FOTOĞRAF TARİHİ - Ünite 2: Fotoğrafın Bulunuşu Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Fotoğrafın Bulunuşu
Giriş
Fotoğrafın bulunuşu optik ve kimya gibi farklı alanlarda gerçekleştirilen icat ve yeniliklere dayanmaktadır. Birçok bilim insanın katkısı ile ortaya konmuş olan fotoğraf aynı zamanda farklı teknolojilerin de üretilmesinde araç olarak kullanılmıştır. Burada buluşun geliştiği ve gerçekleştiği XIX yy. toplumsal yapısı ile teknolojinin hangi koşullarda ortaya çıktığı anlatılacaktır.
Sanayi Devrimi Dönemi
Fotoğrafın 1827 yılında bulunuşu ile birlikte fotoğraf kısa sürede büyük bir ilgi görerek yaygınlaşmıştır. Fotoğrafın bulunduğu 19. yüzyıl, aynı zamanda sanayi devriminin hız kazandığı, büyük ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdir. Sanayi devrimi ile toprağa, yani tarıma ve insan gücüne dayalı ekonomik yapı yerini, makinelerin ve seri üretimin egemen olduğu bir ekonomik yapıya bırakmıştır. El işçiliğinin azaldığı, makineleşmenin hızlandığı bu dönemde fabrikalar, buhar makineleri, seri üretim, demiryolu, haberleşme yaygınlaşmıştır. Liberalizm, komünizm ve işçi sınıfı gibi fotoğraf da bu dönemin eseri olarak ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi, insan ve onun içinde yaşadığı toplumsal yapıyla ilgili bir dönüşüm dönemidir. Teknolojik gelişmelerle başlayan bu dönem, sosyoekonomik ve kültürel alanlara yayılarak insanlık tarihindeki dönüm noktalarından birini oluşturmuştur. Sanayi Devrimi öncesine egemen olan ekonomi biçimi, tarım ve hayvancılığa dayalı organik bir ekonomidir. Sanayi Devrimi sonrasında ise öncekilere benzemeyen, değişmeye yönelik, durağan olmayan yeni bir toplum düzeni ortaya çıkmıştır. Fiziksel, siyasal, kültürel ve toplumsal değişiklikler sonucunda toplumsal yaşam baştan sona değişmiştir. Yaşanan bu toplumsal değişim süreçleri modernleşme olarak adlandırılır.
İnsanın kol gücüne, hayvancılık ve zanaata dayalı geleneksel yaşam biçiminin yerini alan yeni yaşam biçiminde, insana sunulan birçok yeni olgu vardır. Bu yeniliklerden biri de resmetme teknikleri ndeki gelişmelerdir. 19. yüzyıla kadar resmetme için yalnızca geleneksel resmetme teknikleri olan çizme, boyama ve kazıma kullanılıyordu. Modernleşme sürecindeki bu yeni dönemin tipik özelliği olan makineler, hayatın her alanına girdiği gibi bir resmetme aracı olarak da ortaya çıkmıştır. Makine kullanılarak gerçekleştirilen tekniklerde hem resmedilen yüzey açısından hem de resmetme aracı açısından geleneksel yönetmelerden bir kopuş yaşanmıştır. Bu doğrultuda üretim ve tüketimle ilgili olarak kullanılan teknik ve tekniğin kullanılmasıyla ortaya çıkan nesnenin üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Fotoğrafın getirdiği yeni resmetme tekniği, fizik biliminin sağladığı bilgiler doğrultusunda ışığı kullanarak nesnelerin hayali görüntülerinin yüzey üzerinde oluşturulması ve bu hayali görüntünün kimya biliminin sağladığı bilgilerle ışığa duyarlı bir yüzey üzerine kaydedilerek sabitleştirilmesi, hayali görüntünün gerçek görüntüye dönüştürülmesidir. Bu yeni teknik, ışığı kullanarak resmetme tekniğidir. Döneme özgü bu yeni tekniğin kullanılmasıyla ortaya çıkan nesne, başka bir deyişle tekniğin kullanıldığı ortam fotoğraftır.
Fotoğrafın Bulunuşu
Fotoğrafın bulunuşuna kadar geçen zaman içinde, yüzey üzerine resmetme çizerek, boyayarak ve kazıyarak gerçekleştirilmiştir. Geleneksel resmetme teknikleri olarak isimlendirilen bu yöntemlerde iki temel kullanım alanı söz konusudur:
- Resmetme tekniğinin yüzey üzerinde bir şeyi resmetmek için kullanılması; resmetme tekniğinin resmetme aracı olarak ortaya çıkışı.
- Bu resmetme tekniğinin kendine özgü özelliklerini kullanarak sanatın ortamına girmesidir. Diğer söyleyişle çizerek ve boyayarak resmetme tekniği sanatın ortamında resim sanatı içinde ortaya çıkarak gelişmiştir.
Bu durumdan birincisi yüzey üzerine resmetme olarak bulunması, kullanılması. İkincisi ise sanatın aracı olarak kullanılmasıdır. Baskı makinelerinin geliştirilmesiyle birlikte özellikle çizerek ve boyayarak resmetme teknikleri çoğaltım aracı ortamına girmiştir. Bundan dolayı yüzey üzerine resmetme teknikleri denildiğinde üç farklı bulunuştan söz etmek gerekir:
- Resmetme tekniği için buluş
- Çoğaltım aracı olarak buluş. Çoğaltma aracı olarak resmetme tekniğinde yüzey üzerine resmedilen şeyin aynı zamanda mekanik olarak çoğaltılır (yeniden üretilir) olması söz konusudur. Bu aşamada baskı tekniği devreye girer. Baskı tekniğiyle resmetmek aynı zamanda çoğaltmak demektir.
- Sanatın ortamı için buluş. Bu resmetme tekniğinin kendine özgü özellikleriyle sanatın ortamına girme aşamasıdır. Yani sanatın ortamı için bulunuşudur.
Fotoğrafın Resmetme Tekniği Olarak Bulunuşu
Fotoğraf (Photographe) sözcüğü ışıkla yazı yazmak anlamına gelen eski Yunanca Photos (ışık) ve Graphe (yazı) sözcüklerinden oluşturulmuştur. Fotoğraf, fiziksel ve kimyasal bir süreç sonucu biçimlenmiştir. Camera Obscura (Karanlık Oda), milattan beri güneş tutulmasını gözlemlemekte kullanılmış, daha sonra da ressamların yardımcısı olmuştur. Karanlık bir oda içinde oluşan bu elle tutulamaz görüntüyü yakalayabilmek, bir yüzey üzerinde tespit etmek ve kutusunun içinden çıkartmak için, 19. yüzyılın ilk yıllarını beklemek gerekti. Bu amaçla, kimyacılar, ışığa duyarlı cisimleri incelemeye ve gümüş nitrat ile gümüş klorürün özelliklerini daha ayrıntılı bir biçimde çözümlemeye çalışmışlardır. Nesnelerin görüntüsünün kalıcı olarak bir yüzey üzerine kaydedilmesi çalışmalarında birçok araştırmacının payı olmakla birlikte, ilk görüntü kaydını gerçekleştiren, diğer deyişle fotoğrafı bulan kişi olarak Fransız Joseph Nicephore Niépce (1765-1833) kabul edilmektedir. Niépce, bilim dünyasındaki gelişmeleri takip ederek kendi çalışmaları için kullanmıştır. Niépce, ışığa duyarlı gümüş tuzları üzerine yapılan çalışmaları, yüzey üzerinde kalıcı görüntü elde etme noktasında birleştirmiştir. Karanlık kutuyu kullanarak, yüzey üzerine görüntüyü kaydetmeyi başarmıştır. Kaydettiği görüntüdeki resmin fonu siyah ve nesneler fonda ışıklı, yani beyaz olarak belirmiştir. Yani konunun az ışıklı bölümleri koyu olarak, konunun çok ışıklı bölümleri açık ton olarak görülmektedir. Niépce’in penceresinden doğayı resmettiği bu görüntü bulanıktır ve kaydettiği görüntüyü henüz kalıcı kılacak formülü bulamamıştır. Gün ışığında bakıldığında ışığa duyarlı kâğıt karararak yok olmaktadır. Niépce’in retinas adını verdiği bu görüntü kaydı, aslında negatif görüntüdür. Niépce, karanlık kutuya delikten giren ışığı, miktarını kontrol edebilmek için diyafram sistemine (büyüyüp küçülen delik) yönelik çalışmalar yapmıştır. Işıktan etkilendikçe beyazlaşan ve çözülmeyen bir tür asfalt olan yahuda bitümü maddesine ulaşmıştır. Işığa duyarlı yüzey olarak kullandığı bu madde, lavanta özünde eritilmiş olan kömür tozundan oluşmaktadır. Kurşun ve kalay alaşımlı bir levhayı yahuda bitümü maddesiyle kaplayarak ışığa duyarlı yüzey elde etmiştir. 1827 yılında evinin penceresinden Le Gras köyünü resmetmiştir. Niépce tarafından ışığa duyarlı yüzey üzerine karanlık kutu yoluyla kaydedilen bu resim, ilk fotoğraf olarak kabul edilmektedir. Niépce bu şekilde optik yoluyla yüzey üzerinde yeni bir resmetme tekniğini de bulmuştur. Niépce’in bilgi birikimi, daha sonra beraber çalışacak olan Luis Jaques Mandé Daguerre daha da ileri götürmüştür. Niépce’in ilk fotoğraf olarak kabul edilen 1827’de çektiği helyografi levhadan sonra, Daguerre’in geliştirdiği dagerotip ile ışığa duyarlı yüzey üzerine optik aracılığıyla görüntüleri kaydederek sabitlenmiştir. Daguerre’ün çalışmaları ile kaydedilen gelişmeler:
- Pozlama süresi kısalmıştır. Niépce’in saatler süren pozlama süresini Daguerre, ortamın ışık durumuna göre on dakikanın altlarına düşürmüştür.
- Gizli görüntüyü ortaya çıkarmak için cıva buharı kullanıp görüntüleri gümüş iyot kaplı bakır levhalar üzerine kaydetmiştir.
- Fotoğraflarda en ince detaylar, ışıklı ve karanlık alanlardaki ton değerleri görülen, görüntü kalitesi mükemmel fotoğraflar elde etmiştir.
Fotoğrafın Bulunuşunun Duyurulması
Daguerre, “Dagerotip” adını verdiği bu yöntemini, 1829 anlaşmasına bağlı olarak Niépce’in oğlu Isidore’la birlikte tanıtmayı ve işletmeyi düşündü. Fakat, desteklere ve girişimlere rağmen, buluşunun tartışılması ve kabul edilmesi çok güç oldu. Daguerre, sırrını açtığı Fransız biliminsanı ve parlamenter François Arago’yu inandırmayı başardı. Buluş büyük bir heyecan uyandırdı. Yabancılar sırrını öğrenmek için casusluğa başladılar.
Arago’nun farklı tarihlerde üniversite ve parlamentoda yaptığı konuşmaları ve girişimleri sonucunda LouisPhilippe’in bir yasa taslağı imzaladığı öğrenildi; bu taslağa göre Devlet, belli bir ücret karşılığı Daguerre ve Isidore Niépce’den dagerotip yöntemini satın alıyordu. Bu yeni yöntemi örten sır perdesi, 19 Ağustos 1839 tarihindeki bir oturum sırasında Bilimler Akademisi ve Güzel Sanatlar Akademisi delegeleri önünde Arago tarafından resmen kaldırıldı. Bu olay “fotoğrafın resmen doğuşu” olarak kabul edilebilir.
Dagerotip’in Yaygınlaşması
Dagerotiple birlikte insanlar artık hem doğanın, hem sevdikleri kişilerin, görüntülerini yüzey üzerinde kalıcı kılmaya başlamışlardır. Ressamlar herhangi bir konunun resmedilmesini birkaç saat içinde sonuçlandırırken Daguerre’in yöntemiyle resmetme çok daha kısa bir zaman diliminde gerçekleşmekteydi. Dagerotiple birlikte optik ve ışığa duyarlı yüzeyin kullanımı yaygınlaşmıştır. Geleneksel resmetme tekniklerinde, kişi çıplak gözle çevresini görür ve aygıtlarıyla da resmeder. Doğal olarak insan eli doğrudan sürecin içindedir. İnsan eli belirleyici bir öğe olarak sürecin her aşamasında vardır. Ortaya çıkan ürün, doğrudan insan elinin bir üretimidir. Dagerotipe gelindiğinde ise fotoğrafı çeken kişinin gözü, çıplak göz değil, çıplak gözle birleşmiş olan optiktir. Yani fotoğraf makinesinin objektifidir. Boya, fırça, kazıma bıçakları gibi resmederken kullanılan aygıtlar yerine fotoğrafın resmetme tekniğinde sadece ışık vardır. Nesneden yansıyarak fotoğraf makinesinin optiğine giren ışık, hem yüzey üzerinde elde edilecek resmi görüntü şeklinde gösterir hem de bunu ikiboyutlu yüzey üzerine kaydeder. İnsan eli, bu resmetme tekniğinde belirleyici bir öğe olarak sürecin içinde değildir. İnsan eli süreci başlatır, resmeden ise bir aygıttır. Dagerotiple birlikte yüzey üzerine resmetme, insan elinden uzaklaşarak makinenin denetimine girmiştir.
Fotoğrafın Çoğaltma Tekniği Olarak Bulunuşu
Sanayi Devrimi’nin etkilerinin yaşandığı 1800’lü yılların başında, İngiltere’de farklı alanlarda bilimsel çalışmalar yürütülüyordu. Fotoğrafın tarihi açısından bakıldığında ise özellikle optik ve kimya alanlarında önemli gelişmeler söz konusudur. William Henry Fox Talbot, nesneden yansıyan ışığın aydınlık kutuda, kâğıt üzerinde oluşturduğu görüntüyü kalemle çizerek ortaya çıkartırken, ışığın kendisinin de bu işi yapabileceğini düşünmüştür. Optik yoluyla kâğıt üzerine düşen görüntünün, kâğıt üzerinde sürekli kalabilmesini sağlamaya yönelmiştir. Talbot denemeleri sonucunda negatif bir görüntü elde etmiştir. Talbot, bu negatif siluet görüntülere fotojenik çizim ve gölge çizim adını vermiştir. Talbot, fotojenik çizimleri elde etmek için basit bir kâğıdı yüzey, yani taban olarak kullanmıştır. Niépce ve Daguerre’in aynı amaçla kullandıkları metal levhalar düşünüldüğünde, kâğıt hem hafif hem de çok daha kullanışlı bir malzemedir. Işığa duyarlı madde olarak da gümüş tuzlarını kullanmıştır. Yüzey üzerindeki görüntüyü ise optik, yani karanlık kutu kullanmadan elde etmiştir. Talbot, fotojenik çizimler sonucunda fotoğrafla ilgili bazı önemli konuları ilk kez belirlemiştir. Işığa duyarlı yüzeyde taban malzemesi olarak metal yerine kâğıt kullanılmıştır. Optik kullanmadan ışığa duyarlı yüzeye görüntü kaydetmiştir. Negatif görüntüyü çoğaltılabilir bir malzeme şekline dönüştürerek, kopya yaparak çoğaltmayı sağlamıştır. Negatif görüntüyü ve bu negatifin bir kez daha pozlandırılarak pozitife dönüşmesini belirlemiştir. Ayrıca, Talbot, yüzey üzerinde elde ettiği görüntüyü sabitlemenin basit ve kalıcı olacak yöntemini belirlemiştir. Fotoğraf alanındaki ilk buluşu olan fotojenik çizimlerden sonra Talbot, ikinci buluşunu gerçekleştirmek için ışığa duyarlı hâle getirdiği kâğıt yüzeyi karanlık kutuda pozlamaya yönelmiştir. Talbot 1839 yılında gallik asitle denemeler yapmaya başlamıştır. Gallik asidi, hem ışığa duyarlı kâğıt yüzey üzerinde hem de pozlanan kâğıt üzerindeki görüntüyü ortaya çıkarmak için kullanmıştır. Böylece, Talbot, pozlama yoluyla yüzey üzerinde resmetme tekniğinin, yani fotoğrafik resmetme tekniğinin yeni bir yöntemini bulmuştur. 1840 yılında gerçekleştirdiği bu yeni buluşuna, Talbot, Yunanca kallos (güzel) ve typos (izlenim) sözcüklerinden oluşan Kalotip (Calotype) adını vermiştir. Pozlama süresi, bu yeni yöntemle bir saatten birkaç dakikaya hatta saniyeye düşmüştür. Kalotiple birlikte ortaya çıkan çoğaltma tekniği, doğrudan insan eliyle değil insanın yönlendirdiği ışık ve kimyasal maddeler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Böylece insan evladı tarihsel olarak yeni bir mekanik çoğaltma tekniğiyle tanışmıştır. Işık ve ışığa duyarlı yüzeyleri kullanarak, negatif-pozitif süreçleriyle yapılan çoğaltma, yüzey üzerine insan eliyle yapılan çoğaltmadan çok hızlı ve baskı tekniğiyle yapılan çoğaltmadan da farklıdır. Kalotip yöntemiyle Talbot, yeni bir mekanik çoğaltma tekniğiyle birlikte çağdaş fotoğrafçılığın temelini belirlemiştir.