GÖRÜŞME TEKNİKLERİ - Ünite 8: Görüşmede Etik İlkeler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Görüşmede Etik İlkeler

Giriş

Felsefenin başlangıcından bu yana tartışılmakta olan ve son yıllarda sürekli artan bir ilgi gören etik; ahlaki davranış, eylem ve yargıları ilgilendiren bir konu olarak felsefe biliminin önemli bir çalışma alanı olmuştur. Günlük hayatta sıklıkla kullanılan etik, ideal insan davranışlarını formüle etmeyi amaçlamakta ve bu yönüyle insan unsurunun var olduğu her ortamda karşımıza çıkmaktadır. Doğal olarak etik, temel öznesi/ilgi alanı “insan” olan sosyal hizmet mesleğinin de merkezinde yer almaktadır.

Sosyal hizmet; bireye ve topluma yardım bilgisini ve eylemini kapsayan bir bilim dalı ve bir meslektir. Eylemlerini bilimsel yöntemlerle gerçekleştirmesi nedeniyle; bilim etiği ve mesleki etik sosyal hizmetlerde etik yaklaşıma kaynaklık etmektedir. Sosyal hizmetlerde etik yaklaşım; sosyal hizmet çalışanlarının eylemlerini gerçekleştirirken bağlı olduğu ilke ve sorumlulukları belirlemekte ve bu da sosyal hizmetlerde eylemlerin, birey ve toplum refahı bakımından kabul edilmiş standartlarda yürütülmesine rehberlik etmektedir.

Birey ya da gruplarla yapılan görüşmeler, sosyal hizmetlerde gerçekleştirilen eylemlerin en temel parçasını oluşturmaktadır ve etik yaklaşımın yapılan görüşmelerde önemli bir yeri vardır. Sosyal hizmet görüşmelerinin etik açıdan iyi sayılabilmesi için; görüşmenin tüm aşamalarında kurallara uyulması ve gerek bilimsel gerekse de mesleki değerlere bağlı kalınması gerekmektedir. Bu açıdan geçerli etik yaklaşımı bilmek ve buna göre hareket etmek önemli hale gelmektedir.

Etik: Kavramsal Çerçeve

Adet, töre, halk, gelenek-görenek anlamlarını taşıyan, Yunanca’dan ve Latince’den türetilen “etik” kavramı; günümüzde ahlak anlamının karşılığı olarak kullanılmaktadır. Ödev, sorumluluk, erdem, doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramları ele alan ve bunlarla ideal yaşamı açıklamaya çalışan birçok tanım bulunmaktadır. Bütün bunları kapsayan TUBA Etik Kurulu’nun tanımına göre “etik”; insanların ahlaklı yaşamın temelleri üzerine akıl yordukları ve temellerden yola çıkarak doğru ve yanlışı ayırt etmeye, doğru davranış biçimlerini bulmaya ve uygulamaya yarayabilecek kurumsal ve toplumsal araçları geliştirmeye uğraştıkları bir düşün alanıdır. (TUBA, 2006)

Etiği tanımlamaya yönelik maddeler aşağıdaki gibidir:

  • Etik; felsefi bir disiplindir ve insan davranışlarına felsefi bir bakış açısı ile anlam kazandırmaya çalışır.
  • Etiğin ilgi alanı insanın davranış ve eylemleri ile bunların sonuçlarının araştırılması ve değerlendirilmesidir.
  • Etik; ahlakı (ahlaki davranış, eylem ve yargıları) konu edinir, insan davranışlarını ahlakilik koşulları açısından araştırır ve değerlendirir.
  • Etik; bir ilkeler, kurallar, değerler, standartlar kümesidir.
  • Etik, doğru ve yanlış arasındaki farkı ayırt etme, etik tercihler yapma, ödev ve yükümlülükler yaratma ile ilgilenir.
  • Etik; insanlara “nasıl ve “ne şekilde” eylemde bulunması gerektiği hakkında bilgi vererek insan davranışlarına, dolayısıyla yaşamına kılavuzluk eder.
  • Etik; ideal davranışları formüle eder, ancak; “şu şekilde” ya da “böyle davran” demez.

Birey olarak tercih, yargı ve eylemlerimizde ahlaki standartlara uygun davranabilmek için etik felsefesine ihtiyaç duyarız. Yolumuzu kaybettiğimizde veya yeni bir yere giderken ihtiyaç duyduğumuz bir harita gibi etik de; bize nasıl davranmamız gerektiği konusunda yol gösterir.

Etikle ilgili bazı temel kavramlara aşağıda yer verilmiştir: Etik değer; etik unsurların nasıl belirleneceğini ve tanımlanacağını etkileyerek davranışlara yön veren ve bu davranışları gerekçelendiren bir öneridir.

Etik ilke; insan davranışlarına yön veren ve ölçüt oluşturan genel, temel ve soyut kurallar bütünüdür.

Etik kural; soyut ve belirsiz olmasından dolayı davranışlara yansımayan ilkelere, belirli kurallar çerçevesinde ve bu ilkelere ters düşmeyecek biçimde yön veren düzenlemelerdir.

Etik kod; belirli bir ülke veya grup içindeki insanların davranış biçimlerini belirleyen yazılı kurallardır.

Etik standart; kişilerin beklenen davranışları sergilemeleri ve istenmeyen davranışlardan kaçınmaları hususunda yol gösteren kurallar bütünüdür.

Etik sorumluluk; ahlaki değerlendirme için ön koşul olarak kabul edilen sorumluluk; belirli bir görevin nicelik ve nitelik bakımından istenilen biçimde yerine getirilmesidir.

Etik sorun; davranışın iyi olmasıyla ilgili itiraz ve tereddütlerin ortaya çıktığı durumdur. “Etik ikilem” ve “etik ihlali” olmak üzere iki farklı olgusu vardır. Etik ikilem; somut kuralların olmadığı durumda karar vericinin yaşadığı seçim sorunudur. Etik ihlali ise; standarda bağlanmış ve mesleki eylemi düzenleyen kuralların ihlal edilmesidir.

Genellikle birbirlerinin yerine kullanılan etik ve ahlak kavramları arasında yakın bir ilişki vardır. Ancak; etik insan davranışlarını sorgulayan soyut bir etkinlik olmasına karşın, ahlak insan davranışlarını belirleyen toplumsal ve somut bir düzenleme biçimidir.

Hukuk kuralları, yazılıdır, resmidir (devlet tarafından oluşturulur) ve yaptırımı vardır. Dolayısıyla bireylerin ya da toplumun hukuk kurallarını benimsemesi ve buna uyması esastır. Bu durumda etik kuralların yasalaşması, bunlara uyma zorunluluğunu doğurmaktadır. Ancak, etik açıdan tartışmaya açık kimi eylemler ve bunlara yönelik etik kurallara ilişkin yasal bir düzenleme olmaması halinde, etik kurallar da birey ya da toplum için bir öneri niteliğini taşımaktadır.

Sosyal Hizmetlerde Etik Yaklaşım

Etik; sosyal hizmetin meslekleşme sürecinin en önemli unsurlarından biridir. Bu nedenle; sosyal hizmetlerde etik önemli bir hale gelmektedir. Sosyal hizmetlerde çalışan bireylerin eylemlerinde belirleyici unsurun ne olduğuna ve belirlenen bu unsura ilişkin sorunların çözümünde yol gösterici olmaktadır.

Sosyal hizmet; insan ile toplumun değişme/gelişmesinin dinamiği ve yasaları konusunda gelişme düşüncesi/bilgisi ile insanın toplumsal etkililiğini geliştirme yaklaşımı, yöntemi ve uygulaması konularında bilgi üreten bir bilim dalıdır. Bu yönüyle sosyal hizmetlerde bilim etiği önemli bir hal almaktadır. Sosyal hizmet; demokratik toplumda insanın ve toplumun gelişmesine, temel hak ve özgürlükleri, sosyal ve ekonomik hakları doğrultusunda yaşam kalitesinin yükseltilmesine, toplumsal etkileşim mekanizmalarını harekete geçirecek bilimsel yaklaşım, yöntem ve tekniklerle yardımcı olan bir meslektir. Sosyal hizmetlerin meslek boyutu, sosyal hizmetlerde meslek etiğini ön plana çıkarmaktadır.

Meslek etiği, etik disiplininin bir alt dalıdır. Meslek etiği, doğrudan doğruya insanla ilgili mesleklerde uyulması gereken davranış kuralları olarak tanımlanabilmektedir. Meslek etiği, “insanlar mesleklerini icra ederken onların davranışlarına yön veren, onlara rehberlik eden kurallar, standartlar ve ilkeler bütünüdür”.

Sosyal hizmette bilim etiği; bilimsel eylemlerle ilgili bilgileri veren, bilimsel üretim sürecinde yapılacak değerlendirmelerin ve bilimsel önermelerin oluşturulmasında gerekli olan değerleri açıklar.

Sosyal hizmetin toplumda temel hak ve özgürlükleri, ekonomik hakları ve yaşam kalitesinin yükseltilmesini amaçlayan bilimsel yaklaşımlara yardımcı olma görevi de vardır. Bu da; meslek etiğini ön plana çıkarır. Meslek etiği, ilgili mesleklerde uyulması gereken kuralları kapsar. Sosyal hizmet etiği ise; meslekle ilgili ahlaksal kurallar ve bu kurallara ilişkin evrensel temeli oluşturur. Bu da; dünyanın neresinde olursa olsun sosyal hizmet alanında aynı kuralların ve aynı ilkelerin geçerli olmasını sağlar.

Sosyal Hizmet Görüşmelerinde Etik İlke ve Sorumluluklar

Sosyal hizmet görüşmelerinde ilke ve sorumlulukları belirlemek çok mümkün değildir. Her sosyal çalışmacı, her başvuranla arasındaki ilişki ve işbirliğinin niteliğine göre gerekli etik davranışı geliştirmelidir. Bununla birlikte, genel bir çerçeve çizebilecek belli başlı etik ilke ve sorumluluklardan bahsedilebilir. Sosyal hizmet görüşmeleri öncelikle, bilimsel bir veri toplama tekniğidir. Bu tekniğe ilişkin çeşitli ilkeler vardır. Bunlar; çalışmanın amacını açıklamak, vaatler, fayda ve risk analizi, gizliliğin kavranması, verilere ulaşma, görüşmeden çekilme, fiziksel ve ruhsal zararlardan koruma, veri toplama sınırlılıkları, insanlara saygı, yararlılık ve doğruluk şeklinde açıklanabilir. Bir görüşmenin etik olabilmesi için öncelikle görüşmeye başlamadan başvuranın bilgilendirilmiş, onayının alınmış olması gerekmektedir. Bilgilendirilmiş onay; başvuranın görüşmenin amacı, prosedürleri, fayda ve riskleri ile başvuranın sahip olduğu hakları, gizliliğin garantilenmesi ve gizliliğin sınırları hakkında bilgilendirildikten sonra çalışmayı kabul etmesi şeklinde tanımlanabilir.

Görüşmede dikkat edilmesi gereken temel konular şunlardır:

Başvuranı çalışmanın doğası hakkında bilgilendirmek: Bir görüşmenin etik olabilmesi için; görüşmeye başlamadan önce, başvuranın görüşmenin amacı, prosedürleri, fayda ve riskleri, hakları, gizliliğin garantilenmesi ve gizliliğin sınırları hakkında bilgilendirildikten sonra görüşmeyi kabul etmesidir. Başvuranlar, görüşmenin amacı ve kimin tarafından yürütüldüğüyle ilgili olarak kısa, basit ve açık cümlelerle iyi aydınlatılmalıdır. Westin’e göre mahremiyet-gizlilik; bir kişi ya da grubun kendi yaşamları ya da kişisel işlerinin kamuya açık olmaktan uzak olması ya da kendileri hakkındaki bilgi akışını kontrol etme hakkı şeklinde tanımlanmaktadır. Görüşmeci, görüşülen bireylere, hangi amaç için kimlerin verilere ulaşabilme (erişim) hakkı olduğunu açıklamalıdır.

İyi bir ilişki kurmak ve sürdürmek: Görüşmeci ve bilgi verecek kişi arasında iki yönlü etkileşim olmalı, taraflar arsında iyi bir ilişki ve işbirliği kurularak sürdürülebilir olmalıdır. İlk aşamada, iyi bir ilişki ve işbirliği; bireylerin görüşmeyi kabul etmesi, kendilerine yöneltilen soruları doğru anlayarak ilgili cevaplar vermesi, güdülenerek ciddi cevaplar vermesi, yeni işbirliği için güdüleyici olması açısından önemlidir. İkinci aşamada iyi bir ilişki ve işbirliğinin sürdürülebilmesi için; görüşmeyi yaparken saygı, tarafsızlık, veri toplama sınırlılıklarına dikkat, yanlış vaatlerde bulunmamak, ayrımcılık yapmamak, davranış ve sözlerle yargılamamak, doğruluk ve dürüstlük gibi ilke ve sorumluluklara bağlı kalmak gibi ilkelere dikkat etmek gerekmektedir.

Saygılı olmak, iyi bir ilişki ve işbirliğinin köşe taşıdır. Zaten “Her insanın kendine özgü bir değeri vardır ve bu değer onun saygı görmesini gerektirir” ilkesi sosyal çalışmacıların bağlı bulunduğu etik ilkelerden biridir. Dolayısıyla görüşmede dikkat edilecek önemli bir etik ilkedir.

İyi bir ilişki kurma ve sürdürmede dikkat edilecek bir diğer ilke de; tarafsız (objektif, yansız) olmaktır. Tarafsız olmak; sözcük anlamıyla tarafsızlık, taraf tutmama, yansız kalma, belirli bir zaman ve mekånda belirlenmiş tutum ve düşünceler arasında tercih yapmama şeklinde tanımlanabilir.

Sosyal çalışmacıların görüşmede bağlı bulunduğu etik ilkelerden biri ayrımcılık yapmamaktır. Lamberton ve Minor ayrımcılığı, önyargılı tutumlarla davranmak şeklinde tanımlamaktadır. Buna göre; önyargı bir tutum, ayrımcılık ise bir eylemdir.

Görüşmede tartışılan etik konulardan biri de; görüşülen bireye verilen vaatlerdir. Görüşmeci, görüşülen bireye görüşmeye katılması ve işbirliği sağlaması karşılığında bir takım vaatlerde bulunabilir. Ancak; görüşülenle işbirliği sağlamak için verdiği vaatlerin yanlış beklentiler yaratmaması gerekmektedir. Görüşmeci, yerine getirebileceğinden emin olmadığı bir sözü vermemeli ve verdiği sözü de tutmalıdır.

Davranış veya sözle yargılamamak/yönlendirmemek; görüşmecinin başvuranın belirttikleriyle ilgili olarak beden hareketleriyle, yüz hareketleriyle veya sözle yargılayıcı olmamasıdır; çünkü amaç görüşülen kişiyi olumlu veya olumsuz yargılamak değil; ondan konuya ilişkin bilgi almaktır.

Başvuranın bilgilerini korumak: Görüşülen bireyin hem kimlik bilgileri hem de paylaştığı bilgiler korunmalıdır. Görüşme öncesi bireylere mahremiyet ve gizliliğin garanti edilmesi yetersiz kalır. Önemli olan verilen bu sözün tutulmasıdır. Bu nedenle sosyal çalışmacı elde ettiği gizli ve mahrem bilgileri sorumlu bir biçimde kullanmalıdır. Sosyal çalışmacının bazı sorumlulukları şöyle sıralanabilir:

  • Başvuranla güven, gizlilik ve özel hayatın korunması; elde edilen bilginin sorumlu bir biçimde kullanılması temeline dayalı bir ilişki kurar ve sürdürür.
  • Başvurandan gerekli olmadıkça mahremiyet içeren bilgi istememeli, mahremiyet içeren bilginin alınması durumunda gizlilik ilkesine uymalıdır.
  • Gizli bilgiyi başvuranın veya başvuran adına onay vermeye yasal olarak yetkili bir kişinin onayı olması durumunda açığa vurabilir.
  • Genel olarak, elde ettikleri bilgiyi (başvuranın kendisine veya başkalarına kısa, orta ve uzun vadede zarar verme riski olmadıkça veya yasal olarak müracaatçının onayı olmaksızın açıklama gerekmedikçe) gizli tutmalıdır.
  • Başvurana gizli bilginin açıklanacağını söylemeli ve açıklama yapılmadan önce, eğer mümkünse bunun olası sonuçları hakkında onu bilgilendirmelidir.
  • Başvuranın onayı olmaksızın gizli bilgiyi üçüncü şahıslara vermemelidir.
  • Gizlilik konusunu güvence altına almadan, gizli bilgiyi herhangi bir ortamda başkalarıyla paylaşmamalıdır.
  • Yasal prosedürler sırasında, yasaların izin verdiği ölçüde başvuranların gizliliğini korumalıdır.
  • Medyanın taleplerine cevap verirken, başvuranların mahremiyetini korumalıdır.
  • Müracaatçılara ait yazılı, elektronik kayıt ve diğer hassas bilgilerin gizliliğini sağlamalıdır.
  • Kimlikle ilgili bilgilerin açıklanmasından kaçınmalıdır.
  • Başvuranların gizliliğini, mesleki uygulamayı sonlandırması, kapasitesinin yeterli olmaması ya da vefat etmesi durumlarında da korumak için gerekli önlemleri almalıdır.
  • Başvuranın durumunu eğitim ve öğretim amacıyla tartışırken; başvuran gizli bilginin açığa vurulması için izin vermediği sürece, kimlik bilgilerini açıklamamalıdır.
  • Başvuranların kayıtlara ulaşma hakkı vardır. Başvuranların kayıtlara ulaşmasına yardımcı olurken; diğer insanlara ilişkin bilgilerin gizliliğini sağlamalıdır.
  • Başvuranlarını diğer meslek elemanlarına havale etmek durumunda kalırsa, sorumluluğun aktarımında uygun adımları atmalıdır.

Beklenmeyen zarar riskini azaltmak: Temel ilke; sosyal çalışmacının görüşülen bireylere kendisinin zarar vermemesi ve üçüncü kişilerin verebileceği zararları engelleme çalışmasıdır. Zarar/risklerin en aza indirilmesi ve yararın en üst düzeye çıkarılması gerekmektedir. Ancak; bu her zaman mümkün olmamaktadır. Başvuranlar ruhsal, fiziksel ve duygusal zararlar görebilmektedirler. Örneğin; mülteci bir ailenin çocuklarına, yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle yardım etmek amacıyla görüşme yapan sosyal çalışmacı, sorunları çözmeye çalışırken, çocuklara ruhsal açıdan zarar vermemeye dikkat etmelidir.

Sosyal çalışmacıların bizzat kendisinin de başvurana hiçbir şekilde fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal açıdan zarar vermemesi gerekir. Bu konuda sosyal çalışmacıların şu sorumluluklarından bahsedilebilir:

  • Başvuranları, ister isteğe bağlı isterse zorla olsun, cinsel açıdan taciz (sarkıntılık, cinsel tahrik, cinsel ilişki talebi ve cinsellikle ilgili diğer sözel veya fiziksel eylemler) etmemeli ve onlarla duygusal/cinsel aktivitelere ya da temasa girmemelidir.
  • Başvurana psikolojik açıdan zarar verme olasılığı varsa; başvuranıyla fiziksel temas (kucaklaşmak gibi) kurmamalıdır.
  • Başvuranlara yönelik küçük düşürücü dil kullanmamalıdır.
  • Başvuranların yararını tehlikeye atacak şekilde bireysel sorunlarını, yasal problemlerini, ekonomik yetersizliklerini, fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlıklarıyla ilgili güçlüklerini başvuranlara yansıtmamalıdır.
  • Başvuranla etkili bir şekilde çalışabilecek her türlü yeterliliğe sahip olmalıdır. Sosyal çalışmacılar ilke olarak, başvuranların yararını gözetir ve onların zarar riskini azaltır.

Kötüye kullanma (istismar) risklerini azaltmak: Görüşme yapılan bireyin kişisel kazançları için istismar edilmemesidir. Sosyal çalışmacı, görüşme yaptıkları başvuranları istismar etmemelidir. Örneğin; hediye kabul etmemeli, ayrıca bir ödeme talep etmemeli, başvuranın mal ve hizmetlerinden ücretsiz yararlanmamalıdır. Ayrıca sosyal çalışmacı görüşme yapılan bireyin başkaları tarafından da sömürülmesine imkan vermemeli, bu riski en aza indirgemeye gayret etmelidir.

Sömürünün çeşitleri de şöyle açıklanabilir:

  • Sömürücü, sömürülen kişiyi zorlayabilir ya da aldatarak kullanabilir.
  • Sömürülen kişi, yapılan eylemlere gönüllü olarak rıza gösterebilir.
  • Sömüren kişinin amacı, çıkar sağlamak ve kazancını güvenceye almaktır. Ancak bu durum sömürülen kişinin; (a) aleyhine olabilir, (b) ne aleyhine ne de lehine olabilir, (c) eylemlerden yarar sağlayabilir, ancak bu yarar sömürenin yararından daha azdır.
  • Genellikle sömürülen birey, kendisine haksızlık yapılan bireydir.

Bu kapsamda sosyal çalışmacılar, görüşme yaptıkları başvuranları sömürmemelidir.

Sosyal Hizmet Görüşmelerinde Etik Çatışmalar ve Karar Verme Süreci

Etik çatışmalar; birbirleriyle rekabet eden doğrular arasında seçim yapmak durumuyla karşı karşıya kalınması halinde ortaya çıkmaktadır. Buradaki en büyük sıkıntı; hangi seçeneğin en iyisi olduğunun belirlenmesindeki güçlüktür. Etik karar verme; birbirleriyle çatışan seçeneklerin olduğu bir durumda sistematik bir düşünme biçimiyle ahlaki açıdan en doğru eyleme karar verilmesini içeren mantıksal bir süreçtir. Buradaki en önemli unsur karar verici olduğundan; karar vericinin kişisel, sosyal, ekonomik, kültürel özellikleri karar verme sürecinin tamamını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Sosyal hizmetlerde, sosyal çalışmacının etik çıkmazlarda karar verme süreci sekiz basamakta değerlendirilebilir. Bu basamaklar;

  • Problemi tanımak,
  • Problemle ilgili değişkenleri açıklamak,
  • Diğerlerinden geri bildirim almak,
  • Bu çatışmalı durum için hangi değerler ve etik standartların uygulanabileceği konusunda çalışma yapmak,
  • Etik ilkeler doğrultusunda ikilemi değerlendirmek,
  • Mümkün alternatifleri tanımlamak, sıralamak,
  • Her alternatifin olumlu / olumsuz yönünü değerlendirmek ve • Karar vermek şeklinde sıralanabilir.

Sosyal çalışmacı karar verdikten sonra verdiği kararı uygulamalı ve daha sonra uyguladığı kararın sonucunun değerlendirmesini yapmalıdır. Etik karar verme süreciyle ilgili en önemli konu kararların haklılığıdır. Sosyal çalışmacı almış olduğu kararın haklılığını dile getirebilmeli ve bunu açık bir şekilde ortaya koyabilmelidir.

Etik çatışma konusunda dikkat çekilecek bir başka nokta ise; sosyal çalışmacının karşı karşıya olduğu durumun gerçekten etik bir sorunsal oluşturup oluşturmadığını ayırt ederken yanlışlık yapmamasıdır. Çünkü; etik sorunun saptanmasında zaman zaman güçlükler yaşanabilir, yanılgılara düşülebilir ve bunun sonucunda gereksiz olaylar etik bir sorunmuş gibi değerlendirilerek abartılabilir.

Örneğin, 8 yaşındaki bir çocuğun okulda yaşadığı problemleriyle ilgili yaptığı görüşmelerinde sosyal çalışmacı, çocuğun amcası tarafından tecavüze uğradığını ve bunu ailesinin bildiğini öğrendiğinde; çocuğun ailesinin “toplumsal itibarlarının, saygınlıklarının zedeleneceği kaygısıyla” ve “olan zaten oldu, önemli olan çocuğumuzun psikolojisini düzeltmeye yardımcı olmak, amcanın hapis yatması önemli değil” gerekçesiyle olayın adli yetkililere bildirilmemesi konusunda sosyal çalışmacıdan yardım isteyip, yalvarıp yakardığı bir durum nasıl değerlendirilir? Etik ikilem mi? Sosyal çalışmacı, ailenin yalvarmaları karşısında kendisini etik çatışma içerisinde çaresiz hissetmeli mi? Kesinlikle hayır. Gerçekte böyle bir durum karşısında sosyal çalışmacının alacağı karar çok nettir; tecavüz olayını yasal yetkililere bildirmek yapılması gereken davranışı gösterir. Örnekten anlaşılacağı üzere; etik çatışma yaşanılan durumun doğru tespit edilmesi gerekir. Doğru tespit; hem sosyal çalışmacıyı rahatlatacaktır, hem de gereksiz yere etik dışı kararlar alınması durumuyla karşı karşıya kalınmasını önleyecektir.