GİRİŞİM FİNANSMANI - Ünite 2: Finansal Yönetim ve Finansın Temel İlkeleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Finansal Yönetim ve Finansın Temel İlkeleri

Yatırım Kararları (Kısa ve Uzun Vadeli Ne Tür Varlıklara Yatırım Yapılacaktır?)

İşletmelerin karşı karşıya kaldıkları en önemli karar alanlarından biri finansal kararlardır. Finansal kararlar, nakit girişine ya da nakit çıkışına neden olan kararlar olup finansal yönetimin konusunu oluşturur. Girişimin ya da işletmenin başarısı finansal kararlardaki başarıya bağlıdır.

Burada genellikle eş anlamlı olarak kullanılan finans, finansman ve finansal yönetim kavramlarını açıklamakta fayda vardır. Finans; kişi ya da kurumların faydalanabileceği fon (para ya da sermaye) anlamındadır. Finansman; gereksinim duyulan fonların sağlanmasını, finansal yönetim ise hem gereksinim duyulan fonların belirlenerek sağlanmasını, hem de bu fonların en etkin biçimde yönetilmesini ifade eder. Finansal yönetim kısaca; birey ya da kurumların nereden, nasıl finanse edileceği ve sağlanan fonların nasıl kullanılacağı ile ilgili bir bilim dalı olarak tanımlanabilir. Finansal yönetim; bireylerin finansal yönetimi, işletmelerin finansal yönetimi ve kamunun finansal yönetimi olarak üç temel alanda ele alınabilir. Her alan için finansal yönetimde farklılıkların olması kaçınılmazdır; ancak finansal yönetimin temel ilkeleri her alan için değişmemektedir.

Yeni bir iş fikrinin hayata geçirilebilmesi bazı yatırımları gerektirir. Bu yatırımların bir kısmı kısa süreli bir kısmı uzun süreli yatırımlardır. Binalar, makineler, araç ve gereçler gibi maddi varlıklara yapılacak yatırımlar uzun vadelidir ve sabit yatırımlar ya da duran varlık yatırımları olarak adlandırılır. Maddi varlıklar dışında teknik uzmanlık, marka ve patent gibi maddi olmayan varlıklara da yatırım yapılması gerekebilir. Sahip olunacak varlıkların miktarı, çeşitliliği doğal olarak girişimin niteliğine bağlı olarak değişecektir. Girişim bir ürün üretimiyle ilgiliyse farklı, sadece alım-satım faaliyetiyle ilgiliyse farklı, hizmet sektöründe faaliyet gösterilecekse farklı olacaktır. Üretim işletmelerinde sabit varlıklara ihtiyaç ticari işletmelere göre daha fazladır. Üretim işletmeleri de kendi içinde sermaye yoğun ve emek yoğun işletmeler olarak sınıflandırılabilir. Sermaye yoğun işletmelerin sabit varlık yatırım ihtiyacı, emek yoğun işletmelere göre daha fazladır.

Duran Varlıklar: Makine, bina ve araç gereçler gibi mal ve hizmet üretiminde kullanılan bir yıldan fazla işletmeye fayda sağlayan varlıklardır.

Dönen Varlıklar: Para, menkul değerler, alacaklar ve stoklar gibi en fazla bir yıl içinde paraya dönüşen varlıklardır.

Maddi Olmayan Duran Varlıklar: Teknik uzmanlık, marka ve patentler gibi herhangi bir fiziksel varlığı bulunmayan, ancak işletmeye fayda sağlayan varlıklardır.

Yatırım kararları arasında, kaynakların uzun süreli varlıklara yatırılmasıyla ilgili kararlar hayati önemdedir. Uzun süreli varlıkların temel özellikleri şu şekilde özetlenebilir.

  • Büyük yatırımları gerektirir.
  • Kararlardan geri dönülmesi yüksek maliyet oluşturur.
  • Sürenin uzun olması nedeniyle esneklik düşük olur.
  • Likiditesi düşüktür.
  • Bölünmez nitelik gösterir.

Likidite: Bir varlığın kısa süre içinde değerinden önemli bir şey kaybetmeksizin paraya dönüşebilme özelliğini gösterir.

Bölünemezlik: Bir varlığın küçük miktarlarda artırılıp azaltılabilme özelliğini ifade eder. Dönen varlık kalemleri bölünebilir nitelik gösterir. Örneğin alacakları artırmak ya da azaltmak kolaydır. Ancak bir makinenin çalıştırılabilmesi için tüm parçalarının tamam olması gerekir, bir parçası eksik olursa makine çalıştırılamaz.

Uzun süreli varlıklar yanında kısa süreli varlıklara, diğer bir ifade ile dönen varlıklara da yatırım gereklidir. Dönen varlıklar, işletmede en fazla bir yıl içinde paraya dönüşebilen varlıklar için kullanılan bir kavramdır. Çalışma sermayesi de denilen dönen varlıklar, ürün ya da hizmet üretimi için kullanılan sabit varlıkların çalıştırılması için gereklidir. Para ve para benzerleri, menkul değerler, alacaklar ve stoklar başlıca dönen varlık kalemleridir.

İşletmeler günlük faaliyetlerini sürdürmek yanında, beklenmedik nakit ihtiyaçlarını karşılamak ve çıkan iş fırsatlarını değerlendirmek üzere kullanıma hazır (kasalarında ya da bankalarında) belirli bir miktarda para ve para benzeri değerleri bulundurmak durumundadırlar. Ancak fazladan tutulan her bir liranın fırsat maliyetinin olduğunu göz ardı etmemek gerekir. İşletmeler bir taraftan likiditelerini korumak, diğer taraftan getiri sağlamak üzere atıl fonlarını geçici olarak menkul kıymetlere yatırabilirler.

Dönen varlıkların riski ve getirisi duran varlıklara göre daha düşük olur.

Dönen varlıkların likiditesi duran varlıklara göre daha yüksek olur.

Getiri: Yapılan bir yatırımdan belirli bir dönemde elde edilen gelirdir.

İstenen Getiri: Bir yatırımcının yatırımdan beklediği en az getiri oranıdır.

Beklenen Getiri: Belirli bir dönem getirileri ile bu getirilerin gerçekleşme olasılıkları çarpılarak elde edilen getirilerin toplanmasıyla bulunan değerdir.

Genellikle bir girişimin oluşum sürecindeki altı temel faaliyet gösterilmektedir. Bu faaliyetler şunlardır:

  • Anahtar pozisyonların belirlenerek çalışma ekibinin oluşturulması
  • Girişim yasal yapısının belirlenmesi
  • Hizmet veya ürünün pazara göre uyumlaştırılması
  • Faaliyetin finansal başarısının değerlendirilmesi

Finansman Kararları (Sermaye İhtiyacı Nasıl, Nereden, Ne Zaman Karşılanacaktır?)

İşletmelerin finansman kaynakları borçlar ve özkaynaklar olarak iki grupta toplanabilir. Borçlar kısa süreli, orta süreli ve uzun süreli olabilir. Borçlanma durumunda işletmenin belirli bir süre içinde faiz ve anapara ödemesi yapması gerekir. Özkaynak yoluyla finansmanda ise böyle bir zorunlu ödeme ve vade söz konusu değildir. Özkaynak işletmenin kuruluşunda ve faaliyet dönemi sırasında ortakları tarafından konulan sermayeyi ifade eder.

İşletmeler açısından yabancı kaynaklarla finansmanın riski vade kısaldıkça artar, uzadıkça azalır.

Ülkemizde anonim şirketler menkul kıymet ihraç ederek hem borç hem de öz sermaye kaynağı sağlayabilirler.

Menkul Değer: Sermaye Piyasası Kanununa göre ortaklık ya da alacaklılık hakkı sağlayan, belirli bir meblağı temsil eden, yatırım aracı olarak kullanılan, dönemsel getiri getiren, misli nitelikte, seri halinde çıkarılan, ibareleri aynı olan ve şartları Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenen kıymetli evrak olarak tanımlanmaktadır.

Nakit sıkıntısı, ürünlerin piyasaya sürülmesini, kilit personel alımını ya da yeni ofis kurulumu gibi önemli gelişmeleri geciktirebilir. Finansmana erişim sorunu, pek çok yeni girişim için, özellikle de riski yüksek ve yenilikçi girişimler için ana sorunların başında gelmektedir. Bu zorlukların en önemli bir kısmı; asimetrik bilgi ve temsil maliyetinden , bir kısmı da fon sağlayacak yatırımcıların amaç uyumsuzluğundan kaynaklanmaktadır. Bu tür sorunlardan kaçınmak için girişimin başında iyi bir planlama yapılmalıdır.

Asimetrik Bilgi: Herhangi bir finansal işlemde tarafların eşit bilgiye sahip olmaması durumunu ifade eder. Örneğin, girişimci girişimin gelecekteki performansı konusunda fon sunacaklardan daha fazla bilgiye sahiptir.

Temsil Maliyeti: İşletmelerde sahiplik ile yönetimin birbirinden ayrılması nedeniyle ortaya çıkan çıkar çatışmasının yarattığı maliyettir.

Borçla Finansman

Girişimlerin uygun finansman kaynaklarıyla finanse edilmesi girişimin başarısında önemli rol oynamaktadır. Küçük ve orta boy işletmelerde finansman ihtiyacının önemli bir kısmı banka kredileriyle karşılanmaktadır. Bu durum pek çok ülkede alışılmış bir tutumdur.

İşletmelerin defter değeri ile piyasa değeri arasındaki farkın en önemli kaynaklarından biri o işletmenin entelektüel sermayesidir.

Entelektüel Sermaye: İşletmeye piyasada rekabet avantajı sağlayan işgörenlerin bildiği her şey olarak tanımlanabilir. Bir işletmenin maddi olmayan varlıklarının -örgütsel sermaye ve insan sermayesi gibi iki farklı bileşeninekonomik değeridir.

Borçla finansmanda belirli bir vade ve bu vade içinde anapara ve faiz ödeme yükümlülüğü vardır. Yeni, genç bir girişimin, özellikle bu girişim yenilikçi, teknoloji ağırlıklı ise böyle bir yükümlülük altına girmesi, zaten yüksek olan riskinin daha da artmasına neden olacak, girişimi başarısızlığa sürükleyebilecektir. Yapılan birçok çalışmada projenin son derecede başarılı olmasına karşılık kredi geri ödemelerinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, çok sayıda girişimin başarısızla sonuçlandığı görülmektedir.

Öz Sermaye ile Finansman

Girişimlerin başlangıç aşamasında hem büyük tutarlarda sermaye ihtiyacının olmaması hem de riskin yüksek olması nedeniyle genellikle özkaynak yoluyla finansmana gidilmektedir. Çeşitli şekillerde sağlanacak öz kaynakların farklı üstünlükleri ve sakıncaları vardır.

Girişimcinin Yakın Çevresinden Sağlanan Kaynaklar: Girişimcilerin çoğu informel finansman kaynakları olarak adlandırılan kendi sermayeleriyle, aile bireyleri ya da arkadaşlarından sağladıkları sermaye ile girişime başlamaktadırlar. Genç girişimler için kişisel kaynaklar en önemli finansman seçeneğidir. Birçok ülkede yapılan çalışmalarda başlangıç aşamasındaki girişimlerin %85-95’inin bu üç temel kaynakla finanse edildiği ortaya konulmuştur. Bu üç temel kaynakla girişimin finanse edilmesi girişimin kuruluş maliyetini azaltmaktadır.

Girişim Sermayesi (Risk Sermayesi): Yeni teknolojiler ya da yeni fikirler üreten ve gelişme potansiyeli yüksek olan girişimlere özkaynak ya da özkaynak benzeri yapılan yatırımlara girişim sermayesi , girişim sermayesi sağlayan kişi veya kurumlara da girişim sermayedarı denilir. Yüksek riske karşılık yüksek getiri beklentisiyle hareket edilen bu finansman ve yatırım modelinde; alınan riskin başarıya dönüşmesi durumunda hem girişimci hem de girişim sermayedarları yüksek kazançlar sağlayabilmektedirler.

Girişim sermayedarları projeleri değerlemede daha fazla deneyime sahip oldukları için gelecekteki belirsizliği daha etkin yönetebilecekler ve projenin gelişimi aşamalarında da daha fazla aktif olabileceklerdir. Kısaca girişim sermayesi finansmanında bilgi asimetrisinden kaynaklı ters seçim ve ahlaki riziko sorunu azalacaktır.

Bilgi asimetrisi veya asimetrik bilgi problemi, bir tarafın diğerine göre daha iyi veya daha fazla bilgi sahibi olmasının alım satım işlemlerinde verilen kararların rasyonellikten uzaklaşılmasına yol açmasıdır.

Ters seçim, asimetrik bilgi olgusunun yarattığı bir sorundur. Örneğin, kredi kuruluşları her zaman düşük riskli birimlerle yüksek riskli birimleri ayırt edememektedir. Bu nedenle piyasada faizler ortalama oranda belirlenir. Bu durumda güvenilir birimler olması gerekenden yüksek; güvenilir olmayan birimler olması gerekenden düşük faiz ödeyecek ve bu durumda krediler güvenilir olmayan veya daha riskli olan birimlere yönelecek, bankalar ters ya da yanlış seçim yapacaktır. Buna ters seçim problemi denir. Ekonomist Akerlof’un teşbihiyle “limon problemi” olarak da bilinir. Akerlof pazardan alınan limonun eve getirilip kesilinceye kadar sulu olup olmadığının bilinemeyeceğine, bu nedenle de ters seçim yapılma olasılığının yüksek olmasına atıf yapar.

Ahlaki riziko problemi, birimlerin yaptıkları yanlışların cezasını çekme ihtimali azaldıkça ahlak dışı davranma eğiliminin artmasıyla ortaya çıkan problemdir. Örneğin banka mevduatlarına devlet garantisi verilmesi, mudilerin bankaların sağlamlığına bakmadan sadece faiz oranlarına göre tercih yapmasına yol açar. Bu da faiz oranlarını yükselterek verimli yatırımların yapılmasının önüne geçer.

Girişimler girişim sermayesi fonlarıyla doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki şekilde finanse edilebilirler: Girişim sermayedarları belirledikleri girişimlere doğrudan yatırım yaparlar. Bu şekilde yatırım yapan yatırımcılara iş melekleri ya da melek yatırımcılar denir. Girişim sermayesi fonları girişim sermayesi şirketlerinde (girişim sermayesi yatırım ortaklıkları ve fonları gibi) biriktirilerek, bu şirketler tarafından girişimlere aktarılır. Bu şekilde girişim sermayesi yatırımları daha profesyonel ve kurumsal bir yapıya bürünmektedir.

Melek Yatırımcılar: Ağırlıklı olarak çekirdek ya da başlangıç aşamasındaki genç girişimlere doğrudan sermaye sağlayan yatırımcılardır.

Girişim Sermayesi Şirketleri: Gerçek ya da tüzel kişi yatırımcılardan topladıkları fonları genç girişimlere aktararak yöneten şirketlerdir.

Girişimin Gelişim Aşamaları ve Finansman Türleri

Bir girişimin finansmanı, girişimin gelişim aşamalarına göre değişiklik göstermektedir. Farklı girişimler için farklı gelişim aşamaları olabilmektedir. Gelişim aşamaları girişimin niteliğine, finansal sistemin özelliklerine göre farklılık gösterebilir.

Çekirdek Sermayesi (Seed Capital)

Bir proje fikrinin uygulamaya konma sürecinde, diğer bir ifade ile projenin uygulanabilirliği, projenin iyi bir pazar oluşturup oluşturamayacağı konusunda riskin en yüksek olduğu süreçte gerekli olan sermayeye çekirdek sermaye denilmektedir. Bir iş fikrinin ürüne dönüştürülebilmesi için uzun bir araştırma ve geliştirme dönemi söz konusu olabilmektedir. Çekirdek sermaye, prototipin yapımı, pazar araştırması gibi ürünün piyasaya sürülmeden önceki etkinliklerin finansmanında kullanılabilmektedir.

Başlangıç Finansmanı (Start-up Capital)

Kısa süredir faaliyette bulunan girişimlerin finansmanında kullanılan finansmana başlangıç finansmanı denilmektedir. Başlangıç aşamasında kurucu ve kilit personel firmanın ana çalışanlarıdır ve finansman ihtiyacı genellikle büyük değildir. Eğer girişimin ilk aşaması başarılı ise ürün geliştirme, pazar araştırma, yönetim takımını oluşturma, iş planını geliştirme sürecine girilecektir.

Erken Aşama ve Geçit Finansmanı (Early Stage and Gate Financing)

Bu aşamada girişim kâr sağlayabilir ya da başabaş noktasında olabilir. Pazarın genişletilmesi için ürün ya da hizmette değişiklikler, ilave yatırımlar gerekebilir. Girişim sermayedarının bu aşamadaki rolü daha stratejik olabilir. Ayrıca bu aşamadaki firmanın bir takım yönetsel desteğe de ihtiyacı vardır. Sorunların aşılmasında girişim sermayedarının maddi ve yönetsel desteği önemli katkılar sağlamaktadır.

Köprü Finansmanı

Girişim halka açılacak yapıya büründüğünde halka açılıncaya kadar faaliyetlerini sürdürebilmesi için sağlanan finansmana köprü finansman denir.

Girişimin Kendi Yönetimi Tarafından Alınması (Management Buy Out)

Şirket yönetim kadrosunun işletmenin tamamını ya da bir kısmını ele geçirmek için sağladıkları finansmandır. Bu tür finansman şekli, az risk taşıması ve kazançlı olması sebebiyle yönetimini yaptıkları işletmelerde girişim sermayedarları tarafından tercih edilmektedir.

İşletmelerin Amaçları ve Finansal Yönetim

Ticari işletmelerin finansal amacı olarak yakın zamana kadar daha çok kâr maksimizasyonu amacı benimsenmekteydi. Ancak günümüzde kâr maksimizasyonu amacı gelişen ekonomik koşullara ve değişen değer yargılarına cevap verememekte ya da rasyonel olmayan kararların alınmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla günümüzde işletmelerce klasik kâr maksimizasyonu yerine, çağdaş ve bu amacın eksikliklerini tamamlayan “ işletmenin piyasa değerini maksimum yapma”, ortakların varlıklarını maksimum yapma ” ya da “ payların (hisse senetlerinin) piyasa değerini maksimum yapma ” şeklinde ifade edilen amaç, nihai amaç olarak benimsenmektedir.

Finansal Yönetimin Temel İlkeleri

Finansal yönetime temel oluşturan ilkelerden bahsetmek finansal yönetimin daha kolay anlaşılmasına, finansal yönetimin arkasında yatan temel mantığın kavranmasına olanak sağlayacaktır.

  1. Prensip: Risk-getiri dengesi sağlanmalıdır.
  2. Prensip: Para zaman değerine sahiptir.
  3. Prensip: Kârdan ziyade nakit akışı önemlidir.
  4. Prensip: Nakit akışlarındaki artık dikkate alınmalıdır.
  5. Prensip: Rekabetin yoğun olduğu piyasalarda kârlı projeler bulmak zordur.
  6. Prensip: Sermaye piyasalarının yapısı önemlidir.
  7. Prensip: Temsil maliyeti sorunu dikkate alınmalıdır.
  8. Prensip: Finansal kararlarda vergilerin etkisi göz önünde bulundurulmalıdır.
  9. Prensip: Tüm riskler eşit değildir.