GİRİŞİMCİLİK VE İŞ KURMA - Ünite 2: Girişimciliğin Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Temelleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Girişimciliğin Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Temelleri
Ünite 2: Girişimciliğin Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Temelleri
Giriş
Girişimciliğin neden bu denli önemli bir konu haline geldiğinin anlaşılabilmesi girişimcilik olgusunun ekonomik, toplumsal ve kültürel temellerinin kavranmasıyla mümkün olabilir.
Girişimcilerin Ekonomideki Rolü
Girişimciler rekabet ortamını yaratırken yeni ürün ve hizmetlerin pazara sunumunu gerçekleştirmektedir. Bu durum yeni pazarların oluşumuna ve istihdama katkı sağlamaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de önemli bir yere sahip olan küçük ve orta boy işletmeler tüm işletmelerin %99,3’ünü, istihdamdaki payları ise %76,7‘sini oluşturmaktadır.
Girişimciliğin günümüzdeki önemini anlamak için ekonominin değişen ve dönüşen yapısını ele almak gerekmektedir. Devletlerin giderek ekonomik faaliyetlerden ellerini çektiği bu dönemde yenilik ve farklılık yaratacak girişimcilere olan ihtiyaç giderek artmıştır. Değişen koşullarda giderek büyüyen dünya ekonomisinde oyuncular küçülmüş ve en küçük oyuncular olan girişimcilerin gücü artmıştır. Bir işletmede risk alma, yaratıcılık ve yenilik süreçlerini birleştirerek ekonomik faaliyet yaratma süreci olan girişimcilik, ülkelerin ekonomik ve toplumsal gelişmelerinde önemli etkisi bulunmaktadır.
Girişimcilik Olgusunun Yükselişi
Girişimcilik kavramı, ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma ya da yeni fırsatlar yaratabilme amacıyla üretimin girdilerini örgütleme yeteneği ve risk alma özellikleriyle bağdaştırılmıştır. Ekonomide durgunluğun yaşandığı dönemlerde girişimciler bu sürecin sona erdirilmesinde yardımcı olabilecek ekonomik aktörler olarak değerlendirilmişlerdir. Girişimciliğin geliştirilmesi konusu günümüzde gerek gelişmekte olan gerekse de gelişmiş ülkelerin ekonomi politikalarının vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Ekonomik kaynakların düşük üretkenlik alanlarından yüksek alanlara aktarılma sürecinin baş aktörü girişimcidir. Girişimci, kendisinin veya başkasının yarattığı yenilikleri ekonomiye kazandırır. En küçük bir yenilik dahi, üretim sürecinde iyileştirmeler ve üretkenlik artışları sağlayabilir.
Girişimcinin üretim sürecine katkısı üç yönde olabilir:
\1. Üretim kaynaklarını yeni bir tarzda birleştirerek kullanılmayan üretim faktörlerinin kullanılmasını sağlar.
\2. Kullanılmakta olan üretim araçlarının ve mevcut girdilerinin değişik şekillerde kullanımı ile üretimi artırır.
\3. Yeni düşüncelerin yaratılması, yayılması ve uygulamasını hızlandırır.
Dünya pazarlarında giderek hızlanan rekabet ülkeleri yenilikçi olmaya ve değişime uyum sağlamaya zorlamaktadır. Girişimcilerin desteklenmesi, yeni iş ortamları ve iş fırsatları yaratmak, ekonomik ve sosyal kalkınmaya katkıda bulunmak ve bilgi toplumu olmak yolunda nitelikli iş gücü yaratmak nedeniyle yaşamsal önem taşımaktadır. Dünya Girişimcilik Platformu tarafından 29 ülke arasında yapılan araştırma yüksek girişimcilik faaliyetleri olan ülkelerin ortalama ekonomik büyümenin üzerinde gelişme gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Girişimciliğin popüler olmasının başlıca sebepleri arasında aşağıdaki üç önemli gelişmeyi sayabiliriz:
\1. İstihdam sorununun artması
\2. Yeni ekonominin gittikçe güçlenmesiyle değişen ekonomik yapı
\3. Ekonomi ve işletme alanlarında teorik gelişmeler ve girişimciliğin genel kabulü.
Girişimcilik Olgusunun Tarihsel Gelişimi
Girişimcilik kavramının niteliklerinde meydana gelen değişiklikler nedeniyle On Dokuzuncu Yüzyıl ve öncesiyle Yirminci Yüzyıl ayrı olarak ele alınmıştır.
On Dokuzuncu Yüzyıl ve Öncesi: Bu dönemde girişimcilikle ilgili olarak gerçek anlamdaki ilk örnek Uzak Doğu ile ticaret yolları geliştirmeye çalışan Marco Polo’dur. Marco Polo parası olan insanların mallarını satmak üzere anlaşmalar yapmıştır. Bu olay da günümüz risk sermayesinin ilk örneğidir. Maceraperest tüccar başarılı bir şekilde malları satıp geziyi bitirdiğinde sermayedar kârın % 75’e kadar olan bir kısmını, maceraperest tüccar ise % 25 civarındaki kısmını alıyordu. Orta çağlardaki girişimciler kamu kaynaklarını kullanan ve risk üstlenmeyen kişilerdi. Girişimci kavramı büyük ölçekli üretim projelerini yöneten kişi için kullanılmaktaydı. Büyük üretim projelerinde bireyler riskleri üstlenmemekte, genellikle devlet tarafından sağlanan kaynaklarla projeyi yürütmekteydiler. Buna tipik girişimci örneği din görevlileriydi. Bu kişiler kale, sur, kamu binaları, manastır, katedral gibi büyük mimari çalışmaları yapmakla görevliydiler.
Risk ve girişimci arasındaki bağlantı 17. yüzyılda kurulmuştur. Bu dönemde, taahhüt edilmiş bir ürün ya da hizmet sağlamak konusunda devletle anlaşma yapan kişilere girişimci denilmekteydi. Yapılan anlaşmalardaki fiyatlar sabit olduğundan sonuç kâr ya da zarar olsun girişimciye ait olmaktaydı. 18. yüzyılda sermayesi olan bir insan sermayeye ihtiyaç duyan bir insandan ayrılmaktaydı. Diğer bir ifade ile girişimci, sermaye sağlayıcıdan (günümüz risk sermayedarı) farklıydı. Mucitler yeni teknolojiler geliştirmekte ancak bu icatlarını kendileri finanse edemeyecek durumdaydılar. Bu durumdaki mucitler icatlarının finansmanını devlet ya da özel kaynaklar aracılığı ile sağlamaktaydılar. Bu nedenle bu tipteki insanlar sermaye sağlayıcıları (risk sermayedarları) değil sermaye kullanıcılarıydılar (girişimci).
Yirminci Yüzyıl: Yirminci yüzyılda girişimciler genellikle yöneticilerden ayrılmamaktadır. Bu dönemde girişimci kişisel çıkarı için bir işletmeyi yöneten ve çalıştıran kişi olarak tanımlanmaya başlamıştır. Yirminci yüzyılın ortalarında girişimcinin ekonomideki fonksiyonu, bir yenilikçi olarak üretim şeklini reforme etmek, yeni bir üretim tekniği kullanmak, eski bir ürünü başka bir şekilde üretmek ve üretim için yeni kaynaklar yaratmaktır. Yeni bir mal ya da hizmeti tüketicilere sunmak girişimci için en zor görevlerden biridir. Günümüz girişimcilerinin ekonomide yerine getirdikleri en önemli işlev yenilik yaratmaktır.
Ekonomik Yaklaşımla Girişimcilik
İktisat teorisi toplumların iki temel sorunuyla ilgilenmektedir:
Toplumlar refah düzeylerini nasıl yükselteceklerdir?
Toplumlar üyeleri arasında refahı nasıl dağıtacaklardır?
Bu soruların cevaplanmasında kullanılan iktisadi yaklaşımların yanında çağımızda birçok ülkede girişimcilik olgusu önemli bir kaynak oluşturmuştur. Girişimcilik olgusunun ekonomik temellerinin tarihsel sürecine bakıldığında; girişimciliğe ilk ve temel ekonomik teorik katkılar Fransız düşünürler tarafından yapılmıştır. Fransız ekolünün bu alandaki en önemli teorisyen ve yazarları Cantillon, J.B. Say, Turgot, Quesnay ve Beaudeu’dur. Girişimciliğin ekonomi içerisindeki rolünün ne olduğu konusunda ilk düşünceleri ortaya atan Cantillon’dur. Cantillon ekonomiye etki eden ve onları biçimlendiren ekonomik unsurları üç grupta toplamaktadır.
Kaynaklara sahip olan kişiler (o dönemin arazi sahipleri).
Bu kaynaklarla çalışanları bir araya getiren girişimciler.
İstihdam edilerek iş yapan profesyonellerdir.
Cantillon’a göre birinci ve üçüncü grup genelde pasif (edilgen) olup bir başkasının çaba ve gayretine ihtiyaç duyarlar. Girişimciler ise aktiftir (etken) ve bu iki grubu organize ederler. Üretim araçlarının özel mülkiyete konu olduğu kapitalist sistemde mülk sahipleri belli başlı üç işlevi yerine getirirler:
Mali sermayenin devreye sokulması
Üretim araçlarının koordinasyonu, işletmenin yönetimi ve işletilmesi,
Yatırımlarla ilgili stratejik kararların alınması
Sermaye piyasaları gibi kurumların varlığı sayesinde mali sermaye sunumu ile diğer işlevler tamamen birbirinden ayrılabilmiştir. Girdilerin sağlanması ve rutin işletme işlevleri ücretli çalışanlara devredilebilirken, yatırım yapma ya da yapmama, yeni bir piyasaya girme gibi nihai kararlar ise hiçbir şekilde üretim araçları mülk sahiplerinden başkasına bırakılmamıştır. Karar verme pozisyonu ile iş adamının üstlendiği işleve de girişimcilik adı verilmektedir. Cantillon, iş adamının, emeği üretim sürecinde istihdam etme, mali sermaye tedarik etme işlevleri ile bilinmeyen gelecek karşısındaki karar alma pozisyonunu ayrı değerlendirmiştir. Geleceğin bugünden tam olarak bilinmeyişi nedeniyle girişimciliğin risk alma ya da risk üstlenme vasfını öne çıkarmıştır.
Cantillon’dan sonra, girişimciliğin açıklamasına yönelik olarak üç temel yaklaşım ortaya çıkmıştır:
Alman Ekolü: Temsilcileri von Thünen, Schumpeter ve Baumol’dur.
Neoklasik Ekol: Temsilcileri Marshall, Say ve Knight’dır.
Avusturya Ekolü: Temsilcileri Menger, von Mises ve Kirzner’dir.
Neoklasiklere göre girişimcinin temel rolü, girişimcilik faaliyetleri yoluyla piyasaların dengede bulunmasına katkı yapmaktır. Avusturya Ekolü ise girişimcinin kâr fırsatları yakalama yeteneklerini ön plana çıkarmaktadır. Alman Ekolünde ise girişimcinin bir değişim, reform ya da devrim yapması ön plandadır. Bu anlamda girişimcinin ekonomideki fonksiyonu yeni bir mal üretmek ya da mevcut ürününü yeni bir yöntemle üretmeye çalışmak gibi yenilikler ortaya koymaktır. Alman Ekolü’nün Avusturya Ekolünden temel farkı, Alman Ekolü potansiyel yaratılmasına önem verirken Avusturya geleneği ise bunun potansiyelin gerçekleştirilmesine önem vermesidir. Neoklasik ekolde, girişimcinin risk, alan kapitalist, yönetici fonksiyonları ön plandadır. Alman ve Avusturya ekolleri ise, girişimcinin yenilikçilik-aracılık faaliyetleri üzerine odaklanmaktadırlar.
Fransız iktisatçı J.B. Say’dan itibaren, girişimcilik dördüncü üretim faktörü olarak genel kabul görmüştür. Schumpeter, girişimcileri sürekli bir yenilik süreci içinde eskiyi terk edip daha etkin yeni yolları ve yöntemleri devreye sokarak (yıkıcı yaratıcılık) yaşayan kişiler olarak tanımlamış ve bu kişilerin ekonomik büyümenin en önemli aktörü olduğunu iddia etmiştir. Girişimcilikle ilgili ekonomik yaklaşımlarda, genellikle açıklayıcı değişken olarak girişimcilik düşüncesi ve girişimcinin rolü üzerinde durulmaktadır. Bu anlamda, ekonomik perspektifle girişimciyi anlayabilmek için bu kavramın farklı iktisat düşünürleri tarafından ne şekilde değerlendirildiği tablo (S:29, Tablo 2.1) incelenerek anlaşılabilir.
Psikolojik Yaklaşımla Girişimcilik
Psikolojik ve davranışsal yaklaşımlar, girişimcilerin, ekonomik değer üretmeye dönük tercihlerinin yöneldiği tutum ve davranışlara odaklanır. Sosyolojik yaklaşımlar ise sosyal yapının ve sosyal değişkenlerin bireysel kararlar üzerindeki önemini vurgular. Girişimciliği etkileyen olguların sadece kişisel özelliklerle sınırlandırılmaması gerekmektedir. Girişimciliğin açıklanmasına yapılan önemli bir katkı girişimcilerin kişisel karakterleri ile duygusal ve bilişsel özelliklerine ilişkin yaklaşımlardır.
Bu yaklaşımlarda az sayıdaki insanda bulunan doğuştan gelen genetik özelliklerle, sonradan eğitim ve çevrenin kişiliği etkilemesi sonucu elde edilen beceriler üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Yapılan çalışmalarda üzerinde en çok durulan girişimci kişisel özelliklerin başında girişimcilerin başarı amacına yönelimli, bağımsız olma arzusu, sorumluluk üstlenebilme ve güç elde etme isteği gibi özellikler gelmektedir. Çoğu yönetsel olan karar verme ve liderlik gibi kişilik özellikleri ise eğitimle de edinilebilmektedir.
Girişimcilik karakteri üzerine yapılan araştırmalara göre bazı özel kişilik karakterleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
Başarı ihtiyacı,
Risk üstlenme,
Yüksek kontrol yeteneği,
Yenilikçilik,
Hayal gücü, vizyon ve öngörü,
Esneklik,
Başarı ile yetinmeyen ve yeni yarışlar için hazırlanan güdülenme,
Başarısızlığı kabul etmeyen kişilik.
Vizyon, misyon ve hırslı olma başarılı girişimcilerin üç temel özelliğidir. Diğer insanların algılayamayıp kaçırdığı göstergeleri seçip algılama yeteneğine sahiptirler. Başarılı girişimcilerin güçlü sezgi ve öngörüleriyle diğer insanlardan ayrıldıkları görülmektedir. Herkes tarafından bilinmeyen olayları önceden gördükleri veya sezdikleri ileri sürülmektedir. Bulundukları çevreyi ve dünyayı çok iyi gözleyerek ve sezgileri ile yorumlayarak uzun dönemde ihtiyaç duyulacak ürün ve hizmetleri üretmek için gerekli kaynakları bir araya getirirler. Başarılı girişimciler “iyi gözlemci”, “sezgileri güçlü”, “sosyal yönü kuvvetli”, “hayal gücü yüksek”, “düşünme ve değerlendirme yetenekleri gelişmiş” insanlardır. Bu insanlar rekabetçi ve kazanma arzusuyla dolu azimli insanlardır. Girişimci kişiliğe sahip insanların tutkularla dolu bir yaşam biçimi vardır ve bu tutkular, girişimciyi ayakta tutan güç olarak kabul edilir.
Sosyo Kültürel Yaklaşımla Girişimcilik
Girişimciler açısından sosyal çevre çok sayıda farklı girişimcinin ve sektörün belirli bir zaman, yer ve iş üzerinde oluşturdukları etkileme ve etkilenme biçimleri olarak tanımlanabilir. Girişimci olma düşüncesi kişinin ait olduğu toplumun kültürü, ailesi, çevresi ve eğitiminden gelen motivasyona bağlıdır.
Max Weber’in bir özel kişilik tipi olarak girişimciliğin tüm batı dünyası içerisinde çizdiği genel özellikler aşağıdaki biçimde sıralanabilir:
Bireyselleşmenin önem kazanması,
İş ve özel hayatın birbirinden ayrışması,
Ekonomik ve sosyal çıkarların dünya görüşünü belirleme eğilimi,
Üretimin en önemli değer olmasına olanak veren ve “çalışma kavramını bir ibadet olarak kutsallaştıran yeni bir ahlaki tavır,
Servet artışının bir olgunluk düzeyi olarak değerlendirilmesi ve kişisel değerlerin en önüne konulması,
Bu servet artışının, üretimi devam ettiren ve büyümesine olanak veren bir yapıda kullanılması,
“Şimdi” yerine dizgesel bir biçimde akan geçmiş-şimdi-gelecek biçimini alan zamanın kavramlaştırılması ve geleceğe odaklı olma,
Sürekli çalışmanın yaşamın kaçınılmaz bir parçası olarak algılanması ve kişisel mutluluğun bu çalışmayla birlikte tanımlanması,
Kazanç ve verimliliğin kutsanmasıyla birlikte ekonomik başarıya yönelik kişisel motivasyon.
İş alanındaki kültürel değerler; misyon, vizyon, süreç, kontrol, karar verme gibi formel değerler ve değer, ahlak, kişilik, güç, güven gibi ortak informel değerlerle genel olarak ifade edilebilir. Sosyolojik yaklaşım içerisinde Batı iş kültürü ile Doğu iş kültürü birbirinden farklıdır. Batı iş kültüründe girişimcilik tamamıyla bireysellik ve bireycilik temelinde yürürken, Doğu iş kültüründe girişimcilik aile ya da grup bağlamında yürümektedir.
Batı iş kültürünün belirleyici boyutları aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:
Risk alan,
Hiyerarşik sistemle çalışan,
Yenilikçi,
Yüksek bireysellik,
Hatalardan ders çıkaran,
Bağımsızlık.
Doğu girişimci kültürü düşük bireysellik kültürü olarak da tanımlanır. Bu anlayışta yapılan iş kişisel memnuniyetten ve doyumdan çok yerine getirilmesi zorunlu bir sorumluluk ve ödev olarak görülür. Girişimcilik değerleri olarak sosyal statü, imaj, itibar, şeref, namus, şöhret gibi faktörler etkili olmaktadır. Başarısızlık saygınlık kaybıdır ve utanılan bir olgudur.