GIDA COĞRAFYASI - Ünite 1: Temel Kavramlar Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Temel Kavramlar
Besin Maddeleri
İnsanın hayatta kalması için hava, su ve diğer gıda maddelerine ihtiyacı vardır. İnsanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için beslenmeleri gereklidir. Beslenmek amacıyla tüketmeleri gereken maddelerin tümüne birden yiyecek ve içecekler denilir. Bunlar organik veya inorganik maddelerden üretilmiş olabilirler. Yiyeceklerde yer alan karbonhidrat, yağ, protein, mineral ve vitamin gibi maddelere ise gıda yahut besin adı verilir. Gıda maddeleri bitkisel, hayvansal yahut madensel kaynaklardan elde edilirler. İnsanın beslenmesindeki rolleri genel olarak düşünüldüğünde bitkisel olanlar hayvansal olanlardan, hayvansal olanlar da madensel olanlardan daha önemlidir. Gıdaların başlıca yararları söyle sıralanabilir: Vücudumuzun büyüyüp gelişmesi, hücrelerin, dokuların yenilenmesi, yaraların iyileşmesi için kullanılır. Soluk alıp vermemiz, vücudumuzu sıcak tutmamız, hareket etmemiz ve çalışmamız için enerji verirler. Sağlığımızın korunması için yardımcı olur, hastalıklara karşı bağışıklık sistemimizin güçlü olmasını sağlarlar.
Besin maddeleri birbirinden çok farklıdır. Sağlıklı bir beslenme sistemi içinde insan vücudu tüm bu besin maddelerine değişen miktarlarda ihtiyaç duyar. Bunların bir kısmı noksan olduğunda beslenme yetersizliği söz konusu olmaya baslar, çeşitli hastalıklar belirir. Diğer yandan bazı hastalıklar da çeşitli besin maddelerinin vücuttan hızla atılmasına ve azalmasına yol açabilirler. Beslenme yetersizliği yahut hastalıklar sebebiyle besin maddelerinin eksikliği durumunda dışarıdan takviye yapılmalıdır. Bebeklerin ilk altı aylarında beslendikleri anne sütü dışındaki hiç bir yemek tek başına ihtiyacımız olan gıda maddelerini içermez ve ihtiyacımızı karşılayamaz. Bu yüzden tatmin edici, sağlıklı bir beslenme sisteminde dört grup besini tüketmek gereklidir. Bunlar;
- Süt ve süt ürünleri,
- Et, balık, kümes hayvanları, yumurta,
- Tahıllar ile baklagiller ve
- Meyve ve sebzeler.
Besin maddelerini temel olarak Büyük (Makro) ve Küçük (Mikro) besinler olarak ikiye ayırırız. Gıda tüketimi tüm canlılar için gereklidir. Çünkü bu sayede kazandıkları enerjiyle canlılıklarını sürdürebilirler. Metabolizma gıdaları enerjiye dönüştürür. Bu enerjiye Kilo Kalori yahut Büyük Kalori denilmektedir. Ancak günlük hayatta kısaca kalori olarak adlandırılır. Kalori: Beslenme söz konusu olduğunda kullanılan kalori kelimesi, besinlerin doku içinde kullanılarak vücudumuzun sıcaklık ve enerjisini sağlama değerini gösterir bir ölçü birimidir. 1 gr karbonhidrat yahut protein 4 kalori, 1 gram yağ ise 9 kaloriye eşdeğerdir. Vitaminler ve mineraller ise mikro besinler grubunda yer alır. Bunlara çok az miktarlarda ihtiyaç duyarız, ancak diğerleri kadar önemlidirler.
Gıda maddelerini elde etmenin iki yolu vardır İlki, bitkisel olanları toplayıp, hayvansal olanları avlayarak temin etmek; ikincisi ise bunları yetiştirmek. Besin temini de insanların varlığını sürdürmesi için gerekli olan temel madde ve ekonomik faaliyetin baş aktörlerinden birisidir.
Tarımı Etkileyen Doğal Çevre Koşulları
Herhangi bir tarımsal ürünün yetiştirilebilmesi için öncelikle toprak, bitki besin maddeleri, iklim, su, gibi temel isteklerinin karşılanması gerekir. Tarım üretimini dünyanın her yerinde gerçekleştirmek mümkün değildir. Toprak karaların dış yüzeyini ince bir tabaka olarak kaplayan inorganik ve organik maddelerin parçalanması ve ayrışmasından oluşmuş, içinde canlılar barındıran ve bitkilerin yaşam alanı olan ortamdır. Topraklar taşların ve minerallerin ayrışmasıyla oluşan inorganik ve çeşitli canlı atıkların ayrışmasıyla oluşan organik ana materyalden oluşur.
Toprağın bitkisel üretim açısından fiziksel özelliği düşünüldüğünde toprağın dokusu (tekstürü) önemlidir. Tekstür toprak içinde bulunan ve boyutu 2 mm’den daha küçük olan taneciklerin yüzde (%) cinsinden dağılımını veren kavramdır. Bunlar; kum, mil, kil tanecikleri gibi tekil olabilir yahut kireç, organik madde vb. etkilerle birbirlerine bağlanarak kümeler oluşturabilir.
Toprağın en önemli kimyasal özelliklerinden birisi asitlik veya alkalilik derecesidir. Buna toprak reaksiyonu adı verilir ve pH ile ifade edilir. Toprak reaksiyonu bitki besin elementlerinin yarayışlılığını ve toprakta oluşan toksik maddelerin miktarını belirleme ve böylece bitkinin gelişmesinin ve mikroorganizma faaliyetlerini kontrol eden bir özelliktir. Bazı bitkiler sadece asidik topraklarda gelişme gösterip, nötr ve alkalin topraklarda ölürken başka türde bitkiler ise nötr veya alkalin toprakları tercih eder. Toprak organik maddesi, toprak içinde bulunan en önemli maddedir. Toprakların üretim kapasiteleri içerdikleri organik maddeyle doğrudan ilişkilidir. Topraktaki organik madde, bitkiler açısından çok önemli fakat aynı zamanda da çok çabuk tükenen doğal maddelerden birisidir. Organik maddelerin büyük bölümü çürüme aşamasındaki bitki parçalarıdır. Ekim alanlarında kalan hasat artıkları, doğal ve yapay çiftlik gübreleri toprağın organik madde miktarını artırır. Organik maddeler toprakta gözenekliliğin oluşmasını sağlar. Organik maddenin son ayrışma ürünü humustur.
Yerin biçimi ve eksen eğikliği yeryüzünün her noktasının aynı değerde güneş ışığı ve enerjisi almasına engel olur. Uzaydan birbirine paralel olarak gelen güneş ışınları yerkürenin ekvator bölümü ve yakın çevresine dik, kutup bölümlerine yatık açılarla düşer. Bir başka ifadeyle aynı güçteki ışınlardan Ekvatorla düşen daha dar bir alanı kutuplar bölgesinde daha geniş bir alanı aydınlatıp ısıtır. Bu sebeple kutuplara doğru güneş ışınlarının ısıtma gücü azalır.
Yükseltinin artmasına bağlı olarak pek çok doğal çevre özelliğinin değiştiği görülür. Sıcaklık değerlerinin değişmeye başlaması, yağış tutarı ve yağış rejiminde görülen dengesizlikler, kar yağışlı gün ve kar kalınlığı ile yerde kalma sürelerindeki artışlar, kış mevsiminin uzaması, rüzgârların esme süresi ve şiddetinde görülen değişmeler, güneşlenme ve donlu günler sayısı farklılıkları bunların bir kısmıdır. Tüm bunlar düşünüldüğünde bir yerin yükseltisi iklime etki eden önemli bir faktöre dönüşür. Bakı özellikle dağlık alanlarda güneşlenmeyi önemli oranda etkileyen bir faktördür. Kuzey yarı küre için bir arazinin doğu yamacı batısına, güneyi yamacı kuzeyine oranla daha fazla güneş ışığı alır. Kuzey yarı kürede dağlık alanların kuzeye bakan yamaçlarında güneşten faydalanma güneye bakan yamaçlardan daha kısa süreli ve azdır. Bu doğal olarak yetiştirilen ürünlerin miktarı, kalitesi ve çeşitliliği ile dikey sınırı üzerinde rol oynamaktadır.
Tarımsal üretime etki yapan başlıca iklim elemanları; sıcaklık değeri ve bunun yıl içerisindeki dağılımı, nem, güneş ışığı, rüzgâr, yağışın şekli, miktarı ve zamanı gibi unsurlardır. Hava ve toprak sıcaklığı bitkilerin yetişmesi üzerinde önemli etkiye sahiptir. Sıcaklık bütün beşerî faaliyetleri olduğu gibi tarımsal faaliyetleri de kontrol eden en önemli iklim elemanıdır. Sıcaklık, bitkisel üretimi; vejetasyon süresi, sıcaklık eşik değerleri, optimum sıcaklıklar ve toplam sıcaklıklar yönüyle etkilemektedir. Kültür bitkilerinin büyüme ve gelişmelerini sıcaklık yönünden herhangi bir güçlük çekmeden sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları sıcaklıklara, optimum sıcaklık denir. Bitkinin ihtiyaç duyduğu optimum sıcaklık değeri bitkinin yetişme dönemi için sabit bir değer değildir. Optimum sıcaklık değeri bitkinin çimlenme-yeşerme, gelişme, çiçek açma, meyve verme ve olgunlaştırma aşamalarında farklı sıcaklık değerleri gösterir, ayrıca optimum sıcaklık ihtiyacı bitkiler arasında da farklılık gösterir.
Yağış tarımla yakın ilişkide olan diğer bir önemli iklim elemanıdır. Yağışların toplam miktarı, zamanı ve şekli tarımsal faaliyetleri etkilemektedir. Her kültür bitkisinin yetiştirilebilmesi için belli tutarlarda doğal yağışlara ihtiyacı vardır. Bu tutarın altındaki yağış şartlarında bitkilerin mutlaka sulanması gerekmektedir. Bu sebeple, tarımsal üretimde yıl içinde düşen yağışın toplam miktarı tarım için yeterli görünse bile bunun zamanı, yıl içindeki dağılışı, bir başka ifadeyle yağış rejimi de önemli bir konudur.
Tarımla ilişkisi olan bir diğer iklim elemanı da rüzgardır. Rüzgarların etkisi rüzgarın şekli ve şiddetine göre olumlu veya olumsuz olabilir. Rüzgar sıcaklığı azaltmak, bitkide olgunlaşan erkek tohumların taşınması ve döllenmeye yardımcı olması gibi olumlu etkileri vardır. Ancak rüzgar, diğer taraftan da buharlaşmayı artırarak bitkinin su ihtiyacını çoğaltır, sıcak esen kurutucu rüzgarlar tarlalarda olgunlaşmadan kurumaya yol açabilir.
Tarımı Etkileyen Beşeri Koşullar
Tarımsal faaliyetleri doğal koşullarda olduğu gibi birbirinden farklı pek çok beşeri unsur etkiler. Bunlar arasında tarım sektöründe çalışan nüfus, teknolojik gelişmeler, kültürel ve dinî kabuller, sermaye, pazar olanakları, tarımsal toprakların işletme biçimleri başlıcalarını oluşturur.
Son yıllarda dünyanın tarım nüfusu büyümesinin yanında diğer taraftan tarımsal üretimde de önemli oranda artış olmuştur. FAO (Food and Agriculture Organization) istatistiklerine göre 1980-2011 döneminde net tarımsal üretim %112 oranında artış göstermiştir. FAO (Food and Agriculture Organization): Birleşmiş Milletlerin alt kuruluşlarından birisidir. Açılımı Gıda ve Tarım Örgütü’dür. 1943’de kurulmuş ancak 1945’de Birleşmiş Milletlerin uzmanlık kuruluşuna dönüşmüştür. Dünyada açlığı yok etmek ve beslenme şartlarını iyileştirmek, gıda güvenliği ile herkes için yeterli gıdaya erişimi sağlamak temel hedefleridir. Merkezi Roma’da olan örgütün pek çok ülkede bürosu vardır.
Tarımın geçim amaçlı olduğu alanlarda genellikle teknolojiden uzak geleneksel yöntemlerle tarımsal üretim gerçekleştirilir, teknolojik gelişmelerin ortaya koyduğu uygulamalar ve makineler yok denecek kadar azdır. Bu alanlarda kaygı sadece kendi besinini sağlamak şeklindedir. Gelişmiş ülkelerde ise tarım belli yöntemler ve teknikler kullanılarak var olan alandan en çok verimi alacak şekilde pek çok tarımsal aracın desteğiyle yapılmaktadır. Teknolojik gelişmelerin tarım üzerinde çeşitli etkileri vardır. Bunlar bir yandan üretimi düzenli olarak artırır. Örneğin sulama, tarımsal ilaç ve gübrelerin kullanımı, gen teknolojisindeki gelişmeler sayesinde verimi yüksek, doğal koşulların etkilerine dayanıklı türler geliştirilebilmiştir. Yahut ürünlerin kısa sürede toplanması, ambalajlanması ve pazara sunulması için çeşitli makineler geliştirilmiştir. Tüm bunlar doğal olarak bitkisel ve hayvansal üretimde verim artışını getirmiştir. Ancak diğer taraftan da kimyasal gübre ve ilaçların kullanımı beraberinde insan sağlığı açısından bazı olumsuzluklara, hastalıklara da yol açmaya başlamıştır. Tarımsal makinelerin yaygınlaşması ise tarımsal iş gücüne olan talebi azaltmıştır. Tarımda teknolojik gelişmelerin kullanılabilir olması için ortaya çıkan bir sonuç da sermayeye olan ihtiyaçtır. Çünkü yüksek verimli üretim için kullanılacak tohum, gübre, ilaç, yem, tarımsal makine, ürünün kısa sürede pazara ulaştırılması vb. için bir bedel ödenmek durumundadır. Bu masraflar da ürünün pazar fiyatlarına yansıtılmaktadır.
Tarımsal üretimde bazen devletlerin rolü de olmaktadır. Ülkelerin bazı tarım ürünleri üretimini teşvik etmesi, yahut hayvancılık türlerini desteklemesi, ucuz kredi vermesi o alanlarda üretim artışına yol açabilmektedir. Diğer taraftan dış alımda bazen uygulanan kotalar da daha öncesinde alım yapılan ülkelerdeki tarımsal yapıyı olumsuz etkilemektedir.
Tarım Tarihine Genel Bakış
Tarımın gelişmesi insanlığın en ileri adımlarından biridir. Çeşitli ürünlerin sistematik bir şekilde ekilmesi ve hayvanların yetiştirilmesi yeryüzünün birçok kesiminde geniş nüfus kütlelerinin beslenebilmesine olanak sağlamıştır. Öte yandan, tarım insanlarla yeryüzü arasındaki ilişkiyi de bir ölçüde değiştirmiş ve ilk zamanlar toprağa bağımlı olan insan günümüzde artık onu geniş çapta dönüşüme uğratmıştır.
Son Buzul Çağı’nın sona ermesiyle, günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce başlayıp halen içinde olduğumuz zaman dilimi Holosen olarak isimlendirilmektedir. Bu devrede on bin yıl önce başladığı belirlenen ve 5-6 bin yıl kadar sürdüğü düşünülen kısmına klimatik optimum adı verilir. Bu dönem görece daha sıcaktır. Sıcak ve kurak devre uzamış ve Akdeniz iklimi oluşmaya, belirmeye başlamıştır. Bu sıcak koşullar tahılların rahatlıkla yetişebildiği bir ortam oluşturmuştur. Fakat bu şartlar, otçul hayvanların daha serin olan ve yeşil ot verimi yüksek olan bölgelere göç etmesine yol açmıştır. Bu durum insanların gıdaları içinde eti kısmen azaltmış, daha zor temin edilir hâle getirmiştir ve insanlar doğal olarak bitkisel besinlere ağırlık vermek zorunda kalmışlardır.
Yerleşik bir hayat sürmeye başlayan insanların, çeşitli tarım tekniklerini geliştirmeleri, bitkileri yetiştirmeye başlamaları ve besin fazlasını korumaları daha kolaydır. Nitekim arkeologlar bu dönemde insanların topraktan çeşitli kap kacak da yapmaya başladığına ilişkin ilk ipuçlarını kazı alanlarında bulmuşlardır. Farklı boyutlarda kaplar besin depolamayı kolaylaştırmıştır. Artan besin sayesinde avcı ve toplayıcı topluluklara göre daha dar alanlardan sağlanan gıda maddeleriyle daha fazla nüfus beslenebilmiştir, bu da nüfus artışını sağlamıştır.
Sanayi (endüstri) Devrimi, genellikle Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilir. Bu dönemdeki gelişmeler ve modernleşme bizlerin daha öncesinde gerçekleşen ve aslında hem Avrupa ve hem de dünyanın diğer yerleri için çok büyük ve önemli etkileri olan bir başka devrimi, ikinci tarım devrimini fark etmemizi engellemektedir. İkinci tarım devrimi orta Çağ’ın ikinci yarısında yavaşça başlamıştır. Başlangıç yeri ve ne şekilde yayıldığı kesin olarak bilinememektedir. Ancak yapılan araştırmalarda yüzyıllarca süren durgunluk döneminin ardından 7. yüzyılda tarımda önemli değişiklikler olmuştur. Öncelikle tarımsal araç ve gereçlerde değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Toprağın ekime hazırlanması, ürünlerin bakım yöntemleri, verimliliğin artırılma yolları ve hasatla ilgili önemli gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Tarımsal organizasyon, gıdaların depolanması ve dağıtımı daha etkin bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Avrupa’da hızla büyüyen kentler gıda sağlama konusunda çeşitli problemler yaşamaya başlamışlardır, ancak ikinci tarım devriminin doğurduğu verimlilik artışıyla talepler karşılanabilmiştir.
Dünya tarım alanlarının kullanım amaçları, üretilen ürünlerin türleri farklılıklar gösterir. Genel olarak alanın iklim ve toprak koşulları tarımsal üretimin türü üzerinde etkili olmaktadır. Diğer taraftan dünyadaki tarım alanlarının büyük bölümünde hâlâ geleneksel yollarla üretim yapılmaktadır. Bu tarım dışı nüfusun beslenme ihtiyacı için yeni yöntemler aranması ve teknolojiyi bu yönde kullanma ihtiyacını doğurmuştur. Üçüncü tarım devrimi dünyanın tarım ürünlerine olan talebi ile dünya tarımsal üretimi arasındaki farkı azaltma çabasıdır. Üçüncü Tarım Devrimi, tarlalarda değil, genetik mühendisliğinin modern teknikleriyle laboratuvarlarda geliştirilen yeni, yüksek verimli tarım ürünü türlerine dayanan gelişmeleri ve buna ek olarak da tarım yöntem ve araçlarındaki ilerlemeleri ifade etmektedir. Üçüncü Tarım Devrimi, başka bir ifadeyle, biyoteknoloji çağının bir sonucudur.
Dünyada Bitkisel Üretim ve Hayvancılığın Başlıca Türleri
Bitkisel üretim yeryüzünün en önemli üretim şeklidir. Bunların bir kısmını hayvan beslemek için yetiştirilen türler, yem bitkileri oluşturur. Diğer taraftan hayvancılık yapılan, otlak olarak kullanılan alanlar daha geniş olmakla beraber insan beslenmesindeki payı bitkilere göre daha düşüktür.
Dünyanın nemli tropikal bölgelerinde tarım, toprağın kısa sürede verimsizleşmesi sebebiyle birkaç yıl aralıkla yer değiştirilerek yapılır, bu ilkel geçim olarak da anılır. Tarım alanları küçük ve dağınıktır. Bu tarım türünde toprak ilkel araçlarla ekime basitçe hazırlanır, topraklarda gübreleme yapılmaz. Burada üretim sadece çiftçilerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bu alanlarda az miktarda kümes hayvanı domuz vb. beslendiği de olur. Bu bölgelerde yetiştirilen başlıca türler, mısır, darı, sorgum, tapyoka, yam, şeker kamışı ve plantandır.
Temel hedef, gıda temini değildir, ürünlerin satılmasıdır. Genellikle geniş alanlarda, çoğunlukla ticari işletmeler tarafından, az sayıda türde fakat çok miktarda üretim yapılması söz konusudur. Bu tür üretimin nemli tropikal ve subtropikal bölgelerin bazı kesimlerinde geniş alanlarda genellikle tek bir ürün yetiştirilmesi şeklindeki türüne plantasyon tarımı denilir. Tarım tümüyle satış için yapılır. Kimi plantasyon alanlarında ürünlerin pazara gönderilmeden önce işlenmesi yahut paketlenmesi için tesisler de kurulmuştur. Plantasyon alanlarında gıda amaçlı yetiştirilen başlıca ürünler hindistan cevizi, şeker kamışı, kahve, kakao, çay, muz, keten, fıstık, ananas, palmiye yağıdır. Bunun dışında kauçuk, sisal gibi sanayi amaçlı başka önemli ürünler; için de plantasyonlar kurulmuştur. Şeker kamışı, muz ve kahve Amerika kıtasında; çay, hindistan cevizi, bazı meyveler Asya’da; kakao Afrika’da önemli plantasyon alanları oluşturmaktadır.
Tarımsal üretimde Akdeniz ikliminin görüldüğü alanların ayrı bir yeri ve önemi vardır. Akdeniz tarımı için tanımlanacak olan alanlar, iklim özellikleriyle sınırlanırlar, bu iklim özelliklerinin dünyada görüldüğü yerler çeşitlidir. Libya ve Mısır hariç Akdeniz çevresindeki ülkelerde görülür, ayrıca, Amerika’da Kaliforniya çevresi, Güney Amerika ülkelerinden Şili’nin orta kesimlerinde, Güney Afrika’da ve Avustralya’nın güney kesimlerinde de Akdeniz iklimi vardır. Genel bir tanımlama ile Akdeniz iklimi için, yaz aylarının sıcak ve mutlak kurak, kış döneminin yumuşak, ılık ve bol yağışlı olduğu söylenebilir. Bu şartlar yetiştirilen ürünlerde de bir çeşitlenme sağlar. Diğer doğal koşulların da etkisiyle, buğday, yer fıstığı, çeşitli kök bitkileri, mısır, turunçgiller, üzüm, zeytin gibi birbirinden farklı ürünler yetiştirilebilmektedir. Yaz aylarının kurak olması, tahıl, zeytin gibi kuraklığa dayanıklı türlerin yetiştirilmesini mera alanlarında ise hayvancılığı adeta desteklemiştir. Diğer taraftan da kışların ılık olması turunçgil tarımını mümkün kılmıştır.
Akdeniz tarımında olduğu gibi organik tarım konusuna da, özelliği sebebiyle ayrıntılı olarak değinmek gerekir. Sentetik kimyasal maddelerin tarımda yarattığı olumsuz etkilerin belirlenmeye başlamasıyla birlikte 20. yüzyılın başlarında geleneksel tarım yöntemine alternatif bazı arayışlar görülmeye başlanmıştır. Bunlardan bir tanesi de organik tarımdır. 1970’li yıllara kadar devam eden çalışmalar 1972 yılında Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonunun (IFOAM) kurulmasıyla uluslararası nitelik kazanmıştır. Dünya organik ürün ticareti 1980’li yıllarda ilgi çekmeye ve gelişme göstermeye başlamıştır. 1990-2000 yılları arasında Avrupa Birliği, Japonya, İsviçre, ABD gibi ülkeler ve FAO konuya ilişkin standartlar yayınlamışlardır. 1990’lı yılların sonlarında özellikle büyükbaş hayvanlarda görülen deli dana hastalığı ve genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) gibi konulara karsı duyulan endişe ve tepkiler nedeniyle organik ürünlere karsı ilgi iyice artmıştır. Ülkemizde organik tarım kanunu 2004 yılında çıkartılmış, uygulama esaslarını belirleyen yönetmelik ise 2010 yılında yayımlanmıştır. GDO: Bir canlıdaki genetik özelliklerin ayıklanarak bu niteliklere sahip olmayan başka canlılara aktarılması sonucunda üretilen yeni canlıya Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) denir. Bu yöntemle elde edilen canlıların, bazı doğal koşulların olumsuz etkilerine, ilaçlara ve tarım zararlılarına karşı daha dirençli türler elde edilmektedir. GDO yoluyla elde edilen ürünlerin doğaya ve insana zararlı olduğu konusunda çalışmalar kadar yararlarını vurgulayan çalışmalar da vardır. Günümüzde üretilen mısır, patates, domates, soya, çeltik, buğday, kabak, ayçiçeği, yer fıstığı, kolza, papaya ve bazı su ürünlerinde GDO söz konusudur.
Bazı ürünlerin hayvan yemi, bazılarının satış ve bir bölümünün de yerel olarak insanların tüketimi için üretim faaliyetlerinin yapıldığı tarım türüne tarım ve hayvancılığın birlikte yapıldığı tür adı verilebilir. Bu sistem içinde kimi yerlerde tarımsal ürünler ve hayvanlar esas olarak satış için yetiştirilir bir başka ifadeyle her ikisinin amacı ticarettir. Diğer bazı alanlarda ise yerel tüketim, geçim amacıyla bitkisel üretim ve hayvancılık yapılır. Tarım ve hayvancılığın ticari türüne en iyi örnek, tarım faaliyetlerinin çiftliğin başlıca gelir kaynağı olan domuz, sığır ve koyun gibi hayvanlara gıda maddeleri sağlamak için yapıldığı ABD’nin “Mısır Kuşağı” olarak adlandırılan tarım bölgesidir.
Göçebe hayvancılık genel anlamıyla sürülerin otlaklar arasında dolaştırılması esasına dayanır. Bu tür temel olarak Asya ve Avrupa ile Afrika’nın hayvancılık yöntemlerinden birisidir. Kanada kuzeyinde dar bir alanda görülür. Göçebe hayvancılığın görüldüğü alanlarda yağışın azlığı temel niteliktir. Buralarda genellikle step ve tundra bitki örtüsü görülür, otlatma yıl boyu yer değiştirilerek yapılır. Tundra: Kutuplar çevresinde, kışın toprakları donan, ancak yazın üst bölümü çözülerek kısmen bataklıklarla kaplanan alanlarda görülen, cılız bir ot örtüsü ile yosunlar ve bazı çalılıkların oluşturduğu bitki örtüsü. Göçebe hayvancılığın yaygın olduğu en geniş kuşak Afrika kuzeyi, Arabistan Yarımadası ve Asya’nın iç kesimleridir. Burada genel olarak yağışın çok az olduğu çöller ve onları çevreleyen yarı kurak alanlar vardır. Bu geniş alanda göçebe hayvancılıkla geçinen nüfus 10 milyondan fazladır. Bu alanlardaki kuraklık sebebiyle sürülerle birlikte insanlar da su ve otlak bulmak için sürekli yer değiştirirler.
Ticari hayvancılık için geniş otlaklar gereklidir. Bunlarda da topraklar kuraklık sebebiyle bitkisel üretime elverişli olmadığı için hayvancılık yapılmaktadır. Ticari hayvan çitliklerindeki sürülerin temel amacı göçebe hayvancılıktaki gibi beslenme amacını gütmez. Bundan farklı olarak otlaklarda beslenir ve yetiştirilen hayvanlar satışa sunulur. ABD, Arjantin ve Avustralya’daki çiftliklerde olduğu gibi bunların bir kısmında sürüler sahip olunan çiftlik arazisindeki doğal otlaklarda beslenirler. Amerika’nın dağlık alanlarında kış aylarını daha çukur yerlerdeki çiftliklerde geçiren küçük ve büyükbaş hayvan sürüleri yaz aylarında dağlarda bulunan kiralık otlaklarda beslenirler. Avustralya ve Yeni Zelanda’da da bazen hayvanlar uzak mesafelerdeki otlak alanlarına götürülürler. Amerika kıtasında ticari amaçla en çok sığır beslenir, Avustralya ve Yeni Zelanda’da koyun, Çin’de ise domuz sayıca en fazla beslenen hayvandır. Ülkemizde de toplam koyun ve keçi sayısı, sığırların üç katına yakındır. 2014 yılı verilerine göre 14 milyon baştan biraz fazla sığır olan ülkemizde, 31 milyon baştan fazla koyun ve 10 milyon başı geçen sayıda da keçi vardır.
Dünya alanının üçte ikisini deniz ve okyanuslar oluşturmasına rağmen insanların su ürünlerinden yararlanmaları hep sınırlı kalmıştır. Son zamanlarda açık deniz balıkçılığında kullanılan ve sonarlar aracılığıyla balık sürülerini bularak avlanmanın dışında aynı zamanda avlananları işleyen gelişkin teknolojiye sahip fabrika gemilerin varlığına rağmen, topraktan elde edilen ürünler, insanların beslenmesinde ön plandadır ve balıkçılık bitkisel üretime oranla hâlâ sınırlı bir faaliyettir. Balıkçılık ve su ürünleri üretimi üç büyük başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki deniz ve okyanuslardan balıkların ve ahtapot, yengeç, istiridye, midye vb. gibi diğer deniz ürünlerinin avlanmasıdır. İkincisi, iç sularda, akarsu ve göllerde var olan balık, karides vb. avlanması, su bitkilerinin toplanmasıdır. Üçüncüsü ise iç sularda yahut denizlerde oluşturulan tesislerde, teknolojik yöntemlerle üremelerinin sağlanması ve genellikle yemlerle beslenerek balık, yengeç, istiridye gibi kabuklu canlılar ile çeşitli su bitkileri gibi ürünlerin yetiştirilmesidir; buna akuakültür de denir.