GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK - Ünite 6: Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları

Yoksulluk Kavramı

Yoksulluk çok yönlü ve karmaşık yapısı sebebiyle tanımlanması güç olan bir kavramdır. Bunun yanında, her dünya görüşünün yoksulluk olgusuna farklı yaklaşması, yoksulluğun tanımı konusunda bir uzlaşma sağlanmasını da güçleştirmektedir.

Kimileri yoksulluğu, “sistemin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan güç ve servet dağılımındaki eşitsizliğin bir sonucu” olarak görürken kimileri ise “yoksul olarak tanımlanan kişilerin, eğitimsizlik, beceri ve kapasite gibi bireysel nitelik ve yeteneklerinin düşüklüğü nedeniyle ortaya çıkan fırsatlardan yararlanamama durumu” olarak tanımlamaktadır.

Bu iki yaklaşım da yoksulluğu, onu doğuran nedenler üzerinden tanımlamaya yöneliktir.

Yoksulluk, genel olarak, “temel ihtiyaçları karşılayamama, asgari yaşam standardına erişememe durumu” olarak tanımlanmaktadır. Yoksulluğu;

  • Dar ve
  • Geniş anlamda olmak üzere iki türlü tanımlamak mümkündür.

Dar anlamda yoksulluk , açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken; geniş anlamda yoksulluk, gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği hâlde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade eder.

Mutlak yoksulluk , hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur. Bu nedenle, mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması, bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan minimum tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesini gerektirir. Mutlak yoksul oranı, bu asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa oranıdır.

Göreli yoksulluk ise bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Buna göre toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan birey veya hane halkı göreli anlamda yoksul olarak tanımlanır. Refah ölçüsü olarak amaca göre tüketim veya gelir düzeyi seçilebilir.

Yoksulluğun Nedenleri

Yoksulluk teorileri dört görüş altında ele alınabilir:

  • İlk görüşe göre, yoksulluğun nedeni kişilerin kendileridir. Yoksullar tembel, zamanlarını ve paralarını boş yere harcayan ve kendilerini kontrol etmeyi başaramayan bireylerdir.
  • İkinci görüş, yoksulluk kültürü görüşüdür. Yoksul bireyi suçlayan popüler görüşten farklı olarak yoksulluk kültürü görüşü, yoksulluğun bireyin sadece kendi özelliklerinden kaynaklanamayacağını, yoksul bireyin içinde bulunduğu olumsuz şartlardan etkilendiğini ve yetişkin konuma geldiğinde içinde yaşadığı kötü ortamın değer ve kalıplarını değiştirilemez biçimde benimsediğinden yoksulluk döngüsünden kurtulamadığını öne sürer.
  • Üçüncü görüş, olan durumsal yoksulluk görüşü toplumdaki politik ve ekonomik güçlerin yoksulluk üzerindeki etkisini yoksulluk kültürü görüşüne göre ön plana çıkarmaktadır.
  • Yoksulluğun nedenlerine yönelik dördüncü görüş ise yapısal yoksulluk görüşüdür. Bu görüşe göre, yoksulun bireysel özelliklerinin yoksulluk üzerinde güçlü bir etkisi yoktur. Bu konuda asıl odaklanılması gereken nokta toplumdaki grup uyuşmazlığı ile politik ve ekonomik güç kaynaklarının eşit olmamasıdır.

Yoksulluğa neden olduğu düşünülen başlıca makro faktörler şöyle sıralanabilir:

  • Gelir dağılımındaki adaletsizlikler,
  • Emek piyasalarında yaşanan sorunlar; işsizlik, eksik istihdam, düşük ücretler, kayıt dışı istihdam, ayrımcılık vb.
  • Toplumda yaşanan sosyal değişim ve demografik faktörler; nüfus baskısı, hane halkı yapısındaki değişim, göç, çarpık kentleşme vb.
  • Kötü ekonomi politikaları ve ekonomik krizler,
  • Bölgesel dengesizlikler,
  • Çevresel bozulma ve doğal afetler,
  • Kötü siyasal yönetimler,
  • Savaşlar.

Yoksulluğa neden olan mikro düzeydeki faktörler ya da bireysel özelliklerden başlıcaları şunlardır:

  • Yaş,
  • Cinsiyet,
  • Etnik köken,
  • Özürlülük,
  • Eğitim düzeyinin düşüklüğü.

Yoksulluk Türleri

İlk olarak, Dünya Bankası’nın temel aldığı günlük 1 dolarlık gelirden yoksun olmak biçiminde anlaşılan tanımında olduğu gibi, “ mutlak yoksulluk ” temel yiyecek gereksinimlerini genellikle minimum kalori gereksinimi olarak belirlenmektedir.

“Göreli yoksulluk” yiyecek dışındaki gereksinimleri - giyim, barınak ve enerji gibi- karşılayacak gelirden yoksun olmak biçiminde anlaşılmaktadır.

Son yıllarda, bu iki tanımı içerse de ondan daha geniş kapsamlı olan “insani yoksulluk” kavramı, okur-yazarlık, yetersiz beslenme, kısa yaşam süresi, ana-çocuk sağlığının yetersizliği, önlenebilir hastalıklara yakalanmak gibi temel insani yeteneklerden yoksun olmak biçiminde tanımlanabilir.

Mutlak Yoksulluk

Mutlak yoksulluk yaklaşımına uygun ilk yoksulluk tanımı 19. yüzyıl sonlarında İngiltere’de S. Rowntree tarafından geliştirilmiştir. Ona göre mutlak yoksulluk, hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek fiziki ihtiyaçlarını karşılayamaması yani asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur.

Mutlak yoksulluğun ölçülmesinde, öncelikle bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan asgari tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekir. Ulusal bir yoksulluk sınırı belirleyen gelişmekte olan ülkeler, bunu belirlerken genellikle gıda yoksulluğu metodunu kullanırlar.

Nispi Yoksulluk

Göreli yoksulluk, bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Buna göre toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan birey veya hane halkı göreli anlamda yoksul olarak tanımlanır.

Göreli yoksulluk mutlak yoksulluktan farklı olarak bireyin ya da hane halkının ya da bir grubun diğerleriyle kıyaslandığında ortaya çıkan yoksullukla ilgilenmektedir.

İnsani Yoksulluk

UNDP’nin 1997 insani Gelişme Raporu ile ilk defa ortaya atılan “ insani Yoksulluk ”, gelir yoksulluğu ile ilişkili bulunmasına rağmen ondan farklıdır.

Gelir yoksulluğu ölçümleri mutlak gelir üzerinde odaklanırken, insani yoksulluğun ölçülmesi eğitim düzeyi, sağlık ve temiz su kaynaklarına erişebilme gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Bu indeks gelişmekte olan ülkeler için (HPI-I) şu üç kriterden yola çıkarak hesaplanmaktadır:

  • Yaşam süresi: 40 yaşın altında yaşam beklentisi olanların oranı
  • Eğitim: Okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin oranı
  • Makul bir yaşam standardı
    • Sağlıklı içme suyuna sahip olmayan nüfusun oranı
    • Temel sağlık imkânlarından yoksun olan nüfusun oranı
    • 5 yaşın altında olan ve yeterli beslenemeyen nüfusun oranı

Gelişmiş ülkeler için hesaplanan İnsani Yoksulluk İndeksi’ni (HPI-II) oluşturan kriterler ise şunlardır:

  • Yaşam süresi: 60 yaşın altında yaşam beklentisi olanların oranı
  • Eğitim: OECD tarafından tanımlanan fonksiyonel cahillik oranı
  • Makul bir yaşam standardı: Yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı
  • Sosyal dışlanma: Uzun dönem işsizlik oranı

Yoksulluğun Ölçülmesi

Yoksulluğun ölçümünde kullanılan yöntem, ekonomik birimlerin hayat standardının nasıl ve hangi değişkenle ölçüleceğine karar verildikten sonra, bu değişkenin belli bir değerini yoksulluk çizgisi olarak seçip bu çizginin altında kalan ekonomik birimleri yoksul olarak sınırlandırmaktır.

Refah ölçüsü olarak sıklıkla kullanılan iki alternatif;

  • Gelir ve
  • Tüketimdir.

Aslında gelir ve tüketim birbirleriyle yüksek korelasyona sahip iki değişkendir. Ancak, Türkiye gibi önemli miktarda gelirin kayıt dışı kazanıldığı, dolaysız vergi toplama konusunda güçlükler yaşanan, pek çok hanenin tüketiminde kendi yetiştirdiği ürünlerin göz ardı edilemeyecek bir paya sahip olduğu ülkelerde gelir, hane halkı refahının iyi bir göstergesi olmamaktadır.

Yoksulluğun tek bir kıstasla (gelir/tüketim) ölçülmesinin yoğun eleştiriler alması, sağlık ve eğitim gibi diğer sosyoekonomik verilerinde kullanılarak göstergelerin çeşitlendirilmesi yoluna gidilmesini zorunlu kılmıştır.

Yoksulluğa ilişkin çok sayıda göstergenin ortaya çıkması, hangi sorunun öncelikle ele alınmasına yönelik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu durum temel beslenme ve barınma gibi ihtiyaçların giderilmesine yönelik çabaları sekteye uğratmaktadır.

Yoksulluk Sınırı ve Hesaplaması

Yoksulluk sınırı, birim temel gereksinimleri karşılamak için gerekli olan tüm mal ve hizmetlerin toplamını temsil eder. Bu yaklaşım öncelikle yoksulluk sınırının tanımlanmasını gerektirir.

Bir hane halkının minimum yaşam düzeyini ya da temel gereksinimlerini karşılayabilmesi için gerekli olan tüm mal ve hizmetleri satın alırken ödemesi gereken para miktarı yoksulluk sınırıdır.

Üç tür yoksulluk sınırı uygulamasından söz edilebilir:

  • Mutlak yoksulluk sınırı,
  • Göreli yoksulluk sınırı ve
  • Subjektif yoksulluk sınırı.

Mutlak yoksulluk sınırı: Spesifik bir yaşam standardı ile bağlantılıdır. Belirli bir yaşam standardının altında kalan kesim yoksul olarak adlandırılır.

Göreli yoksulluk sınırı: Toplam nüfusun belirli bir yüzdesinin yer aldığı gelir ya da harcama düzeyinden veya medyan gelirin yarısından daha az gelir veya harcama seviyesine sahip olan kesimin yoksul olarak kabul edilmesiyle belirlenir.

Subjektif yoksulluk sınırı: Toplumdaki bireylerin minimum gelir veya harcama hakkındaki kendi bireysel düşüncelerine dayanmaktadır.

Yoksulluk Ölçütleri

Yoksulluğun ölçüm yöntemleri de son yirmi beş-otuz yılda birçok araştırmacının yoğun ilgisini çekmiştir. Bu süreç içinde, birçok farklı ölçüm yöntemi ve indeks geliştirilmekle kalmamış, bu indeksleri birbiriyle kıyaslayan, ölçüm sorunlarını en ince ayrıntısına kadar irdeleyen çalışmalara sıkça rastlanır olmuştur.

Bu indeksler aşağıda kısaca özetlenmiştir:

  • Kafa sayısı indeksi: Yoksulluk ölçümünde en yaygın olarak kullanılan indeks, hesaplanmasının basit ve kolay olması nedeniyle, yoksulluk sınırı altında kalan kişi sayısının toplam nüfusa oranını gösteren kafa sayısı indeksidir.
  • Yoksulluk açığı indeksi: Yoksulluk açığı indeksi, yoksulluğu yoksul kişi oranına göre daha derinlemesine incelemekte ve gelir açığı kavramına dayanmaktadır. Bir kişinin gelir açığı, yoksulluk sınırı ile bireyin geliri arasındaki farka eşittir.
  • Sen endeksi: Kafa sayısı oranı, gelir açığı oranı ve Gini Katsayısı’nın birleştirilmesiyle oluşturulan, yoksulların sayısını, yoksulluğun boyutlarını ve yoksullar arasındaki gelir dağılımı farklılıklarını dikkate alan bir ölçüttür
  • Foster, Greer ve Thorbecke indeksi: Yoksulluk ölçüm yöntemlerine ilişkin yürütülen çalışmalar içinde en önemli katkılardan birisinin de Foster, Greer ve Thorbecke (1984) tarafından gerçekleştirilen indeks olduğu söylenebilir. FTG indeksinin önemli katkılarından ilki, indeksin toplam yoksulluğu değişik alt gruplara ayrıştırabilme özelliği ile ilgilidir. Bu indeks yoluyla yoksul kitle birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değişik sosyoekonomik veya bölgesel gruplara bölünebilmekte ve bunlara ilişkin yoksulluk oranları ayrı ayrı hesaplanabilmekte ve alt gruplara ilişkin indeksler alt grupların nüfus paylarıyla ağırlıklandırılarak toplandığında da toplam yoksulluk oranı gözlenebilmektedir.

Yoksullukla Mücadele Politikaları

Tarihsel olarak, özellikle 20.Yüzyıl içerisindeki değişik dönemlerde benimsenen yoksullukla mücadele stratejilerine bakıldığında, esas olarak iki temel politika grubunun uygulandığını söylemek mümkündür:

  • İlk grup politikalar , daha çok II. Dünya Savaşı’nın ardından 1980’lere kadar bütün dünyada yaygın olan, yoksullukla doğrudan mücadele amacını güden ve esas olarak bir sosyal güvenlik ağını öngören sosyal politikalar niteliğinde iken “küreselleşme” döneminin bir ürünü olarak görülebilecektir.
  • İkinci grup politikalar ise, doğrudan yoksulluğu azaltmak için tasarlanmamış olsalar da dolaylı olarak yoksulluğu azalttığı ileri sürülen, yoksulluğun önemli bir kaynağı olan işsizlik sorununu azaltmak ile iktisadi büyümeyi sağlayacak türden politikalardır.

Yoksullukla Mücadelede Dolaylı Yaklaşım

Ekonomik büyümenin yoksullukla mücadelede iki temel eksende katkı sağladığı söylenebilir:

  • İlki , istihdam artışı ve işsizliğin azalmasıyla hane halklarının gelirlerini arttırıp aynı zamanda, eğitim, sağlık ve altyapı olanaklarının da gelişmesini sağlamasıdır. Bunun, yoksulluğun azaltılmasına dolaylı katkı sağlayacağı ve “insani yoksulluk” göstergelerini olumlu yönde etkileyeceği söylenebilir.
  • İkincisi ise yoksulluğun azaltılmasına yönelik olarak uygulanacak gelirin yeniden dağıtımı politikalarının genişleyen bir ekonomide daha kolay uygulanabilir olmasıdır.

Yoksullukla Mücadelede Doğrudan (Dolaysız) Yaklaşım

Yoksullukla mücadelede uygulanabilecek doğrudan önlemler yoksul bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi amacıyla sosyal koruma sistemi kapsamındaki kamu harcamalarıdır.

Bu önlemler arasında ağırlıkla yoksulların kullandığı mal ve hizmetlere sübvansiyon verilmesi, asgari ücret, istihdamı arttırmaya yönelik çeşitli proje ve önlemler, yoksullara yönelik kredi programları ve çeşitli çocuk eğitim ve beslenme programları ön plana çıkmaktadır.

Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele

Türkiye’de Yoksulluk

Yoksulluğun boyutlarını ölçmeye yönelik çalışmaların son yıllara dayandığı ülkemizde, bu alandaki en önemli çalışmanın, Türkiye istatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan “Yoksulluk Araştırması” olduğu söylenebilir.

2002 yılından itibaren yayımlanan harcamaya dayalı mutlak yoksulluk göstergelerinin, ülkemizin sosyoekonomik yapısını ortaya koyacak ve uluslararası kıyaslamalara imkân verecek şekilde revize edilmesi amacıyla TÜİK bünyesinde ulusal ve uluslararası uzmanlarla birlikte değerlendirme çalışmalarına başlanmıştır.

Türkiye’de Yoksullukla Mücadele

Türkiye’de yoksulluk sorununun çözümünde son yıllara kadar dolaylı yaklaşım ağırlıklı olarak benimsenmiş, işsizlik sorunuyla mücadelede olduğu gibi, yoksullukla mücadele de ekonomik büyümeye havale edilmiş ve beş yıllık kalkınma planlarında hızlı ekonomik büyümenin işsizlik ve yoksulluk gibi sorunları kendiliğinden çözeceği gibi iyimser bir yaklaşım benimsenmiştir.

Bu yaklaşım tarzının işsizlik sorununu çözemediği ve nasıl ki bu sorunun çözülebilmesi için özel politikaların, yani istihdam politikalarının gerekliliği gerçeği ortaya çıkmış olmasına rağmen aynı şekilde, mülkiyetin ve üretim araçlarının bu denli eşitsiz dağılımının bulunduğu ülkemizde, büyümenin kendiliğinden yoksulluk sorununu çözemeyeceği geç de olsa anlaşılmıştır. Böylece dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer alan Türkiye’de, yoksullukla mücadelede büyümenin yanında doğrudan mücadele yöntemlerinin de uygulanması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde bugün için, yeterli düzeyde olmasa da doğrudan yoksullukla mücadeleye yönelmiş önemli bazı uygulamalardan söz edilebilir. Bunlardan belki de en önemlisi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’dur (SYDTF).

Türkiye’nin son 20 yılında yoksullukla mücadele konusundaki uygulamalara bakıldığında, bu konuda önemli başarıların elde edilebildiğini söylemek güçtür.

Ülkemizdeki yoksullukla mücadele programlarına yönelik temel eleştirilerden birisi, bu programların uzun vadeli ekonomik ve sosyal politikaların bir parçası olarak ele alınmaması, bunun yerine dezavantajlı konumda olduğuna karar verilen kişilere yönelik sosyal yardımlarla sınırlı kalmasıdır.