GİRİŞİM FİNANSMANI - Ünite 7: Krizler ve Girişim Finansmanına Etkileri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Krizler ve Girişim Finansmanına Etkileri
Giriş
Ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan krizler ülke ekonomilerine büyük zararlar vermektedir. Özellikle finansal kaynaklar açısından yeterli stoğa sahip olmayan ve dış kaynağa ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler açısından bu krizlerin verdiği zarar daha da büyük olmaktadır. Kendisini ekonomik gelecek açısından güvende hissetmeyen girişimci risk almaktan çekinmekte ve bu durum ülkedeki büyümenin temeli olan girişim ve yatırım faaliyetlerinin azalmasına neden olmaktadır.
Kriz Kavramının Kapsamı ve Nedenleri
Ekonomik kavram olarak “Kriz”, “Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem” olarak tanımlanmıştır.
Ekonomilerin ulaşmaya çalıştığı temel amaçlar şunlardır:
Büyümeyi Sağlamak: Yıldan yıla ülkenin üretim gücünün artmasını ifade eden büyüme, her ekonominin sağlamaya çalıştığı temel hedeflerdendir.
Fiyat İstikrarını Sağlamak: Ülke yönetimlerinin diğer bir hedefi de ülkede fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Yani ne enflasyon (fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışlar), ne de deflasyonun (fiyatlar genel düzeyindeki sürekli azalışlar) olmamasıdır.
Tam İstihdama Ulaşmak: Ülkedeki tüm üretim faktörlerinin üretime dahil olması anlamına gelen tam istihdam durumunda, işsiz olmayacak ve âtıl kapasite olmayacaktır.
Dış Dengeyi Sağlamak: Dış denge, bir ekonomide döviz gelirleri ile giderlerinin birbirine eşit olması durumudur.
Krizlerin Oluşum, Gelişim ve Sona Erme Süreci
Hastalıklardan önce birtakım belirtiler ortaya çıktığı gibi ekonomide de kriz tam olarak hissedilinceye kadar birtakım kriz belirtileri ortaya çıkacaktır. Aynı şekilde krize sebep olan etkenler ortadan kaldırıldıktan sonra ekonominin tam olarak toparlanması ve en azından eski haline dönmesi de zaman alabilecektir. Krizlerin etkisi tamamen yok olsa bile krizin yaratmış olduğu travma, girişimci ve yatırımcıların yaşanan kötü tecrübelerden dolayı daha temkinli davranmalarına sebep olmaktadır.
Krizler üç aşamadan oluşan bir süreç izlemektedir;
Kriz Belirtilerinin Görülmesi Aşaması: Bu aşamada işletmeler ve devletin karar vericilerinin krizin yaşanmaması ya da krizin etkilerinin daha az hissedilmesin sağlamak için gerekli tedbirleri almaları gereklidir. Krizin başarılı bir şekilde atlatılması için belirtiler tam olarak belirlenmeli ve anlaşılmalıdır ki tam ve doğru analizler yapılabilsin. Yapılan analizler sonucunda belirlenecek stratejiler ve ilkeler net bir şekilde ortaya konmalı ve kriz atlatılıncaya kadar ilke ve stratejilere bağlı kalınmalıdır.
Krizin Yaşanması Aşaması: Bu aşama artık kriz belirtilerinin artık gerçek bir ekonomik sorun haline gelip krizin başladığı aşamadır. Alınan tedbirlere rağmen kriz ekonomiyi muhakkak olumsuz etkileyecektir. Ancak önemli olan bu tür süreçlerin en az zararla atlatılması ve ticari hayatta kalabilmektir. Krizlerin yaşandığı ekonomik ortamlarda karşılaşılan ekonomik sorunlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir:
- Enflasyon oranın artması
- Döviz kurunun yükselmesi
- Faizlerin yükselmesi
- Girdi maliyetlerinin artması
- Kapasite Kullanım Oranının düşmesi
- İşçi çıkarımlarının başlaması ve işsizlik oranının yükselmesi
- Büyümenin durması
- Karşılıksız çeklerin artması
- Vergi tahsilatlarında sorunlar yaşanması
- Konkordato ilanlarının artması
- İflasların artması
Normale Dönüş Aşaması: Bu aşama artık krizin tamamen etkisini kaybettiği ve aslında atlatılan krizin değerlendirildiği aşamadır. İşletme yönetimi bu aşamada kriz sürecinde yaşananları, işletmenin strateji ve politikalarını revize etmede kullanmalıdır.
Krizlerin Nedenleri
Ekonomik krizler, yanlış analiz ve değerlendirmeler sonucunda verilen yanlış kararlar sonucunda ortaya çıkmaktadır. İşletme içi analiz ve dolayısıyla kararlarda yapılan hatalar sonucu ortaya çıkan kriz durumu sadece söz konusu işletmeyi etkileyebildiği gibi bu işletmenin yükümlülüklerini yerine getirememesinden dolayı ticari ilişkisi olan diğer işletmeleri de etkileyebilmekte ve krize sürükleyebilmektedir. Ülke ekonomilerinde ortaya çıkan sektörel ya da genel ekonomik krizler de tüm dünya ekonomilerini olumsuz etkileyebilmektedir. Krizler içsel ve dışsal nedenlerden kaynaklanabilmektedir.
İçsel Krizler: İçsel nedenlerden dolayı ortaya çıkan krizler, işletme yönetiminin yanlış analizleri sonucunda alınan yanlış kararlara bağlı uygulamalarla işletmenin başarısız olması dolayısıyla işletmenin yaşadığı ekonomik durumu ifade etmektedir. Maliyetlerdeki artışlar işletmenin kârının azalmasına hatta zarara neden olabilecektir. Ortaya çıkan zararın finansmanı ise işletmeler için önemli sorunlar yaratabilecektir. İşletmeleri krize sürükleyen içsel nedenler şu şekilde sıralanabilir:
- Üretim kararları ile ilgili yapılan hatalar sonucunda siparişlerin anlaşmaya uygun nitelikte üretilememesi nedeniyle oluşan iadeler,
- Siparişlerin zamanında yetiştirilememesi,
- Üretim sürecinde yapılan hatalar dolayısıyla üretimin yüksek maliyetli olması,
- Fiyatlama politikasındaki hatalardan satışta yaşanan sorunlar,
- Banka kredisi borçları ve ticari borçların ödenmesinde yaşanan sorunlar,
- Vergi ve sigorta borçlarının ödenmesinde yaşanan sorunlar.
İçsel hatalardan kaynaklanan etkinsizlik, işletmeyi finans ihtiyacının karşılanamaması nedeniyle ekonomik krizle yüz yüze bırakacaktır. Burada krizin aşılması yine işletme karar vericilerinin alacakları kararlara bağlıdır. Bu aşamada bir danışmandan destek alınması krizin aşılmasında kolaylık sağlayabilecektir.
Dışsal Krizler: Ekonomik, siyasi, doğal ve askeri sebeplerle ulusal ve uluslararası alanda meydana gelen olaylar dolayısıyla da ekonomik krizler yaşanabilmektedir. Söz konusu olaylar işletmenin çevresinde yaşanan ve işletmenin faaliyetlerini sınırlayan olaylardır. İşletme içi kararlar ne kadar doğru olursa olsun, dışsal etkenlerle ortaya çıkan krizler işletmelerin üretim sürecini sekteye uğratmaktadır. Ancak bu gibi durumların bertaraf edilmesinde işletme yönetiminin ekonomi ve piyasa analizleri önem kazanacaktır.
Yaşanan bu krizler dolayısıyla gerek üretim sürecinde gerekse yükümlülüklerin yerine getirilmesinde işletmeler sorunlar yaşamakta ve ticari hayatta başarısız olabilmektedirler. Eğer krizin yaşandığı ülke, büyük ve dünya çapında yaygın bir ticaret ağı olan bir ülkeyse bu krizin etkisi ve yaygınlığı da o düzeyde yüksek olacaktır.
İşletmeleri krize sürükleyen ulusal dışsal nedenler şu şekilde sıralanabilir:
- Sektör içinde girdi temininde yaşanan sorunlar nedeniyle üretimde yaşanan aksamalar,
- Girdi fiyatlarındaki yükselmeler dolayısıyla maliyetlerin artması ve ek finansman ihtiyacı,
- Sektörde yaşanan rekabet dolayısıyla satışların, gelirlerin ve kârların düşmesi,
- Kredili satışların tahsilatlarında yaşanan sorunlar,
- Vergi oranlarındaki artış nedeniyle vergi yükünün artması,
- Ülke yönetiminde istikrarsızlık olması nedeniyle ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde yaşanan tereddütler,
- Beklenmedik doğal olumsuzlukların ekonomik faaliyetleri kesintiye uğratması.
İşletmeleri krize sürükleyen uluslararası dışsal nedenler ise şu şekilde sıralanabilir:
- Ticari ilişkide bulunulan ülkede yaşanan siyasi, ekonomik ve askeri sorunlar,
- Ticari ilişkide bulunulan ülkede yaşanan doğal olumsuzluklar,
- Ticari ilişkide bulunulan ülke ile yaşanan siyasi ve askeri sorunlar,
- Dünya ekonomisini etkileyen küresel siyasi, ekonomik ve askeri sorunlar.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Etkileri
Küçük ya da büyük tüm işletmeler az ya da çok krizin yaşandığı ekonomik ortamlardan olumsuz etkilenecek ve finansal açıdan sorunlar yaşayacaklardır. Böyle bir ekonomik ortamda icra takipleri, konkordato ve iflas ilanları artarken, girişim ve yatırım faaliyetinde bulunma isteğinde olanlar bu isteklerinden vazgeçeceklerdir. Ekonomideki olumsuz gelişmeler girişimci ve yatırımcıyı en azından krizin etkileri ortadan kalkana kadar beklemeye itecektir.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumsuz Etkileri
- Tasarruflar azalacağı için ödünç verilebilir fon kaynakları azalacaktır.
- Kredi tahsilatlarında aksamalar olacağından, finans kuruluşları kredi fon kaynağı açısından sorunlar yaşayacaktır.
- Finans kuruluşları ödünç verilebilir fon kaynağı yaratmak için yurt içi ve dışı kaynaklardan yüksek faizle fon tedarik etme durumunda kalacaktır.
- Finans kuruluşları tahsilatlarda yaşadığı sorunlar nedeniyle yükümlülüklerini yerine getiremeyecektir.
- Riskler arttığı için kredi talep edenlerle ilgili prosedürel süreç ve kredi tahsis süreçleri uzayacaktır.
- Krizin neden olduğu olumsuz ortam girişim ve yatırım faaliyetlerini azaltacağından kredi taleplerinde azalmalar olacaktır.
- Kriz ortamlarında bankalar ödünç verilebilir fon kaynağını artırmak için daha yüksek faizlerle mevduat toplamak durumunda kalacaklardır.
- Kriz ortamlarından fon sağlama maliyetleri ve ticari riskler arttığı için kredi talep edenlere uygulanan faizler yükselecektir.
Yukarıda sayılan olumsuz durumların nihayetinde en önemli etki, faizlerin yükselmesinden dolayı girişim finansmanı maliyetinin yükselmesidir.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumlu Etkileri
Kriz ortamında gerçekleşecek girişim ve yatırım faaliyetlerinin önemi çok daha yüksek olduğundan özellikle devlet, çeşitli uygulamalarla girişim faaliyetlerinin azalmaması için gayret göstermektedir. Kriz dönemlerinin olumlu olarak nitelenecek etkileri, öncelikle devletin krizin etkilerini azaltmak üzere aldığı tedbirlerde görülmektedir. Bu tedbirler şunlardır:
- Devletin düşük faizli ve hibe şeklinde kredi olanağı sağlaması,
- Vergi borçları erteleme ya da af uygulamaları,
- Vergi oranlarının azaltılması ve vergi, resim, harç muafiyeti,
- Kredi taleplerinde finans kuruluşlarına devlet garantisi verilmesi,
- Sigorta primi desteği sağlanması,
- Düşük maliyetli enerji tedariği uygulaması.
Bu tedbirler, girişim finansmanına fon sağlamayı desteklemenin yanı sıra finans ihtiyacını azaltma yönünde de uygulanmaktadır.
Kriz durumları bir yerde devletin kendisini de test ettiği ortamlardır. Kriz durumlarında ekonomik sorunlar daha belirgin olduğundan, sorunlara yaklaşım daha ciddi olmakta ve uygulanan politikaların etkisi daha net görülmektedir.
Ekonomik ve finansal krizlerin dışındaki krizlerde ise kriz kontrol altına alındıktan ve etkileri azaldıktan sonra yıkımın yaşandığı alanlarda öncelikle eski seviye yakalanana kadar ve sonrasında da genel ekonomi politikaları çerçevesinde büyümenin sağlanması için girişim faaliyetleri artacak ve girişim finansmanına ihtiyaç olacaktır. Krizlerin diğer bir olumlu etkisi de işletme yönetimi ile ilgilidir. İşletme ve girişim karar vericileri, kriz sürecinde edindikleri deneyimlerle gelecek dönemlerde gerçekleşecek girişim faaliyetlerinin planlanmasında daha doğru kararlar alacaklardır. Kriz sürecinin olumlu etkisini yaşayan diğer bir taraf da finans kuruluşlarıdır. Krizin etkilerin en yakından hisseden kuruluşlar finans kuruluşlarıdır. Bu süreçte özellikle yerel finans kuruluşları önemli tecrübeler edinirken, girişim finansmanının desteklenmesi ve girişimcinin doğru yönlendirilmesi açısından yeni ürün ve uygulamalarla girişimcinin karşısına çıkabilmektedirler. Burada önemli nokta tasarrufların, “yastık altı” olarak tabir edilen şekilde piyasa dışı kalmaması ve bu tasarrufların finans sistemi içine dahil edilmesi gerekliliğidir. Böylece girişimciler ve yatırımcılar daha uygun koşullarda girişim finansmanı sağlayabilecektir.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumsuz Etkilerini Önleyici Faaliyetler
Krizlerin, belirtilerin ortaya çıkmasından, kriz sonrası normal hale gelene kadar geçen sürede yarattığı etkilerinin, girişim finansmanını etkilememesi için devlet, finans kuruluşları ve girişimciler tarafından çeşitli uygulamalar geçekleştirilebilmektedir.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumsuz Etkilerini Önleyici Devlet Tarafından Gerçekleştirilebilecek Uygulamalar: Devletin hem normal bir ekonomik ortamda ve hem de kriz ortamlarında üretim faaliyetlerinin arttırılması temel amaçlarından biridir. Kriz ortamında bile büyüyebilen ekonomiler gerçekten güçlü ekonomilerdir. Kriz ortamları, yarattığı olumsuz etkiler dolayısıyla var olan üretimin yanı sıra potansiyel girişim ve yatırım faaliyetlerini de olumsuz etkilemektedir. Kriz ortamlarında da finansman ihtiyacının karşılanmasında sorunlar yaşanmakta ve finansman maliyetleri yüksek düzeylere çıkmaktadır. Devletin krizlerin girişim finansmanı üzerindeki olumsuz etkilerini önleyici uygulamaları şu şekilde sıralanabilir:
- Finans kuruluşları ile iş birliği içinde düşük faizli kredi olanakları yaratmak,
- Devlet bütçesini zorlamayacak hibe şeklinde finansman olanağı sağlamak,
- Vergi borçlarını ertelemek ya da affetmek,
- Vergi, resim, harç indirimi ve muafiyeti sağlamak,
- Kredi taleplerinde finans kuruluşlarına garanti vermek,
- Sigorta primi desteği sağlanmak,
- Düşük maliyetli enerji tedariği sağlamak,
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumsuz Etkilerini Önleyici Finans Kuruluşları Tarafından Gerçekleştirilebilecek Uygulamalar: Finans kuruluşlarının krizin girişim finansmanı üzerine olumsuz etkilerini önlemek üzere genel olarak hayata geçireceği uygulamalar şunlardır:
- Mümkün olduğunca düşük faizle finansman sağlama gayreti içinde hem var olan üretim faaliyetlerinin sürmesini ve hem de yeni girişi ve yatırım faaliyetlerinin gerçekleşmesini sağlayabilecektir.
- Uluslararası piyasalardan da fon sağlama yoluna giderek, fon sıkıntısı yaşanmasını engellemenin yanı sıra girişimcilere daha uygun koşullarda finansman olanakları yaratabilecektir.
- Girişim finansmanına yönelik olarak girişim maliyetlerini arttırmadan daha uzun vadeli finansman sağlayabilecektir.
- Girişim finansmanı ile ilgili teminat miktarlarını azaltabilecek, hatta kaldırabilecektir.
- Girişim finansmanına yönelik olarak teminat mektubu verme koşullarını iyileştirebilecektir.
- Girişimcilerin finansman dışı bankacılık işlemlerine yönelik işlem ücreti oranlarını azaltabilecek ya da hiç almayabilecektir.
Krizlerin Girişim Finansmanı Üzerindeki Olumsuz Etkilerini Önleyici Girişimciler Tarafından Gerçekleştirilebilecek Uygulamalar: Girişimcilerin, krizin girişim finansmanı üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmek üzere uygulaması gereken genel önlemler şunlardır:
- Doğru bir piyasa analizi gerçekleştirmek,
- İyi bir iş planı yapmak ve üretim sürecindeki maliyetleri tam ve doğru olarak ortaya koymak,
- Girişim ve üretim aşamasında üretim etkinliği ve piyasaya erişim açısından en uygun kuruluş yerini seçmek,
- Tüm finans olanaklarını araştırmak ve etkinliği en yüksek olan finans olanağını seçmek,
- Devletin sunmuş olduğu teşvik ve destek olanaklarını araştırmak ve bu olanaklardan en yüksek düzeyde faydalanmak.
Dünyada ve Türkiye’de Yaşanan Krizlerin Türkiye’deki Girişim Faaliyetlerine Etkileri
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bu yana büyüme, gelişme ve kalkınma çabası içinde olmuştur. Bu amaçlar çerçevesinde belirlenen politikalar doğrultusunda kararlar alınmış ve uygulanmıştır. Bu süreçte hem ulusal hem de uluslararasında yaşanan büyük küçük olaylar belirlenen politikaların amacına ulaşmasını engellemiş ve ülke ekonomisine önemli zararlar vermiştir.
Ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan küçük büyük tüm krizler, kırılgan bir yapıya sahip olan ve güçlenmeye çalışan Türkiye Ekonomisine olumsuz etkileri olmuştur.
Krizlerin girişim ve yatırım faaliyetlerine etkisi, girişimcilik ekosisteminde yarattığı olumsuzluklar dolayısıyla ortaya çıkacaktır. Krizlerin ekosistemdeki önemli değişkenler olan fiyatlar, faiz ve döviz kuru üzerindeki olumsuz etkileri doğrudan yatırım ve girişim faaliyetlerini etkileyecek ve yapılamamalarına neden olacaktır.
1980’e Kadar Yaşanan Krizlerin Girişim Faaliyetlerine Etkileri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda karma ekonomik sistemde faaliyetler gerçekleşmiştir. Girişim finansmanı açısından sorunlar olduğundan, Devletçilik ilkesi kapsamında ülkenin üretim gücü devlet tarafından kurulan ve yönetilen tesislerle olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk üretim tesisi 19 Nisan 1923’te kurulan Türkiye Şeker Fabrikaları, ilk bankası da 26 Ağustos 1924’te kurulan İş Bankası olmuştur. 28 Mayıs 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile Türkiye’de özel girişimin teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatı ve hemen sonrasında başlayan II. Dünya Savaşı’na kadar sanayi anlamında hiçbir varlığı olmayan, finansman gücü olmayan bir ekonomiden yüzlerce üretim tesisine sahip tüm halkının canla başla çalıştığı dinamik bir ekonomi yaratılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, aslında büyük bir krizden başarıyla çıkmıştır. “Kurtuluş Savaşı”, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük krizidir. Bu süreçte Türk Halkı, ölüm kalım mücadelesi vermiş ve ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde bu büyük krizi başarıyla aşmıştır.
1929 Ekonomik Bunalımına gelindiğinde, tüm ülke ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye ekonomisi de olumsuz etkilenmiştir. Özel girişimi desteklemek ve ülkede piyasaların dengeli bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesi amacıyla 1940 yılında Milli Korunma Kanunu çıkarılmıştır.
1950’li yıllarda liberal politikalar ön plana çıkmış ve devletçiliğin terk edilmesi yönünde revizyonlar gerçekleştirilmiştir. Yeni işletmeler ve üretim tesisleri kurulmuş ve girişimciliği özendirici tedbirler uygulamaya konulmuştur. 1960 döneminde gelen yabancı sermaye miktarı 128 milyon Türk Lirası düzeyine ulaşmıştır. Alınan tedbirler etkisini göstermiş ve iç fiyatlar ve kredi piyasası istikrara kavuşmuştur. 1963 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kurulması ile oluşturulan I. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile Türkiye Ekonomisi Planlı Döneme giriş yapmıştır. 1971 – 1974 döneminde dünya ekonomisindeki olumlu havaya rağmen düşük verimlilik ve döviz sıkıntısı ithalat bağımlılığını artırmıştır. Korumacılığın yüksek olması sanayide verimliliği düşürmüş ve üretimin yoğunlukla iç talebe yönelik olmasına ve ihracatın artırılamamasına neden olmuştur. 1960-1980 döneminde yaşanan, üç adet askeri darbe, sürekli hükümet değişiklikleri ve koalisyon hükümetleri dolayısıyla yaşanan siyasi istikrarsızlık, Kıbrıs Harekatı sonucunda maruz kalınan ambargo uygulaması, Petrol Krizleri ve izlenmiş olan İthal İkameci Politikaların başarısız olması sonucunda bozulan ülke ekonomisi girişimciliğin gelişmesini engellemiştir.
1980 Sonrasında Yaşanan Krizlerin Girişim Faaliyetlerine Etkileri
24 Ocak 1980 Kararları ile birlikte Türkiye, ithal ikameci politikaları terk ederek, ihracata dayalı bir kalkınma stratejisi çerçevesinde ekonomisini yeniden şekillendirmiştir. Özelleştirme çalışmaları başlamış, devlet yavaş yavaş üretimden elini çekmiş ve piyasa ekonomisi koşulları ekonomiye yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Türkiye’nin dışa açık bir ekonomi çerçevesinde 24 Ocak 1980 Kararları sonucunda şu dört hedefi gerçekleştirmeyi benimsemiştir.
- Enflasyonu kabul edilebilir bir seviyeye düşürerek fiyat istikrarını sağlamak,
- İhracatı artırmak ve ithalatı serbestleştirmek,
- Serbest bir piyasa yapısı çerçevesinde finans olanaklarını ve yatırımları artıran faiz yapısı oluşturmak,
- Sermaye hareketlerini serbestleştirerek Türk Lirasını konvertible kılmak.
1990 yılında yaşanan I. Körfez Savaşı dolayısıyla petrol fiyatlarının artması, Türk müteahhidinin o bölgedeki yatırımlarının sekteye uğraması, o bölgeye yönelik ihracatın azalması hem Türkiye’nin enerji ithalatı giderlerini artırmış, hem de üretim anlamında önemli zararlarla karşılaşmasına neden olmuştur. 2003’teki II. Körfez Savaşı ve 2011’de yaşanan Arap Baharı sürecinde de yaşanmıştır. 2000’li yılların başlangıcı da Türkiye açısından pek iç açıcı olmamıştır. Bankacılık sisteminde yaşanan çöküntü, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı arasında yaşananlar dolayısıyla ekonominin krize girmesi ve dalgalı kur sistemine geçiş süreci Türkiye ekonomisine büyük zararlar vermiştir. 2008, 2009 ve sonrasında alınan tedbirlerle Türkiye tekrar yüksek büyüme oranlarına ulaşmıştır. 2009’da ülkede yaşanan küçülme şirket iflaslarını da beraberinde getirmiş, faizler, döviz kuru ve enflasyon yükselirken, bu durumlar girişim ve yatırım maliyetlerinin yükselmesine ve girişim ve yatırım faaliyetlerinin azalmasına neden olmuştur.