GENEL UYGARLIK TARİHİ - Ünite 7: Demokrasi Devrimleri ve Sanayi Devrimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Demokrasi Devrimleri ve Sanayi Devrimi

Sanayi Devrimi

Sanayi Devrimi terimi, kol gücünün yerine buharla işleyen makineler vasıtasıyla, kısa zamanda büyük üretim kapasitelerine ulaşan, fabrikalaşmış bir ekonominin doğurduğu sanayi, ticaret ve toplum yaşamında oluşan köklü dönüşüm ve yeniden yapılanmayı ifade eder. İlk olarak İngiltere’de ortaya çıktığı gözlemlenen Sanayi Devrimi, kısa denilebilecek bir zaman diliminde Batı Avrupa ülkelerine de yayılmış olup daha sonra tüm dünyayı etkisi altına almayı başarmıştır.

Dünyada İlk Kez Sanayi Devrimi’nin İngiltere’de Görülmesi ve Nedenleri

Bu nedenler kısaca şöyle sıralanabilir:

Egemenliğin kaynağının ilahi olduğu anlayışı ilk olarak İngiltere’de ortadan kaldırılmıştır. İngiliz Parlamentosu, İngiltere’de her zaman kapitalist ve serbest ticaretin gelişimini desteklemiştir. Denizlerdeki üstünlüğü sayesinde Hindistan, Kanada, Güney Afrika, Batı Hint Adaları dışında pek çok küçük ülkeyi de içine alan büyük bir imparatorluk kurdu. İngiliz donanması ve güçlü ticaret filolarıyla, ticaret ve sömürgecilik yoluyla, İngiltere’de büyük servetlerin (sermaye) birikimi sağlanmış bankacılık ve borsa gelişmiştir. İngiltere’de genel nüfus artışı ve köyden kente göç hareketleri, kentlerde sanayi için gereken işgücünü hazırladı. Zanaatkârlar ve işçiler giderek makinesiz, kol gücüne dayalı (manifaktur) üretim yapan imalathanelerde, tüccarlar için belirlediği bir mahalde (fabrika) bir araya gelerek, toplu halde çalışmaya başlamışlardı. Bu durum işbölümünü ve ihtisaslaşmayı hızlandırmıştır. İngiltere’nin Sanayi Devrimi öncesinde, dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu oluşu ona geniş hammadde ve pazar olanakları sağlamaktaydı. İngiltere, makineleşmiş bir sanayi kurabilmek için gerekli olan temel kaynaklar bakımından zengindi.

İngiliz Sanayi Devriminin Ortaya Çıkışı

İngiltere’de Sanayi Devrimi, ilk önce dokuma ve demir sanayinde görülmüştür. Dokuma Sanayisi açısından ilk önemli buluş, John Kay isminde bir dokumacı tarafından 1730’da uçan mekik adı verilen, yeni bir mekiğin bulunmasıydı. Öte yandan 1769’da Richard Arkwright (1732-1792) tarafından icat edilen bir başka makine de, dokuma sanayinde devrimsel bir başka etki yarattı ve seri imalâta başlandı. İngiltere’de ilk dokuma fabrikası 1771’de kuruldu. İngiltere’de görülen olağanüstü teknolojik sıçrama ve gelişmeler, özellikle dokumacılık alanında yoğunlaştı. J.Watt’ın 1769 da patentini aldığı buhar makinası sonrasında ise teknolojik gelişmelerin yönü, fabrikaların daha çok üretim yapabilmesine olanak tanıyacak şekilde makinaların geliştirilmesine yönelmiştir. 18. yüzyılın son çeyreğinde üretim teknolojisi önemli ölçüde değişen bir diğer İngiliz sanayi kolu, demir sanayisiydi. 1775’de James Watt’ın buhar makinasını bulmasıyla beraber demir sanayisi, odun ve suya olan bağımlılığından kurtularak, kömür ve kaliteli demir cevherlerinin bulunduğu yerlere taşınabildi. 19. yüzyılın ortalarına doğru demiryolları, lokomotifler, gemiler, çeşitli makinalar, havagazı sistemleri gibi alanlarda demir, yoğun olarak kullanılacaktır. 1807’de Amerikalı Robert Fulton buhar makinasını gemilere uyguladı. 1825’de demir raylar üzerinde yürüyen ve buhar kuvvetiyle çalışan ilk lokomotif çalışmaya başladı. 1844’lerden itibaren Samuel Morse’nin telgrafı, 1876’dan itibaren Alexander Graham Bell’in telefonu Avrupa toplumlarını, sanayi öncesi dönemle kıyaslanmayacak şekilde değiştirdi.

Ekonomik, Toplumsal ve Uluslararası İlişkiler Bakımından Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

Bu sonuçlar kısaca şöyle sıralanabilir:

Sanayileşen ülkelerde modern bilim ve tecrübi bilgiler, ekonomik pazarların ihtiyaçlarını giderme veya pazarları genişletme amaçlı olarak uygulandı. Ekonomik faaliyetler, küçük ölçekli üretim yapan aile içi veya yerel kullanımdan ziyade, ülke düzeyinde ve uluslararası pazarlara yönelik olması ve giderek uzmanlaşmaya doğru gelişti. Üretim birimleri şahsi olmaktan çıkarak, ortaklık vb. yollarla büyük sermaye yatırımı gerektiren fabrikalaşmaya yöneldi. Tarım tekniklerindeki iyileştirmeler ve makineleşme sonucu, işsiz kalan veya topraksız nüfusun, kırsal alandan kentlere yöneldi ve kentlerin nüfusu yoğunlaştı. 19. yüzyıl boyunca sanayileşen Avrupa devletleri arasında, yeni hammadde kaynakları ve pazar arayışı nedeniyle büyük bir rekabet doğdu.

Demokrasi Tarihi Bakımından Amerikan Devrimi

Amerika’da İngiliz Kolonilerinin Oluşumu ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı

Yeni Dünya, farklı dinî inançları hiçbir baskıya maruz kalmadan, bir arada yaşatabilmekteydi. Tanrı önündeki eşitlik inancı nedeniyle, doğuştan özgür olduklarına inanan ve çoğunluğunu Prütanların oluşturduğu koloniler, eşitlikçi inançlarının etkisiyle Kuzey Amerika’daki çoğunluğa dayalı ilk siyasal yönetimi kuracaklardır. 1215 tarihli Magna Carta Libertium ’u tanıyan bu kolonilerin halkı, vergiler konusunda oldukça hassastı. İngiltere’ye bağlanmalarından sonra da koloni halkının seçtiği yasama meclisleri ile kralın tayin ettiği valiler arasında, vergilerin toplanması ve harcanmasının kontrolü konularında zaman zaman mücadeleler olmuştu. İngiliz Parlamentosu, koloniler için 1764’de Şeker Kanunu adını taşıyan bir kanun yayınladı. Kanuna göre, İngiliz yönetimi altında olmayan bölgelerden yapılacak, rom içkisinin ithali yasaklanmakta ve şeker pekmezi üzerinden küçük bir gümrük vergisi alındıktan başka, şaraplar, ipekliler, kahve vb. lüks mallara gümrük vergisi konmaktaydı. Kolonilerle İngiliz Parlamentosu arasında, asıl muhalefeti doğuran 1765 tarihli Damga Pulu Kanunu oldu. Bu kanunla resmi makamlardan verilecek belgelere, damga pulu yapıştırılması zorunluluğu getiriliyordu. İngiliz Parlamentosu, 1766’da Damga Pulu Kanunu’nu kaldırmak ve Şeker Kanunu’nda iyileştirmelere gitmek zorunda kaldı.

Parlamentonun bu sert kanunlarına karşı, koloniler arası haberleşme daha hareketlendi. Çeşitli toplantılar düzenlenirken, gazetelerde de çeşitli yazılar kaleme alınarak İngiltere karşıtı hareket büyüdü. Virginia, bütün kolonileri Amerika’nın birleşik menfaatleri için bir kongreye davet etti. 5 Eylül 1774’te Philadelphia’da toplanan Birinci Continental (kıtasal) Kongre adını taşıyan kongreye, Georgia dışındaki koloniler delege gönderdi. 55 kişiden oluşan delegeler arasında George Washington, Benjamin Franklin ve John Adams gibi kişiler de bulunmaktaydı. Kongre, Massachusetts’in Boston Liman Kanunu’na direnişini destekleyerek, bir yıl boyunca İngiltere ile ithalat ve ihracatı durdurma kararı aldı.

Amerikan Bağımsızlık Düşüncesinin Oluşumu ve Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’nin Demokrasi Açısından Değeri

Philadelphia Kongresi üzerine İngiltere, kolonilerde askeri tedbirlere yöneldi. 18 Nisan 1775’te Boston’da İngiliz askerleriyle halk arasında ilk silahlı çatışmalar başladı. Çatışmalarla birlikte 10 Mayıs 1775’te yine Philadelphia’da İkinci Continental Kongre toplandı. Kongre Amerikan Kıta Ordusu adıyla, bir ordu kurulmasına ve ordunun komutanlığına da George Washington’un getirilmesine karar verdi. 7 Haziran 1776’da Virginia, Kongre’ye bağımsızlık kararı alınmasını teklif etti. Kongre, bağımsızlık ilkesini kabul etti. Tasarının kabulü üzerine, alınan bağımsızlık kararının, nedenlerini açıklamakla görevli Thomas Jefferson başkanlığında bir heyet oluşturdu. T. Jefferson’un, Avrupalı filozofların öğretilerinden büyük oranda esinlenerek kaleme aldığı bildiri, 4 Temmuz 1776’da Kongre tarafından kabul edildi.

Bağımsızlık Bildirisi , demokrasi tarihi açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Bildirinin temel esasları şu şekilde tanımlanabilir: Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır. İnsanların doğuştan sahip oldukları, vazgeçilemez ve devredilemez bazı hakları vardır. Bunlar yaşama, özgürlük ve mutluluğa erişme haklarıdır. Devletler bu hakları korumak adına insanlarca kurulmuştur. Yöneticiler, yönetme gücünü yönetilenlerin onayından alırlar. Eğer herhangi bir hükümet şekli, bu amaçlara aykırı hareket ederse, bu yönetimi düşürmek ya da değiştirmek, yeni bir yönetim kurmak halkın hakkıdır.

Fransız Devrimi

Fransa’da 1789-1799 yıllarını kapsayan, burjuvazinin önderliğinde feodal yapılanmaya ve mutlak monarşiye son vererek ülkenin siyasal ve toplumsal yapısının temellerini değiştiren ve ülkenin birliğini kuran, siyasal ve toplumsal değişim sürecine Fransız Devrimi denmektedir. Fransız Devrimi, bir yandan burjuvazinin (bu sınıfın dünya görüşü) iktidara gelişine sahne olurken bir yandan da zafer kazanan Liberalizm çerçevesinde, dünyada ulusçuluk ve ulus devlet düşüncesinin gelişmesine neden oldu. 1789 Fransız Devrimi, uygarlık ve dünya tarihi bakımından, kendisinden sonraki dönemin olaylarını öyle derinden etkilemiştir ki, onu ve evrensel etkilerini göz önüne almadan bugünün dünyasını anlamak mümkün değildir. Bu nedenledir ki Yeni Çağ’ı kapatan ve Yakın Çağ’ı başlatan olay olarak kabul edilir.

Fransız Devrimi’ni Doğuran Toplumsal, Düşünsel ve Ekonomik Etkenler

Fransız Devrimi’ni doğuran etkenleri toplumsal, düşünsel ve ekonomik olarak gruplandırabiliriz.

Toplumsal Etkenler

Fransa’da Devrim öncesi dönemde toplumsal yapısının sınıf esası üzerine kurulduğu görülmektedir. Mevcut hukuk düzeni içinde Fransız toplumu, asiller, ruhban ve halk (Tiers-Etat) olmak üzere üç sınıfa ayrılmakta ve tüm bu sınıfların üzerinde de kral ve hanedan üyeleri gelmekteydi. Bu üç sınıf birbirlerinden, hukuki bakımdan sınıflarına tanınan ayrıcalıklara (imtiyaz) göre ayrılıyordu. Temel üretim aracı olan toprakların büyük bir kısmına sahip olan asiller, toprakları üzerinde çalıştırdıkları köylülere, sayısız feodal yükümlülükler yüklemişlerdi. Halk sınıfı ise nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüler dışında, bankacılar, tüccar, sanayiciler gibi büyük sermaye sahiplerinin oluşturduğu burjuvalar, doktor, avukat, küçük memurlar, aydınların oluşturduğu küçük burjuvalar ile sanatkârlar ve çiftçiler gibi çok çeşitli gruplardan oluşmaktaydı. Hukuki bakımından üçüncü sınıfı oluşturanların ortak özelliği, ayrıcalıksız olmalarıydı. Bütün vergileri bu sınıf ödemekteydi.

Düşünsel Etkenler

Montesquieu (1689-1755), Kanunların Ruhu isimli eserinde Fransa’da dinsel, siyasal ve sosyal kurumları incelemiş ve mutlak monarşi yerine anayasalı bir monarşiyi savunurken devlet iktidarını oluşturan yasama, yürütme ve yargının (kuvvetler ayrılığı esasını) birbirinden bağımsız olması gerektiğini savunmuştu. Böylece bu kuvvetlerin gerektiğinde birbirini dengelemesi, durdurması gerektiğini savunarak, Fransa’da mutlak monarşi rejimine karşı ilk darbeyi vurmuştu. JeanJacques Rousseau (1712-1778), Toplum Sözleşmesi isimli eserinde, insanların devleti kendi aralarında yaptıkları bir sözleşmeyle oluşturduklarını ve kendi özgür iradeleriyle kurduklarını belirtmekteydi. Diderot (1713-1784) ise ilk cildi 1751’de yayınlanan Ansiklopedi isimli eserini 1764’te tamamlamıştı. Voltaire (1694-1778), kilisenin ve Katolikliğin bağnaz etkisine karşı savaş açmıştı.

Ekonomik Etkenler

İngilizlerle girişilen rekabet sebebiyle, 7 Yıl Savaşlarındaki hezimetinin intikamını İngilizlerden almak isteyen Fransa, Amerikan bağımsızlık hareketine, maliyeti tahminen bir buçuk-iki milyar Frank arasında olan, askeri harcama ve mali yardımda bulunmuştu. Ancak borçlanılan bu paranın büyük bir kısmının, kral ve kraliçenin masrafları ile kalabalık saray memurları ve Versailles (Versay) Sarayı’nda yaşayan asiller grubuna harcandığı şüphesizdi.

Fransız Devrimi, Ortaya Çıkışı ve Gelişim Süreci

Derinleşen mali bunalımı çözebilmek amacıyla 1787’de başbakanlığa getirilen Brienne yeni vergi kanunları çıkarmak isteyince, adına parlamento denilen yerel meclislerin en güçlüsü olan Paris Parlamentosu’nun talebiyle kral, 1614 yılından beri toplanmayan sınıflar meclisi olan Etats Généraux ’u (Eta jenero) zorunlu olarak toplantıya çağırdı. Sınıflar Meclisi, Etats Généraux, 279 asil, 291 ruhban ve 584 halk sınıfının temsilcilerinden oluşmuştu. 17 Haziran 1789’da Fransa’nın %96’sını temsil ettiklerini belirterek, kendilerini Ulusal Meclis (Assemblée Nationale) ilan ettiler. Ulusal Meclis’in ilk kararı da Fransız ulusunun genel iradesini temsil etme hakkının bu meclise ait olduğu ve meclisin iradesi olmaksızın hiç kimsenin vergi koyamayacağına dairdi. Amaç krallığın ortadan kaldırılması değildi. Meclisin amacı kralın yetkilerini sınırlamak yanında, Fransız ulusunu oluşturan bireylerin özgürlükleri ve haklarını yazılı bir belgeye geçirerek güvenceye almaktı. Meclisin dağıtıcılığı söylentileri üzerine 13 Temmuz 1789’da halk tarafından Paris Belediyesi ele geçilerek, şehir yönetimi devrim yanlılarının eline geçti ve Milli Muhafızlar isminde bir ordu kuruldu. Milli Muhafızların komutanlığına, Amerikan Devrimi’ne de katılan, Lafayette (Lafayet) getirildi. Bu gergin ortamda Camille Desmoulin isimli genç bir gazetecinin verdiği söylev sırasında halk galeyana gelerek, âdeta despotik yönetimin bir simgesi olan Bastille Hapishanesi ’ne 14 Temmuz 1789’da saldırdı. Kurucu Meclis, 4 Ağustos 1789 da asiller ve ruhban sınıflarının feodal hak ve imtiyazlarını kaldırdı. Böylece, eşitsizlik üzerine kurulu feodal sistem ve mutlakiyetçi yönetim anlayışı, Fransa’da yıkıldı.

İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (26 Ağustos 1789)

Lafayette’nin teklifi ve katkılarıyla, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini belirten İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi adını taşıyan bir metnin, hazırlanmakta olan Fransız Anayasa’sının başına konması meclis tarafından kabul edildi. 17 ana maddeye dayanan bildirinin, temel ilkeleri şöyledir: İnsanlar özgür ve haklar bakımından birbirine eşit şekilde doğarlar ve öyle kalırlar. Bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı direnme hakkıdır. Her türlü egemenlik, esas olarak, ulusundur. Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilme gücüdür. Kanun, sadece toplum için zararlı olan hareketleri yasaklayabilir, kanunun yasak etmediği hiçbir şeyin yapılması engellenemez ve kanunun emretmediği bir şeyi yapmaya kimse zorlanamaz. Kanun genel iradenin açıklanmasıdır. Kanunun yapılmasına her yurttaşın kendisinin veya temsilcilerinin katılması hakkıdır. Kanun önünde her yurttaş eşittir. Kanunun gösterdiği durumlar dışında hiç kimse suçlanamaz, tutuklanamaz ve gözaltına alınamaz. Kanunsuz suç olamaz. Kamu düzenini zedelemedikçe, hiç kimse siyasi ve dini inançlarından dolayı kınanamaz. Her yurttaş serbestçe düşünebilir, konuşabilir, yayın yapabilir.

Ancak Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ’nin etkisi ve öneminin diğerlerinden çok daha büyük olmasının nedenlerine bakıldığında, ilk neden olarak bildirinin açık, berrak bir üslupla kaleme alınması yanında, getirdiği ilkelerin giderek, tüm dünyada evrensel değerler olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır.

İlk Fransız Anayasası (1791)

Kurucu Meclis’in hazırladığı Anayasa, 14 Eylül 1791’de kral tarafından onaylandı. Anayasa, yasama yetkisini Ulusal Meclis’e veriyordu. Yürütmenin başı olan krala ise sadece veto hakkı tanımaktaydı. Ancak bir kanun vetoya rağmen meclis tarafından tekrar kabul edilirse, yürürlüğe girecekti. Egemenlik hakkının sahibi olan meclisi, kral dağıtamazdı. Kralın kanun bile önerme hakkı bulunmamaktaydı.

Avrupa Devletleri ve Yeni Fransa’ya Karşı Tepkiler

İlk Fransız Anayasası’nda yazılı olan egemenlik millete aittir, bütün iktidarlar kaynağını milletten alır. Kanundan üstün otorite yoktur, kral ancak kanunla hükümdarlık yapar anlayışlı, Avrupalı devletlerce tehlikeli bir gelişme olarak görüldü. Gelişen olaylar nedeniyle Avusturya ve Prusya imparatorları bir araya gelerek, 27 Ağustos 1791’de, Pillnitz Bildirisi ’ni yayınladılar. Bildiride, Fransa’daki olayların bütün Avrupa hükümdarlarını ilgilendirdiğini, amaçlarının Kral XVI. Louis’e yeni bir hükümet kurma imkânı sağlamak olduğunu belirtmekteydiler. Bu amacı gerçekleştirmek için görüşmelere de katılan kralın kardeşi Comte d’Artois’in kumandanlığında bir Göçmenler Ordusu kurulmasını da karara bağladılar. Bu karar üzerine, Fransız Yasama Meclisi’nde yapılan görüşmeler sonucu, Avusturya’nın bu orduyu dağıtmasına dair bir ültimatom verilmesine karar verildi. 1 Mart 1792’de verilen ültimatoma, Avusturya yanıt dahi vermeyince Fransa 20 Nisan 1792’de Avusturya ve Bohemya’ya savaş ilan etti. Prusya da Avusturya’nın yanında savaşa katıldı. Bir yandan savaş sürerken, Yasama Meclisi de, 21 Eylül 1792’de, Cumhuriyeti ilan etti. Fransa’da böylece meşruti monarşi rejimi sona eriyordu.

Konvansiyon Meclisi

Konvansiyon (Convantion) Meclisi adını alan ilk Cumhuriyet Meclisi, halk tarafından seçilmiş 749 üyeden oluşmuştu. Bu meclisin yaptığı ilk iş, Avrupa halklarına yönelik olarak bir bildiri yayınlamak olmuştur. Bildiride Avrupa’ya Fransız Devrimi’nin ilkeleri tanıtılıyor ve Fransız Ordusu’na bu ilkeleri yayma görevi veriliyordu.

Direktuvar Dönemi

Konvansiyon Meclisi 1795 yılında yeni bir anayasayı, Fransa’nın III. Anayasası’nı hazırladı. Yeni yönetim dönemine, Direktuvar Dönemi denmektedir.

Napolyon Dönemi (1799-1815)

Fransız Devrimi sonrası Avrupa ile yürütülen savaşlar sırasında büyük başarılar kazanarak sivrilen Napolyon, Direktuvar yönetimini devirdikten sonra, üç konsülden oluşan (Sieyés, Ducas, Napolyon), geçici bir hükümet kuruldu. Napolyon’un I. Konsüllük döneminde, Fransa’da pek çok reform gerçekleştirildi. Fransa’nın bugünkü vilayet (départemen) sistemi, merkeziyetçi bir yaklaşımla yeniden düzenlenerek, Napolyon döneminde kuruldu. Yargıçların halk tarafından seçilmesi yerine hükümetçe tayin edilmesi, Fransız Merkez Bankası’nın kurulması, Codé Napoléon denilen ilk Fransız Medeni Kanunu ’nun yayınlanması, din adamlarının hiyerarşisini düzenlemek ve onları devletin maaşlı görevlileri haline getirmek gibi reformlar, toplum hayatında devletin kontrolünü artırdı. Napolyon giriştiği reformlarla ülkesinde prestijini büyük oranda artırdı ve buna dayanarak, 2 Aralık 1804’te kendisini imparator ilan etti. Avrupa’da hükümdarlar, Fransız Devrimi’nin getirdiği ilkelerin iktidarlarını tehlikeye düşürdüğünü, anlamakta gecikmediler. Avrupalı hükümdarları kaygılandıran en önemli noktalar, egemenliğin kaynağının ilahi olmaktan çıkartılarak ulus egemenliği anlayışının geçerli hale gelişi; laik bir düzen anlayışının benimsenmesi; çok uluslu devletlerin çıkarlarına aykırı olarak ulusçuluk (milliyetçilik) akımının, çok uluslu imparatorlukların tebaaları arasında yayılma eğilimi; geniş kitlelere yayılacak şekilde, insanların temel hakları olduğu anlayışı ve bu haklarını alma yolunda, insanların zulme direnme hakkı gibi düşüncelerdi.

1830 Devrimleri

1815’de Viyana Kongresi toplandı. Kongre’de alınan kararlarda İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya’nın görüşleri etkili oldu. Fransız Devrimi’nin ortaya çıkardığı ve Napolyon’un yaydığı düşüncelerin, Avrupa toplumları üzerindeki yaptığı etkiler dikkate alınmadığı gibi Avrupa Haritası yeniden çizilirken milliyet, din, dil gibi unsurlar da dikkate alınmamıştı. Viyana Kongresi kararlarını yürütmek amacıyla, Avrupa devletleri iki ayrı bağlaşma kurmuşlardır. Avrupa tarihinde 1815-1830 yılları arasındaki bu döneme, Restorasyon Dönemi denilmektedir.

Kutsal İttifak (26 Eylül 1815)

Sürgünde bulunan Napolyon’un Fransa’ya tekrar dönmesi üzerine, Viyana Kongresi’nin oluşturduğu düzeni korumak ve nerede bir ayaklanma çıkarsa bastırmak amacıyla, Avrupa’nın üç büyük devleti harekete geçti ve Rusya, Avusturya, Prusya arasında bir bağlaşma ortaya çıktı. Kutsal ittifak adı verilen bu antlaşmanın asıl hedefi, Fransız Devrimi ve onun getirdiği düşüncelere karşı olarak, mutlakiyetçi anlayışı güçlendirmekti.

Dörtlü İttifak (20 Kasım 1815)

Bu İttifak’ın kurucusu Prens Meternich’tir. Bu yüzden Meternich Sistemi de denmektedir. Viyana Kongresi’nin imzacı devletleri, kendi imzalarını çiğnemiş ve ulusçu bir hareketi desteklemişlerdi. Kutsal İttifak’ta büyük bir çatlak oluşmuştu. 1830 Fransız Devrimi ise son darbeyi vuracaktır. Ulusçuluk ve özgürlük temelindeki liberal fikirler sadece siyasal alanda kalmayıp dinsel ve ekonomik alanlarda da yayılarak, Avrupa toplumlarının düşünce yapısını bütünüyle değiştirmişti. 1815’te başlayan Viyana Sistemi , Fransa’da patlak veren 1830 olaylarına kadar sürdü. Kurulan Viyana Sistemi’ne karşı doğan 1818-1822 arasındaki ilk liberal tepkiler, bastırılabilmişse de, 1830 Temmuz’unda Fransa’da gelişen yeni bir devrim hareketi dalga dalga diğer Avrupa devletlerine de sıçrayarak, Restorasyon Dönemi’nin kapanmasını sağlamıştır.

Fransa’da Devrim (1830) ve Sonuçları

Fransa’da ortaya çıkan ilk kıvılcım bütün Avrupa’yı sardı. Olaylar ilk olarak Belçika’ya sıçradı. Viyana Kongresi’nin, dil, din, milliyet vb. unsurları dikkate almaksızın, birleştirdiği Belçika ve Hollanda’nın, yeni kralı Hollandalı I. Wilhelm olmuştu. Polonya’da, Ruslara karşı başlatılan (Kasım 1830) bağımsızlık hareketi başarıya ulaşmadı.1830 devrimlerinin etkisi bazı Alman prensliklerinde de hissedildi. Saksonya, Baden, HesseKassel, Brunswick vb. devletlerde hükümdarlar nispeten liberal anayasaları kabul ettiler.

1848 Devrimleri

Avrupa’da 1815-1830 yılları arasında görülen sosyal, ekonomik, siyasi, düşünsel sınıfsal değişim ve gelişmeler, 1830 Devrimleri ile yeni bir güç ve ivme kazanırken, bütün Avrupa’yı temelden etkileyecek yeni bir devrim dalgasının da ortaya çıkmasını sağladı. Bu yeni devrimler ve devrim hareketleri süreci, 1848 Devrimleri adıyla tanımlanmıştır. 1848 Devrimleri, liberalizmin yanında ulusçuluk ve sosyalist akımlarının da doğuşunu sağlamaktaydı. Avrupa’da ortaya çıkan devrimler ve devrim hareketleri sonucu, burjuvazi sınıfı pek çok hak elde ederken, toplumun çoğunluğunu oluşturan diğer sınıflar açısından pek önemli gelişmeler sağlanamamıştı. Öte yandan İtalya ve Almanya kaynaklı, ulusçuluk anlayışlı temelinde, liberal istekler 1848 devrimlerini doğmasına neden oldu. Avrupa’yı sarsan 1848 Devrimleri, ilk olarak yine Fransa’da başladı.

1848 Devrimi ve Avrupa

Fransa’da ortaya çıkan bu son devrim etkisini diğer Avrupa ülkelerinde de gösterdi. Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Meternich ve onun sistemine karşı, halk isyanı patlak vererek, yeni bir meclisin kurulmuş, Meternich’in istifası ile Macarlar ayrı bir hükümet kurmuşlardır. 1848 Devrimi İtalya’da da liberal bir hareket olarak başlamış ve ulusal birlik hareketine dönüşmüştür. Almanya’da ise Alman birliğini kurmak için başlatılan hareket, Berlin’de halk isyanına neden oldu. Alman birliğini sağlamak amacıyla, kurulan meclis yeni bir anayasa için çalışmalara başladı. Avrupa’ya yayılan 1848 Devrim hareketlerinin genel olarak sonuçlarını incelediğimizde, ilk olarak Fransa’da önce cumhuriyet ve bir süre sonra da bir imparatorluk rejimi kurulduğunu görüyoruz.