GÖRÜŞME TEKNİKLERİ - Ünite 4: Görüşmenin Kuramsal Dayanakları, Nedenleri, Ortamları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Görüşmenin Kuramsal Dayanakları, Nedenleri, Ortamları

Giriş: Kavramsal Çerçeve

Çok değişkenli ve karmaşık ilişkilerle uğraşan sosyal bilimlerin bir dalı olan sosyal hizmetlerde de kavramların zaman zaman farklı anlamlarda ya da kasıtlarının dışına çıkarak kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla alan yazınında kavram kargaşasına neden olan;

  • Problem ve güçlük,
  • Yardım ve destek,
  • Değerlendirme,
  • Süreç ve sistem gibi bazı kavram ve kavram çiftlerinin açıklanması gerekmektedir.

Problem ve güçlük: Hayatın içinde doğal olarak var olan bu iki kavramdan “problem”, kişinin hayatını önemli ölçüde olumsuz etkileyen ve problemi çözmek için çoğunlukla bir başkasının doğrudan ya da dolaylı müdahale etmesini ifade ederken; “güçlük” kişinin kendi kendine üstesinden gelebileceği ve daha hafif seyreden sıkıntılardır. Görüşmeci güçlük yaşayan değil, problem yaşayan bir başvuranla çalıştığının bilincinde olarak ona profesyonel bir yardım sunması gerektiğini unutmamalıdır.

Yardım ve destek: Bu ikilide “yardım”, daha çok bireyin gereksinimleri doğrultusunda zayıf, sorunlu yönlerine, probleme ve problemin çözümüne yönelirken; “destek” ise riski azaltmaya, güçlüğü gidermeye veya var olanı korumaya yönelik hizmet olarak düşünülebilir. Büyük ölçüde risk analizine ve riski en aza indirmeyi amaçlamaya dayanan çalışma alanı; “koruyucu sosyal hizmet” olarak adlandırılmakta ve problemin olmasını önleyici çalışmalar yapmaktadır. Değerlendirme: Bir betimleme işi olan ölçmenin, bir ölçütle karşılaştırılarak karara, yargıya, hükme yani bir yoruma varma çabasına “metrik değerlendirme” denir. Sosyal hizmet görüşmelerinde değerlendirmenin de görüşmenin aşamalarına paralel olarak üç anlamı olduğu ileri sürülebilir:

  • Aşama olarak değerlendirme: Görüşme sürecinde problemi anlamaya yönelik bilgilerin toplandığı ve yorumlandığı aşamayı ifade eder.
  • Süreç olarak değerlendirme: Problemin görüşmenin tüm aşamalarında anlamaya yönelik eylemlerin toplamını ifade eder.
  • Sonuç olarak değerlendirme: Görüşmenin sonunda uzman ve başvuranın, görüşme sürecinin ve uygulamaların değerlendirmesini ifade eder.

Süreç ve sistem: Sosyal hizmet görüşmelerinde belirli bir amaca yönelmiş olan sürekli değişimlerin tümü süreç olarak adlandırılır. Sistem kendisini oluşturan parçalardan biri ortamdan çekildiğinde ya da ihmal edildiğinde işleyişi aksayan etkileşimsel bir yapı, bir bütündür. Sistemler, alt sistemlerin bütününden ve onların etkileşiminden oluşmaktadır. Görüşmenin her bir oturumunun da genel sisteme hizmet eden bir alt sistem olduğu unutulmamalıdır.

Görüşmenin Kuramsal Dayanakları

Bilimsel dayanaklı olması gereken görüşme uygulamaları, çoğu psikoloji, psikiyatri ve sosyolojiden uyarlanan yaklaşım ve kuramları arkasına alarak görüşmeyi sohbetten ayırır. Sıkı sıkıya ilişkili olan yaklaşım ve kuram alan yazınında birbirinin yerine kullanılsa da onları ayrı ayrı ele almak ve tanımlamak gerekmektedir.

“Yaklaşım” herhangi bir çalışma odağına dönük bütüncül bir bakış açısını ve bu bakış açısını oluştururken birden fazla kuramı içinde barındırırken, “kuram” bir olguyu açıklamaya yönelik daha dar kapsamlı, ancak ayrıntılı ilişkiler bütünü olarak ifade edilebilir. Görüşme becerilerinin oluşması ve görüşmenin profesyonel bir sürece evrilmesinin temelindeki ana yaklaşım ve kuramlar aşağıdaki kısaca açıklanmıştır

Sistem yaklaşımı: Bireydeki sorunların biyolojik, psikolojik ve toplumsal risk faktörlerinin birleşmesi ve etkileşmesi sonucunda oluştuğunu kabul eden ve son yıllarda psikoloji, sosyoloji ve sosyal hizmet alanlarında en önemli bakış açılarından biri olan sistem yaklaşımının üç temel kavramı, yaklaşımın ilkeleri niteliğini de taşır. Bu ilkeler aşağıda verilmiştir:

  • Bütünlük ilkesi: Bu ilkeye göre parçaların oluşturduğu bütün, onu oluşturan parçaların toplamından farklı ve fazladır.
  • İlişki ilkesi: Bu ilke sistemi oluşturan parçaların arasındaki ilişkinin ve örüntünün basit bir neden sonuç ilişkisi olduğunu reddederek, en az sistemin kendisi kadar önemli olduğunu vurgular.
  • Denge ilkesi: Yaşayan sistemlerin hepsinin dengesini bozan etmene rağmen kendilerini dengede tutma yönünde davranmasıdır.

Sistem yaklaşımının görüşmeciye ve görüşme sürecine olan yansımaları;

  • Görüşmenin sosyal hizmet sisteminin bir alt sistemi olarak formüle edilmesi,
  • Görüşmedeki aşamaların ilişkisinin bir denge içinde yürütülmesi gerektiği,
  • Görüşmeciye dinamik bir bütünsellik katarak sistemin ve sürecin hiçbir öğesinin atlanmaması gerektiği,
  • Her öğenin ilişkisinin önemi vurgulanarak görüşmecinin herhangi bir uyuşmazlıkta sistemin dengeden yana olacağını bilerek telaşlanmaması olarak sayılabilir

Psikososyal yaklaşım: Birey-çevre etkileşimine odaklanan yaklaşımın temel odak noktası; birey ve bireyin içinde bulunduğu durumdur. Sorunun tanınması ve tanılanmasına vurgu yapan, “tanılama ekolü” olarak da bilinen yaklaşımın görüşme uygulamasına olan katkıları şöyle sıralanabilir:

  • Görüşmecinin bireyin çevreyle olan ilişkilerinin önemli olduğunu ve çevresel faktörlerin yeterince sorgulanmasını sağlar.
  • Sosyal çevrenin bireyde hedeflenen değişimin gerçekleşeceği şekilde düzenlenmesini öngörür.
  • Görüşmecinin kendisinin de başvuranın sosyal çevresinin bir unsuru olabileceğinin ve bireydeki değişimde önemli bir katkı yaptığının içselleştirmesinde yardımcı olur.

İşlevsel yaklaşım: Sorunlardan çok bireysel değişmeye odaklanan yaklaşıma “işlevsel yaklaşım” denmesinin nedeni; amaçlara ulaşmada sosyal hizmet kurumunun, “kurum işlevlerine” yaptığı vurgudandır. Amaca ulaşmak için sadece tek bir yönteme bağımlı kalınmaması gerektiğini öne süren yaklaşımın görüşme sürecine yansıma ve katkıları şöyle sıralanabilir:

  • Bu yaklaşımı benimsemiş görüşmeci ilk olarak soruna değil, bireydeki değişime odaklanacaktır.
  • Görüşmeci bireyi odağa aldığından değişim için gerekli en önemli aracın başvuranın güçlü yönleri olduğunu anlamasını sağlayacaktır.
  • Görüşmeci gerektiğinde kurumun diğer kaynaklarını da kurumsal işlevsellik ön plana çıktığı için kullanabilecektir.

Problem çözme yaklaşımı: Sorun çözmede önemli bir sistematik sağlayan ve bir diğer adı da “değişim süreci” olan yaklaşıma göre problem çözme sürecinin altı temel aşaması vardır:

  • Problemin olabildiğince açık bir biçimde tanınması ve tanımlanması,
  • Alternatif çözüm önerilerinin geliştirilmesi,
  • Çözüm önerilerinin ayrıntılı biçimde değerlendirilmesi,
  • Önerilerden seçim yaparak bu doğrultuda amaçların belirlenmesi,
  • Çözüm önerilerinin uygulamaya geçirilmesi,
  • Çözüm önerilerinin işleyip işlemediğinin izlenmesi ve değerlendirilmesi

Bu aşamalar net olsa da süreç oldukça karmaşıktır ve görüşme sürecinin karmaşık doğasını sistematik hale getirmek ancak yaklaşım ve kuramlarla mümkün olmaktadır.

Ekolojik yaklaşım: Sosyal hizmet uygulamalarında araştırmacılar psikodinamik kuramın ve 1960’lı yıllara kadar etkili olan tıbbi yaklaşımın düşünüldüğü gibi etkili olmadığını görünce; yeni bir yaklaşım arayışına girmişlerdir. Bu yeni yaklaşımlardan biri olan ve Urie Bronfenbrenner’in çalışmalarına dayanan ekolojik yaklaşım içsel ve dışsal faktörleri birlikte ele alırken insanı fiziksel ve sosyal çevresi ile aktif, dinamik ve karşılıklı etkileşim içinde olan varlıklar olarak kabul eder. Yaklaşımın görüşme açısından yararları şunlardır:

  • Görüşmenin bir iç-dış bütünlüğü içinde ele alınmasını ve başvuranın çevresinden bağımsız düşünülemeyeceğini hatırlatır.
  • Asıl etkin rolü başvurana vererek onu değişim sürecinin baş aktörü yapar.
  • Çevre kavramının “sosyal çevre” yönüne vurgu yaparak bireyin ilişkide olduğu diğer insanları da hesaba katar.

Psikodinamik kuram: “Psikanaliz” ya da “Psikanalitik Kuram” olarak da anılan ve Sigmund Freud tarafından geliştirilen kuram, ruhsal sorunların bilinçaltındaki id-egosüperego çatışmalarından kaynaklandığını savunur ve davranışlarımızı düşüncelerimizin değil dürtülerimizin yönlendirdiğini belirtir. Günümüzde birçok eleştiriye maruz kalan kuramın çocukluk yaşantılarına yaptığı vurgu hem koruyucu sosyal hizmet hem de sosyal hizmet görüşmelerinde başvuranın geçmişinin detaylı incelenmesi açısından önemini korumakla birlikte özünde bir psikoloji kuramıdır. Bu kurama uygun uygulama gerçekleştirmek için uzun ek eğitimler alınması gerekmektedir.

İnsan yavrularının bağlanma örüntülerinin nasıl geliştiğini merak eden John Bowlby’nin de temsilcisi olduğu ve aslen psikodinamik kurama dayanan bağlanma kuramına da değinmekte yarar bulunmaktadır. Kronolojik olarak daha yeni olan bu kurama göre de bebeklerde bağlanma ilk dokuz ayda gerçekleşmekte, anne-çocuk arasındaki etkileşimin sağlıklı olarak gerçekleşmesi “güvenli bağlanma”, sağlıksız bir şekilde gerçekleşmesi de “güvensiz bağlanma” olarak tanımlanmaktadır. Bebeklik döneminde güvenli bağlanma yaşayan yetişkinler diğer insanları olumlu olarak algılarken, güvensiz bağlanma yaşayan yetişkinler ise diğer insanları olumsuz algılayarak sosyal ilişki sorunları yaşamaktadır.

Davranışçı Kuram : Watson, Skinner, Thorndike, Pavlov ve Rayner’ın temsilcisi olduğu kurama göre; korku, kaygı gibi sorunlu davranışlar da diğer bütün davranışlar gibi öğrenilmiştir. Davranış değiştirme teknikleri üzerine çalışan kuram pekiştirme ve geri bildirim ile görüşmeye doğrudan katkı sağlamaktadır

Bilişsel Kuram: Bireyin yaşadığı olayın ya da gerçeğin ne olduğu değil kişinin olayı algılama biçiminin önemli olduğunu, insanın duygu ve davranışlarını düşüncelerinin belirlediğini öne sürer. Geçmiş yaşantıların yeterince dikkate alınmadığı eleştirilerine maruz kalan bu kuramdan yola çıkarak oluşturulan bilgi işleme modeli, sorunlu davranışların bilginin işlenmesi sürecinde gerçekleşen hataların yansıması olduğunu varsayar. Görüşmeciye önemli bir bakış açısı katan kuram, yaşanan olayın değiştirilmesinin imkânsız olduğunu ve değişebilecek tek şeyin başvuranın yaşadığı olaya olan bakış açısı olduğunu ortaya koyar.

İnsancıl (Hümanistik) Kuram: Görüşme becerilerinin geliştirilmesi açısından en önemli olan kuramın temsilcilerinden Abraham Maslow’a göre; insan gereksinimlerinin bir hiyerarşisi vardır ve soruna yol açtığı düşünülen gereksinimden önce, hiyerarşik olarak ondan önce gelen ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığına bakılmalıdır. Kuramın bir diğer temsilcisi olan Carl Rogers daha çok birey düzeyine yoğunlaşarak danışanmerkezli terapi anlayışını ortaya atmış, bireyin sorunlarının gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki farktan kaynaklandığını ileri sürmüştür. Profesyonel ilişki, koşulsuz olumlu kabul, güven, yargılamama, saygı, empati, içtenlik, dürüstlük, saydamlık, duyarlılık, teşvik etme, dinleme, sessizlik, somutluk, yansıtma, soru sorma ve kendini açma insancıl kuramın görüşmeye kattığı değerler olarak sıralanabilir.

Her biri önemli olan bu kuramların görüşmeye içerik, dayanak ve genel çerçeve, görüşmeciye de anlayış, ilke, değer, yöntem ve beceri kazandırdığı unutulmamalı, görüşmeci kendisini bir kuram ve yaklaşıma yakın hissetse de tüm kuramlara hâkim olup, amaçları doğrultusunda bunları kullanabilmelidir.

Görüşme Nedenleri

Neden görüşmeye ihtiyaç duyulduğunu anlamak için konuya iki açıdan bakmak gerekir:

  • Sosyal hizmet uygulamaları açısından,
  • Sorun sahibi ya da başvuran açısından

Sosyal hizmet uygulamaları açısından görüşme nedenleri: Sosyal hizmet uygulamalarında ana teknik olarak kullanılan görüşmenin yaygın bir yöntem olmasının üç açık nedeninin olduğu söylenmektedir. Bu nedenler;

  • Özel durumlar haricinde tüm yöntemler içinde ve diğer tekniklerle birlikte kullanılması,
  • Doğası insanın diğer insanlarla olan ilişkisine dayandığından görüşmenin kullanımının kaçınılmazlığı,
  • Etkinliği kanıtlanmış bir teknik olması şeklinde sıralanmaktadır.

Sorun sahibi açısından ya da başvuran açısından görüşme nedenleri: Görüşmenin birçok nedeni olabilir ancak; söz konusu olan koruyucu sosyal hizmetse sorunun giderilmesi değil, sorun ortaya çıkmadan önce sorunun önlenmeye çalışılmasıdır.

Görüşmeye neden olan ana unsur başvuran ya da başvuranların çözülmesi gerektiği varsayılan problemlerini Trevithick dokuz ana başlık altında toplamıştır:

  • Kişiler arası çatışmalar: Güçlük düzeyinde olan ve bireyin kendi çabasıyla çözebileceği durumların dışında kalan çatışmalardır ve bu durumlarda devreye uzman gruplardan biri olan görüşme yapan sosyal çalışmacılar girer.
  • Sosyal ilişkilerde doyumsuzluk: Kişiler arası çatışmalardan farkı, ortada taraflar arasında bir sorun olmasa da başvuran kendi doyumsuzluğunu ya da kişisel sorunlarından dolayı sorununu bildirebilir.
  • Resmi kurumlarla sorunlar: Günlük yaşantıda resmi kurumlarla ister istemez sorunlar çıkabilmekte, bu durumlarda sorunlar bazen yasal boyuta taşınabilirken, bazen de sosyal çalışmacılar tarafından çözülebilmektedir.
  • Performans güçlükleri: Yaşamda birbirinden farklı birçok rolü olan bireyin sağlıklı olarak adlandırılması için bu rollerini ciddi aksaklıklar olmadan yürütmesi gerekir. Bazı bireyler rollerini beklenildiği gibi uygulayamamakta ya da uyguladıklarına inanmamaktadırlar.
  • Kararlarda güçlük: Kararsızlıkların bireylerin kararlarının önüne geçmesi ve yaşamlarını tehdit eder hale gelmesi ile önemli bir problemin varlığı kabul edilir.
  • Stres verici olaylar: Yaşamın kaçınılmaz parçaları olan stres verici olayların müdahale gerektirmesini belirleyen iki temel faktör bulunmaktadır. Bunlar; (a) bireye özgü faktörler, (b) stres yaratan olaya özgü faktörler olarak sıralanmaktadır. Stresle baş etme alan yazını büyük oranda bilişsel kurama dayandığından; olayın kendisi değil, bireyin o olayı nasıl algıladığı önemlidir. Olayın türü, süresi ve şiddeti de stres verici olaya özgü faktörler olarak adlandırılır.
  • Yetersiz kaynaklar: Bireyin sağlıklı bir yaşam sürmesi için gerekli kaynaklardan yoksun olması ya da yeterince yararlanamaması doğal olarak problemle sonuçlanır. Sosyal hizmet veren görüşmeci başvurana doğrudan ya da dolaylı olarak yardımda bulunabilir.
  • Psikolojik ve davranışsal sorunlar: Sosyal çalışmacının yetki ve sınırları sorunların derecesine bağlı olarak değişmekte, sorunlar birer bozukluk derecesindeyse yetki psikiyatristlerin, daha hafif düzeydeyse sosyal çalışmacının müdahale alanına girmektedir.
  • Sınıflanamayan/diğer sorunlar: Yukarıda sıralanan kategoriler dışında pek çok farklı nedenden dolayı görüşme gerektirecek kişilik sorunları, yaşlılara, azınlıklara, mültecilere, mahkûmlara özgü problemler ortaya çıkabilmekte, uzun süreli ve bireyi olumsuz yönde etkileyecek düzeye geldiğinde de görüşme gereksinimi doğabilmektedir.

Görüşme Ortamları

Görüşme ortamları da görüşme nedenleri gibi farklılık gösterirken, yerin belirlenmesinde verilecek hizmetin niteliği, hizmeti verecek kurumun olanakları ve genel koşullar etkili olur.

Sosyal hizmet görüşmelerinin yapıldığı fiziksel ortamlar (kurum ve mekânlar) aşağıda sıralanmıştır:

  • Doğrudan sosyal hizmet veren kurumlar (Çocuk Esirgeme Kurumu gibi),
  • Merkezler (Evlat edinme merkezleri/evleri gibi),
  • Yatılı kurumlar (Yatılı okullar, Huzur evleri gibi),
  • Ceza ve tevkif evleri,
  • Okullar,
  • Hastaneler,
  • Gündüz bakımevleri (Kreşler gibi),
  • Halk merkezleri,
  • Sorun sahibine ait mekânlar ve
  • Enformel mekânlar (Kafeteryalar, Parklar gibi).

Bu ortamların hepsi için ideal ortam demek yanlış olacaktır. Görüşmenin etkili bir şekilde gerçekleşmesi için görüşme odasında olması gereken niteliklerin (odanın binadaki konumu, sekretere uzaklığı, iç dekorasyonu, ısısı, görüşmede kullanılabilecek gerekli diğer eşyaların odada hazırda bulundurulması gibi ) uygunluğu sorgulanmalıdır.