullanıldı. Daha sonra ise önce elektronik ve sayısal teknolojilere geçildi. 2000’li yıllarda yani remediation döneminde ise fotoğraf da birçok farklı araçla birleşti. Bütün bu gelişmeler, görmeyi de etkilemiştir. Fotoğraf görmeyle ilişkilidir. Hatta fotoğrafın atası kabul edilen karanlık kutu (camera obscura) belirleyici bir öneme sahiptir. Görmeyle ilgili konuları, karanlık kutudan önce ve sonra olmak üzere iki belirleyici döneme ayırabiliriz. karanlık kutuyla birlikte yeni görme düzeni ortaya çıkmıştır. Görme organımız bizim görmeyle ilgili uyumumuzu (oryantasyon) sağlar. görme organımızla ilgili iki farklı durum söz konusudur. Birincisi çıplak gözle gerçekleşen görme uyumu ve bunu oluşturan görme düzeni. İkincisi ise görme organının önüne gelen aygıt yoluyla oluşan görme uyumu ve bu şekilde ortaya çıkan görme düzeni. görmeyi yönlendirmek için birçok aygıt kullanılmıştır. Bu anlamda optik ve optik yoluyla üretilen aygıtlar çağlar boyu belirleyici olmuştur. Bu aygıtlar, bir anlamda, insan gözü gibi görme sağlayarak insan gözünün yerine geçme durumuna gelmiştir.

Yeni görme düzeni, fotoğrafla birlikte yani optik yoluyla yüzey üzerine resmetmenin aygıtlarıyla XIX. yüzyıldan başlayarak yaygınlaşmıştır. Bu şekilde önceki dönemlerin hakim anlayışı olan çıplak gözle görme düzeni yerini optik yoluyla görmeye terk etmeye başlamıştır. Optik yoluyla denildiğinde, optik aygıtlardan söz edilmiş olur. İşte bu nedenle, bu tarihsel süreci anlayabilmek için, bunları sadece teknik özellikleriyle değil, sosyo-kültürel ve hatta yöneten-yönetilenler süreci içindeki durumları açısından ele alıp incelemek gerekir.

Karanlık kutu, tarihsel olarak bir dönüşümü gösterirken, sadece teknolojik olarak değil aynı zamanda sosyokültürel olarak da etkiler ortaya çıkartmıştır. Fotoğraf daha ortada yok iken karanlık kutu, bu yeni görme düzenini hazırlamıştır. Fotoğrafın bulunuşu sürecinde iki temel belirleyici olgu söz konusudur;

  1. Optik yoluyla yüzey üzerinde görüntünün elde edilmesi.
  2. Yüzey üzerinde elde edilen bu görüntünün ışığa duyarlı bir yüzey üzerine kaydedilmesidir.

İçine ışık sızdırmayan dört tarafı kapalı bir kutuya ışığı toplayan kutu denir. .Bu kutunun bir yüzündeki deliğin, üzerine gelen ışığı toplayarak içine aldığı ve kutunun içinde, deliğin tam karşısında görüntü oluşturduğu bir yüzey. Bu basit aygıt, İÖ V. Yüzyıldan beri bilinmektedir. . X. yüzyılın sonu XI. yüzyılın başında Arap bilim adamı İbnü’l Heysem (935-1039/40) ise ışığı toplayarak görüntü üreten bu aygıtın çalışma sistemini ilk olarak açıklamış ve aygıtı uygulamalı bir deneyde kullanmıştır. Karanlık kutunun önemi, insan eliyle yapılmış, bu alandaki, ilk aygıt olmasından kaynaklanır. İnsan gözü gibi çalışan bir aygıtın çalışma sistemi bu şekilde bilimsel olarak ortaya konmuştur. 400 yıl sonra 1490 yılında Leonardo da Vinci (1452-1519) insan gözünün nasıl çalıştığını anlamaya çalışırken, karanlık kutuyla çalışmıştır. Leonardo, aydınlatılmış bir nesneden yansıyan ışık, karanlık bir odanın duvarındaki delikten içeri girdiğinde, nesnenin görüntüsünün odanın içinde deliğe yakın bir yere konulacak olan beyaz kağıt üzerinde görülebileceğini belirtir. İbnü’l - Heysem, Karanlık Kutuyla ışığın hareket halinde olduğunu belirlerken, Leonardo ise ortaya çıkan görüntünün niteliğiyle ilgilenmiştir. Bir nesnenin ışık yoluyla yüzey üzerindeki görüntüsünün nesnenin temsili olduğunu Leonardo belirlemiştir. Üç boyutlu nesnelerin, bu şekilde yüzey üzerinde iki boyutlu olarak ortaya çıkartılması en çok da ressamların ilgisini çekmiştir. Bu anlamda en ünlü ressam Hollandalı Johannes Vermeer (1632-1675) olmuştur. Ressamların çıplak gözle görme yerine optik yoluyla gördüklerini resmetmeye yönelmeleri, ressamlar açısından yeni bir görme durumudur. Fiziksel gerçeklerin bu şekilde yüzey üzerinde sunulmasını İtalyan düşünür, Giovanni Batista Delta Porta (1535?-1615) ünlü eseri olan Doğa Büyüsü (1558; Magia Naturalis) adlı çalışmasında ele almıştır. Karanlık kutu, çıplak göze karşı, optiği yani aygıtı hakim duruma getirmiştir. Bu şekilde, insanın görsel olarak bir durumla haşır neşir olması, insan uzvunun belirleyiciliğinden kurtulmuştur. İnsanın görme sistemine hakim olduğu görme düzeni yerine optiğin hakim olduğu yeni görsel düzen ortaya çıkmıştır.

Karanlık Kutu Metaforları

Karanlık kutunun teknik yapısını oluşturan, içine ışık sızdırmayan kutu, delik yoluyla giren ışık, oluşan görüntü ve bu görüntünün ters, hayali olması gibi konular birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. Bu kullanılış şekli, metafor yani bir şeyi bir başka şeye benzeterek, karşılaştırarak açıklamaktır.

  • Descartes: Karanlık Kutu ve İnsan Gözü
    Descartes, La dioptrique (1637) adlı eserinde bu karşılaştırma üzerine şöyle demiştir. Descartes, insan gözünün optik çalışma sistemiyle karanlık kutu arasında deneye dayalı bir ilişki kurmuştur. İnsan gözü dışardan içeriye doğru çalışır. Dış gerçeği içine alarak retina üzerinde yeniden üretir. Karanlık kutu da aynı sisteme göre çalışır.
  • Locke: Karanlık Kutu ve Hükmedici Konum
    Karanlık kutuyla ilgili yaygın olarak bilinen bir metafor da John Locke (1632-1704) tarafından yapılmıştır. Locke insanla ilgili iç ve dış duyular olarak iki farklı durumdan söz ediyor. Dışarısı ve  içerisi. Dışarısı, karanlık kutunun önündeki nesnedir. İçerisi ise bu nesneden gelen ışık yoluyla karanlık kutu içinde oluşan görüntüdür. İç durumu belirleyen iki şey vardır: İlki dışardaki nesnenin içinde bulunduğu koşullar, ikincisi ise karanlık kutu ve onu kullanan kişidir. Locke’ un 1690 yılında karanlık kutu metaforuyla altını çizdiği, dışardan zihnimizin odasına kabul edilmek durumu, görme düzeni açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Görme yoluyla elde edilen deneyimde, karanlık kutu belirleyici bir konuma sahiptir. Bu sahip olduğu konum, Locke’ un vurguladığı şekliyle belirleyici, hükmedicidir. Karanlık kutunun ardından gelen fotoğraf makinesi ve ardılları hep bu hükmedici konumu korumuşlardır.
  • Marx ve Engels: Karanlık Kutu ve Ters Çevirme
    Karanlık kutuyla ilgili ünlü bir metafor da Karl Marx (1818-1883) ve Friedrich Engels’e (1820-1895) aittir. Alman İdeolojisi (1845-46 [1932]; Die deutsche Ideologie) eserlerinde, materyalist tarih anlayışının özü toplumsal varlık ve toplumsal bilinç konusunu açıklarken, karanlık kutuyu bir metafor olarak kullanırlar. Marx ve Engels, iki farklı olgu arasında tersine çevirme bağlamında ilişki kurmuşlardır. Marx ve Engels ideolojilerin ortaya çıkışı ve yeniden üretimi bir tür karanlık kutunun görüntüsü gibi ters çevirme durumudur. İdeolojiler, gerçeği baş aşağı, ters yüz olmuş olarak sunarlar.
  • Nietzsche: Karanlık Kutu ve Bilincin Odası
    Karanlık kutu metaforunu Friedrich Nietzsche (1844- 1900) birçok kere kullanmıştır. Onun karanlık kutu genellemesi; sanat-bilim, bilinçdışı-bilinç, karanlıkaydınlık karşıtlığını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Her şey karanlıkta ise ortada olan hiçbir şey yoktur. Herkesin karanlık kutusunun olması tüm dünyayı tersten görüyor olması anlamına gelmez. Karanlık kutu bir bakış açısıdır.

Yeni Görme Düzeni

Karanlık kutunun içindeki temel öğeler Aygıt olarak karanlık kutu, resmedilen nesne yani aygıtın dışarısı, görüntü yani aygıtın içerisi, aygıtın görüntü üretmesini sağlayan delik, bütün bu sistemin çalışmasını sağlayan ışık ve kullanan kişi. Çıplak gözle görmeden farklı olan bu durumun kendine özgü özellikleri vardır. Bunları üç adet alt başlıkla inceleyebiliriz.

  1. Gerçeklik
    Karanlık kutunun ürettiği görüntü, fiziksel gerçekliğin yüzey üzerinde yeniden üretimidir. Daha ilk günlerinden itibaren karanlık kutuyu kullanan kişi, önüne bu aygıtı koymuş ve aygıt yoluyla görmeye başlamıştır. Konuyu bir fiziksel gerçek olarak düşünürsek, bu gerçeklik yüzey üzerinde görüntü olarak yeniden üretilmiştir.. Karşımızdaki bir ağacın tuval üzerinden elle yapılmış olan resmi ile karanlık kutu yoluyla elde edilen görüntüsü farklı gerçeklik durumunu ifade eder. Eğer bir gerçeklik durumu var ise bu, optik yoluyla ortaya çıkartılan bir şeydir. Karanlık kutunun ve optiğin olanak ve sınırları gerçekliği belirleyen temel öğe haline gelmiştir. Karanlık kutu ve onun optik sistemi, bize bütün olan bir gerçekliğin belirli bir bölümünün parçasını sunar. Seçilmiş, belirlenmiş bir gerçek söz konusudur.
  2. Yeniden Üretim
    İnsanoğlu tarihsel olarak tek olan bir şeyi değerli kavramıyla özleştirmiştir. Tek olan bir şey, her zaman kendine özgü bir değere sahip olmuştur. Bu nedenle de, üretilen bir şeyin tek olması ona, özel ve ayrıcalıklı bir durum kazandırmıştır. Karanlık kutu ve onu izleyen aygıtların hepsinin teknik süreci yeniden üretmenin başarısı üzerine yapılandırılmıştır. Yeniden üretim, yeni görme düzeninin belirleyici bir öğesidir. Yeniden üretim yoluyla geniş kitlelere ulaşmak nicelik ve nitelik sorunlarını doğurmuştur. Yeniden üreterek çoğaltmak niceliği öne çıkartırken öte yandan da çok olan bir şeyin değersizliği gibi nitelik sorununu ortaya çıkarmıştır. Özellikle fotoğrafla birlikte, yeni görme düzeni bu konu bağlamında çok tartışılmıştır.
  3. Görüntü Boyutu
    Görüntü, özünde bizim çevremizde yaşadığımız dünyanın ürünüdür. Karanlık kutuyla birlikte görüntü, insan yaşamına girmiştir ve fotoğraf yoluyla da gelişmiştir. Görüntü, yeni görme düzeninin simgesi haline gelmiştir ve çok anlamlılığa yatkındır. Görüntüyle ilgili konuşulan her şeyin doğrudan ya da dolaylı olarak ışıkla ve optikle ilgisi vardır. Karanlık kutunun yapısına bağlı olarak değişebilen bir gerçek söz konusudur. Yatay ve dikey sınırları belli bir çerçevedir. Görüntü bu sınırlı çerçeve içinde üretilir ve görüntü boyutu bu sınırlı alanda oluşur. Bu bir teknik belirleyicidir ve değiştirilemez. 35 mm. film karesi, film kamerasındaki çerçeve ya da video teknolojisinin sunduğu sınırlı çerçeve alanı teknolojik olarak değişmez bir durumdur. Nesne, ışık, optik sistem, görüntü ve göz işte bu süreç, sadece karanlık kutu için değil, XXI. yüzyılın remediation döneminden aygıtları içinde önemlidir. Yeni görme düzeninde belirleyici olan karanlık kutu (camera obscura) kendi döneminde olduğu gibi görüntü yoluyla, oluşturduğu etkiyi yüzyıllar boyu sürdürmüştür.