GÖÇ VE GÖÇ SORUNLARI - Ünite 4: Göç ve Eğitim Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Göç ve Eğitim
Giriş
Bir kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan eğitim; bireyleri topluma kazandırma, emek piyasalarında yer almalarını sağlama gibi fonksiyonları ile dünya genelinde oldukça önemli bir konuma sahiptir. Eğitim vatandaşlara sunulan bir kamu hizmeti olma özelliğinin ötesinde temel bir insan hakkıdır.
Eğitim Kavramı
Eğitim canlı bir organizma gibi büyüyüp gelişme niteliği taşıdığından yeni isteklere, yeni koşullara uyum sağlamakta, değişip dönüşmektedir. Bu nedenle tanımının yapılması zordur. Eğitim yıllara göre olduğu kadar ülke ve bölgelere göre de değişmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki eğitimin kuram ve uygulamalarında da farklılıklar görülmektedir. Eğitim kişinin zihinsel, bedensel, duygusal, toplumsal yeteneklerinin ve davranışlarının, istenilen doğrultuda geliştirilmesi ya da ona belli amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki çalışmaların tümüdür. Eğitim, maddi ve manevi kalkınmanın önemli unsurlarından biri olarak ülkelerin sağlıklı ve çağdaş bir eğitim aracılığıyla nitelikli insan gücü yetiştirmesine katkıda bulunmaktadır.
Eğitim hakkı ilk kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alarak Birleşmiş Milletler ’in sosyal, ekonomik, kültürel ve medeni haklarıyla uyumlu olarak geliştirme yönündeki kapsamlı çabalarının başlangıcını oluşturmuştur. Bildirge ’ye göre eğitim herkese sağlanması gereken bir haktır ve en azından ilk ve temel aşamaları parasızdır. Hem bireyin hem de toplumun gelişmesi; herkese yeteneği, kapasitesi ve ilgisi doğrultusunda eğitim görme hakkının sağlanmasına bağlıdır. Ayrıca insan hakları ile ilgili uluslararası belgelerin ve anayasaların temel ilkeleri olan hürriyet, eşitlik ve demokrasi, bireyin ve toplumun gelişmesi sağlanmadıkça gerçekleştirilemez. Çünkü insan hakları ve demokrasi ancak halkın belli bir eğitim düzeyine ulaştırılmasıyla korunup gerçekleştirilebilir. Eğitim hakkının kapsamı düzenlenirken herkesin yetenek ve gereksinimlerine göre yeterli ve nitelikli bir eğitim ve öğretim hakkı olduğu gözetilmelidir. Bu ilke eğitimde eşitlik kavramının da önemine vurgu yapmaktadır. Eğitimde eşitlik kavramı, eğitim hizmetlerinden yararlanmada eşitlik anlamına gelmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği uygulamaları önemli olmakla birlikte eğitimde fırsat eşitliğini engelleyen etmenler de bulunmaktadır.
Eğitim alanında geçmişten günümüze kadar yapılan çalışmalar incelendiğinde sosyal bir süreç olarak ele alınan eğitimin bireyselci bir teoriden “vatandaş yetiştirme odaklı” bir amaca doğru evrildiği görülmüştür. Değişip dönüşen üretim biçimlerinin de etkisiyle ihtiyaç duyulan uzmanlıklar ortaya çıkmış ve eğitim bu uzmanlıkların kazandırılması konusunda yeni işlevler üstlenmiştir.
Temel insan haklarından biri olan eğitimin çeşitli işlevleri bulunmaktadır. Bunlar;
- Toplumun kültür mirasının birikimi ve aktarılması,
- Çocuğun toplumsallaştırılması,
- Yenilikçi ve değişimi sağlayıcı bireyler yetiştirilmesi,
- Siyasal işlevi,
- Seçme işlevi,
- Ekonomik işlevi olarak sıralanabilir.
Eğitimin açık olarak görülebilen bu işlevlerinin yanı sıra; eş seçme, tanıdık sağlama, statü kazandırma, işsizliği önleme, çocuğun ekonomik sömürüsünü önleme gibi ilk bakışta görülmeyen ancak oldukça önemli işlevleri de bulunmaktadır. Eğitimin bir diğer toplumsal işlevi, sosyal adaleti oluşturmaya çalışarak toplumsal istikrara katkıda bulunmaktır.
Eğitim tarihi yakından incelendiğinde, her ülkenin eğitim sisteminin değişik tecrübeler sonucu şekillendiği görülmektedir. Her toplumda eğitim önemli kabul edilse de her ülke eğitim bakımından aynı özelliklere sahip değildir. Bazı ülkeler eğitim sistemlerini çağın gereklerine uyarlayabilme konusunda daha başarılı durumdadır. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (e Organisation for Economic Co-operation and Development-OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırmadır. Temel amacı, öğrencilerin okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda kullanma becerisini ölçmek olan PISA sınavı, 2000 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Eğitimin okul, aile ve çevre olmak üzere üç önemli tarafın karşılıklı işbirliği ve sorumluluk paylaşımı ile olması istenen ve gerekli bir durumdur.
Türkiye’de 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile belirlenmiş olan Millî Eğitim Sistemi; “Örgün Eğitim” ve “Yaygın Eğitim” olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Örgün ve yaygın eğitim Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) yönetim ve denetiminde yürütülmektedir. Devlet, görev ve sorumluluk alanında yer alan eğitimin hem yönlendireni hem de denetleyeni konumundadır.
Örgün eğitim; belirli yaş grubundaki ve aynı seviyedeki bireylere, amaca göre hazırlanmış programlarla, okul çatısı altında düzenli olarak yapılan eğitimdir. Örgün eğitim; okul öncesi, ilkokul, ortaokul, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarında verilen eğitimi ifade etmektedir.
Yaygın eğitim örgün eğitimin yanında ya da dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin tümünü kapsamaktadır. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yaygın eğitim, bireylerin yaşamlarının tümünde ihtiyaç duyacakları her türlü eğitim ve öğretimi kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Yaygın eğitim hizmetleri; yönetmelikte okuma-yazma kursları, mesleki ve teknik eğitim ile sosyal ve kültürel kurslar olmak üzere üç ana bölümde düzenlenmiştir. MEB, “Halk Eğitim Merkezleri” ile il ve belde, köy ve mahallelerde oluşturulacak “Eğitim Odaları” aracılığıyla yaygın eğitim faaliyetinde bulunmaktadır. MEB ve İŞKUR dışında yaygın eğitim faaliyetinde bulunan çok sayıda kamu kurumu, meslek örgütü, sivil toplum kuruluşu ve özel kuruluş bulunmaktadır. Çıraklık eğitimi 14 ilde bulunan “Mesleki Eğitim Merkezleri” bünyesinde oluşturulan “Eğitim Birimleri” ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) tarafından kurulup Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayii Destekleme Vakfı (MEKSA) işbirliği içinde işletilen “İşletmeler Üstü Eğitim Merkezleri” aracılığıyla verilmektedir. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Küçük ve Orta Boyutlu İşletmelere (KOBİ) yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri ve desteği sağlamaktadır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, “El Sanatları Eğitim Merkezleri” aracılığıyla halı-kilim, terzilik, hazır giyim, boyama, nakış, ağaç oymacılığı, gümüş ve taş işlemeciliği vb. alanlarda yaygın mesleki eğitim veren kuruluşlar arasındadır
Eğitim ve Toplumsal Hareketlilik
“Hareketlilik” kavramı, toplumdaki birey ya da grupların fiziksel ya da toplumsal çevredeki herhangi bir hareketini ifade etmektedir. Genel olarak yer, zaman ve toplumsal yapıda meydana gelen hareketlilik iki türlü ortaya çıkmaktadır. Bunlar; fiziksel hareketlilik ve toplumsal hareketliliktir.
Beşerî Sermaye Teorisine göre; bir ülkenin gelişmesinde en önemli unsur, nitelikli insan gücüdür. Sermaye ve doğal kaynaklar gibi diğer üretim faktörlerinin de verimliliği önemli ölçüde nitelikli insan gücünün varlığına dayalıdır. “Beşerî Sermaye” kavramı, ilk olarak Schultz tarafından kullanılmıştır. Bireyin işgücü piyasalarındaki getirilerini arttıran bilgi, beceri, tecrübe, sağlık durumu ve verimliliğini yükselten tüm etkinlikler beşerî sermaye kavramı içinde değerlendirilmektedir.
İstihdam politikalarının hedefi yalnızca işsizliği azaltmak değil, işgücünü eğitim düzeyine vasıf ve yeteneğine uygun ve devamlılık gösteren işlerde çalışmalarını sağlayabilmektir. İşsizliğin yarattığı sosyo-ekonomik sorunlar tüm nüfus gruplarını etkilemekle birlikte en fazla etkilenen kesimi gençler oluşturmaktadır. Bu nedenle de eğitim-istihdam ilişkisi konusunda en fazla üzerinde durulması gereken kesim gençlerdir.
Eğitim alanında çalışan uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan “Küresel Eğitim Fırsatlarının Finansmanına İlişkin Uluslararası Komisyon (Eğitim Komisyonu)” 2030 yılı itibarıyla dünya genelinde otomasyon nedeniyle %50, yani yaklaşık 2 milyar işe denk gelen bir istihdam kaybı yaşanacağına dikkat çekmektedir. Buna karşılık olarak her yıl eğitime ayrılan uluslararası finansmanın 44 milyar dolar arttırılması çağrısında bulunulmuştur. Kimi ülkelerdeki iş kaybının %80’leri bulabileceği belirtilmektedir. Dünya genelinde işverenlerin %40’ı doğru becerilere sahip çalışanları bulma konusunda zorlandıklarını belirtmektedirler. Bu bağlamda, eğitim sistemlerinin kalitesi ile geleceğin işlerine uygun olabilmesi önemli bir konu olmakla birlikte eğitime erişim de son derece önemlidir. Eğitimde eşitsizliği gidermek için belli bir kesim için küçük çaplı gayret göstermek yerine herkes için büyük çaplı gayret gösterilmesi gereklidir.
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri arasında yer alan “Nitelikli Eğitim” kapsamında herkes için kapsayıcı ve nitelikli eğitimin başarılması, eğitimin sürdürülebilir kalkınma için en güçlü ve denenmiş araçlardan biri olduğuna dair inanç yeniden vurgulanarak “2030 yılına kadar tüm kız ve erkek çocuklarının ücretsiz ilköğretim ve ortaöğretimi tamamlamasının sağlanacağı” hedef olarak belirlenmiştir. Türkiye’de yaşanan gelişmeler dünyada yaşanan gelişmelerden farklı ve bağımsız değildir. Uluslararası ekonomik sistemde oluşan yeni yapının etkileri hissedilmekte, küreselleşme diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da çağın gereklerine uygun düzenlemeler yapılmasını gerektirmektedir.
Acil Durum Göçlerinde Eğitim
Afet ve acil durumlarla karşılaşıldığında bu durum ile başa çıkmayı kolaylaştıracak “acil durum eğitimi” ve acil bir durum ile ortaya çıkan göç sonucu uygulanacak eğitim, içerikleri bakımından birbirinden farklıdır. Acil durum sonucu yaşanan kitlesel göçlerde eğitim konusu ise “acil durum” sınırlarını aşan farklı bir yapıdadır. Özellikle savaş ya da iç karışıklıklar nedeniyle yaşadığı yeri terk ederek başka bir bölge veya ülkeye sığınan kişilerin eğitimi çok daha karmaşık bir sorun oluşturmaktadır.
Acil durum eğitimi; deprem, sel, tsunami gibi doğal afetler ve insanların neden olduğu şiddet ortamlarında çocukların, yetişkinlerin ve ailelerin hayatlarını kurtarmalarını ve hayatlarını devam ettirmelerini sağlayan eğitimlerdir.
“Acil durum eğitimi” karşılaşılan bir acil durum karşısında nasıl davranılması, olası olumsuz sonuçların en aza indirilmesi için neler yapılması gerektiği gibi konuları içerirken “acil durumlarda eğitim” acil durum/afet sonrasındaki aşamada uygulanan moral/uyum/entegrasyon amaçlı eğitimdir. Acil durumlarda eğitimleri; içinde bulunulan olağandışı durumun oluşturduğu psikolojik travmayı azaltarak, normallik duygusunun kazanılmasını sağlamaktadır. Çocuk ve gençlerin acil durumlarda da kaliteli bir eğitim alabilmesi gerektiği düşüncesi 2000’li yıllardan itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda “Acil Durumlarda Eğitim İçin Uluslararası Ağ” (e InterAgency Network for Education in Emergencies) platformu oluşturulmuştur. Platform, acil durumlarda sağlanacak eğitim yardımlarının minimum standartlarını belirleyerek temel ilkeleri ortaya koymuştur. “Acil Durumlarda Eğitimin Asgari Standartları” (Minimum Standards of Education in Emergencies) temel olarak Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi, Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Örgütlerinin sivil toplum kuruluşları için hazırlamış olduğu “Afete Müdahalede Asgari Standartlar” (Sphere Project) Belgesi ve 2000 Dakar Forumundaki ilkelere dayanmaktadır. Mülteci kamplarında çok az kız çocuğu eğitimine devam edebilmektedir. Ciddi toplumsal cinsiyet eşitsizliği bulunmaktadır. Okulun uzaklığı, çocuk yaşta evlilik gibi nedenlerle kız çocuklar eğitimlerine devam edememektedir.
Mülteciler ve Eğitim
Göç sonrası eğitim süreci her zaman bir acil duruma dayalı değildir. Bireysel kararlara dayalı göçler bakımından da söz konusu olabilir. Göç sonrası eğitim hakkından yararlanmak için gerekli resmî işlemleri bilmeme, gerekli belgeleri sağlayamama ve bu konuda hangi kuruma başvuracağını bilememe mültecilerin eğitime devamları önündeki en büyük engellerdir. Okul çağındaki mültecilerin eğitimine yönelik uygulamalar, acil durumlarda eğitim ve eğitim hakkı literatüründen yararlanılarak öğretmen desteğinden okul yapımına kadar pek çok yardımı kapsamaktadır. Buna rağmen çok sayıdaki mülteci çocuk eğitime erişememektedir. Mültecilik eğitim hakkının kullanılması bakımından olumsuz koşullar yaratmaktadır. Eğitim acil durumlarda ikincil bir ihtiyaç olarak algılanmaktadır. Ancak eğitim, özellikle acil durumlarda hem kurtarma hem koruma hem de rehabilitasyon ve gelişimi destekleyici bir araç olarak görülmelidir. Bu bakışla tüm afet ve insani yardım çabalarının öncelikli hedefi eğitim olmalıdır. Eğitimin kalitesi ve mülteci çocuklara uygunluğu üç başlık altında değerlendirilmektedir. Bunlar:
- Okulların altyapısı (okulun yeri, sınıfların boyutu ve yerleşimi, oyun alanları, okul ile ev arasındaki mesafe, ulaşım olanakları)
- Müfredat seçimi (dil ve içerik)
- Eğitim uygulamaları (dil eğitimi, pedagoji, eğitim materyalleri).
Türkiye’de bulunan yabancıların eğitimi 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile diğer tüm çocuklarla birlikte eğitim hakkı bağlamında güvence altına alınmıştır. Ancak göçmenlerin çocukları/mülteci/ sığınmacı/vatansızlar gibi farklı kategoriler uygulamada sorunların yaşanmasına neden olabilmektedir. Uygulamada yaşanan zorlukların en aza indirilmesi için yayımlanan genelgeler ile düzenlemeler yapılmaktadır.
Günümüzde eğitim çağında milyonları bulan Suriyeli sayısı ve bu insanların belirsiz bir tarihe kadar ülkede kalacaklarının ortaya çıkması, okula giden koruma altındaki Suriyeli çocuk sayısındaki düşüklük gibi birçok durum üzerine MEB, çocukların eğitime kazandırılması ve okullaşma çalışmalarına başlamıştır. Eğitim her yaş grubu için önemli olmakla birlikte Türkiye’deki Suriyelilerin 1.102.408’i çocuk ve 5-18 yaş grubunda olduğundan eğitim konusunun ağırlıklı olarak “çocuk eğitimi” bağlamında ele alınması söz konusu olmaktadır. Suriyeli çocuk ve gençlerin kayıtdışı işlerde çalışma oranları eğitimin dışında kalmaları hâlinde daha yüksek olmaktadır. Suriyeli çocuk işçiliği tarım, ormancılık, hayvancılık, sanayi, madencilik, inşaat, imalat, atık, sokak satıcılığı ve taşıt onarımı gibi işkollarında yoğunlaşmaktadır. UNICEF Türkiye’nin de başı çektiği BMMYK, Mercy Crops, Save the Children and World Vision katkısı ile başlatılan, amacı kamp dışı mülteci çocukların eğitim erişimine destek olmak olan “No Lost Generation” (Kayıp Kuşak Olmasın) inisiyatifi de bu konunun önemini vurgulamaktadır. UNICEF; sistemin güçlendirilmesi, kapsayıcı eğitime erişimin kalitesinin arttırılması olmak üzere eğitimin üç temel ayağıyla ilgili olarak Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ve diğer ortaklarla yakın işbirliği içinde çalışmaktadır.
Kamplarda yaşayan Suriyeli öğrencilere okutulan müfredata 6 saat zorunlu Türkçe dersi eklenmiştir.
Türkiye’deki Suriyeli mülteciler örneğinde krizin erken dönemlerinde bu kadar büyüyeceği ve uzun süreceği tahmin edilmediğinden mültecilerin Türkiye’de kalmasını pekiştirecek tavırlardan uzak durmak amacıyla Türkçe eğitim verilmemiştir. Bunların yanı sıra uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla eğitim veren Suriye Özel Okulları da bulunmaktadır. Birçoğunda fiziki koşulları iyi olmayan bu özel okullar Millî Eğitim Bakanlığı denetimine tabi değildir. Fiziki koşulları iyi olan okullar ise ücretli olduklarından Suriyeli mültecilerin erişimi sınırlıdır. Kamplar dışında kalan Suriyeliler arasında okula devam oranı düşüktür. Suriye okullarının sayısı azdır, Türk okullarında da dil sorunları yaşanmaktadır.
Geçici Eğitim Merkezleri (GEM), okul çağındaki Suriyeli çocuklara ve gençlere yönelik oluşturulan hem kamplarda hem de kamp dışında faaliyet gösteren, uyarlanmış Arapça müfredatı ile eğitim veren merkezlerdir.
Suriyelilerin karşılaştığı ilk sorun dil sorunudur. Suriyelilerin sığındığı ülkelerden Ürdün, Lübnan, Irak ve Mısır’da ana dil Arapça iken Türkiye’de Türkçe konuşulmaktadır. Bu durumda dil eğitimi mülteciler için yiyecek-içecek ve kalacak yer kadar önemli bir sorun hâline gelmektedir. Yaşanan sorunların çözülebilmesi öncelikle Suriyelilere ilişkin sayısal ve demografik verilerin sağlıklı bir biçimde kayıt altına alınabilmesine bağlıdır. İçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan Göç-Net Sistemi ile Geçici Koruma kapsamındaki Suriyelilerin kayıt işlemleri yürütülmektedir. Türkiye’de herkesin eğitim hakkının Anayasa ile teminat altına alınmış olması durumunun bir uzantısı olarak mülteciler için de eğitim imkânları sunulmaktadır. Ayrıca Türkiye sınırının dışında ama sıfır noktasında, tampon bölgede kurulmuş olan kamplarda ve sınıra yakın köylerde yaşayanlara Türkiye’nin acil yardım yükümlülüğü bulunmamakla birlikte bu kişilerin de ihtiyaçları ağırlıklı olarak Türkiye tarafından karşılanmaktadır.